3- AL-İ İMRAN SURESİNİN KISA TEFSİRİ

Al-i İmran Suresi, tüm insanları, özellikle Hristiyanları İslam'a / Allah'ın evrensel barış düzenine çağırır; Meryem'in babası İmran'ın, Meryem'in ve Meryem oğlu İsa'nın (a.s.), yani İmran ailesinin (=Al-i İmran) yalnız Allah'a ibadet eden kimseler olduğunu bildirir.

AL-İ İMRAN SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-2
ELİF-LAM-MİM ( Dikkat! ) Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Allah hayat verendir ve her şeyi gözetendir.
Ayet: 3-4
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Allah bu ilahi kitabı / Kuran'ı sana -önceki ilahi kitaplara sokulan yanlışları düzeltip doğrulaması için- gerçeklerle indirmiştir. Doğrusu Allah bu ilahi kitaptan / Kuran'dan önce de insanlara bir doğruluk rehberi olarak Tevrat'ı ve İncil'i indirmiştir. Böylece Allah insanlara iyiyi kötüden ayıran hükümleri / furkanı indirmiştir. Ama Allah'ın bildirdiği gerçekleri ısrarla inkar eden kafirler ahirette şiddetli cezalara uğrayacaktır. Şüphesiz ki Allah en üstündür ve günahta ısrar edenlere hak ettikleri cezayı verendir.
Ayet: 5-6
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, yerde ve gökteki hiçbir şey Allah'tan gizli değildir. Sizi annelerinizin rahimlerinde dilediği gibi şekillendiren Allah'tır. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Şüphesiz ki Allah en üstündür ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 7-9
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, tüm ilahi kitapların özü olan temel ilkeleri ve edebi sanatları içeren bu ilahi kitabı / Kuran'ı sana indiren Allah'tır. Ama kalplerinde (manevi) eğrilik olan kimseler (Allah'ın bildirdiği gerçekleri bırakıp) söz sanatlarını (teşbihleri) sanki gerçekmiş gibi kabul ederek bu ilahi kitabı / Kuran'ı (keyiflerine göre) yorumlamak ve fitne çıkarmak isterler. Doğrusu bu ilahi kitabın / Kuran'ın yorumunu onlar değil Allah bilir. Gerçek bilgiyi esas alan kimseler de şunu derler: "(Evet,) biz bu ilahi kitaba / Kuran'a inandık; çünkü o, tümüyle Rabb'imizden gelmiştir. Ama ancak akıl sahipleri gerçekleri düşünüp öğüt alırlar. Ey Rabb'imiz, bizi dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttikten sonra kalplerimizi bir daha saptırma ve bize rahmetini lütfet. Şüphesiz ki Sen çok lütfedensin. Ey Rabb'imiz, Sen insanları -hiç şüphesiz (gelecek) olan kıyamet gününde- huzurunda toplayıp tüm yaptıklarından hesaba çekeceksin. Şüphesiz ki Allah ahiretteki buluşma sözünden dönmez."
Ayet: 10-12
Doğrusu ne servetleri ne de çocukları, yani hiçbir şey İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri Allah'ın cezasından kurtaramaz. Sonuçta onlar (sonsuza kadar kalmak üzere cehennem ateşine girecektir ve) o ateşin yakıtı olacaktır. (Ne yazık ki) putperest / müşrik Araplar -aynen Firavun ve onun beraberinde olanlar ve daha önceki inkarcılar gibi- bildirdiğimiz gerçekleri yalanladılar. Sonuçta Allah önceki inkarcıları (ısrarlı) günahları yüzünden cezalandırdı. Şüphesiz ki Allah (hak edenleri) şiddetle cezalandırandır. Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere de ki: "Yakında yenilgiye uğrayacaksınız. Ahirette de cehenneme (atılmak için) toplanacaksınız. Doğrusu cehennem kalınacak en kötü yerdir."
Ayet: 13
Ey İslam'a inananlar, Bedir'de karşılaşan iki orduda size gösterilen bir mucize vardır. Bir ordu Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için savaşıyordu. Diğer ordu ise İslam'ı ısrarla inkar ediyordu. (Onlar İslam'a inananları yok etmek için savaşıyorlardı.) İslam'a inananlar onları ilk bakışta iki kat fazla görüyorlardı. (Ama mücadeleyi sürdürüp düşmanı yendiler.) Doğrusu Allah dileyenleri (yani İslam'a inananları) yardımıyla destekler. İşte bunda ileriyi görenler için nice ibretler vardır.
Ayet: 14-17
Doğrusu kadınlara, çocuklara, yığınla altınlara-gümüşlere, cins atlara, davar-sığır sürülerine ve ekin tarlalarına sahip olma arzusu bazı insanlara süslü görünmektedir. Bunlar dünya hayatının geçici faydalarıdır; ama dönülecek en güzel yer (cennet) ahirette Allah'ın huzurundadır. Ey elçi, insanlara de ki: "Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimselere ahirette Rabb'lerinin huzurunda -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve 'Allah'ın rızası' vardır." Şüphesiz ki Allah tüm kullarını görür / ahirette onları hesaba çekecektir. Allah'ın (İslam'a inanan) kulları: "Ey Rabb'imiz, biz İslam'a inandık; günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem ateşi cezasından koru." derler. Çünkü onlar (İslam için) sabırla dayanışarak hareket eden, doğru sözlü olan, Allah'a boyun eğerek ibadet eden, (İslam için) harcama / yardım yapan ve seher vaktinde bağışlanma dileyen kimselerdir.
Ayet: 18-20
Doğrusu Allah, Ondan başka ilah olmadığını / Onun tüm varlıkların tek ilahı olduğunu (bu ilahi kitapta / Kuran'da) şahitlik ederek ortaya koymuştur. Melekler ve bilgisinin temelinde adalet olan kimseler de şahitlik ederler ki, Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Şüphesiz ki Allah en üstündür ve en doğru kararı verendir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'a göre gerçek din İslam'dır. Doğrusu ehli kitaptan (Medineli Yahudilerden) bazıları kendilerine bu ilahi bilgi (yani bu ilahi kitap / Kuran) geldikten sonra kıskançlıkları yüzünden (İslam'dan) ayrılığa düştüler. Artık her kim Allah'ın bildirdiği gerçekleri inkar ederse, şunu iyi bilsin ki Allah hesap sorması en hızlı olandır. Ey elçi, eğer bazıları seninle tartışmak isterlerse, onlara de ki: "Doğrusu ben ve bana uyanlar Allah'a teslim olup İslam'ı kabul etmişizdir." Ey elçi, ehli kitaba (Yahudilere ve Hristiyanlara) ve Mekkeli Araplara de ki: "Siz de Allah'a teslim olup İslam'ı kabul ettiniz mi?" Eğer onlar Allah'a teslim olup İslam'ı kabul ederlerse, dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelmiş olurlar. Eğer bazıları gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirlerse, (cezalarını çekerler.) Ey elçi, senin görevin sadece gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu açıkça duyurmaktır. Şüphesiz ki Allah tüm kullarını görür / ahirette onları hesaba çekecektir.
Ayet: 21-22
Ey elçi, Allah'ın bildirdiği gerçekleri ısrarla inkar eden ve peygamberleri ve adaleti emreden kimseleri haksızlık ederek öldüren (inkarcı Yahudilere) ahiretteki şiddetli cezaları müjdele. İşte onların tüm yaptıkları dünyada ve ahirette boşa gidecektir. Sonuçta İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler ahirette yardımcısız / çaresiz kalacaktır.
Ayet: 23-25
Ey elçi, ehli kitabın (Medineli Yahudilerin de) aralarında hüküm vermesi için Allah'ın kitabına / Kuran'a çağrıldığını ama onlardan bazılarının gerçeklere / İslam'a / doğruluğa sırt çevirdiğini biliyorsun. Çünkü Medineli Yahudiler (tahrif edilmiş inançlarına göre): "Cehennem ateşi bize sayılı birkaç gün dışında dokunmayacak." dediler. Doğrusu uydurdukları yalanlar onları aldatıp gerçek dinlerinden (İslam'dan) saptırmıştır. Ama Biz onları -hiç şüphesiz (gelecek) olan kıyamet gününde- huzurumuzda toplayıp tüm yaptıklarından hesaba çektiğimizde, onların sonu kötü olacaktır. Sonuçta (ahirette) herkese tüm yaptıklarının karşılığı hiçbir haksızlık edilmeden eksiksizce verilecektir.
Ayet: 26-32
Ey elçi, de ki: "Ey hükümranlığın tek sahibi olan Allah'ım, Sen (bu dünyada) hükümranlığı dilediğine verirsin, dilediğinden de alırsın; dilediğini yükseltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Doğrusu tüm iyilikler Senin elindedir. Şüphesiz ki Sen her şeye gücü yetensin; (her gün) geceyi gündüze, gündüzü de geceye sokansın ve ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkaransın. Şüphesiz ki Sen dilediğine hesapsız (sonsuz) nimetler verirsin. (Öyleyse) İslam'a inananlar İslam'a inananları bırakıp İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri veli / önder edinmesinler. Doğrusu böyle yapan kimselerin Allah'la (dostluk) ilişkisi kalmaz. (Ey İslam'a inananlar,) İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin kötülüklerinden gereğince sakının. Allah sizi kendisine karşı çıkmaktan sakındırır. Sonuçta herkes ahirette Allah'ın huzuruna varıp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir. Şunu iyi bilin ki, -gizleseniz de açıklasanız da- Allah kalplerinizden geçenleri (niyetlerinizi) bilir. Allah göklerde ve yerde olan herkesi / her şeyi bilir. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir. Kıyamet günü herkes dünyada yaptığı iyilikleri ve unutmak istediği kötülükleri (hesaba çekilmek üzere) önünde hazır bulacaktır. Allah sizi kendisine karşı çıkmaktan sakındırır. Şüphesiz ki Allah kullarına en şefkatli olandır. Ey elçi, insanlara de ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyun. (Eğer İslam'a uyarsanız,) Allah sizi sever ve günahlarınızı bağışlar. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir. (Öyleyse) Allah'a ve elçisine uyun." Eğer bazıları gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirlerse, (cezalarını çekerler.) Şüphesiz ki Allah İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri sevmez.
Ayet: 33-37
Doğrusu Allah Adem'i, Nuh'u, İbrahim'in soyunu ve İmran'ın soyunu tüm insanların içinden seçmiştir. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir. Geçmişte İmran'ın hanımı: "Ey Rabb'im, karnımdaki bebeği özgürce Sana adıyorum; adağımı kabul et. Şüphesiz ki Sen her şeyi hakkıyla işitensin ve her şeyi en iyi bilensin." dedi. Sonra o, bebeğini doğurduğunda: "Ey Rabb'im, ben bir kız çocuğu doğurdum. -Şüphesiz ki Allah onun ne doğurduğunu en iyi bilendir.- Kadın erkek gibi değil (ama ben kızımı mabette hizmet etmesi için Sana adadım.) Kızıma "Meryem" adını verdim. (Ey Rabb'im,) ben onu ve onun soyunu (rahmetinden) kovulmuş olan şeytanın (kötülüklerinden koruman için) Sana emanet ediyorum." dedi. Rabb'i de onun duasını hoşnutlukla kabul etti ve onun kızını (Meryem'i) bir çiçek gibi yetiştirdi. Zekeriyya onun bakımını üstlendi. (Böylece Meryem büyüdü.) Zekeriyya, (mabette) Meryem'in namaz kıldığı yere her gittiğinde orada değişik nimetler görürdü. Zekeriyya Meryem'e: "Ey Meryem, bunlar sana nereden geliyor?" dedi. Meryem de ona: "Bunlar bana Allah'ın lütfundan geliyor." dedi. Şüphesiz ki Allah dilediğine hesapsız (sonsuz) nimetler verir.
Ayet: 38-41
İşte o vakit orada Zekeriyya Rabb'ine dua etti ve: "Ey Rabb'im, bana lütfundan temiz / iyi bir soy ver. Şüphesiz ki Sen duaları işitensin." dedi. Sonra Zekeriyya (mabette) namaz kıldığı yerde namaz kılıyorken, melekler ona seslendi ve: "Allah seni Allah'ın sözünü doğrulayan, saygın ve ilerde iffetli bir peygamber ve düzeltici / iyi işler yapan kimselerden olacak "Yahya" (adını verdiği bir oğulla) müjdeliyor." dediler. (Bu müjde karşısında) Zekeriyya: "Ey Rabb'im, ben oldukça ihtiyarladım, eşim de kısır. Ey Rabb'im, nasıl bir oğlum olabilir ki!" dedi. Allah Zekeriyya'ya: "Bu böyledir. Şüphesiz ki Allah dilediği her şeyi yapar." dedi. Zekeriyya: "Ey Rabb'im, bana bir mucize göster (ki kalbim tatmin olsun.)" dediğinde, Allah ona: "Üç gün (ve üç gece) boyunca (dilin tutulacağından) insanlarla işaret dili dışında konuşamayacak olman senin mucizendir. Öyleyse ey Zekeriyya, Rabb'ini çokça (şükürle) an. Sabah-akşam daima Onun yüceliğini anarak hareket et." dedi.
Ayet: 42-43
Bir vakit melekler Meryem'i (müjdeleyip): "Ey Meryem, şunu iyi bil ki, Allah seni seçti, (maddi ve manevi pisliklerden) temizledi ve (gelmiş-gelecek) tüm kadınların önüne geçirdi. Ey Meryem, daima Rabb'ine gönülden boyun eğ ve secde-rüku ederek namaz kıl." dediler.
Ayet: 44
Ey elçi, bunlar (senin bilemeyeceğin) ama sana vahiy etmemizle / bildirmemizle öğrendiğin haberlerdir / bilgilerdir. Çünkü geçmişte (mabetteki hahamlar) aralarından kimin Meryem'in bakımını üstleneceğini belirlemek için kura çektiğinde, sen onların yanında değildin. Onlar aralarında tartışıp çekiştiğinde (ve sonuçta Meryem'in bakımını Zekeriyya üstlendiğinde) de, sen onların yanında değildin.
Ayet: 45-48
Başka bir vakit de melekler Meryem'e: "Ey Meryem, Allah seni bir sözüyle müjdeliyor. (Ey Meryem, Allah'ın bir sözüyle senden mucize bir oğul doğacaktır ve senin oğlunun) adı Meryem oğlu İsa Mesih olacaktır. Ayrıca o, dünyada ve ahirette çok şerefli ve Allah'ın huzuruna yaklaşma izni olan kullarından biri olacaktır. Oğlun İsa (bir mucize olarak) beşikte (bir bebekken) yetişkin bir adam gibi insanlarla konuşacak ve düzeltici / iyi işler yapan biri olacaktır." dediler. (Bu müjde karşısında) Meryem: "Ey Rabb'im, bana hiçbir erkek dokunmadığı halde nasıl bir oğlum olabilir ki!" dedi. Allah Meryem'e: "Bu böyledir. Allah dilediği şekilde yaratır. Doğrusu Allah bir şeyin olmasına hükmettiğinde, ona sadece 'Ol' der; o şey de hemen oluverir. Allah senin oğluna (İsa'ya) ilahi kitabı ve doğru hükümleri öğretecektir. Allah ona Tevrat'ı ve İncil'i öğretecektir." dedi.
Ayet: 49-51
İsa, İsrailoğullarına elçi olarak gönderildi. İsa onlara: "Doğrusu ben size Rabb'inizden mucizeler getirdim. Çünkü ben çamurdan kuş yapıp onun içine üflerim, o da Allah'ın izniyle / lütfuyla canlı bir kuş olur. Allah'ın izniyle / lütfuyla gözü görmeyenleri (körleri) ve cüzzamlıları iyileştirebilirim ve ölüleri diriltebilirim. Ayrıca ben size evlerinizde ne yediğinizi ve neleri saklayıp biriktirdiğinizi bildirebilirim. İşte bunda size gösterilen bir mucize vardır. Eğer Allah'a inandıysanız (bana uyun.) Doğrusu ben benden önce inen Tevrat'ı (ona sokulan yanlışları düzeltip) doğrulamaya ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmaya (geldim.) Size Rabb'inizden bu mucizeleri getirdim. Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve bana uyun. Şunu iyi bilin ki, Allah -benim de sizin de- hepimizin tek Rabb'idir. Öyleyse yalnız Ona ibadet edin. İşte, dosdoğru yol / İslam budur." dedi.
Ayet: 52-53
Meryem oğlu İsa, insanların İslam'ı inkar ettiğini gördüğünde, havarilere: "Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için bana kim yardım eder?" dedi. Havariler de ona: "Herkes şunu iyi bilsin ki, biz Allah'ın (yani Onun dosdoğru yolunun / İslam'ın) yardımcılarıyız. Çünkü biz Allah'a gönülden inandık. (Ey İsa,) sen bizim Allah'a teslim olup İslam'ı kabul ettiğimize şahit ol. Ey Rabb'imiz, biz Senin indirdiğin ilahi kitaba inandık ve Senin elçine uyduk. Lütfunla bizi İslam'ın şahitleri olarak yaz." dediler.
Ayet: 54-56
(İsa'nın İslam'a davetini ısrarla inkar eden Yahudiler) bir plan yaptılar. Ama Allah da bir plan yaptı. Şüphesiz ki Allah en iyi planı yapandır. Bir vakit Allah İsa'ya: "Ey İsa, Ben seni öldürüp ruhunu huzuruma yükselteceğim. Böylece seni İslam'ı ısrarla inkar eden inkarcılardan temizleyeceğim ve sana uyanları (İslam'a inananları) kıyamet gününe kadar inkarcılardan üstün kılacağım. Sonra hepiniz ahirette huzuruma döneceksiniz. Ben de sizin (İslam'dan) ayrılığa düştüğünüz konularda aranızda hüküm vereceğim. Herkes şunu iyi bilsin ki, Ben İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri dünyada ve ahirette şiddetli cezalara uğratacağım. Sonuçta İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler ahirette yardımcısız / çaresiz kalacaktır." dedi.
Ayet: 57-58
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah, İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselerin ödüllerini ahirette eksiksizce verecektir. Şüphesiz ki Allah haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri sevmez. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, bildirdiğimiz gerçekleri ve en doğru hükümlerle dolu olan bu ilahi öğüdü / bu Kuran'ı sana Biz okuyup aktarmaktayız.
Ayet: 59-60
Doğrusu Allah'a göre İsa'nın yaratılışı Adem'in yaratılışına benzetilebilir. Allah ilk insan olan Adem'i topraktan yaratıp ona 'Ol' dedi, o da hemen oluverdi. (İsa da Adem gibi olağan dışı bir şekilde, Allah'ın 'Ol' emriyle yaratılmıştır.) Ey elçi, bu gerçekler (sana) Rabb'inden (gelmiştir.) Öyleyse sakın şüphe edenlerden olma!
Ayet: 61
Ey elçi, sana bu ilahi bilgi (yani bu ilahi kitap / Kuran) geldikten sonra seninle Allah hakkında (Allah'ın çocuğu var diyerek) tartışıp çekişen kimselere de ki: "(Haydi, gelin,) çocuklarımızı ve çocuklarınızı, hanımlarımızı ve hanımlarınızı (dahası) bizden ve sizden herkesi çağırıp yalancılara beddua edelim ve, 'Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun.' diyelim."
Ayet: 62-63
İşte bu, İsa'nın gerçek hikayesidir. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Şüphesiz ki Allah en üstündür ve en doğru kararı verendir. Eğer bazıları gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirlerse, (cezalarını çekerler.) Şüphesiz ki Allah bozgunculuk edenleri en iyi bilendir.
Ayet: 64
Ey elçi, ehli kitaba de ki: "Ey ehli kitap, (ey Yahudiler ve Hristiyanlar,) haydi, gelin, aramızdaki ortak sözde: 'Allah'tan başkasına ibadet / kulluk etmeyiz ve hiçbir şeyi Ona ortak koşmayız.' sözünde buluşalım. Bazılarımız da bazılarını Allah'tan başka rabler edinmesinler." Eğer bazıları gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirlerse, (cezalarını çekerler.) Öyleyse (ey ehli kitap): "Şahit olun ki biz Allah'a teslim olup İslam'ı kabul ettik." demelisiniz.
Ayet: 65-68
Ey ehli kitap, (ey Yahudiler ve Hristiyanlar,) İbrahim hakkında tartışıp çekişmeyin. Çünkü Tevrat ve İncil ondan önce değil ondan sonra inmiştir. Artık aklınızı kullanmanız gerekir. Bilgi sahibi olduğunuz bir konuda tartışabilirsiniz; ama bilmediğiniz bir konuda tartışmamalısınız. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilir; ama siz her şeyi bilemezsiniz. Doğrusu (Musa'dan ve İsa'dan binlerce yıl önce yaşamış olan) İbrahim Yahudi veya Hristiyan değil batıl inançlara (hurafelere) inanmayan ve Allah'a teslim olup İslam'ı kabul eden bir kimseydi. Doğrusu İbrahim hiçbir zaman Allah'a ortak koşanlardan olmadı. Herkes şunu iyi bilsin ki, İbrahim'e daha yakın olanlar (Yahudiler veya Hristiyanlar değil) ona uyan kimselerdir, (yani) bu peygamberdir ve İslam'a inananlardır. Şüphesiz ki Allah İslam'a inananların dostudur.
Ayet: 69
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, ehli kitaptan (Yahudilerden ve Hristiyanlardan) bazıları sizi dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan saptırmayı arzu ederler. Doğrusu onlar -farkında olmadan- sadece kendi kendilerini saptırırlar.
Ayet: 70-71
Ey ehli kitap, (ey Yahudiler ve Hristiyanlar,) sakın Allah'ın bildirdiği gerçekleri göz göre göre inkar etmeyin, o gerçeklere batıl inançlar (hurafeler) katmayın ve onları bile bile gizlemeyin!
Ayet: 72-74
Ehli kitaptan (Medineli Yahudilerden) bazıları bazılarına: "İslam'a inananlara indirilen Kuran'a gündüz vakti inanın ama sonrasında (dönüp) inkar edin. Umulur ki onlar da dönerler. Sakın dininize uyanlardan başkasına inanmayın." dediler. Ey elçi, onlara de ki: "Şunu iyi bilin ki, Allah'ın gönderdiği bu doğruluk rehberi / Kuran insanları dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltir. (Ey Yahudiler,) siz (Yahudi olmayan) birine (yani bu elçiye) size verilen ilahi kitabın bir benzerinin verilmesine mi yoksa İslam'a inananların ahirette Rabb'inizin huzurunda sizinle tartışacak olmasına mı karşısınız? Doğrusu tüm lütuflar Allah'ın elindedir. Allah lütfunu dileyenlere (yani İslam'a inananlara) verir. Şüphesiz ki Allah her şeyi kuşatandır ve her şeyi en iyi bilendir. Doğrusu Allah dilediklerine (İslam'a inananlara) rahmetini özellikle verir. Şüphesiz ki Allah çok büyük lütuf sahibidir."
Ayet: 75-77
Doğrusu ehli kitabın (Medineli Yahudilerin) arasında kendisine yığınla mal emanet etsen, onu sana eksiksizce geri verecek olan kimseler vardır. Ama onların arasında kendisine çok az bir miktar para emanet etsen, onu -başında beklemedikçe- sana geri vermeyecek olan kimseler de vardır. Çünkü onlar: "Yahudi olmayan (Mekkeli Araplara) yaptığımız (günahtan) sorumlu olmayız." demektedir. Doğrusu onlar Allah'a (iftira edip) bile bile yalan söylüyorlar. Ama (Allah'a verdiği doğruluk) sözünü tutan ve Onun emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler (hiç kimsenin hakkını yemezler.) Şüphesiz ki Allah, Onun emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseleri sever. Doğrusu Allah'a verdiği doğruluk sözünü ve yeminlerini ucuz dünya menfaatleri için satan kimselerin ahiretteki (cennet nimetlerinden) hiçbir payı olmayacaktır. Kıyamet günü Allah onlara (şefkatle) konuşmayacaktır, rahmetle bakmayacaktır ve onları (günahtan) arındırmayacaktır. Sonuçta (ahirette) onlar şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 78
Doğrusu (ehli kitaptan) bazı (hahamlar ve papazlar) ilahi kitabın aslında olmayan bazı (uydurma) sözleri -ilahi kitaptan sanmanız için- dillerini eğip bükerler. Onlar (uydurdukları sözler hakkında): "Bunlar Allah'tandır." diyorlar. Doğrusu onlar Allah'a (iftira edip) bile bile yalan söylüyorlar.
Ayet: 79-83
Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın kendisine ilahi kitap, doğru hükümler ve peygamberlik verdiği bir insanın (yani İsa'nın) insanlara, "Allah'tan başka bana da ibadet edin" demesi asla mümkün değildir. Doğrusu İsa (havarilere): "Öğrettiğiniz ve dersini yaptığınız ilahi kitabın gereğince yalnız Rabb'inize adanmış kullar olun." dedi. (Ey Hristiyanlar, şunu iyi bilin ki,) İsa size melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi asla emretmez. Siz Allah'a teslim olup İslam'ı kabul ettikten sonra, İsa size bu elçiyi inkar etmenizi emretmez. Çünkü Allah tüm peygamberlerden: "Ben size ilahi kitap ve doğru hükümler verdikten sonra sizdeki ilahi bilgiyi doğrulayan bir elçim geldiğinde, ona inanıp yardım edeceksiniz." diyerek yeminle söz almıştır. Allah onlara: "Bu görevi üstlenip kabul ettiniz mi?" dediğinde, onlar: "Evet, kabul ettik." dediler. Allah onlara: "Öyleyse birbirinize şahit olun. Ben de sizinle beraber şahit olacağım. Bundan sonra sözünden dönenler ise günahta ısrar eden fasıklardır." dedi. Ama bazıları Allah'ın dininden (İslam'dan) başka (uydurma) bir din ararlar. Doğrusu göklerde ve yerdeki herkes / her şey -istese de istemese de- Allah'a teslim olup İslam'ı kabul etmiştir. Sonuçta herkes ahirette Allah'ın huzuruna döndürülüp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir.
Ayet: 84-85
Ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu biz (İslam'a inananlar) Allah'a ve bize indirilen bu ilahi kitaba / Kuran'a, sonra da İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve onların soylarından gelen elçilere indirilene de inandık; Rabb'lerinden Musa'ya, İsa'ya ve diğer peygamberlere verilen önceki ilahi kitapların asıllarına da inandık. Allah'ın elçileri arasında ayrım yapmayız. Herkes şunu iyi bilsin ki, biz Allah'a teslim olup İslam'ı kabul edenleriz." Ama İslam'dan başka (uydurma) bir din arayanlar şunu iyi bilsinler ki, o uydurma din onlardan asla kabul edilmeyecektir. Sonuçta onlar (ahirette) zarara uğrayıp kaybedecektir.
Ayet: 86-90
Doğrusu Allah, kendilerine apaçık kanıtlar gelen, bu elçinin doğruluğuna şahit olan ve İslam'a inandıktan sonra ısrarla inkar eden kimseleri asla doğruluğa yöneltmez. Doğrusu Allah haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmez. İşte böylelerinin cezası Allah'ın, meleklerinin ve tüm insanların lanetlerine uğramaktır. Sonuçta onlar -sonsuza kadar kalmak üzere- cehenneme girecektir. Onların cezası asla hafifletilmeyecek ve ertelenmeyecektir. Ama bu uyarıdan sonra hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzelten kimseler şunu iyi bilsinler ki, Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir. Ama İslam'a inandıktan sonra ısrarla inkar eden ve inkarını artıran kimselerin (sözde) tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan sapanların ta kendileridir.
Ayet: 91
Doğrusu İslam'ı ısrarla inkar eden ve inkarcı olarak ölen kimselerden her biri (ahiretteki cezadan kurtulmak için) bir dünya dolusu altını fidye / kurtuluş bedeli olarak vermek istese de, bu, ondan asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar (ahirette) şiddetli cezalara uğrayacaktır. Sonuçta İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler ahirette yardımcısız / çaresiz kalacaktır.
Ayet: 92
Şunu iyi bilin ki, sevdiğiniz şeylerden (İslam için) harcama / yardım yapmadıkça iyiliğe erişemezsiniz. Şüphesiz ki Allah iyilik için harcadığınız her şeyi bilir (ve sizi ödüllendirir.)
Ayet: 93-95
Şunu iyi bilin ki, Tevrat indirilmeden önce İsrail'in (Yakub'un) kendine yasakladığı şeyler dışında tüm (temiz / sağlıklı) yiyecekler İsrailoğullarına helaldi. Ey elçi, İsrailoğullarına de ki: "Eğer (siz aksini iddia ediyorsanız ve) doğru söylüyorsanız Tevrat'ı getirip okuyun da görelim! Artık bundan sonra yalan uydurup Allah'a iftira edenler, işte onlar, haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin ta kendileridir. Allah'ın dediği doğrudur. Öyleyse ey insanlar, batıl inançlara (hurafelere) inanmadan İbrahim'in (İslam) toplumuna / inancına uyun. Doğrusu İbrahim hiçbir zaman Allah'a ortak koşanlardan olmadı."
Ayet: 96-97
Şunu iyi bilin ki, insanlar için yapılmış ilk (kutsal) ev / mescit Bekke'deki (yani şimdiki adıyla Mekke'deki) Kabe'dir. Kabe tüm varlıklar için bereketlerle doludur ve doğruya yönelişin simgesidir. Orada apaçık kanıtlar ve (inanç) atanız İbrahim'in makamı vardır. (Mescidi Haram'a giren) Kabe'ye gelen kimseler huzur duyarlar. Öyleyse oraya gidebilen insanların Allah için (kutsal) evi / Kabe'yi haccetmesi gerekir. Doğrusu İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler (ahirette kendilerine zarar vermiş olacaktır.) Şüphesiz ki Allah herkesten daha zengindir / hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır.
Ayet: 98-101
Ey elçi, de ki: "Ey ehli kitap, (ey Yahudiler ve Hristiyanlar,) sakın Allah'ın bildirdiği gerçekleri inkar etmeyin! Şüphesiz ki Allah tüm yaptıklarınızı görendir. Ey ehli kitap, (ey Yahudiler ve Hristiyanlar,) göz göre göre İslam'a inananları Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan alıkoymayın ve İslam'ı çarpıtmaya çalışmayın. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir / ahirette sizi tüm yaptıklarınızdan hesaba çekecektir." Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, eğer siz ehli kitaptan (Yahudilerden ve Hristiyanlardan) bazılarına uyarsanız, onlar sizi İslam inancınızdan sonra inkarcılığa döndürürler. Ey ehli kitap, (ey Yahudiler ve Hristiyanlar,) Allah'ın bildirdiği gerçekler size okunup aktarılırken ve Onun elçisi aranızdayken gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu inkar etmemeniz gerekir. Şunu iyi bilin ki, Allah'a gönülden bağlanan kimseler dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltilmiş olur.
Ayet: 102-103
Ey İslam'a inananlar, Allah'ın emirlerine gerektiği gibi duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve ancak Allah'a teslim olup İslam'ı kabul edenler olarak ölün. Hep birlikte Allah'ın ipine (Kuran'a) bağlanın. Sakın karşıt gruplara ayrılmayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetleri (şükürle) anın. (Ey İslam'a inanan Medineli Evs ve Hazreç kabileleri,) hatırlayın, siz (İslam'a inanmadan önce) birbirinize düşmandınız. Ama Allah kalplerinizi uzlaştırdı ve Onun (İslam) nimetiyle din (İslam) kardeşleri oldunuz. (Daha önce) siz bir ateş çukurunun kenarındaydınız / savaşacaktınız; ama Allah sizi ondan kurtardı. Bu böyledir. Allah size bildirdiği gerçekleri açıklar. Umulur ki dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelirsiniz.
Ayet: 104
Ey İslam'a inananlar, sizden iyiliğe çağıran, iyiliği emreden ve kötülüğü yasaklayan bir toplum olmalıdır. İşte böyleleri kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişecek olan kimselerdir.
Ayet: 105-108
Ey İslam'a inananlar, kendilerine apaçık kanıtlar geldikten sonra karşıt gruplara ayrılan ve (İslam'dan) ayrılığa düşen kimseler gibi olmayın. İşte onlar ahirette büyük cezalara uğrayacaktır. Şunu iyi bilin ki, İslam'a inananların yüzlerinin parladığı ve bazı yüzlerin morardığı kıyamet günü, yüzleri moraran kimselere: "Siz İslam'a inandıktan sonra onu ısrarla inkar ettiniz. Öyleyse İslam'ı ısrarla inkar etmenizin cezasını çekeceksiniz." denilecektir. O gün yüzleri parlayanlar ise -sonsuza kadar- Allah'ın rahmetinde (cennette) yaşayacaktır. Ey elçi, işte bunlar sana gerçeklerle okuyup aktardığımız "Allah'ın bildirdiği" gerçeklerdir. Doğrusu Allah hiç kimseye hiçbir haksızlığın olmasını istemez.
Ayet: 109
Şunu iyi bilin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Sonuçta her konu (hesabının sorulması için) Allah'ın huzuruna döndürülecektir.
Ayet: 110
Ey İslam'a inananlar, siz tüm insanlar için çıkarılmış en iyi toplum oldunuz. Çünkü siz iyiliği emredersiniz, kötülüğü yasaklarsınız ve Allah'a (gönülden) inanırsınız. Şayet ehli kitap (Medineli Yahudiler) İslam'a inansalardı, bu, onlar için daha iyi olurdu. Aralarında İslam'a inananlar olsa da, onlardan birçoğu günahta ısrar eden fasıklardır.
Ayet: 111-115
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, (Medineli Yahudiler) size bir zarar değil ancak bir sıkıntı verebilirler. Eğer onlar size karşı savaşırlarsa, (zorlanınca) arkalarını dönüp (kaçarlar.) Sonuçta İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler yardımsız / çaresiz kalacaktır. Doğrusu Allah'a ve insanlara verdikleri sözleri tutmadıkları takdirde, bulundukları her yerde "alçak" damgası vurulacaktır. Böylece onlar Allah'ın öfkesine / cezasına uğrayacaktır. Ayrıca onlara "değer yoksunu" damgası da vurulacaktır. Çünkü onlar Allah'ın bildirdiği gerçekleri ısrarla inkar edip peygamberleri haksızca öldürüyorlardı. Çünkü onlar Allah'ın emirlerine isyan edip Onun koyduğu sınırları çiğniyorlardı. Ama ehli kitabın (Yahudilerin ve Hristiyanların) hepsi bir değildir. Onların arasında geceleyin secde ederek Allah'ın bildirdiği gerçekleri okuyan topluluklar da vardır. Onlar Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba inanır, iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar ve iyi işlerde yarışırlar. İşte onlar düzeltici / iyi işler yapan kimselerdir. Sonuçta onların yaptığı hiçbir iyilik inkar edilmeyecek ve karşılıksız kalmayacaktır. Şüphesiz ki Allah, Onun emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseleri en iyi bilendir.
Ayet: 116-117
Doğrusu ne servetleri ne de çocukları, yani hiçbir şey İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri Allah'ın cezasından kurtaramaz. Sonuçta onlar sonsuza kadar kalmak üzere cehennem ateşine girecektir. Onların bu dünya hayatında yaptıkları harcamaların / yardımların ahirette yok olacağının örneği, kendine haksızlık eden (günahkar) bir toplumun ekinlerini çok soğuk bir rüzgarın dondurup yok etmesine benzetilebilir. Doğrusu Allah onlara hiçbir haksızlık etmedi; ama onlar kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.
Ayet: 118-119
Ey İslam'a inananlar, (sizden olanları / İslam'a inananları bırakıp) sizden olmayan ve size zarar vermekten geri durmayan (inkarcıları) sırdaş edinmeyin. Onlar sizin sıkıntı çekmenizi isterler. Doğrusu onların nefreti ağızlarından çıkan sözlerden bellidir; ama kalplerinde gizli olan nefret daha büyüktür. Biz bildirdiğimiz gerçekleri size açıkladık. Aklınızı kullanırsanız (anlarsınız.) Siz öyle kimselersiniz ki -onlar sizi (önyargıyla) sevmezlerken,- siz onları (ön yargıyla sevmemezlik etmeyip) seversiniz ve (onlar size gönderilen bu ilahi kitaba / Kuran'a inanmazlarken,) siz tüm ilahi kitapların asıllarına inanırsınız. İkiyüzlüler / münafıklar sizinle karşılaşınca (yalandan): "İslam'a inandık." dediler; ama (sonra) kendi başlarına kalınca, size karşı duydukları nefretten tırnaklarının ucunu kemirdiler. Ey elçi, (İslam'a inananlardan nefret edenlere) de ki: "(Ey İslam düşmanları,) öfkenizden ölün! Şüphesiz ki Allah herkesin kalbinden geçeni (niyetini) en iyi bilendir."
Ayet: 120
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler, size bir iyilik dokunduğunda üzülürler; onlar sizin başınıza bir kötülük (sıkıntı) geldiğinde ise sevinirler. Ama şunu da iyi bilin ki, siz sabırla dayanışarak hareket ederseniz ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınırsanız, onların hileleri size asla zarar veremez. Şüphesiz ki Allah onların tüm yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
Ayet: 121-122
Ey elçi, hatırla, sen İslam'a inananları (Uhud'taki) savaş mevzilerine yerleştirmek için bir sabah erkenden ailenden (evinden) ayrılıp yola çıkmıştın. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir. O vakit sizden iki grup (ikiyüzlü / münafık kimselerin yaptığı gibi Uhud'ta savaşmaktan) kaçmak istedi. Oysa bilmeleri gerekirdi ki) Allah onların (İslam'a inananların) dostudur. Öyleyse İslam'a inananlar yalnız Allah'a güvenip dayanmalıdır.
Ayet: 123-127
Ey İslam'a inananlar, (hatırlayın) siz Bedir'de düşmandan daha güçsüz durumdayken Allah size yardım etti. Öyleyse Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Umulur ki şükredersiniz. Ey elçi, (Bedir'de) sen İslam'a inananlara: "Rabb'inizin size üç bin melek indirerek yardım etmesi yetmez mi! Tabii ki yeter! Ayrıca siz (İslam için) sabırla dayanışarak hareket ederseniz ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınırsanız, düşman size aniden (baskın yapıp) saldırsa da, Rabb'iniz size beş bin özel işaretli melek daha göndererek yardım edecektir." diyordun. Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, Allah bu mucizeyi ancak size bir müjde olsun ve kalpleriniz onunla huzur bulsun diye yaratmıştır. Şüphesiz ki yardım / zafer başkasından değil ancak en üstün olan ve en doğru kararı veren Allah'tandır. Doğrusu Allah İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin bir kısmını yok etmek, bir kısmını da bozguna uğratıp (Bedir'den) geri döndürmek istemiştir.
Ayet: 128-129
Ey elçi, senin (tövbeyi kabul etme) konusunda yapacak bir şeyin yoktur. Allah (hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzelten kimselerin) tövbesini kabul eder; haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri ise cezalandırır. Şunu iyi bilin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Doğrusu Allah dileyenleri (yani İslam'a inananları) bağışlar; dileyenleri (yani günahta ısrar edenleri) ise cezalandırır. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 130-136
Ey İslam'a inananlar, kat kat tefecilik yaparak / faizden kazanç sağlayarak yemeyin. Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Umulur ki kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişirsiniz. Ey İslam'a inananlar, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler için hazırlanmış olan cehennem ateşinden sakının. Allah'a ve elçisine uyun. Umulur ki Allah'ın rahmetine erişirsiniz. Ey İslam'a inananlar, Rabb'inizin bağışlamasına ve genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun. Şunu iyi bilin ki, cennet, Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler için hazırlanmıştır. İslam'a inananlar bollukta ve darlıkta (İslam için) harcama / yardım yapan ve öfkelerini yenip insanları affeden kimselerdir. Şüphesiz ki Allah iyi işler yapanları sever. Onlar utanç verici / çirkin bir şey yaptıklarında veya kendi kendilerine haksızlık ettiklerinde (günah işlediklerinde) Allah'ı anan, günahlarından bağışlanma dileyen ve işledikleri günahta bile bile ısrar etmeyen kimselerdir. Doğrusu Allah'tan başkası günahları bağışlayamaz. İşte onlar Rabb'lerinin bağışlamasıyla ve -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetlerle ödüllendirilecektir. Doğrusu düzeltici / iyi işler yapanların ödülü (cennet) çok güzeldir.
Ayet: 137
Ey insanlar, sizden önce nice olaylar gelip geçti. Öyleyse yeryüzünde gezip dolaşın da gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanlayanların sonunun ne kötü olduğuna bir bakın.
Ayet: 138
Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran, hem tüm insanlar için ilahi bir açıklamadır hem de Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler için bir doğruluk rehberi ve ilahi bir öğüttür.
Ayet: 139-141
Ey İslam'a inananlar, sakın gevşemeyin ve üzülmeyin! Şunu iyi bilin ki, eğer Allah'a inandıysanız, siz daha üstün durumdasınız. Siz Uhud'ta bir yara aldıysanız, onlar da Bedir'de benzer bir yara aldı. Doğrusu Biz sıkıntılı günleri insanlar arasında döndürürüz. Çünkü Allah İslam'a (gönülden) inananları ortaya çıkarmak ve aranızdan şahitler edinmek ister. Şüphesiz ki Allah haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri sevmez. Doğrusu Allah İslam'a inananları arındırmak, İslam'ı ısrarla inkar edenleri ise cezalandırmak ister.
Ayet: 142-143
Ey İslam'a inananlar, -Allah aranızdan İslam için mücadele (cihat) eden ve sabırla dayanışarak hareket eden kimseleri ortaya çıkarmadan- cennete girebileceğinizi sanmayın. Siz ölümle karşılaşmadan önce (güya) onu arzulamıştınız. Ama ölümü gördüğünüzde (korkudan) bakakaldınız.
Ayet: 144
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Muhammed ancak Allah'ın bir elçisidir. (Allah'ın elçisi ölümsüz bir varlık değildir;) ondan önce de birçok elçi gelip geçmiştir. Bu elçi ölürse ya da öldürülürse, İslam inancından çark edip batıl inançlara (hurafelere) döner misiniz? (Sakın İslam'dan dönmeyin!) Doğrusu İslam inancından çark edip batıl inançlara (hurafelere) dönen kimseler Allah'a hiçbir zarar veremezler; (sadece kendilerine zarar verirler.) Şüphesiz ki Allah (nimetleri için) şükredenleri ahirette ödüllendirecektir.
Ayet: 145-148
Doğrusu hiçbir canlı -Allah'ın izniyle / lütfuyla yazdığı ecel / ölüm vaktinin dışında- ölemez. Biz dünya kazancını isteyen kimselere dünya kazancını veririz; ahiret kazancını isteyenlere de ahiret kazancını veririz. Şüphesiz ki Biz (nimetlerimiz için) şükredenleri ahirette ödüllendireceğiz. Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, (geçmişte) kendini Rabb'ine adamış olan nice kimseler, (Allah'ın gönderdiği) peygamberlerle beraber (İslam için) savaştılar. Onlar Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için başlarına gelen sıkıntılar karşısında gevşemedi, zayıflık göstermedi ve düşmana boyun eğmediler. Şüphesiz ki Allah sabırla dayanışarak hareket eden kimseleri sever. (Tarih boyunca) onların (yani tüm peygamberlerin ve onların beraberinde olanların / İslam'a inananların) ortak duası: "Ey Rabb'imiz, günahlarımızı ve aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı sağlamlaştır / kararlılığımızı artır ve İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere karşı bize yardım et / zafer ver." demek olmuştur. Allah da onlara dünya ve ahiret kazançlarının en iyisini lütfetmiştir. Şüphesiz ki Allah iyi işler yapanları sever.
Ayet: 149-150
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, eğer İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere uyarsanız, onlar sizi (İslam inancından) çark ettirip batıl inançlara (hurafelere) döndürürler. Sonuçta zarara uğrayıp kaybedenlerden olursunuz. Şüphesiz ki Allah sizin (gerçek) dostunuzdur. Şüphesiz ki Allah en iyi yardımı yapandır.
Ayet: 151
Biz İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin (putperest / müşrik Arapların) kalplerine korku salacağız. Çünkü onlar -Allah'ın hiçbir kanıt indirmediği (putları / sahte ilahları) Ona ortak koştular. Onların ahiretteki sığınağı cehennem ateşi olacaktır. Herkes şunu iyi bilsin ki, haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler için en uygun ceza olan cehennem çok kötü bir yerdir.
Ayet: 152-154
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, Allah size verdiği yardım sözünü tutmuştur. Hatırlayın, siz (Uhud savaşının başında) Allah'ın izniyle / lütfuyla düşmanınızı perişan ediyordunuz. Ama siz -Allah size istediğiniz başarıyı gösterdikten sonra- kaçtınız. Çünkü göreviniz hakkında çekiştiniz ve (bu elçinin emrine) karşı çıktınız. Doğrusu bazılarınız dünyayı, bazılarınız da ahireti istiyorlardı. Sonra Allah sizi sınamak için onları yenmekten döndürüp bozguna uğrattı. Ama Allah sizi (cezalandırmayıp) affetti. Şüphesiz ki Allah İslam'a inananlara çok lütufkardır. (Uhud'ta) siz (ölümden kaçmak için hiç kimseye bakmadan) tepeye çıkıyordunuz. Bu elçi (size arkanızdan seslenip) sizi (savaşa dönmeye) çağırıyordu. (O vakit siz kaçıyordunuz.) Çünkü Allah sizi elinizden kaçan zafere ve art arda başınıza gelen sıkıntılara üzülmekten daha büyük bir derde (can derdine) sokmuştu. Şüphesiz ki Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır / ahirette sizi hesaba çekecektir. Sonra o sıkıntının ardından Allah size -bazılarınızı kaplayıp güven duygusu hissettiren- hafif bir uyku verdi. Ama bazıları kendi dertlerine düştüler. Onlar Allah hakkında cahiliye dönemindeki gibi haksız zanlar / boş iddialar ortaya koyup: "Doğrusu biz bu (savaş) kararının alınmasını istememiştik." diyorlardı. (Bu elçiyi yanlış karar almakla suçluyorlardı.) Ey elçi, onlara de ki: "Doğrusu (her konuda) son emir / karar tümüyle Allah'a aittir." Ey elçi, onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlardı. Onlar: "Şayet bu savaş kararında bir etkimiz olsaydı, bugün burada (boşuna) öldürülmezdik." diyorlardı. Ey elçi, onlara de ki: "Şunu iyi bilin ki, siz evlerinizde kalsaydınız da, öleceği yazılmış olan kimseler öleceği yere gidip orada göründükten sonra ölürlerdi. Doğrusu Allah içinizdekileri (niyetlerinizi) sınamak ve kalplerinizi kötülüklerden arındırmak ister. Şüphesiz ki Allah herkesin kalbinden geçeni (niyetini) en iyi bilendir."
Ayet: 155
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, (Uhud'ta) iki ordunun karşılaşacağı gün sizden yüz çevirip dönenler, işledikleri bazı günahlar yüzünden şeytanın ayaklarını kaydırdığı kimselerdir. Ama Allah onları (cezalandırmayıp) affetti. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en hoşgörülüdür.
Ayet: 156-158
Ey İslam'a inananlar, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler gibi olmayın. Çünkü onlar bir sefere ya da savaşa çıkan (ve ölen) yakınları hakkında: "Şayet onlar bizim yanımızda olsalardı, ne ölürlerdi ne de öldürülürlerdi." dediler. Doğrusu Allah bu sözleri onların kalplerinde bir pişmanlık acısı yapmak ister. Doğrusu yaşatan da öldüren de Allah'tır. Şüphesiz ki Allah tüm yaptıklarınızı görendir. Şunu iyi bilin ki, Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için öldürülseniz de ölseniz de (aynı şekilde Allah'ın bağışlamasını ve rahmetini kazanırsınız.) Doğrusu Allah'ın bağışlaması ve rahmeti insanların biriktirdiği (tüm servetlerden) daha iyidir. Sonuçta ölseniz de öldürülseniz de, ahirette Allah'ın huzurunda toplanıp (tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.)
Ayet: 159-160
Ey elçi, sen Allah'ın rahmeti sayesinde insanlara yumuşak davrandın. Şayet kaba-saba ve katı kalpli olsaydın, onlar senin çevrenden dağılıp giderlerdi. Öyleyse ey elçi, (hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzelten insanları) affet, Allah'tan onları bağışlamasını dile ve (onlarla ilgili bir karar alırken) onlara danış. Ama bir şeye karar verdiğinde yalnız Allah'a güvenip dayan. Şüphesiz ki Allah yalnız Ona güvenip dayananları sever. Ey İslam'a inananlar, Allah size yardım ederse, hiç kimse sizi yenemez. Ama Allah sizi (günahlarınız yüzünden) yardımsız bırakırsa, artık hiç kimse size yardım edemez. Öyleyse İslam'a inananlar yalnız Allah'a güvenip dayanmalıdır.
Ayet: 161-163
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, bu peygamberin emanete ihanet etmesi asla mümkün değildir. Çünkü emanete ihanet eden kimseler kıyamet günü Allah'ın huzuruna hainlik suçuyla gelecektir. Sonuçta (ahirette) herkese tüm yaptıklarının karşılığı hiçbir haksızlık edilmeden eksiksizce verilecektir. Doğrusu Allah'ın rızasına uyan kimselerle Allah'ın öfkesine / cezasına uğrayanlar bir değildir. (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin) ahiretteki sığınağı cehennem olacaktır. Doğrusu cehennem varılacak en kötü yerdir. Allah'a göre herkesin bir derecesi vardır. Şüphesiz ki Allah herkesin tüm yaptıklarını görür / ahirette herkesi hesaba çekecektir.
Ayet: 164
Doğrusu Allah İslam'a inananlara bir iyilikte bulunmuştur. Çünkü Allah onlara aralarından biri olan bu elçiyi göndermiştir. Bu elçi Allah'ın bildirdiği gerçekleri onlara okuyup aktarır, onları (günahtan) arındırır ve onlara bu ilahi kitabı / Kuran'ı ve doğru hükümleri öğretir. Çünkü onlar (İslam'a inanmadan) önce apaçık / büyük bir sapkınlığın içindeydi.
Ayet: 165
Ey İslam'a inananlar, siz (Bedir'de) düşmanı kat kat sıkıntıya uğrattığınız halde, (Uhud'ta) bir sıkıntıya uğradığınızda: "Niçin bu sıkıntı başımıza geldi?" dediniz. Ey elçi, onlara de ki: "Şunu iyi bilin ki, o sıkıntı sizin başınıza kendi hatalarınız yüzünden gelmiştir. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir."
Ayet: 166-167
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, (Uhud'ta) iki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelenler, Allah'ın izniyle / lütfuyla İslam'a inananlarla, münafıkları / ikiyüzlüleri birbirinden ayırmak için gerçekleşmiştir. İkiyüzlülere / münafıklara: "Haydi, gelin, Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için savaşın, yani (İslam'ı) savunun." denildiğinde, onlar (yalandan): "Eğer savaşmayı bilseydik size uyardık." dediler. O gün onlar İslam inancına değil İslam'ı inkara daha yakınlardı. Münafıklar / ikiyüzlüler kalplerinde olmayan İslam inancını sadece dilleriyle söylerler. Şüphesiz ki Allah onların gizlediklerini en iyi bilendir.
Ayet: 168-171
Ey elçi, evlerinde oturup kalan ve (Uhud savaşına giden) yakınlarına: "Şayet onlar bize uysalardı, (orada) öldürülmezlerdi." diyen münafıklara / ikiyüzlülere de ki: "Eğer doğruyu söylüyorsanız, ölümü kendinizden geri çevirin (ve hiç ölmeyin) de görelim!" Sakın Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için öldürülenleri "ölüler"' sanma! Doğrusu onlar diridir ve (ahirette) Rabb'lerinin huzurunda (cennet nimetlerinden) nimetlenecektir. Onlar Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlere sevinirler ve ilerde kendilerine katılacak olan kimselere ahirette hiçbir korku veya üzüntü olmadığını müjdelerler. Allah'ın nimetini, lütfunu ve Allah'ın İslam'a inananları fazlasıyla ödüllendireceğini müjdelerler.
Ayet: 172-174
(Böylece) İslam'a inananlar (Uhud'ta) bir yara aldıktan sonra bile, Allah'ın ve elçisinin (düşmanı takip edin) çağrısına olumlu cevap verdiler. Doğrusu onlardan iyi işler yapan ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınan kimselere (ahirette) büyük bir ödül (olan cennet) vardır. Çünkü onlara: "Putperest / müşrik Araplar size karşı (büyük bir ordu) topladılar; öyleyse o ordudan korkun." denildiğinde, onlar İslam'a daha gönülden inanıp: "Allah bize yeter. Şüphesiz ki Allah en iyi savunucudur!" dediler. Sonra onlar Allah'ın nimeti ve lütfuyla (düşmanı takipten) kendilerine hiçbir zarar dokunmadan geri döndüler. Böylece onlar Allah'ın rızasına uydular. Şüphesiz ki Allah büyük lütufların sahibidir.
Ayet: 175
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, şeytan (sizi değil) sadece kendi dostlarını korkutabilir. Öyleyse eğer inandıysanız, sakın Benden başkasından korkmayın!
Ayet: 176-177
Ey elçi, İslam'ı inkarda yarışan kafirlerin (kötü sonları için) üzülme. (Çünkü onlar Allah'ın cezasını hak etmiştir.) Doğrusu onlar Allah'a hiçbir zarar veremezler. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah onları ahirette (cennet nimetlerinden) yoksun bırakmak ister. Ayrıca onlar (cehennemde) büyük cezalara da uğrayacaktır. Doğrusu İslam inancını verip inkarcılığı satın alan kimseler Allah'a hiçbir zarar veremezler. Sonuçta (ahirette) onlar şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 178
İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler onlara (ölüm vaktine kadar) bir süre vermemizi (kendileri için) iyi bir şey sanmasınlar. Doğrusu Biz onlara ancak günahlarını daha çok artırsınlar diye süre veririz. Sonuçta (ahirette) onlar alçaltıcı cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 179
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, Allah sizi içinde bulunduğunuz sıkıntılı halde bırakacak değildir. Sıkıntınız sadece Allah temizi pisten ayırana kadar sürecektir. Diğer yandan Allah size bilinmezi / geleceği bildirecek de değildir. Ama Allah elçilerinden dilediğini seçip ona bilinmezi / geleceği bildirebilir. Öyleyse Allah'a ve elçilerine (gönülden) inanın. Çünkü eğer inanırsanız ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınırsanız, size (ahirette) büyük bir ödül (olan cennet) vardır.
Ayet: 180
Ama Allah'ın onlara lütfundan verdiği nimetlerden cimrilik eden (İslam için yardım yapmayan) kimseler bu cimrilikten bir yarar sağladıklarını sanmasınlar. Çünkü onların (dünya hayatında) cimrilik ettikleri şeyler kıyamet günü boyunlarına dolanarak onları çok rahatsız edecektir. Ey insanlar, (sakın cimrilik etmeyin ve) şunu iyi bilin ki, gökler ve yer (hiç kimseye değil ancak Allah'a aittir ve yine) ancak Allah'a kalacaktır. Şüphesiz ki Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır / ahirette sizi hesaba çekecektir.
Ayet: 181-182
Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah, Medineli Yahudilerden bazılarının (alay ederek) 'Allah fakirmiş / insanlara yardım edemezmiş(!) Ama biz zenginmişiz / onlara yardım etmeliymişiz(!)' demelerini işitmiştir. Doğrusu Biz onların bu sözlerini ve peygamberleri haksızca öldürmelerini (amel defterlerine) yazıp onlara: "Cehennem yangını cezasını çekin. Bu ceza sizin dünyadayken işlediğiniz günahların karşılığıdır. Şüphesiz ki Allah kullarına hiçbir haksızlık etmez." diyeceğiz.
Ayet: 183
(Ama ne yazık ki) Medineli Yahudiler (bir yalan uydurup): "Allah bize '(gökten inen) ateşin yakarak yiyeceği kurban mucizesini getirmedikçe hiçbir elçiye inanmayın' diye emretti." dediler. Ey elçi, onlara de ki: "Doğrusu (geçmişte) benden önce nice elçiler size (birçok) apaçık kanıtları ve söylediğiniz o mucizeyi de getirmişlerdi. Öyleyse -eğer doğruyu söylüyorduysanız- niçin o elçileri öldürdünüz?"
Ayet: 184-185
Ey elçi, bazıları seni yalanladılarsa, şunu iyi bil ki, önceki inkarcılar da (geçmişte) senden önce (birçok) apaçık kanıtlar, ilahi öğütler ve aydınlatıcı ilahi kitaplar getiren nice elçileri yalanlamıştır. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, her canlı ölümü tadacaktır ve kıyamet günü size tüm yaptıklarınızın karşılığı eksiksizce verilecektir. İşte o gün cehennem ateşinden çekilip cennete yerleştirilen kimseler en büyük başarıyı kazanmış olacaktır. Doğrusu bu dünya hayatı (karakterinizi sınayan) aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.
Ayet: 186
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, siz (bu dünya sınavında) mallarınızla ve canlarınızla sınanacaksınız ve sizden önce kendilerine ilahi kitap verilen bazı ehli kitaptan (Yahudilerden / Hristiyanlardan) ve putperest / müşrik Araplardan birçok incitici söz işiteceksiniz. Ama (İslam için) sabırla dayanışarak hareket ederseniz ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınırsanız (ahirette cennet ödülünü kazanırsınız.) Şunu iyi bilin ki, bunlar (Allah'ın cennet ödülünü kazandıran) önemli işlerdir.
Ayet: 187-189
Doğrusu Allah, geçmişte ehli kitaptan (Yahudilerden / Hristiyanlardan) da 'gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu (tüm) insanlara açıklayacaklarına ve gerçekleri asla gizlemeyeceklerine' dair yeminle söz almıştır. Ama onlardan bazıları, verdikleri söze sırt çevirip onu ucuz dünya menfaatleri için sattılar. Böylece onlar en kötü şeyi (yani cehennemi) satın aldılar. Sakın işledikleri günahlarla sevinen ve yapmadıkları iyiliklerle övülmek isteyen kimseleri bir şey sanma! Onların cezadan kurtulacağını da sanma! Sonuçta (ahirette) onlar şiddetli cezalara uğrayacaktır. Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin tek hükümranıdır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.
Ayet: 190-195
Doğrusu göklerin ve yerin yaratılmasında ve geceyle gündüzün yer değiştirmesinde akıl sahiplerine bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Onlar (yani İslam'a inananlar) ayaktayken, otururken ve yatarken, yani her durumda Allah'ı (şükürle) anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler ve (şöyle) derler: "Ey Rabb'imiz, Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen tüm eksiklerden uzaksın / yücesin. Ey Rabb'imiz, bizi cehennem ateşi cezasından koru. Ey Rabb'imiz, doğrusu Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu alçaltıp perişan edersin. Sonuçta haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin ahirette hiçbir yardımcısı olmayacaktır. Ey Rabb'imiz, biz 'Rabb'inize gönülden inanın' (diyen ve) İslam inancına çağıran bir elçinin davetini duyduk ve İslam'a inandık. Ey Rabb'imiz, günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi (bu dünyada) iyi insanlarla beraber (yaşatıp) öldür. Ey Rabb'imiz, bizi kıyamet günü alçaltma ve bize elçilerinin aracılığıyla söz verdiğin cennet nimetlerini lütfet. Şüphesiz ki Sen ahiretteki buluşma sözünden asla dönmezsin." Rabb'leri de onlara: "Ben sizden, erkek olsun kadın olsun, -ki hepiniz birbirinizdensiniz- iyi işler yapanları fazlasıyla ödüllendireceğim. Ben, Benim dosdoğru yolum / İslam için eziyet gören, yurtlarından çıkarılan, hicret eden, (İslam için) savaşan ve öldürülen kimselerin hatalarını örteceğim ve onları 'Allah'ın bir ödülü' olarak içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacağım." diyerek olumlu cevap vermiştir. Şüphesiz ki en güzel ödül Allah'ın yanındadır.
Ayet: 196-199
Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin şehirlerde gezip dolaşması (bu dünyada rahatça yaşaması) seni aldatmasın. (Çünkü İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin sonu çok kötü olacaktır.) Onlar bu dünyanın nimetlerinden biraz daha yararlanabilirler; ama onların ahiretteki sığınağı cehennem olacaktır. Doğrusu cehennem kalınacak en kötü yerdir. Ama Rabb'lerinin emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimselere "Allah'ın bir ikramı olarak" -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetler vardır. Doğrusu iyi insanlar için ahirette Allah'ın huzurunda elde edecekleri nimetler (bu dünyanın nimetlerinden) daha iyidir. Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, ehli kitabın (Yahudilerin ve Hristiyanların) arasında (samimi olduklarından) Allah'a, size indirilen bu ilahi kitaba / Kuran'a ve onlara indirilen (önceki) ilahi kitapların asıllarına inanan, Allah'a duydukları derin saygıdan kalpleri ürperen ve Allah'ın bildirdiği gerçekleri ucuz dünya menfaatleri için satmayan kimseler de vardır. Ahirette Rabb'lerinin huzurunda onlara ödülleri verilecektir. Şüphesiz ki Allah hesap sorması en hızlı olandır.
Ayet: 200
(Öyleyse) ey İslam'a inananlar, (İslam için) sabırla dayanışarak hareket edin, dayanışmayı artırın, İslam düşmanlarına karşı birleşip birbirinize kenetlenin ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Umulur ki kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişirsiniz.

سورة آل عمران

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

الٓمٓۚ ﴿1﴾ اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ الْحَيُّ الْقَيُّومُؕ ﴿2﴾ نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَاَنْزَلَ التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْجٖيلَۙ ﴿3﴾ مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ وَاَنْزَلَ الْفُرْقَانَؕ اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدٖيدٌؕ وَاللّٰهُ عَزٖيزٌ ذُو انْتِقَامٍ ﴿4﴾ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِؕ ﴿5﴾ هُوَ الَّذٖي يُصَوِّرُكُمْ فِي الْاَرْحَامِ كَيْفَ يَشَٓاءُؕ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ ﴿6﴾ هُوَ الَّذٖٓي اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌؕ فَاَمَّا الَّذٖينَ فٖي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَٓاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَٓاءَ تَأْوٖيلِهٖۚ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوٖيلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُۢ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِهٖۙ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاۚ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُولُوا الْاَلْبَابِ ﴿7﴾ رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةًۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ ﴿8﴾ رَبَّنَٓا اِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ فٖيهِؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُخْلِفُ الْمٖيعَادَ ﴿9﴾ اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔاؕ وَاُولٰٓئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِۙ ﴿10﴾ كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْؕ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْؕ وَاللّٰهُ شَدٖيدُ الْعِقَابِ ﴿11﴾ قُلْ لِلَّذٖينَ كَفَرُوا سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ اِلٰى جَهَنَّمَؕ وَبِئْسَ الْمِهَادُ ﴿12﴾ قَدْ كَانَ لَكُمْ اٰيَةٌ فٖي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَاؕ فِئَةٌ تُقَاتِلُ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَاُخْرٰى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِؕ وَاللّٰهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِهٖ مَنْ يَشَٓاءُؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُولِي الْاَبْصَارِ ﴿13﴾ زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَنٖينَ وَالْقَنَاطٖيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِؕ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ ﴿14﴾ قُلْ اَؤُنَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذٰلِكُمْؕ لِلَّذٖينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَا وَاَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ بَصٖيرٌ بِالْعِبَادِۚ ﴿15﴾ اَلَّذٖينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اِنَّنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِۚ ﴿16﴾ اَلصَّابِرٖينَ وَالصَّادِقٖينَ وَالْقَانِتٖينَ وَالْمُنْفِقٖينَ وَالْمُسْتَغْفِرٖينَ بِالْاَسْحَارِ ﴿17﴾ شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِؕ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُؕ ﴿18﴾ اِنَّ الدّٖينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْؕ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ سَرٖيعُ الْحِسَابِ ﴿19﴾ فَاِنْ حَٓاجُّوكَ فَقُلْ اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِؕ وَقُلْ لِلَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ وَالْاُمِّيّٖنَ ءَاَسْلَمْتُمْؕ فَاِنْ اَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُؕ وَاللّٰهُ بَصٖيرٌ بِالْعِبَادِ ﴿20﴾ اِنَّ الَّذٖينَ يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّٖنَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَيَقْتُلُونَ الَّذٖينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍ ﴿21﴾ اُولٰٓئِكَ الَّذٖينَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِؗ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرٖينَ ﴿22﴾ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ اُوتُوا نَصٖيبًا مِنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ اِلٰى كِتَابِ اللّٰهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَرٖيقٌ مِنْهُمْ وَهُمْ مُعْرِضُونَ ﴿23﴾ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ وَغَرَّهُمْ فٖي دٖينِهِمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿24﴾ فَكَيْفَ اِذَا جَمَعْنَاهُمْ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ فٖيهِ وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿25﴾ قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُؗ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُؕ بِيَدِكَ الْخَيْرُؕ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ ﴿26﴾ تُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِؗ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّؗ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿27﴾ لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرٖينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنٖينَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ فٖي شَيْءٍ اِلَّٓا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰيةًؕ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُؕ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَصٖيرُ ﴿28﴾ قُلْ اِنْ تُخْفُوا مَا فٖي صُدُورِكُمْ اَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّٰهُؕ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ ﴿29﴾ يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُحْضَرًاۚۛ وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُٓوءٍۚۛ تَوَدُّ لَوْ اَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُٓ اَمَدًا بَعٖيدًاؕ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُؕ وَاللّٰهُ رَؤُفٌ بِالْعِبَادِ ﴿30﴾ قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونٖي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْؕ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿31﴾ قُلْ اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرٖينَ ﴿32﴾ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰٓى اٰدَمَ وَنُوحًا وَاٰلَ اِبْرٰهٖيمَ وَاٰلَ عِمْرٰنَ عَلَى الْعَالَمٖينَۙ ﴿33﴾ ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِنْ بَعْضٍؕ وَاللّٰهُ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌۚ ﴿34﴾ اِذْ قَالَتِ امْرَاَتُ عِمْرٰنَ رَبِّ اِنّٖي نَذَرْتُ لَكَ مَا فٖي بَطْنٖي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنّٖيۚ اِنَّكَ اَنْتَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ ﴿35﴾ فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ اِنّٖي وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰىؕ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْؕ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰىۚ وَاِنّٖي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَاِنّٖٓي اُعٖيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجٖيمِ ﴿36﴾ فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَاَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًاۙ وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّاؕ كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَۙ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقًاۚ قَالَ يَا مَرْيَمُ اَنّٰى لَكِ هٰذَاؕ قَالَتْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿37﴾ هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُۚ قَالَ رَبِّ هَبْ لٖي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةًۚ اِنَّكَ سَمٖيعُ الدُّعَٓاءِ ﴿38﴾ فَنَادَتْهُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَهُوَ قَٓائِمٌ يُصَلّٖي فِي الْمِحْرَابِۙ اَنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيٰى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِنَ الصَّالِحٖينَ ﴿39﴾ قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ لٖي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَتٖي عَاقِرٌؕ قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ ﴿40﴾ قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لٖٓي اٰيَةًؕ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَةَ اَيَّامٍ اِلَّا رَمْزًاؕ وَاذْكُرْ رَبَّكَ كَثٖيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ ﴿41﴾ وَاِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفٰيكِ عَلٰى نِسَٓاءِ الْعَالَمٖينَ ﴿42﴾ يَا مَرْيَمُ اقْنُتٖي لِرَبِّكِ وَاسْجُدٖي وَارْكَعٖي مَعَ الرَّاكِعٖينَ ﴿43﴾ ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوحٖيهِ اِلَيْكَؕ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يُلْقُونَ اَقْلَامَهُمْ اَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يَخْتَصِمُونَ ﴿44﴾ اِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِنْهُ اِسْمُهُ الْمَسٖيحُ عٖيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَجٖيهًا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّبٖينَۙ ﴿45﴾ وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا وَمِنَ الصَّالِحٖينَ ﴿46﴾ قَالَتْ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ لٖي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنٖي بَشَرٌؕ قَالَ كَذٰلِكِ اللّٰهُ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُؕ اِذَا قَضٰٓى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿47﴾ وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْجٖيلَۚ ﴿48﴾ وَرَسُولًا اِلٰى بَنٖٓي اِسْرَٓاءٖيلَ اَنّٖي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ اَنّٖٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّٖينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ فَاَنْفُخُ فٖيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَۙ فٖي بُيُوتِكُمْؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَۚ ﴿49﴾ وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَلِاُحِلَّ لَكُمْ بَعْضَ الَّذٖي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ وَجِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِ ﴿50﴾ اِنَّ اللّٰهَ رَبّٖي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُؕ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقٖيمٌ ﴿51﴾ فَلَمَّٓا اَحَسَّ عٖيسٰى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ اَنْصَارٖٓي اِلَى اللّٰهِؕ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِۚ اٰمَنَّا بِاللّٰهِۚ وَاشْهَدْ بِاَنَّا مُسْلِمُونَ ﴿52﴾ رَبَّنَٓا اٰمَنَّا بِمَٓا اَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدٖينَ ﴿53﴾ وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُؕ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِرٖينَ ﴿54﴾ اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا عٖيسٰٓى اِنّٖي مُتَوَفّٖيكَ وَرَافِعُكَ اِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذٖينَ كَفَرُوا وَجَاعِلُ الَّذٖينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذٖينَ كَفَرُٓوا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فٖيمَا كُنْتُمْ فٖيهِ تَخْتَلِفُونَ ﴿55﴾ فَاَمَّا الَّذٖينَ كَفَرُوا فَاُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدٖيدًا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِؗ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرٖينَ ﴿56﴾ وَاَمَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّٖيهِمْ اُجُورَهُمْؕ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمٖينَ ﴿57﴾ ذٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْاٰيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكٖيمِ ﴿58﴾ اِنَّ مَثَلَ عٖيسٰى عِنْدَ اللّٰهِ كَمَثَلِ اٰدَمَؕ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿59﴾ اَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْمُمْتَرٖينَ ﴿60﴾ فَمَنْ حَٓاجَّكَ فٖيهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ اَبْنَٓاءَنَا وَاَبْنَٓاءَكُمْ وَنِسَٓاءَنَا وَنِسَٓاءَكُمْ وَاَنْفُسَنَا وَاَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِبٖينَ ﴿61﴾ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّۚ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُؕ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ ﴿62﴾ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ بِالْمُفْسِدٖينَ ﴿63﴾ قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا اِلٰى كَلِمَةٍ سَوَٓاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اَلَّا نَعْبُدَ اِلَّا اللّٰهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهٖ شَيْـًٔا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِؕ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِاَنَّا مُسْلِمُونَ ﴿64﴾ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَٓاجُّونَ فٖٓي اِبْرٰهٖيمَ وَمَٓا اُنْزِلَتِ التَّوْرٰيةُ وَالْاِنْجٖيلُ اِلَّا مِنْ بَعْدِهٖؕ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿65﴾ هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُلَٓاءِ حَاجَجْتُمْ فٖيمَا لَكُمْ بِهٖ عِلْمٌ فَلِمَ تُحَٓاجُّونَ فٖيمَا لَيْسَ لَكُمْ بِهٖ عِلْمٌؕ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿66﴾ مَا كَانَ اِبْرٰهٖيمُ يَهُودِيًّا وَلَا نَصْرَانِيًّا وَلٰكِنْ كَانَ حَنٖيفًا مُسْلِمًاؕ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ ﴿67﴾ اِنَّ اَوْلَى النَّاسِ بِاِبْرٰهٖيمَ لَلَّذٖينَ اتَّبَعُوهُ وَهٰذَا النَّبِيُّ وَالَّذٖينَ اٰمَنُواؕ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِنٖينَ ﴿68﴾ وَدَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْؕ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ ﴿69﴾ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ ﴿70﴾ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿71﴾ وَقَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اٰمِنُوا بِالَّذٖٓي اُنْزِلَ عَلَى الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُٓوا اٰخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَۚ ﴿72﴾ وَلَا تُؤْمِنُٓوا اِلَّا لِمَنْ تَبِعَ دٖينَكُمْؕ قُلْ اِنَّ الْهُدٰى هُدَى اللّٰهِۙ اَنْ يُؤْتٰٓى اَحَدٌ مِثْلَ مَٓا اُوتٖيتُمْ اَوْ يُحَٓاجُّوكُمْ عِنْدَ رَبِّكُمْؕ قُلْ اِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِۚ يُؤْتٖيهِ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌۚ ﴿73﴾ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهٖ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظٖيمِ ﴿74﴾ وَمِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ اِنْ تَأْمَنْهُ بِقِنْطَارٍ يُؤَدِّهٖٓ اِلَيْكَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اِنْ تَأْمَنْهُ بِدٖينَارٍ لَا يُؤَدِّهٖٓ اِلَيْكَ اِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَٓائِمًاؕ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْاُمِّيّٖنَ سَبٖيلٌۚ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿75﴾ بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّقٖينَ ﴿76﴾ اِنَّ الَّذٖينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلٖيلًا اُولٰٓئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّٖيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿77﴾ وَاِنَّ مِنْهُمْ لَفَرٖيقًا يَلْوُنَ اَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِۚ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿78﴾ مَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُؤْتِيَهُ اللّٰهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لٖي مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيّٖنَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَۙ ﴿79﴾ وَلَا يَأْمُرَكُمْ اَنْ تَتَّخِذُوا الْمَلٰٓئِكَةَ وَالنَّبِيّٖنَ اَرْبَابًاؕ اَيَأْمُرُكُمْ بِالْكُفْرِ بَعْدَ اِذْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ ﴿80﴾ وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ مٖيثَاقَ النَّبِيّٖنَ لَمَٓا اٰتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهٖ وَلَتَنْصُرُنَّهُؕ قَالَ ءَاَقْرَرْتُمْ وَاَخَذْتُمْ عَلٰى ذٰلِكُمْ اِصْرٖيؕ قَالُٓوا اَقْرَرْنَاؕ قَالَ فَاشْهَدُوا وَاَنَا مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِدٖينَ ﴿81﴾ فَمَنْ تَوَلّٰى بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿82﴾ اَفَغَيْرَ دٖينِ اللّٰهِ يَبْغُونَ وَلَهُٓ اَسْلَمَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَاِلَيْهِ يُرْجَعُونَ ﴿83﴾ قُلْ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا وَمَٓا اُنْزِلَ عَلٰٓى اِبْرٰهٖيمَ وَاِسْمٰعٖيلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَمَٓا اُوتِيَ مُوسٰى وَعٖيسٰى وَالنَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْؗ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ ﴿84﴾ وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ دٖينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُۚ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرٖينَ ﴿85﴾ كَيْفَ يَهْدِي اللّٰهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ اٖيمَانِهِمْ وَشَهِدُٓوا اَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَٓاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُؕ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ ﴿86﴾ اُولٰٓئِكَ جَزَٓاؤُهُمْ اَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالنَّاسِ اَجْمَعٖينَۙ ﴿87﴾ خَالِدٖينَ فٖيهَاۚ لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَۙ ﴿88﴾ اِلَّا الَّذٖينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿89﴾ اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا بَعْدَ اٖيمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْۚ وَاُولٰٓئِكَ هُمُ الضَّٓالُّونَ ﴿90﴾ اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ اَحَدِهِمْ مِلْءُ الْاَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدٰى بِهٖؕ اُولٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرٖينَ ﴿91﴾ لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَؕ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِهٖ عَلٖيمٌ ﴿92﴾ كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنٖٓي اِسْرَٓاءٖيلَ اِلَّا مَا حَرَّمَ اِسْرَٓاءٖيلُ عَلٰى نَفْسِهٖ مِنْ قَبْلِ اَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرٰيةُؕ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرٰيةِ فَاتْلُوهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ ﴿93﴾ فَمَنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَاُولٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿94﴾ قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰهٖيمَ حَنٖيفًاؕ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ ﴿95﴾ اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذٖي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمٖينَۚ ﴿96﴾ فٖيهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰهٖيمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًاؕ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبٖيلًاؕ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمٖينَ ﴿97﴾ قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَاللّٰهُ شَهٖيدٌ عَلٰى مَا تَعْمَلُونَ ﴿98﴾ قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَاَنْتُمْ شُهَدَٓاءُؕ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿99﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُطٖيعُوا فَرٖيقًا مِنَ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ اٖيمَانِكُمْ كَافِرٖينَ ﴿100﴾ وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَاَنْتُمْ تُتْلٰى عَلَيْكُمْ اٰيَاتُ اللّٰهِ وَفٖيكُمْ رَسُولُهُؕ وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللّٰهِ فَقَدْ هُدِيَ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ ﴿101﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِهٖ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ ﴿102﴾ وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمٖيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَٓاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهٖٓ اِخْوَانًاۚ وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَاؕ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِهٖ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿103﴾ وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِؕ وَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿104﴾ وَلَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُؕ وَاُولٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظٖيمٌۙ ﴿105﴾ يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌۚ فَاَمَّا الَّذٖينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ اَكَفَرْتُمْ بَعْدَ اٖيمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿106﴾ وَاَمَّا الَّذٖينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفٖي رَحْمَةِ اللّٰهِؕ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ ﴿107﴾ تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّؕ وَمَا اللّٰهُ يُرٖيدُ ظُلْمًا لِلْعَالَمٖينَ ﴿108﴾ وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ ﴿109﴾ كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِؕ وَلَوْ اٰمَنَ اَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْؕ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿110﴾ لَنْ يَضُرُّوكُمْ اِلَّٓا اَذًىؕ وَاِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْاَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ ﴿111﴾ ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ اَيْنَ مَا ثُقِفُٓوا اِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَٓاؤُ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُؕ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّؕ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ ﴿112﴾ لَيْسُوا سَوَٓاءًؕ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اُمَّةٌ قَٓائِمَةٌ يَتْلُونَ اٰيَاتِ اللّٰهِ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ ﴿113﴾ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِؕ وَاُولٰٓئِكَ مِنَ الصَّالِحٖينَ ﴿114﴾ وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ بِالْمُتَّقٖينَ ﴿115﴾ اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔاؕ وَاُولٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ ﴿116﴾ مَثَلُ مَا يُنْفِقُونَ فٖي هٰذِهِ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَثَلِ رٖيحٍ فٖيهَا صِرٌّ اَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَاَهْلَكَتْهُؕ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ وَلٰكِنْ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿117﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًاؕ وَدُّوا مَا عَنِتُّمْۚ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَٓاءُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْۚ وَمَا تُخْفٖي صُدُورُهُمْ اَكْبَرُؕ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ ﴿118﴾ هَٓا اَنْتُمْ اُولَٓاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهٖۚ وَاِذَا لَقُوكُمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا وَاِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْاَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِؕ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿119﴾ اِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْؗ وَاِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَاؕ وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـًٔاؕ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحٖيطٌ ﴿120﴾ وَاِذْ غَدَوْتَ مِنْ اَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنٖينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِؕ وَاللّٰهُ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌۙ ﴿121﴾ اِذْ هَمَّتْ طَٓائِفَتَانِ مِنْكُمْ اَنْ تَفْشَلَاۙ وَاللّٰهُ وَلِيُّهُمَاؕ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿122﴾ وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ بِبَدْرٍ وَاَنْتُمْ اَذِلَّةٌۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿123﴾ اِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنٖينَ اَلَنْ يَكْفِيَكُمْ اَنْ يُمِدَّكُمْ رَبُّكُمْ بِثَلٰثَةِ اٰلَافٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُنْزَلٖينَؕ ﴿124﴾ بَلٰٓىۙ اِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ هٰذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ اٰلَافٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُسَوِّمٖينَ ﴿125﴾ وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُمْ بِهٖؕ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ الْعَزٖيزِ الْحَكٖيمِۙ ﴿126﴾ لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِنَ الَّذٖينَ كَفَرُٓوا اَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنْقَلِبُوا خَٓائِبٖينَ ﴿127﴾ لَيْسَ لَكَ مِنَ الْاَمْرِ شَيْءٌ اَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ اَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَاِنَّهُمْ ظَالِمُونَ ﴿128﴾ وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿129﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُوا الرِّبٰٓوا اَضْعَافًا مُضَاعَفَةً وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ ﴿130﴾ وَاتَّقُوا النَّارَ الَّتٖٓي اُعِدَّتْ لِلْكَافِرٖينَۚ ﴿131﴾ وَاَطٖيعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۚ ﴿132﴾ وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّقٖينَۙ ﴿133﴾ اَلَّذٖينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِمٖينَ الْغَيْظَ وَالْعَافٖينَ عَنِ النَّاسِؕ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَۚ ﴿134﴾ وَالَّذٖينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿135﴾ اُولٰٓئِكَ جَزَٓاؤُهُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَاؕ وَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِلٖينَؕ ﴿136﴾ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌۙ فَسٖيرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبٖينَ ﴿137﴾ هٰذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقٖينَ ﴿138﴾ وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ ﴿139﴾ اِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُؕ وَتِلْكَ الْاَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِۚ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَٓاءَؕ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمٖينَۙ ﴿140﴾ وَلِيُمَحِّصَ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَيَمْحَقَ الْكَافِرٖينَ ﴿141﴾ اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الَّذٖينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرٖينَ ﴿142﴾ وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَلْقَوْهُ فَقَدْ رَاَيْتُمُوهُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ ﴿143﴾ وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُؕ اَفَائِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْؕ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـًٔاؕ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِرٖينَ ﴿144﴾ وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تَمُوتَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًاؕ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهٖ مِنْهَاۚ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْاٰخِرَةِ نُؤْتِهٖ مِنْهَاؕ وَسَنَجْزِي الشَّاكِرٖينَ ﴿145﴾ وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَۙ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثٖيرٌۚ فَمَا وَهَنُوا لِمَٓا اَصَابَهُمْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُواؕ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِرٖينَ ﴿146﴾ وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا فٖٓي اَمْرِنَا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ ﴿147﴾ فَاٰتٰيهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْاٰخِرَةِؕ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَ ﴿148﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُطٖيعُوا الَّذٖينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرٖينَ ﴿149﴾ بَلِ اللّٰهُ مَوْلٰيكُمْۚ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرٖينَ ﴿150﴾ سَنُلْقٖي فٖي قُلُوبِ الَّذٖينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَٓا اَشْرَكُوا بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهٖ سُلْطَانًاۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُؕ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمٖينَ ﴿151﴾ وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّٰهُ وَعْدَهُٓ اِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِاِذْنِهٖۚ حَتّٰٓى اِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَرٰيكُمْ مَا تُحِبُّونَؕ مِنْكُمْ مَنْ يُرٖيدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُرٖيدُ الْاٰخِرَةَۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْۚ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْؕ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ ﴿152﴾ اِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُنَ عَلٰٓى اَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فٖٓي اُخْرٰيكُمْ فَاَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَٓا اَصَابَكُمْؕ وَاللّٰهُ خَبٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿153﴾ ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشٰى طَٓائِفَةً مِنْكُمْۙ وَطَٓائِفَةٌ قَدْ اَهَمَّتْهُمْ اَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِؕ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ مِنْ شَيْءٍؕ قُلْ اِنَّ الْاَمْرَ كُلَّهُ لِلّٰهِؕ يُخْفُونَ فٖٓي اَنْفُسِهِمْ مَا لَا يُبْدُونَ لَكَؕ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هٰهُنَاؕ قُلْ لَوْ كُنْتُمْ فٖي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذٖينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ اِلٰى مَضَاجِعِهِمْۚ وَلِيَبْتَلِيَ اللّٰهُ مَا فٖي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فٖي قُلُوبِكُمْؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿154﴾ اِنَّ الَّذٖينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۙ اِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُواۚ وَلَقَدْ عَفَا اللّٰهُ عَنْهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَلٖيمٌ ﴿155﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ اِذَا ضَرَبُوا فِي الْاَرْضِ اَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُواۚ لِيَجْعَلَ اللّٰهُ ذٰلِكَ حَسْرَةً فٖي قُلُوبِهِمْؕ وَاللّٰهُ يُحْيٖ وَيُمٖيتُؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ ﴿156﴾ وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ ﴿157﴾ وَلَئِنْ مُتُّمْ اَوْ قُتِلْتُمْ لَاِلَى اللّٰهِ تُحْشَرُونَ ﴿158﴾ فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلٖيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلٖينَ ﴿159﴾ اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذٖي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِهٖؕ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿160﴾ وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَغُلَّؕ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿161﴾ اَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللّٰهِ كَمَنْ بَٓاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُؕ وَبِئْسَ الْمَصٖيرُ ﴿162﴾ هُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ بَصٖيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿163﴾ لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ اِذْ بَعَثَ فٖيهِمْ رَسُولًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِهٖ وَيُزَكّٖيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ ﴿164﴾ اَوَلَمَّٓا اَصَابَتْكُمْ مُصٖيبَةٌ قَدْ اَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَاۙ قُلْتُمْ اَنّٰى هٰذَاؕ قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِكُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ ﴿165﴾ وَمَٓا اَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنٖينَۙ ﴿166﴾ وَلِيَعْلَمَ الَّذٖينَ نَافَقُواۚ وَقٖيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ اَوِ ادْفَعُواؕ قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالًا لَاتَّبَعْنَاكُمْؕ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ اَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلْاٖيمَانِۚ يَقُولُونَ بِاَفْوَاهِهِمْ مَا لَيْسَ فٖي قُلُوبِهِمْؕ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَۚ ﴿167﴾ اَلَّذٖينَ قَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ اَطَاعُونَا مَا قُتِلُواؕ قُلْ فَادْرَؤُا عَنْ اَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ ﴿168﴾ وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ قُتِلُوا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًاؕ بَلْ اَحْيَٓاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ ﴿169﴾ فَرِحٖينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذٖينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ ﴿170﴾ يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يُضٖيعُ اَجْرَ الْمُؤْمِنٖينَۚۛ ﴿171﴾ اَلَّذٖينَ اسْتَجَابُوا لِلّٰهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَصَابَهُمُ الْقَرْحُؕۛ لِلَّذٖينَ اَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا اَجْرٌ عَظٖيمٌۚ ﴿172﴾ اَلَّذٖينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ اٖيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكٖيلُ ﴿173﴾ فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُٓوءٌۙ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَظٖيمٍ ﴿174﴾ اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ ﴿175﴾ وَلَا يَحْزُنْكَ الَّذٖينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِۚ اِنَّهُمْ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـًٔاؕ يُرٖيدُ اللّٰهُ اَلَّا يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظٖيمٌ ﴿176﴾ اِنَّ الَّذٖينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْاٖيمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـًٔاۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿177﴾ وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ كَفَرُٓوا اَنَّمَا نُمْلٖي لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْؕ اِنَّمَا نُمْلٖي لَهُمْ لِيَزْدَادُٓوا اِثْمًاۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُهٖينٌ ﴿178﴾ مَا كَانَ اللّٰهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنٖينَ عَلٰى مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتّٰى يَمٖيزَ الْخَبٖيثَ مِنَ الطَّيِّبِؕ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَجْتَبٖي مِنْ رُسُلِهٖ مَنْ يَشَٓاءُ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖۚ وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ اَجْرٌ عَظٖيمٌ ﴿179﴾ وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ يَبْخَلُونَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ هُوَ خَيْرًا لَهُمْؕ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْؕ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِهٖ يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ وَلِلّٰهِ مٖيرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبٖيرٌ ﴿180﴾ لَقَدْ سَمِعَ اللّٰهُ قَوْلَ الَّذٖينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ فَقٖيرٌ وَنَحْنُ اَغْنِيَٓاءُۢ سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَرٖيقِ ﴿181﴾ ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْدٖيكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبٖيدِۚ ﴿182﴾ اَلَّذٖينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا اَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتّٰى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُؕ قُلْ قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلٖي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذٖي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ ﴿183﴾ فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَٓاؤُ بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنٖيرِ ﴿184﴾ كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِؕ وَاِنَّمَا تُوَفَّوْنَ اُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَاُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَؕ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ ﴿185﴾ لَتُبْلَوُنَّ فٖٓي اَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذٖينَ اَشْرَكُٓوا اَذًى كَثٖيرًاؕ وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ ﴿186﴾ وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ مٖيثَاقَ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُؗ فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهٖ ثَمَنًا قَلٖيلًاؕ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ ﴿187﴾ لَا تَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ يَفْرَحُونَ بِمَٓا اَتَوْا وَيُحِبُّونَ اَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿188﴾ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ ﴿189﴾ اِنَّ فٖي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَاٰيَاتٍ لِاُولِي الْاَلْبَابِۚ ﴿190﴾ اَلَّذٖينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فٖي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًاۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿191﴾ رَبَّنَٓا اِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ اَخْزَيْتَهُؕ وَمَا لِلظَّالِمٖينَ مِنْ اَنْصَارٍ ﴿192﴾ رَبَّنَٓا اِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادٖي لِلْاٖيمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّا رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ ﴿193﴾ رَبَّنَا وَاٰتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ اِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمٖيعَادَ ﴿194﴾ فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّٖي لَٓا اُضٖيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَالَّذٖينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُوذُوا فٖي سَبٖيلٖي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ ﴿195﴾ لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذٖينَ كَفَرُوا فِي الْبِلَادِؕ ﴿196﴾ مَتَاعٌ قَلٖيلٌ ثُمَّ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُؕ وَبِئْسَ الْمِهَادُ ﴿197﴾ لٰكِنِ الَّذٖينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَا نُزُلًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِؕ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ لِلْاَبْرَارِ ﴿198﴾ وَاِنَّ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِمْ خَاشِعٖينَ لِلّٰهِۙ لَا يَشْتَرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ ثَمَنًا قَلٖيلًاؕ اُولٰٓئِكَ لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْؕ اِنَّ اللّٰهَ سَرٖيعُ الْحِسَابِ ﴿199﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿200﴾