6- EN'AM SURESİNİN KISA TEFSİRİ

Enam Suresi, tek ilah olan Allah'ın gücünün, bilgisinin ve hükmünün üstünlüğünü vurgular; putperest / müşrik Arapların batıl inançlarını çürütür ve haram olan yiyecekleri bildirir.

EN'AM SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-6
Ey insanlar, 'gökleri, yeri, karanlıkları ve aydınlığı yoktan var edip yaratan Allah'a hamdolsun' demelisiniz. Ama (ne yazık ki) İslam'ı ısrarla inkar eden putperestler / müşrikler putları / sahte ilahları Rabb'lerine / Allah'a ortak koşuyorlar. Doğrusu sizi balçık çamurdan yaratan ve size bir ecel / ölüm vakti belirleyen Allah'tır. Onun ilahi takdirine göre (bu dünya hayatında herkes) belli bir süreye / ölüm vaktine kadar sınanacaktır. Ama siz bundan da şüphe ediyorsunuz. Doğrusu Allah göklerde ve yerde tek ilahtır. O, sizin gizlediğiniz ve açıkladığınız her şeyi bilir. Şüphesiz ki Allah tüm yaptıklarınızı bilir / ahirette sizi hesaba çekecektir. Doğrusu İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler -onlara Rabb'lerinin bildirdiği gerçeklerden hangisi gelirse gelsin- ona (inanmayıp) sadece sırt çevirmektedir. (Ne yazık ki) putperest / müşrik Araplar kendilerine gelen gerçekleri yalanladılar. Ama alaya aldıkları ceza haberleri yakında başlarına gelecektir. (Ne yazık ki) putperest / müşrik Araplar önceden nice -daha çok imkanlar verdiğimiz- inkarcı nesilleri cezalandırıp yok ettiğimizi anlamadılar. Biz onlara gökten bereketli yağmurlar yağdırıp topraklarının içinden ırmaklar akıtmıştık; ama sonra onları (ısrarlı) günahları yüzünden cezalandırıp yok ettik ve onların yerine başka bir nesli var ettik.
Ayet: 7
Ey elçi, şunu iyi bil ki, şayet Biz sana bu ilahi kitabı / Kuran'ı kağıda yazılı olarak indirseydik ve ona elleriyle dokunsalardı bile, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler (onun hakkında): "Bu, ancak büyük bir sihirdir / aldatmacadır." diyeceklerdi.
Ayet: 8-9
İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazıları (alay ederek) bu elçi hakkında: "Rabb'inden ona (mucize olarak) bir melek indirilmesi gerekmez miydi(!)" dediler. Ama (ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki,) şayet Biz sana bir melek indirmiş olsaydık, o putperest / müşrik Arapların işleri hiç ertelenmeden bitirilmiş olurdu / cezaları hemen verilirdi. Doğrusu şayet Biz melek elçi göndermiş olsaydık, (o takdirde) onları da insan şeklinde gönderirdik ve onlara insanların giysilerinden giydirirdik.
Ayet: 10-11
Ey elçi, geçmişte (bazıları) senden önceki elçilerimi de alaya almışlardı; ama o alaya alanlar, alaya aldıkları cezalarla kuşatıldılar. Ey elçi, insanlara de ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanlayanların sonunun ne kötü olduğuna bir bakın."
Ayet: 12-13
Ey elçi, insanlara de ki: "Göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibi kimdir? Allah'tır. Allah 'rahmetini lütfetmeyi' kendine (bir ilke olarak) yazmıştır. Ama O sizi -hiç şüphesiz (gelecek) olan kıyamet gününde- huzurunda toplayıp tüm yaptıklarınızdan hesaba da çekecektir. Doğrusu (bu elçiyi ve İslam'ı inkar eden) kimseler gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmadıkları için (ahirette) kendilerini zarara uğratmış olacaktır. Şüphesiz ki Allah gece yatan varlıkların da, gündüz yatan varlıkların da (yani tüm varlıkların) tek sahibidir. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir."
Ayet: 14-16
Ey elçi, insanlara de ki: "Şunu iyi bilin ki, ben gökleri ve yeri yoktan var edip yaratan Allah'tan başkasını (gerçek) dost edinmem. Şüphesiz ki Allah herkesi yediren-içirendir ama kendisi yemeye-içmeye ihtiyacı olmayandır. Doğrusu ben İslam'a inananların öncüsü olmakla emrolundum. Sakın Allah'a ortak koşanlardan olma! Eğer Rabb'ime karşı çıkarsam, korkarım ki, ben de büyük günün / kıyamet gününün cezasına uğrarım. İşte o gün cezadan kurtarılan kimseler Allah'ın rahmetine erişecektir. En büyük başarı da budur."
Ayet: 17-18
Ey elçi, eğer Allah sana herhangi bir zarar dokundurursa, onu Ondan başkası asla gideremez. Yine eğer Allah sana bir yarar dokundurursa, onu hiç kimse engelleyemez. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir. Doğrusu Allah kullarının üstünde boyun eğdirici bir güce sahiptir. Şüphesiz ki Allah en doğru kararı verendir ve her şeyden ayrıntısıyla haberdardır.
Ayet: 19
Ey elçi, de ki: "En büyük şahit kimdir? Doğrusu aramızdaki en büyük şahit Allah'tır. Şunu iyi bilin ki, bu ilahi kitap / Kuran bana sizi ve ulaştığı herkesi onunla uyarmam için vahiy edildi / bildirildi. (Ey putperestler / müşrikler, söyleyin bakalım,) siz Allah ile beraber başka ilahlar olduğuna şahitlik eder misiniz? Doğrusu ben (böyle bir iftiraya) asla şahitlik etmem. Çünkü Allah tek ilahtır. Şunu iyi bilin ki, ben sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım."
Ayet: 20
Aslında ehli kitap (Yahudiler ve Hristiyanlar) bu elçiyi (ve onun davet ettiği İslam'ı) kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanıyabilirler. Doğrusu (bu elçiyi ve İslam'ı inkar eden) kimseler gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmadıkları için (ahirette) kendilerini zarara uğratmış olacaktır.
Ayet: 21-24
Herkes şunu iyi bilsin ki, yalan uydurup Allah'a iftira eden ya da Onun bildirdiği gerçekleri yalanlayan kimselerden daha zalimi yoktur. Doğrusu haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişemeyecektir. Biz kıyamet günü putperestlerin / müşriklerin hepsini bir araya toplayıp onlara: "Bana ortak koştuğunuz (güya) ortaklarım (olan putlar / sahte ilahlar) hani neredeler / niçin size yardım etmiyorlar?" diyeceğiz. O vakit putperestlerin / müşriklerin tek bahanesi: "Rabb'imize, Allah'a, yemin ederiz ki, biz (kendi düşüncemize göre) Ona ortak koşmadık." demek olacaktır. Baksana, onlar (o gün) kendilerini nasıl da yalanlamış olacaktır. Sonuçta (ahirette) putperestlerin / müşriklerin uydurduğu (putlar / sahte ilahlar) onları terk edecektir.
Ayet: 25-26
Ey elçi, senin İslam'a davetini dinleyenlerden bazıları (-sen çok istesen de- İslam'a ısrarla inanmazlar.) Doğrusu Biz onların -gerçekleri anlaması gereken (ama anlamak istemeyen)- kalplerini (ısrarla işledikleri günahların kirleriyle) kapladık ve (gerçekleri işitmek istemeyen) kulaklarına da bir ağırlık koyduk. İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler bildirdiğimiz tüm gerçekleri gözleriyle görseler bile inanmazlar ve sana geldiklerinde senin karşında tartışıp mücadele ederler. İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler (bu ilahi kitap / Kuran hakkında): "Bunlar ancak eskilerin masallarıdır." derler. Onlar kendileri bu ilahi kitaptan / Kuran'dan uzaklaşırken başkalarını da ondan alıkoymaya çalışırlar. Doğrusu onlar sadece kendilerini yok ederler; ama bunun farkında değiller.
Ayet: 27-30
Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri cehennem ateşinde tutulurken bir görseydin. Onlar: "Keşke (bir daha) dünyaya geri döndürülseydik, o vakit Rabb'imizin bildirdiği gerçekleri yalanlamazdık ve İslam'a inanırdık." diyecektir. Hayır! (Böyle bir şey olmayacaktır.) Onların daha önce (dünyadayken) gizledikleri birçok günah ahirette karşılarına çıkacaktır. Doğrusu şayet onlar (ahiretten) dünyaya geri döndürülselerdi bile, kendilerine yasaklanan günahları tekrar yaparlardı. Çünkü onlar yalancılardır. Putperest / müşrik Araplardan bazıları: "Bu dünya hayatından başka bir hayatımız yoktur ve (öldükten sonra) ahirette diriltilecek değiliz." demektedir. Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri Rabb'lerinin huzurunda tutulurken bir görseydin. Allah onlara: "Bu, (yani ahiretteki hesap) gerçek miymiş?" deyince, onlar: "Evet. Rabb'imize yemin ederiz ki, (ahiretteki hesabın bir gerçek olduğunu şimdi anladık.)" diyecektir. O vakit Allah onlara: "Öyleyse İslam'ı ısrarla inkar ettiğinizden cezanızı çekin!" diyecektir.
Ayet: 31-32
Sonuçta (ahirette) Allah'ın huzurunda buluşup tüm yaptıklarından hesaba çekileceklerini yalanlayan kimseler (kıyamet günü) zarara uğrayıp kaybedecektir. Onlar -kıyametin kopması bir anda (ve hiç beklemedikleri bir yerden) geldiğinde- (işledikleri günahların) yükünü sırtlarında taşıyarak: "Dünya hayatında ettiğimiz aşırılıklar / haksızlıklar yüzünden bize yazıklar olsun!" diyecektir. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, onlar ahirette çok kötü cezaları yüklenecektir. (Putperest / müşrik Araplardan bazıları): "Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlencedir." dediler. (Çünkü onlar bu dünyanın bir sınav olduğunu unuttular.) Doğrusu ahiret yurdu (cennet) Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler için daha iyidir. Artık aklınızı kullanmanız gerekir.
Ayet: 33-37
Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin söylediği çirkin sözlerin seni üzdüğünü biliyoruz. Ama haksızlıkta / zulümde ısrar eden o zalimler (seni yalanlarken) aslında seni değil Allah'ın bildirdiği gerçekleri yalanlayıp bile bile inkar etmektedir. Doğrusu senden önceki elçilerimiz de yalanlanmışlardı. Ama o elçiler yalanlanmalarına ve incinmelerine rağmen yardımımız onlara gelene kadar sabırla dayanışarak hareket ettiler. Çünkü hiçbir şey Allah'ın sözlerini değiştiremez. Ey elçi, önceki elçiler hakkındaki bazı bilgiler sana (bu ilahi kitapla / Kuran'la) gelmiş bulunuyor. (Onların hayatlarından kendine ders al.) Ey elçi, bazılarının gerçeklere / İslam'a / doğruluğa sırt çevirmesi sana ağır geliyorsa / seni üzüyorsa, şunu iyi bil ki, şayet sen yerin dibine inen bir delik ya da göğe çıkan bir merdiven bulabilseydin ve onlara bir mucize getirebilseydin bile (onlar inanmayacaklardı.) Şunu da iyi bil ki şayet Allah dileseydi (zorlasaydı) tüm insanları dosdoğru yolda / İslam'da toplardı (Doğrusu Allah insanları bu dünyada düşünce, inanç ve tercihlerinde özgür bırakıp karakterlerini sınamak ister.) Öyleyse sakın gerçeği bilmeden hareket edenlerden (cahillerden) olma! Doğrusu ancak Allah'ın emirlerini dinleyen kimseler İslam davetine olumlu cevap verirler. (Ölüler / kalpleri ölü olanlar ise İslam'a olumlu cevap vermezler.) Ama Allah ölüleri ahirette diriltecektir. Sonra herkes Allah'ın huzuruna döndürülüp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir. Bazı inkarcılar da bu elçi hakkında: "Rabb'inden ona bir mucize indirilmesi gerekirdi." dediler. Ey elçi, onlara de ki "Şüphesiz ki Allah mucizeler indirmeye gücü yetendir. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçekleri anlamak istemez."
Ayet: 38-39
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, yeryüzündeki her canlı da gökyüzündeki her kuş da sizin gibi birer topluluktur. Biz (gönderdiğimiz) ilahi kitaplarda (hiçbir topluluğa) hiçbir aşırılık / haksızlık etmemişizdir. Sonuçta onların hepsi ahirette Rabb'lerinin huzurunda toplanıp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir. Doğrusu bildirdiğimiz gerçekleri yalanlayan kimseler karanlıklar içinde kalıp gerçeklere karşı sağır ve dilsiz davranırlar. (İşte bu yüzden) Allah dileyenleri (yani günahta ısrar edenleri) ısrarlı sapkınlıkları içinde bırakır; dileyenleri (yani İslam'a inananları) ise dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltir.
Ayet: 40-41
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Eğer doğruyu söylüyorsanız, söyleyin bakalım, Allah'ın cezası veya kıyametin kopması başınıza geldiğinde Allah'a mı yoksa başkasına mı dua edersiniz? Doğrusu siz (çok tehlikeli bir durumla karşılaştığınızda) Allah'a ortak koştuğunuz putları / sahte ilahları unutup yalnız Allah'a dua edersiniz. O da dilerse, giderilmesi için kendisine dua ettiğiniz o sıkıntıyı ortadan kaldırır."
Ayet: 42-43
Ey elçi, Biz senden önceki inkarcı toplumlara da elçiler gönderdik ve (bu dünya sınavının bir gereği olarak) onları zorluklara ve sıkıntılara uğratmışızdır. Umulur ki insanlar (hatadan dönüp / tövbe edip) Allah'a yalvarırlar. Aslında onlara (takdir ettiğimiz) zorluklar geldiğinde, onların (hatadan dönüp / tövbe edip) Allah'a yalvarmaları gerekirdi; ama onların kalpleri (daha da) katılaştı. Çünkü şeytan yaptıkları kötü işleri onlara süslü gösterdi.
Ayet: 44-45
Böylece bazı insanlar onlara verilen (ilahi) öğüdü unutup (günahta ısrar ettiklerinde,) Biz onlara çeşitli cezaların kapılarını açtık. Sonra onlar kendilerine verilen dünya nimetleriyle şımarıp (azıttıklarında,) Biz onları bir anda cezalandırdık. Sonuçta onları ümitsiz / çaresiz bıraktık ve haksızlıkta / zulümde ısrar eden o zalimlerin kökü kazındı. Öyleyse ey insanlar, 'tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'a hamdolsun' demelisiniz.
Ayet: 46-47
Ey elçi, de ki: "Ey putperestler / müşrikler, söyleyin bakalım, Allah kulaklarınızı sağır etse, gözlerinizi kör etse ve kalplerinizi durdursa, Allah'tan başka hangi (sahte) ilah / put size onları geri getirebilir?" (Hiçbiri!) Baksana, Biz bildirdiğimiz gerçekleri nasıl ayrıntılı açıklıyoruz! Ama bazıları ısrarla dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirler. Söyleyin bakalım, Allah'ın cezası size bir anda (hiç beklemediğiniz bir yerden) ya da açıktan görünerek gelse, (Ona ne yapabilirsiniz ki! Hiçbir şey!) Doğrusu Allah ancak haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri cezalandırıp yok eder."
Ayet: 48-49
Doğrusu Biz elçilerimizi ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz. Çünkü İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselerin (ahirette) hiçbir korkusu veya üzüntüsü olmayacaktır. Bildirdiğimiz gerçekleri yalanlayan kimseler ise günahta ısrar ettiklerinden ahirette cezaya uğrayacaktır.
Ayet: 50-51
Ey elçi, insanlara de ki: "Size, 'Allah'ın hazineleri bendedir; ben bilinmezi / geleceği bilirim veya ben bir meleğim' demiyorum. Doğrusu ben ancak (Rabb'imden) bana vahiy edilen / bildirilen bu ilahi kitaba / Kuran'a uyarım. Herkes şunu iyi bilsin ki, gerçekleri görenlerle, görmeyenler bir değildir. Artık gerçekleri düşünmeniz gerekir." Öyleyse ey elçi, ahirette Rabb'lerinin huzurunda toplanıp tüm yaptıklarından hesaba çekileceğinden çekinen kimseleri bu ilahi kitapla / Kuran'la uyar. (Çünkü günahkar) insanların (ahirette) Allah'tan başka bir dostu veya destekçisi / şefaatçisi olmayacaktır. Umulur ki insanlar Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınırlar.
Ayet: 52-53
Ey elçi, sakın Rabb'lerinin rızasını isteyerek sabah-akşam daima Ona dua (ibadet) eden kimseleri yanından kovup uzaklaştırma! Doğrusu sen onların vereceği hesaptan sorumlu değilsin; onlar da senin vereceğin hesaptan sorumlu değildir. Eğer sen onları yanından uzaklaştırırsan, zalimlerden olursun. Bu böyledir. Biz (bu dünyada) insanları birbiriyle sınamaktayız. Böylece inkarcılar (İslam'a inananlarla alay ederek): "Allah aramızdan (bula bula) bunlara mı lütfetmiş(!)" demektedir. Şüphesiz ki Allah şükredenleri en iyi bilendir.
Ayet: 54-55
Ey elçi, bildirdiğimiz gerçeklere inanan kimseler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam / esenlikler üzerinize olsun. Rabb'iniz 'rahmetini lütfetmeyi' kendine (bir ilke olarak) yazmıştır. Allah, sizden cahillikle (gerçeği bilmeden) bir kötülük işledikten sonra hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzelten kimseleri bağışlar. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir." Bu böyledir. Biz bildirdiğimiz gerçekleri günahta ısrar eden suçluların (yanlış) yolunu (ve onların kötü sonlarını) göstermek için ayrıntısıyla açıklarız.
Ayet: 56-60
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Ey putperest / müşrik Araplar, şunu iyi bilin ki, ben sizin Allah'tan başka dua (ibadet) ettiğiniz putlara / sahte ilahlara ibadet etmekten yasaklandım. Şunu da iyi bilin ki, ben sizin kötü arzularınıza uymayacağım. (Çünkü eğer sizin kötü arzularınıza uyarsam,) ben de dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan sapmış ve doğruluğa yönelmemiş olurum. Doğrusu ben Rabb'imden gelen apaçık bir kanıta (bu ilahi kitaba / Kuran'a) dayanıyorum. Ama siz onu yalanladınız. Doğrusu sizin alay ederek başınıza hemen gelmesi için ısrar ettiğiniz cezayı getirmek benim elimde değildir. Şüphesiz ki (her konuda) son hüküm ancak Allah'a aittir. Allah size gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu anlatmaktadır. Şüphesiz ki Allah en iyi hükmü verendir. Şayet başınıza hemen gelmesi için ısrar ettiğiniz o cezayı getirmek benim elimde olsaydı, aramızdaki o iş çoktan bitirilmiş / cezanız verilmiş olurdu. Şüphesiz ki Allah haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri en iyi bilendir. Şüphesiz ki tüm bilinmezlerin anahtarları Ondadır. Allah'tan başka hiç kimse onları bilemez. Şüphesiz ki Allah karada ve denizde olanları (yani her şeyi) bilir. Öyle ki Onun bilgisi olmadan tek bir yaprak bile yere düşemez. Toprağın karanlıklarında bulunan her bir tohum da yaş da kuru da (yani her şey Allah'ın huzurundaki) büyük (ana) bir kitapta (Levh-i Mahfuzda yazılıdır.) Sizi geceleri öldüren, (yani ölü gibi uyutan,) gündüzleri -ne yapacağınızı bilerek- dirilten (yani uyandıran) ve (bu şekilde) sizi belli bir süreye / ölüm vaktine kadar yaşatan da Allah'tır. Sonuçta hepiniz ahirette Allah'ın huzuruna döneceksiniz. O da size tüm yaptıklarınızı bildirecek (ve sizi hesaba çekecektir.)"
Ayet: 61-62
Doğrusu Allah kullarının üstünde boyun eğdirici bir güce sahiptir. O, sizi koruyucu melekler göndererek korur. Ölüm vakti sizden birine geldiğinde ise, melek elçilerimiz onu hiç eksiltmeden ve arttırmadan (yani ne erken ne de geç / tam vaktinde) vefat ettirecektir. Sonuçta / ahirette tüm insanlar gerçek dostları olan Allah'ın huzuruna döndürülecektir. Şüphesiz ki (her konuda) son hüküm ancak Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah hesap sorması en hızlı olandır.
Ayet: 63-65
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Sizi karanın ve denizin karanlıklarından (yani sıkıntılarından) kurtaran kimdir? 'Eğer bizi bu sıkıntıdan kurtarırsa, Ona şükredenlerden olacağız.' deyip içinizden yalvararak dua ettiğiniz kimdir? Doğrusu sizi o sıkıntıdan ve tüm dertlerden kurtaran yalnız Allah'tır; ama siz putları / sahte ilahları Ona ortak koşuyorsunuz. Ama şunu iyi bilin ki, Allah size üstünüzden veya altınızdan (yani her yerden) ceza göndermeye gücü yetendir. O, (dilerse de) sizi karşı taraflar olarak savaştırıp bazılarının şiddetini bazılarınıza tattırabilir." Baksana, Biz bildirdiğimiz gerçekleri nasıl ayrıntılı açıklıyoruz! Umulur ki insanlar gerçekleri anlarlar.
Ayet: 66-67
Ey elçi, (ne yazık ki) senin toplumun gerçekleri ifade eden bu ilahi kitabı / Kuran'ı yalanladı. Ey elçi, onlara de ki: "Doğrusu ben sizin (yaptığınız yanlışları) savunacak değilim. Şunu iyi bilin ki, (bu ilahi kitapta / Kuran'da bildirilen) her haberin bir gerçekleşme zamanı vardır. (Sonuçta / ahirette siz de gerçekleri) anlayacaksınız."
Ayet: 68-69
Ey elçi, bildirdiğimiz gerçekler hakkında çirkin sözlere dalanları görürsen, onlara -onlar başka bir söze dalana kadar- sırt çevir / aldırış etme. Ama şeytan sana (bir vesvese verip) bunu unutturursa, hatırladıktan sonra haksızlıkta / zulümde ısrar eden kimselerle beraber oturma. Doğrusu Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler, haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin (yaptıkları kötülüklerin) hesabını vermekten değil onlara (bu ilahi kitapla / Kuran'la) öğüt vermekten sorumludur. Umulur ki insanlar Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınırlar.
Ayet: 70
Ey elçi, dinlerini oyun ve eğlence edinen ve bu dünya hayatına aldanan kimseleri kendi hallerine bırak ve diğer insanlara bu ilahi kitapla / Kuran'la öğüt ver. Doğrusu (İslam'ı ısrarla inkar eden) herkes (bu dünya hayatında ısrarla) işlediği günahlar yüzünden (ahirette cehennemde) hapsedilecektir. (Orada) onların Allah'tan başka gerçek bir dostu veya destekçisi / şefaatçisi olmayacaktır. (Ahiretteki cezadan kurtulmak için) ne kadar fidye verilmek istense de, asla kabul edilmeyecektir. Onlar (ısrarla işledikleri) günahlar yüzünden (cehennemde) hapsedilecektir. (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler) gerçekleri / doğruluğu ısrarla inkar ettiklerinden (ahirette cehenneme girip) kaynar sıcak sulardan içecektir ve onlar (orada) şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 71-72
Ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu biz (İslam'a inananlar) Allah'tan başkasına, bize hiçbir yarar ya da zarar veremeyen putlara / sahte ilahlara, dua (ibadet) etmeyiz. Ayrıca biz Allah bizi dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttikten sonra (asla) -yeryüzündeki şeytanların aldatmasıyla dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa çağıran (ve) 'yanımıza gel' diyen arkadaşlarını (reddeden) şaşkınlar gibi- İslam inancından çark edip geri dönmeyiz. Şunu iyi bilin ki, Allah'ın gönderdiği bu doğruluk rehberi / Kuran, dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltir. Böylece biz yalnız tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'a teslim olmakla ve İslam'ı kabul etmekle emrolunduk. Öyleyse (ey insanlar,) namazı düzenli kılın ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Sonuçta hepiniz ahirette Onun huzurunda toplanıp (tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.)"
Ayet: 73
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, gökleri ve yeri gerçeklerle yaratan Allah'tır. O (bir şeyi dilediği) vakit ona 'ol' der; o şey de hemen oluverir. (Çünkü) Allah'ın her sözü bir gerçektir. Allah, Sur borusuna üflendiği gün (yani kıyamet günü) her şeyin tek hükümranıdır. Şüphesiz ki Allah görülen-görülmeyen her şeyi en iyi bilendir. Şüphesiz ki Allah en doğru kararı verendir ve her şeyden ayrıntısıyla haberdardır.
Ayet: 74-79
Geçmişte İbrahim babası Azer'e: "Nasıl olur da heykelleri (sahte) ilahlar edinirsin? (Olamaz!) Doğrusu ben seni ve toplumunu büyük bir sapkınlıkta görüyorum" dedi. Bu böyledir. Çünkü Biz İbrahim'e (gerçekleri) kesin olarak bilenlerden olması için göklerde ve yerdeki hükümranlığımızı gösteriyorduk. (Güneş'i, Ay'ı, yıldızları ve gezegenleri Allah'a ortak koşan bir toplumda büyüyen ama hiçbir zaman onlara inanmayan) İbrahim, bir gece karanlık çöktüğünde, gökte (parlak) bir yıldız / gezegen gördü ve: "Bu mu benim Rabb'im? (Hayır, olamaz!)" dedi. Sabahleyin o parlak yıldız battığında da: "Doğrusu ben batıp yok olanları asla Rabb'im olarak kabul etmem." dedi. Başka bir gece İbrahim gökte Ay'ı doğarken gördü ve: "Bu mu benim Rabb'im? (Hayır, olamaz!)" dedi. Sabahleyin Ay battığında da: "Doğrusu ben batıp yok olanları asla Rabb'im olarak kabul etmem. Şayet Rabb'im beni dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmeseydi, ben de şu sapkın kimseler gibi olurdum." dedi. Sonra İbrahim Güneş'i doğarken gördü; onu daha büyük ve daha parlak buldu ve: "Bu mu benim Rabb'im? (Hayır, olamaz!)" dedi. Akşam olunca güneş battığında ise: "Doğrusu ben batıp yok olanları asla Rabb'im olarak kabul etmem. Ey toplumum, şunu iyi bilin ki, ben sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Çünkü ben batıl inançlara (hurafelere) inanmadan gökleri ve yeri yoktan var edip yaratan Allah'a yöneldim. İşte bu yüzden ben Allah'a ortak koşan biri değilim." dedi.
Ayet: 80-82
Ama İbrahim'in karşı çıktığı inkarcı toplumu onunla tartışıp çekişti. İbrahim onlara: "Allah beni dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmişken, siz benimle Allah hakkında mı tartışıp çekişiyorsunuz? Şunu iyi bilin ki, ben sizin Allah'a ortak koştuğunuz putlardan / sahte ilahlardan korkmam. Doğrusu ancak Rabb'imin dilediği olur. Onun dilemediği ise olmaz. Şüphesiz ki Rabb'im sınırsız bilgisiyle her şeyi kuşatandır. Artık gerçekleri düşünüp öğüt almanız gerekir. (Ey toplumum,) siz size indirilmiş hiçbir kanıt olmadan Allah'a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin Ona ortak koştuğunuz putlardan / sahte ilahlardan mı korkacakmışım? (Asla!) Söyleyin bakalım, hangimiz daha güvendeyiz? Keşke gerçekleri bir anlasaydınız. Doğrusu ancak İslam'a inanan ve inancına hiçbir haksızlık / zulüm (yani şirk) karıştırmayan kimseler (ahirette sonsuza kadar) güvende olacaktır. Çünkü onlar dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelmiştir." dedi.
Ayet: 83
Ey elçi, işte bunlar toplumunu ikna etmesi için İbrahim'e verdiğimiz kanıtlarımızdır. Doğrusu Biz dilediklerimizi (yani İslam'a inananları) üst derecelere yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabb'in en doğru kararı verendir ve her şeyi en iyi bilendir.
Ayet: 84-90
Sonra Biz İbrahim'e oğlu İshak'ı ve torunu Yakub'u lütfettik. Biz onların hepsini daha önce Nuh'u da yönelttiğimiz dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttik. Biz İbrahim'in soyundan gelen Davud'u, Süleyman'ı, Eyyüb'ü, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u da dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttik. Bu böyledir. Biz iyi işler yapanları ödüllendiririz. Zekeriyya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da aynı şekilde dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttik. Onlardan her biri düzeltici / iyi işler yapan kimselerdi. İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut da bizim elçilerimizdir. Biz onların hepsini dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttik. Biz onlardan her birine diğer insanlardan farklı bir özellik olan (Allah'ın elçisi olma özelliğini) lütfettik. Onların atalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da (elçimiz olarak) seçip dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttik. -İşte bu ilahi kitap / Kuran (önceki ilahi kitaplar gibi) Allah'ın dileyenleri (yani İslam'a inananları) onunla dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttiği bir doğruluk rehberidir.- (Onlar Allah'a ve Onun dinine / İslam'a inandılar.) Şayet onlar da Allah'a ortak koşsalardı, tüm yaptıkları boşa giderdi. İşte onlar kendilerine ilahi kitap, doğru hükümler ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer şu putperest / müşrik Araplar gerçekleri inkar ederlerse, şunu iyi bilsinler ki, Biz gerçekleri savunmayı, gerçekleri inkar etmeyen / İslam'a inanan kimselere bir görev olarak vermişizdir. Çünkü onlar Allah'ın dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttiği kimselerdir. Ey elçi, (tüm elçilerimizin) uyduğu dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa uy. Ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu ben İslam'a davet görevim için sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran tüm varlıklar için ilahi bir öğüttür."
Ayet: 91
(Ne yazık ki putperest / müşrik Araplar) Allah'ın yüceliğini doğru değerlendirmediler. Ayrıca onlar (bu ilahi kitabı / Kuran'ı inkar edip): "Allah (bizim gibi sıradan) bir insana / bu elçiye hiçbir şey indirmemiştir." dediler. Ey elçi, (putperest / müşrik Arapların bu boş iddiasını çürütmek için Allah'ın daha önce Musa'ya ilahi bir kitap indirdiğini bilen) Yahudilere de ki: "Musa'nın insanlara bir ışık ve doğruluk rehberi olarak getirdiği o ilahi kitabı indiren kimdir? -Siz o ilahi kitabı kağıtlara yazıp gösteriyorsunuz; ama birçok gerçeği de gizliyorsunuz. Oysa (o ilahi kitapla) size, sizin ve atalarınızın bilmediği nice bilgiler öğretildi.- (Doğrusu o ilahi kitabı da bu ilahi kitabı / Kuran'ı da indiren) Allah'tır." Ey elçi, (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri) kendi hallerine bırak da onlar yanlışlarına dalıp oynasınlar.
Ayet: 92
Ey elçi, Biz bereketlerle dolu olan ve önceki ilahi kitaplara sokulan yanlışları düzeltip doğrulayan bu ilahi kitabı / Kuran'ı (öncelikle ilk muhatap olan) Mekke'de ve çevresinde bulunan Arapları (ve sonrasında tüm insanları) uyarman için indirdik. Böylece (ehli kitaptan) ahirete / ahiretteki hesaba inanan kimseler bu ilahi kitaba / Kuran'a inanacak ve namazlarını koruyup düzenli kılacaktır.
Ayet: 93
Herkes şunu iyi bilsin ki, yalan uydurup Allah'a iftira eden ya da Allah'tan ona bir şey vahiy edilmemesine / bildirilmemesine rağmen 'bana vahiy ediliyor' diyen kimselerden daha zalimi yoktur. Bir de 'ben Allah'ın indirdiği gibi ilahi bir kitap indireceğim.' diyen zalimler vardır. Ey elçi, haksızlıkta / zulümde ısrar eden o zalimlerin ölüm anında can çekişirlerken ve melekleri ellerini uzatıp onlara: "Haydi, canınızı çıkarıp verin! Bugün Allah hakkında yalan söz söylediğiniz ve Onun bildirdiği gerçeklere büyüklük tasladığınız için alçaklık cezasıyla cezalanacaksınız." derlerken bir görseydin.
Ayet: 94
Ahirette Allah tüm putperestlere / müşriklere: "(Bugün) siz Bizim huzurumuza -sizi ilk yarattığımız gibi- tek başınıza geldiniz ve size dünya hayatında bir hayal gibi / geçici olarak verdiğimiz her şeyi geride bıraktınız. Ama size destekçi / şefaatçi olacaklarını iddia ettiğiniz (güya) ortaklarım (olan putları / sahte ilahları) sizin yanınızda görmüyoruz. (Onlar hani neredeler / niçin size yardım etmiyorlar?) Çünkü artık onlarla bağlantınız kopmuştur ve size yardım edeceklerini iddia ettiğiniz o putlar / sahte ilahlar sizi terk etmiştir." diyecektir.
Ayet: 95-97
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, tohumları ve çekirdekleri yarıp yeşerten ve ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkaran Allah'tır. İşte, Allah'ın özellikleri böyledir. Artık gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan saptırılmamanız gerekir. Allah, karanlıkları yarıp sabahları getirendir. Allah (insanların) dinlenmesi için geceyi yaratmıştır. O, (sizin için) Güneş'i ve Ay'ı bir hesaplama aracı yapmıştır. İşte bunlar en üstün olan ve her şeyi en iyi bilen Allah'ın takdir ettiği / bir düzene koyduğu şeylerdir. Karada ve denizde gece karanlığında doğru yönü bulmanız için yıldızları sizin hizmetinize sunan da Allah'tır. Doğrusu Biz bildirdiğimiz gerçekleri anlamak isteyenlere ayrıntısıyla açıkladık.
Ayet: 98-99
Ey insanlar, sizi tek bir candan yaratan Allah'tır. Artık sizin için bir kalınacak yer (dünya) bir de sürekli kalınacak yer (ahiret) vardır. Doğrusu Biz bildirdiğimiz gerçekleri anlamak isteyenlere ayrıntısıyla açıkladık. Gökten yağmur yağdıran da Allah'tır. Böylece Biz o yağmurla çeşitli bitkiler ve o bitkilerden filizler çıkarmaktayız. Biz o filizlerden de içi danelerle dolu tahıl başaklarını, dallarından sarkan hurma salkımlarını, üzüm bağlarını, zeytin ve nar ağaçlarını ve birbirine benzeyen ya da benzemeyen nice meyveleri / ürünleri çıkarırız. Onlar meyve verdiğinde bir meyvenin ilk haline ve o meyvenin olgunlaşmış son haline (şekline / tadına / kokusuna) bir baksana! (Allah'ın mucizelerine bir baksana.) İşte bunlarda İslam'a inananlara bildirdiğimiz nice gerçekler vardır.
Ayet: 100-103
Ama (ne yazık ki) bazı insanlar Allah'ın yarattığı cinleri Ona ortak koştular; bazıları da bilgisizce Allah'a oğullar ve kızlar uydurdular. Doğrusu Allah putperestlerin / müşriklerin çirkin yakıştırmalarından uzaktır ve çok yücedir. Şüphesiz ki Allah gökleri ve yeri eşsiz bir şekilde var edendir. Onun herhangi bir hanımı veya çoçuğu asla olmamıştır. Çünkü her şeyi O yaratmıştır. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir. İşte, Rabb'iniz olan Allah'ın özellikleri böyledir. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Allah her şeyin (tek) yaratıcısıdır. Öyleyse yalnız Ona ibadet edin. Şüphesiz ki Allah her (doğru) şeyin savunucusudur. Herkes şunu iyi bilsin ki, hiçbir göz Allah'ı kavrayamaz / göremez. Ama O, tüm gözleri kavrar / görür. Şüphesiz ki Allah (büyük) lütuflar sahibidir ve her şeyden ayrıntısıyla haberdardır.
Ayet: 104-105
Ey insanlar, (bu ilahi kitapla / Kuran'la) Rabb'inizden size, gönül gözlerinizi açan ilahi gerçekler gelmiştir. Artık her kim gerçekleri görürse, bu, onun kendi yararına olur; her kim de gerçekleri ısrarla görmek istemezse, bu, onun kendi zararına olur. Öyleyse ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu ben sizin bekçiniz değilim." Bu böyledir. Biz bildirdiğimiz gerçekleri ayrıntısıyla açıklarız. Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazıları (sana iftira ederek): "(Birilerinden bir şeyler) okuyup öğrenmişsin." deyip dursunlar. Doğrusu Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı anlamak isteyenlere açıklarız.
Ayet: 106-107
Ey elçi, Rabb'inden sana vahiy edilen / bildirilen bu ilahi kitaba / Kuran'a uy. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Öyleyse ey elçi, Allah'a ortak koşmakta ısrar eden kimselerden yüz çevirip (diğer insanları İslam'a davet et.) Şayet Allah dileseydi (zorlasaydı) hiç kimse putları / sahte ilahları Ona ortak koşamazdı. (Doğrusu Allah insanları bu dünyada düşünce, inanç ve tercihlerinde özgür bırakıp karakterlerini sınamak ister.) Ey elçi, Biz seni insanların bekçisi yapmadık. Ey elçi, sen onların (yaptığı yanlışları) savunacak değilsin.
Ayet: 108
Ey İslam'a inananlar, sakın Allah'tan başkasına (putlara / sahte ilahlara) da dua (ibadet) eden kimselere sövmeyin! Yoksa (sizin yüzünüzden) onlar da düşmanca ve bilgisizce davranarak Allah'a sövebilir. Bu böyledir. Biz her topluma kendi yaptıklarını süslü göstermekteyiz. Sonuçta tüm insanlar ahirette Rabb'lerinin huzuruna dönecektir. O da herkese tüm yaptıklarını bildirecek (ve herkesi hesaba çekecektir.)
Ayet: 109-111
Putperest / müşrik Araplardan bazıları Allah'ın adıyla büyük yeminler ettiler. (Güya) eğer onlara (istedikleri) bir mucize gelseymiş, ona inanacaklarmış(!) Ey elçi, onlara de ki: "Doğrusu tüm mucizeler ancak Allah'tandır. (Yani benim kendimden bir mucize göstermem asla mümkün değildir.)" Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, onlar kendilerine bir mucize gelseydi bile, inanmayacaklardı. Doğrusu Biz İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin gönüllerini ve gözlerini İslam'a inanmadıkları ilk andan itibaren tersyüz ederiz. Böylece Biz onları azgınlıklarının içinde bocalamaya bırakırız. Şunu da iyi bilin ki, şayet Biz onlara (bir mucize olarak) melekleri indirseydik, ölüleri (diriltip) onlarla konuştursaydık ve her şeyi önlerinde toplasaydık bile, onlar asla inanmayacaklardı. Doğrusu ancak Allah'ın dilediği şey olur. (Onun dilemediği şey ise asla olmaz.) Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu cahilce (gerçeği bilmeden) davranır.
Ayet: 112-113
Bu böyledir. Biz (tarih boyunca gönderdiğimiz) her peygambere insanlardan ve cinlerden birbirlerine yaldızlı aldatıcı sözler fısıldayan şeytanları düşman etmişizdir. Ey elçi, şayet Rabb'in dileseydi (zorlasaydı) onlar bunu yapamazlardı. (Ama Allah insanları bu dünya hayatında sınamak ister.) Öyleyse ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri kendi hallerine bırak ve onların iftiralarına aldırış etme. Doğrusu şeytanlar, ahirete / ahiretteki hesaba inanmayan kimselerin gönüllerinin yalana kaymasını ve onların yalandan hoşlanıp günah işlemesini isterler.
Ayet: 114-117
Ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu ben bu ilahi kitabı / Kuran'ı size gerçeklerle ayrıntılı bir şekilde indiren Allah'tan başka bir hakem kabul etmem." Ey elçi, (samimi olan) ehli kitap (Yahudiler ve Hristiyanlar) da bu ilahi kitabın / Kuran'ın (sana) Rabb'in tarafından gerçeklerle indirildiğini bilirler. Sakın şüphe edenlerden olma! Herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'inin her sözü doğrulukla ve adaletle gerçekleşecektir. Doğrusu Allah'ın sözlerini değiştirebilecek hiçbir güç yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir. Ey elçi, şunu iyi bil ki, eğer sen yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan, onlar seni Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan saptırırlar. Doğrusu onlar zanlara / boş iddialara uyup saçmasapan batıl inançlar (hurafeler) uyduruyorlar. Doğrusu Rabb'in, Onun dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan sapanları da doğruluğa yönelenleri de en iyi bilendir.
Ayet: 118-120
Öyleyse ey insanlar, eğer Allah'ın bildirdiği gerçeklere inandıysanız, üzerine Allah'ın adı anılmış olan (helal) yiyeceklerden yiyin. Niçin üzerine Allah'ın adı anılmış olan (helal / temiz) yiyecekleri yemeyesiniz ki! Doğrusu Allah size zorunluluk dışında neleri haram kıldığını ayrıntısıyla açıklamıştır. Ama (ne yazık ki) birçok kimse kötü arzularına uyup bilgisizce / belgesizce (yalan sözlerle) insanları saptırır. Şüphesiz ki Rabb'in haddini aşanları en iyi bilendir. Öyleyse ey insanlar, açık ve gizli tüm günahları terk edin; yoksa günahta ısrar eden kimseler girdikleri günahlar yüzünden ahirette cezalandırılacaktır.
Ayet: 121
Ey insanlar, sakın üzerine Allah'ın adı anılmayan (ama putların / sahte ilahların adı anılan) yiyeceklerden yemeyin! Çünkü bu, apaçık bir günahtır. Doğrusu şeytanlar kendi dostlarına sizinle mücadele etmeleri (ve yiyecekleriniz hakkında helaller ve haramlar uydurmaları) için fısıldarlar. Öyleyse (dikkatli olmalısınız; çünkü) eğer (helal ve haram koymada) onlara uyarsanız, Allah'a ortak koşmuş olursunuz.
Ayet: 122-124
Doğrusu gönülleri ölüyken canlandırdığımız ve (kendilerine bu ilahi kitabı / Kuran'ı lütfedip) insanlar arasında bir ışıkla yürümelerini sağladığımız kimseler (yani İslam'a inananlar) ile sanki karanlıklar içinde olan ama oradan çıkmak istemeyen kimseler (yani İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler) asla bir değildir. Bu böyledir. Yaptıkları kötülükler İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere süslü görünmektedir. Bu böyledir. Biz (bu dünya sınavının bir gereği olarak) her beldede oranın günahta ısrar eden en büyük suçlularına orada hile yapmaları için imkan vermekteyiz. Aslında onlar yaptıkları hilelerle sadece kendilerini aldatırlar; ama bunun farkında değiller. (İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplardan) bazıları da Allah'ın bildirdiği bir gerçek kendilerine geldiğinde: "Allah'ın elçilerine verilen şey bize verilmedikçe asla İslam'a inanmayız." dediler. Doğrusu Allah elçiliğini (gönderdiği doğruları / gerçekleri) kime vereceğini en iyi bilendir. Sonuçta günahta ısrar eden suçlular, hileleri yüzünden ahirette Allah'ın huzurunda küçük düşüp şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 125-127
Allah kimi doğruya yöneltmek isterse, onun gönlünü İslam'a (yani Onun evrensel barış düzenine) açar. O, kimi ısrarlı sapkınlığı içinde bırakmak isterse de, onun göğsünü sanki göğe tırmanır gibi daraltıp sıkar. Bu böyledir. Allah, İslam'a ısrarla inanmayanların üzerine pislik / sıkıntı yağdırır. İşte bu, Rabb'inin dosdoğru yoludur. Doğrusu Biz bildirdiğimiz gerçekleri düşünüp öğüt alan kimselere ayrıntısıyla açıklamışızdır. Sonuçta İslam'a inananlara ahirette Rabb'lerinin huzurunda esenlik yurdu olan cennet ödülü vardır. Şüphesiz ki Allah İslam'a inananların dostudur. Çünkü onlar düzeltici / iyi işler yaparlar.
Ayet: 128-129
Kıyamet günü Allah (şeytanlaşan varlıkların) hepsini toplayıp: "Ey (şeytanlaşan) cinler topluluğu, siz bazı insanları aldatıp sayıca çoğaldınız." diyecektir. O vakit onların dostu olan (şeytanlaşan) insanlar: "Ey Rabb'imiz, biz (dünyadayken) birbirimizden yararlandık. Böylece bize tanıdığın belli sürenin sonuna ulaştık." diyecektir. Allah da onlara: "Sizin hak ettiğiniz yer -sonsuza kadar kalmak üzere- cehennem ateşidir." diyecektir. Doğrusu ancak Allah'ın dilediği şey olur. (Onun dilemediği şey ise asla olmaz.) Şüphesiz ki Rabb'in en doğru kararı verendir ve her şeyi en iyi bilendir. Bu böyledir. Biz işledikleri günahlar yüzünden haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri birbirine dost ederiz.
Ayet: 130
Kıyamet günü Allah (İslam'ı ısrarla inkar eden, cin ve insan, tüm kafirleri toplayıp): "Ey cin ve insan toplulukları, aranızdan size bildirdiğim gerçekleri anlatan ve sizi bu buluşma gününüz hakkında uyaran elçiler gelmedi mi?" diyecektir. O vakit onlar: "(Evet, elçiler geldiler ve bizi uyardılar; ama biz onlara uymadık. İşte bu yüzden) biz kendi aleyhimize şahidiz." diyecektir. (Ne yazık ki) dünya hayatı onları aldatmıştır. Sonuçta (ahirette) onlar İslam'ı ısrarla inkar ettiklerini (itiraf edip) kendi aleyhlerine şahit olacaktır.
Ayet: 131-134
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'in (elçi göndermediği, yani) İslam'dan habersiz olan hiçbir belde halkını haksızlıkla yok etmemiştir. Çünkü herkesin (bu dünyada) yaptıklarının karşılığında bir (rahmet) derecesi vardır. Şüphesiz ki Rabb'in insanların yaptıklarından habersiz değildir / ahirette onları hesaba çekecektir. Şüphesiz ki Rabb'in en zengindir / hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır ve (sonsuz) rahmet sahibidir. (Ey insanlar, unutmayın ki,) Allah -dilerse- sizi (daha önceden yok ettiği) insanların soyundan yarattığı gibi, sizi de (istediği anda) yok edip başkalarını sizin yerinize getirebilir. Şüphesiz ki size söz verilen kıyamet günü kesinlikle gelecektir. Siz Allah'a asla engel olamazsınız.
Ayet: 135
Ey elçi, de ki: "Ey toplumum, siz elinizden geleni yapın; ben de görevimi yapıp sizi İslam'a davet edeceğim. Ama ahirette kimin sonunun iyi bir yerde (yani cennette) yaşamak olacağını (kimin sonunun da cehennemde ceza çekmek olacağını) anlayacaksınız. Doğrusu haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişemeyecektir."
Ayet: 136-137
Putperest / müşrik Araplar uydurdukları (batıl) iddialarına göre Allah'ın yaratıp çoğalttığı ekinlerden ve hayvanlardan paylar ayırıp: "Bu, Allah'ındır ve bu da (Ona) ortak koştuğumuz putlarındır / sahte ilahlarındır." dediler. Ama onlar, ortak koştukları putlara / sahte ilahlara ayrılan payı Allah'a vermemelerine rağmen, Allah'a ayrılan payı Ona ortak koştuklarına verirler. Putperest / müşrik Araplar ne kötü hüküm veriyorlar! Bu böyledir. (Ne yazık ki) o putlar / sahte ilahlar onlardan birçoğuna -kişiliklerini ve (gerçek) dinlerini (İslam'ı) bozmak için- çocuklarını öldürmeyi (bile) süslü göstermiştir. Ey elçi, şayet Rabb'in dileseydi (zorlasaydı) onlar bunu yapamazdı. (Doğrusu Allah insanları bu dünyada düşünce, inanç ve tercihlerinde özgür bırakıp karakterlerini sınamak ister.) Öyleyse ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri kendi hallerine bırak ve onların iftiralarına aldırış etme.
Ayet: 138-140
Putperest / müşrik Araplar uydurdukları (batıl) iddialarına göre: "Şu hayvanlar ve ekinler yasaktır; -dilediğimiz kimseler hariç- hiç kimse onlardan yiyemez ve (yine dilediğimiz kimseler hariç) şu hayvanların sırtları da haramdır." dediler. Onlar Allah'a iftira edip bazı hayvanları keserken de Allah'ın adını anmıyorlar. Ama Allah onları -uydurdukları o iftiralar yüzünden- ahirette cezalandıracaktır. Bir de onlar: "Bazı hayvanların yavrusunu yemek erkeklerimize helal, kadınlarımıza ise haramdır. Ancak eğer o hayvanlar ölü yavru doğurursa (erkekler ve kadınlar) ortaktır." dediler. Ama Allah onları uydurdukları bu (helal ve haram) yakıştırmaları yüzünden ahirette cezalandıracaktır. Şüphesiz ki Allah en doğru kararı verendir ve her şeyi en iyi bilendir. Doğrusu ahmak ve bilgisiz olmaları yüzünden kendi çocuklarını öldüren ve Allah'a iftira edip Onun onlara lütfettiği nimetleri haram kılan kimseler (ahirette) zarara uğrayıp kaybedecektir. Çünkü onlar ısrarla doğruluktan sapmış ve dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelmemiştir.
Ayet: 141-142
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, (aynı topraktan sizin yararlanmanız için) çardaklı ve çardaksız bahçeleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen (nice) bitkileri ve tadları çok farklı olan hurma, zeytin ve nar ağaçlarını ve çeşitli ekinleri yaratan Allah'tır. Allah'ın lütfettiği ürünler olgunlaştığında yiyin; ama hasat vakti geldiğinde yoksullara da hakkını verin. Sakın israf etmeyin! Şüphesiz ki Allah aşırıya giden (günahta ısrar eden) kimseleri sevmez. Hayvanların arasında yüklerinizi taşıyanlar ve tüylerinden (yünlerinden) yatak / döşek yaptıklarınız da vardır. Ey insanlar, Allah'ın size lütfettiği (helal ve temiz / sağlıklı) nimetlerden yiyin için. Sakın şeytana uymayın! Doğrusu şeytan sizin büyük bir düşmanınızdır.
Ayet: 143-144
(İşte size eşler) halinde (dört çift, toplam) sekiz çiftlik hayvanı örneği: (O dört çiftten ilk iki çifti, erkek-dişi) iki koyun ve iki keçi. Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Söyleyin bakalım, Allah bunlardan iki erkeği mi, iki dişiyi mi yoksa o dişilerin yavrularını mı haram kıldı? (Hiçbirini!) Eğer doğruyu söylüyorsanız, bir bilgiye / belgeye dayalı olarak bana cevabınızı bildirin. (O dört çiftten ikinci iki çifti ise, erkek-dişi) iki deve ve iki sığır. Allah bunlardan iki erkeği mi, iki dişiyi mi yoksa o dişilerin yavrularını mı haram kıldı? (Hiçbirini!) Yoksa siz Allah'ın size böyle bir yasak koyduğuna şahit mi oldunuz? (Hayır!)" Herkes şunu iyi bilsin ki, insanları saptırmak için bilgisizce yalan uydurup Allah'a iftira eden kimselerden daha zalimi yoktur. Şüphesiz ki Allah haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmez.
Ayet: 145
Ey elçi, de ki: "Doğrusu ben bana vahiy edilen / bildirilen hükümlerin içinde şunlar hariç yiyilmesi veya içilmesi haram olan bir şey bulamıyorum. Doğrusu yenilmesi veya içilmesi haram olan şeyler sadece leş / ölü hayvanlar, akıtılan (sıvı veya pıhtılaşmış) kan, domuz eti -çünkü o, pistir- veya -günahta ısrar ederek- Allah'tan başkasına (putlara / sahte ilahlara) adanan / sunulan yiyeceklerdir. Ama mecbur kalan kimseler -Allah'a isyan etmeden ve aşırıya gitmeden- (ihtiyaç miktarı kadar) bunlardan yiyebilir." Şüphesiz ki Rabb'in çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 146-147
Geçmişte Biz Yahudilere de (çift toynaklılar hariç) tüm (dört ayaklı ve) tırnaklı hayvanların etini yemeyi haram kılmıştık. Biz onlara, sığır ve koyun-keçi cinsi hayvanların -sırt etlerinin ve iç organlarının içinde olanlar ve kemikle bitişik bulunanlar hariç- iç yağlarını yemeyi de haram kılmıştık. Çünkü Biz onları (emrimize) isyanları yüzünden cezalandırmıştık. Şüphesiz ki Biz en doğruyu söyleyeniz. Ey elçi, eğer bazıları seni yalanlarsa onlara de ki: "Doğrusu Rabb'iniz en geniş rahmet sahibidir; ama Onun şiddetli cezası da günahta ısrar eden suçlulardan asla geri çevrilemezdir."
Ayet: 148-149
Putperest / müşrik Araplar (Allah'a iftira ederek): "Şayet Allah dileseydi, hem biz hem de atalarımız putları / sahte ilahları Ona ortak koşamazdık ve hiçbir şeyi haram kılamazdık." diyecektir. Bu böyledir. Önceki inkarcılar da şiddetli cezamızı tadana kadar gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanlamışlardı. Ey elçi, onlara de ki: "Eğer bir bilginiz / belgeniz varsa, çıkarıp onu bize gösterin. Doğrusu siz zanlara / boş iddialara uyup saçmasapan batıl inançlar (hurafeler) uyduruyorsunuz. Çünkü Allah en üstün kanıtların sahibidir. Şayet Allah dileseydi (zorlasaydı) hepinizi dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltirdi. (Doğrusu Allah insanları bu dünyada düşünce, inanç ve tercihlerinde özgür bırakıp karakterlerini sınamak ister.)"
Ayet: 150-153
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Haydi, (sözde) 'Allah şunları haram kılmıştır' iddianıza şahitlik edecek şahitlerinizi getirin de görelim!" Ey elçi, onlar (kendi uydurdukları yalanlarına) şahitlik ederlerse, sen asla onlarla beraber şahitlik etme! Sakın bildirdiğimiz gerçekleri yalanlayan, ahirete / ahiretteki hesaba inanmayan ve Rabb'lerine ortak koşan kimselerin kötü arzularına uyma! Ey elçi, insanlara de ki: "Haydi, gelin, Rabb'inizin size neleri haram kıldığını (ve neleri emrettiğini) okuyup aktarayım: (Ey insanlar,) sakın hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmayın! Annenize ve babanıza iyilik edin. Sakın yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin! -Doğrusu hem size hem de çocuklarınıza nimetler lütfeden Biziz.- Sakın açık ve gizli (yani her çeşit) utanç verici / çirkin şeylere (fuhuşa) yaklaşmayın! Sakın haklı bir sebep olmadan Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı bir canı öldürmeyin! İşte bunlar Allah'ın size emrettiği hükümlerdir. Umulur ki aklınızı kullanırsınız. Sakın yetimlerin servetlerine -onlar yetişkin olana kadar- en güzel şekil dışında (yani onlara yardım etme dışında) yaklaşmayın! Ölçüyü ve tartıyı adaletle (tam olarak) yerine getirin. Doğrusu Biz herkese ancak gücü kadar sorumluluk yükleriz. Bir şey söylediğinizde -en yakınınızın aleyhine olsa bile- (doğruyu konuşup) adaletli olarak Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunlar Allah'ın size emrettiği hükümlerdir. Umulur ki gerçekleri düşünüp öğüt alırsınız. Bu din (İslam) benim (uyduğum) dosdoğru yolumdur. Öyleyse İslam'a uyun. Sakın yanlış yollara uymayın. Yoksa doğruluktan uzaklaşıp Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan ayrılırsınız. İşte bunlar Allah'ın size emrettiği hükümlerdir. Umulur ki Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınırsınız."
Ayet: 154
Geçmişte Biz Musa'ya ilahi bir kitap verdik. (Bu ilahi kitap / Kuran gibi) o ilahi kitap da iyi işler yapanlar için tamamlayıcı bir destekti, her şeyin ayrıntılı açıklamasıydı, bir doğruluk rehberiydi ve bir rahmetti. Umulur ki insanlar ahirette Rabb'leriyle buluşacaklarına (ve tüm yaptıklarından hesaba çekileceklerine) inanırlar.
Ayet: 155-157
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, (size) indirdiğimiz bu ilahi kitap / Kuran bereketlerle doludur. Öyleyse ona uyun ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Umulur ki Allah'ın rahmetine erişirsiniz. (Şayet Biz size bu ilahi kitabı / Kuran'ı indirmeseydik) siz: "Önceki iki gruba (yani Yahudilere ve Hristiyanlara) ilahi kitaplar indirilmiş; ama (ne yazık ki) biz onların (asıl) öğretilerinden habersizdik." diyebilirdiniz ya da "Şayet bize de bir ilahi kitap indirilseydi, biz onlardan daha doğru insanlar olabilirdik." diyebilirdiniz. İşte bu ilahi kitap / Kuran, size Rabb'inizden apaçık bir kanıt, bir doğruluk rehberi ve rahmet olarak gelmiştir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın bildirdiği gerçekleri yalanlayıp ısrarla yüz çeviren kimselerden daha zalimi yoktur. Bu yüzden Biz bildirdiğimiz gerçeklerden yüz çevirenleri gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan ısrarla yüz çevirmeleri yüzünden (ahirette) cezanın en kötüsüne uğratacağız.
Ayet: 158
Ey elçi, putperest / müşrik Araplar meleklerin veya bizzat Rabb'inin ya da Rabb'inin bazı mucizelerinin onlara gelmesini beklemesinler. Çünkü Rabb'inin bazı mucizeleri geldiğinde, önceden gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmayan ya da İslam inancıyla bir iyilik yapmayan kimselerin onlara inanmalarının kendilerine hiçbir yararı olamaz. Ey elçi, onlara de ki: "Bekleyin bakalım, biz de (sizinle beraber) Allah'ın takdirini bekliyoruz."
Ayet: 159-160
Ey elçi, gerçek dinlerini (yani İslam'ı) bozup karşıt gruplara ayrılan kimselerin seninle hiçbir ilgisi yoktur. Artık onların işi Allah'a kalmıştır. Sonuçta / ahirette Allah onlara tüm yaptıklarını bildirip (hesaba çekecektir.) O, iyilik yapanlara yaptıkları iyiliğin (en az) on katı kadar sevap verecektir; kötülük işleyenlere ise işledikleri kötülüğün tam karşılığı olan cezayı verecektir. Sonuçta hiç kimseye hiçbir haksızlık edilmeyecektir.
Ayet: 161-165
Ey elçi, de ki: "(Ey insanlar, şunu iyi bilin ki,) Rabb'im beni dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltti. Allah beni bu gerçek / doğru dine, yani batıl inançlara (hurafelere) inanmayan İbrahim'in (İslam) toplumuna / inancına yöneltti. Doğrusu İbrahim hiçbir zaman Allah'a ortak koşanlardan olmadı. (İbrahim gibi benim de) namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm yalnız tüm varlıkların Rabb'i olan Allah içindir. Allah'ın hiçbir ortağı yoktur. Bu yüzden ben bu gerçeği duyurmakla ve İslam'a inananların öncüsü olmakla emrolundum. Asla Allah'tan başka bir Rabb aramam. Çünkü Allah her şeyin / herkesin tek Rabb'idir. Kim ne yaparsa aslında kendine yapar. (Herkes kendi yaptığından sorumludur.) Hiç kimse başkasının günahını yüklenmez. Sonuçta hepiniz ahirette Rabb'inizin huzuruna döneceksiniz (ve tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.) O vakit Allah size (İslam'dan) ayrılığa düştüğünüz konuları bildirecektir. Sizi yeryüzünün yöneticileri yapan ve bazılarınızı bazılarından daha üst derecelere yükselten Allah'tır. Çünkü O sizi size verdikleriyle sınar." Şüphesiz ki Rabb'in hem cezalandırması en hızlı olandır hem de çok bağışlayandır ve en merhametlidir.

سورة الأنعام

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَؕ ثُمَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ ﴿1﴾ هُوَ الَّذٖي خَلَقَكُمْ مِنْ طٖينٍ ثُمَّ قَضٰٓى اَجَلًاؕ وَاَجَلٌ مُسَمًّى عِنْدَهُ ثُمَّ اَنْتُمْ تَمْتَرُونَ ﴿2﴾ وَهُوَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَفِي الْاَرْضِؕ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ ﴿3﴾ وَمَا تَأْتٖيهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضٖينَ ﴿4﴾ فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْؕ فَسَوْفَ يَأْتٖيهِمْ اَنْبٰٓؤُا مَا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُنَ ﴿5﴾ اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّنْ لَكُمْ وَاَرْسَلْنَا السَّمَٓاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَارًا وَجَعَلْنَا الْاَنْهَارَ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهِمْ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا اٰخَرٖينَ ﴿6﴾ وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فٖي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِاَيْدٖيهِمْ لَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُبٖينٌ ﴿7﴾ وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌؕ وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكًا لَقُضِيَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ ﴿8﴾ وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَجَعَلْنَاهُ رَجُلًا وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ ﴿9﴾ وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذٖينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُنَ ﴿10﴾ قُلْ سٖيرُوا فِي الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبٖينَ ﴿11﴾ قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ قُلْ لِلّٰهِؕ كَتَبَ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَؕ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ فٖيهِؕ اَلَّذٖينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿12﴾ وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي الَّيْلِ وَالنَّهَارِؕ وَهُوَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ ﴿13﴾ قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُؕ قُلْ اِنّٖٓي اُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَسْلَمَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ ﴿14﴾ قُلْ اِنّٖٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّٖي عَذَابَ يَوْمٍ عَظٖيمٍ ﴿15﴾ مَنْ يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُؕ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْمُبٖينُ ﴿16﴾ وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَؕ وَاِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ ﴿17﴾ وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهٖؕ وَهُوَ الْحَكٖيمُ الْخَبٖيرُ ﴿18﴾ قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًؕ قُلِ اللّٰهُ شَهٖيدٌ بَيْنٖي وَبَيْنَكُمْ وَاُوحِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِهٖ وَمَنْ بَلَغَؕ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىؕ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّنٖي بَرٖٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ ﴿19﴾ اَلَّذٖينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۢ اَلَّذٖينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿20﴾ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِهٖؕ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ ﴿21﴾ وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمٖيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذٖينَ اَشْرَكُٓوا اَيْنَ شُرَكَٓاؤُكُمُ الَّذٖينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ ﴿22﴾ ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكٖينَ ﴿23﴾ اُنْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿24﴾ وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَفٖٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرًاؕ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاؕ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُكَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذٖينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاطٖيرُ الْاَوَّلٖينَ ﴿25﴾ وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْـَٔوْنَ عَنْهُۚ وَاِنْ يُهْلِكُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ ﴿26﴾ وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِاٰيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ ﴿27﴾ بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُؕ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿28﴾ وَقَالُٓوا اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثٖينَ ﴿29﴾ وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلٰى رَبِّهِمْؕ قَالَ اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقِّؕ قَالُوا بَلٰى وَرَبِّنَاؕ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿30﴾ قَدْ خَسِرَ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِؕ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا فٖيهَاۙ وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْؕ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ ﴿31﴾ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌؕ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذٖينَ يَتَّقُونَؕ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿32﴾ قَدْ نَعْلَمُ اِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذٖي يَقُولُونَ فَاِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلٰكِنَّ الظَّالِمٖينَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ ﴿33﴾ وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلٰى مَا كُذِّبُوا وَاُوذُوا حَتّٰٓى اَتٰيهُمْ نَصْرُنَاۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۚ وَلَقَدْ جَٓاءَكَ مِنْ نَبَائِ الْمُرْسَلٖينَ ﴿34﴾ وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْاَرْضِ اَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَٓاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِاٰيَةٍؕ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدٰى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلٖينَ ﴿35﴾ اِنَّمَا يَسْتَجٖيبُ الَّذٖينَ يَسْمَعُونَؕ وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ ﴿36﴾ وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّهٖؕ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يُنَزِّلَ اٰيَةً وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿37﴾ وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا طَٓائِرٍ يَطٖيرُ بِجَنَاحَيْهِ اِلَّٓا اُمَمٌ اَمْثَالُكُمْؕ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ ﴿38﴾ وَالَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِؕ مَنْ يَشَاِ اللّٰهُ يُضْلِلْهُؕ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ ﴿39﴾ قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ اَوْ اَتَتْكُمُ السَّاعَةُ اَغَيْرَ اللّٰهِ تَدْعُونَۚ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ ﴿40﴾ بَلْ اِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ اِلَيْهِ اِنْ شَٓاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ ﴿41﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَاَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ ﴿42﴾ فَلَوْلَٓا اِذْ جَٓاءَهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلٰكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿43﴾ فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهٖ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ اَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍؕ حَتّٰٓى اِذَا فَرِحُوا بِمَٓا اُوتُٓوا اَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَاِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ ﴿44﴾ فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذٖينَ ظَلَمُواؕ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ ﴿45﴾ قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْتٖيكُمْ بِهِؕ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ ﴿46﴾ قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ ﴿47﴾ وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلٖينَ اِلَّا مُبَشِّرٖينَ وَمُنْذِرٖينَۚ فَمَنْ اٰمَنَ وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿48﴾ وَالَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ ﴿49﴾ قُلْ لَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْدٖي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ اِنّٖي مَلَكٌۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّؕ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَصٖيرُؕ اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ ﴿50﴾ وَاَنْذِرْ بِهِ الَّذٖينَ يَخَافُونَ اَنْ يُحْشَرُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِهٖ وَلِيٌّ وَلَا شَفٖيعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ ﴿51﴾ وَلَا تَطْرُدِ الَّذٖينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُرٖيدُونَ وَجْهَهُؕ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمٖينَ ﴿52﴾ وَكَذٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُٓوا اَهٰٓؤُلَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاؕ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِالشَّاكِرٖينَ ﴿53﴾ وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِهٖ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿54﴾ وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ وَلِتَسْتَبٖينَ سَبٖيلُ الْمُجْرِمٖينَ ﴿55﴾ قُلْ اِنّٖي نُهٖيتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذٖينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِؕ قُلْ لَٓا اَتَّبِعُ اَهْوَٓاءَكُمْۙ قَدْ ضَلَلْتُ اِذًا وَمَٓا اَنَا مِنَ الْمُهْتَدٖينَ ﴿56﴾ قُلْ اِنّٖي عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّٖي وَكَذَّبْتُمْ بِهٖؕ مَا عِنْدٖي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهٖؕ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِؕ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلٖينَ ﴿57﴾ قُلْ لَوْ اَنَّ عِنْدٖي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهٖ لَقُضِيَ الْاَمْرُ بَيْنٖي وَبَيْنَكُمْؕ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِالظَّالِمٖينَ ﴿58﴾ وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَؕ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِؕ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ فٖي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا فٖي كِتَابٍ مُبٖينٍ ﴿59﴾ وَهُوَ الَّذٖي يَتَوَفّٰيكُمْ بِالَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فٖيهِ لِيُقْضٰٓى اَجَلٌ مُسَمًّىۚ ثُمَّ اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿60﴾ وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهٖ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًؕ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ ﴿61﴾ ثُمَّ رُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّؕ اَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِبٖينَ ﴿62﴾ قُلْ مَنْ يُنَجّٖيكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةًۚ لَئِنْ اَنْجٰينَا مِنْ هٰذِهٖ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرٖينَ ﴿63﴾ قُلِ اللّٰهُ يُنَجّٖيكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ ﴿64﴾ قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلٰٓى اَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِنْ فَوْقِكُمْ اَوْ مِنْ تَحْتِ اَرْجُلِكُمْ اَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعًا وَيُذٖيقَ بَعْضَكُمْ بَأْسَ بَعْضٍؕ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ ﴿65﴾ وَكَذَّبَ بِهٖ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّؕ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَكٖيلٍؕ ﴿66﴾ لِكُلِّ نَبَاٍ مُسْتَقَرٌّؗ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿67﴾ وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذٖينَ يَخُوضُونَ فٖٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا فٖي حَدٖيثٍ غَيْرِهٖؕ وَاِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرٰى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمٖينَ ﴿68﴾ وَمَا عَلَى الَّذٖينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَلٰكِنْ ذِكْرٰى لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ ﴿69﴾ وَذَرِ الَّذٖينَ اتَّخَذُوا دٖينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِهٖٓ اَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفٖيعٌۚ وَاِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَاؕ اُولٰٓئِكَ الَّذٖينَ اُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُواۚ لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمٖيمٍ وَعَذَابٌ اَلٖيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ ﴿70﴾ قُلْ اَنَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلٰٓى اَعْقَابِنَا بَعْدَ اِذْ هَدٰينَا اللّٰهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطٖينُ فِي الْاَرْضِ حَيْرَانَ لَهُٓ اَصْحَابٌ يَدْعُونَهُٓ اِلَى الْهُدَى ائْتِنَاؕ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىؕ وَاُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمٖينَۙ ﴿71﴾ وَاَنْ اَقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُؕ وَهُوَ الَّذٖٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿72﴾ وَهُوَ الَّذٖي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّؕ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُؕ قَوْلُهُ الْحَقُّؕ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِؕ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِؕ وَهُوَ الْحَكٖيمُ الْخَبٖيرُ ﴿73﴾ وَاِذْ قَالَ اِبْرٰهٖيمُ لِاَبٖيهِ اٰزَرَ اَتَتَّخِذُ اَصْنَامًا اٰلِهَةًۚ اِنّٖٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ فٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ ﴿74﴾ وَكَذٰلِكَ نُرٖٓي اِبْرٰهٖيمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنٖينَ ﴿75﴾ فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَبًاۚ قَالَ هٰذَا رَبّٖيۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِلٖينَ ﴿76﴾ فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هٰذَا رَبّٖيۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِنٖي رَبّٖي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّٖينَ ﴿77﴾ فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّٖي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّٖي بَرٖٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ ﴿78﴾ اِنّٖي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذٖي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَنٖيفًا وَمَٓا اَنَا مِنَ الْمُشْرِكٖينَۚ ﴿79﴾ وَحَٓاجَّهُ قَوْمُهُؕ قَالَ اَتُحَٓاجُّٓونّٖي فِي اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينِؕ وَلَٓا اَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهٖٓ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ رَبّٖي شَيْـًٔاؕ وَسِعَ رَبّٖي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًاؕ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ ﴿80﴾ وَكَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهٖ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًاؕ فَاَيُّ الْفَرٖيقَيْنِ اَحَقُّ بِالْاَمْنِۚ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۢ ﴿81﴾ اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا اٖيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُولٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ ﴿82﴾ وَتِلْكَ حُجَّتُنَٓا اٰتَيْنَاهَٓا اِبْرٰهٖيمَ عَلٰى قَوْمِهٖؕ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُؕ اِنَّ رَبَّكَ حَكٖيمٌ عَلٖيمٌ ﴿83﴾ وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَؕ كُلًّا هَدَيْنَاۚ وَنُوحًا هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهٖ دَاوُدَ وَسُلَيْمٰنَ وَاَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسٰى وَهٰرُونَؕ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنٖينَۙ ﴿84﴾ وَزَكَرِيَّا وَيَحْيٰى وَعٖيسٰى وَاِلْيَاسَؕ كُلٌّ مِنَ الصَّالِحٖينَۙ ﴿85﴾ وَاِسْمٰعٖيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًاؕ وَكُلًّا فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمٖينَۙ ﴿86﴾ وَمِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَاِخْوَانِهِمْۚ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ ﴿87﴾ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْدٖي بِهٖ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِهٖؕ وَلَوْ اَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿88﴾ اُولٰٓئِكَ الَّذٖينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَۚ فَاِنْ يَكْفُرْ بِهَا هٰٓؤُلَٓاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَيْسُوا بِهَا بِكَافِرٖينَ ﴿89﴾ اُولٰٓئِكَ الَّذٖينَ هَدَى اللّٰهُ فَبِهُدٰيهُمُ اقْتَدِهْؕ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًاؕ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْعَالَمٖينَ ﴿90﴾ وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهٖٓ اِذْ قَالُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍؕ قُلْ مَنْ اَنْزَلَ الْكِتَابَ الَّذٖي جَٓاءَ بِهٖ مُوسٰى نُورًا وَهُدًى لِلنَّاسِ تَجْعَلُونَهُ قَرَاطٖيسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَثٖيرًاۚ وَعُلِّمْتُمْ مَا لَمْ تَعْلَمُٓوا اَنْتُمْ وَلَٓا اٰبَٓاؤُكُمْؕ قُلِ اللّٰهُۙ ثُمَّ ذَرْهُمْ فٖي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ ﴿91﴾ وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذٖي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاؕ وَالَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهٖ وَهُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿92﴾ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ قَالَ اُوحِيَ اِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ اِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَاُنْزِلُ مِثْلَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُؕ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ فٖي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَاسِطُٓوا اَيْدٖيهِمْۚ اَخْرِجُٓوا اَنْفُسَكُمْؕ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ اٰيَاتِهٖ تَسْتَكْبِرُونَ ﴿93﴾ وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَٓاءَكُمُ الَّذٖينَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ فٖيكُمْ شُرَكٰٓؤُاؕ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ ﴿94﴾ اِنَّ اللّٰهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰىؕ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّؕ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ ﴿95﴾ فَالِقُ الْاِصْبَاحِۚ وَجَعَلَ الَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًاؕ ذٰلِكَ تَقْدٖيرُ الْعَزٖيزِ الْعَلٖيمِ ﴿96﴾ وَهُوَ الَّذٖي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا فٖي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِؕ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿97﴾ وَهُوَ الَّذٖٓي اَنْشَاَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌؕ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ ﴿98﴾ وَهُوَ الَّذٖٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِهٖ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَاَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُتَرَاكِبًاۚ وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ اَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍؕ اُنْظُرُٓوا اِلٰى ثَمَرِهٖٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَيَنْعِهٖؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكُمْ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿99﴾ وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَنٖينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍؕ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ ﴿100﴾ بَدٖيعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ اَنّٰى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌؕ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمٌ ﴿101﴾ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَكٖيلٌ ﴿102﴾ لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُؗ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّطٖيفُ الْخَبٖيرُ ﴿103﴾ قَدْ جَٓاءَكُمْ بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِهٖۚ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَاؕ وَمَٓا اَنَا عَلَيْكُمْ بِحَفٖيظٍ ﴿104﴾ وَكَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿105﴾ اِتَّبِعْ مَٓا اُوحِيَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكٖينَ ﴿106﴾ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكُواؕ وَمَا جَعَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفٖيظًاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَكٖيلٍ ﴿107﴾ وَلَا تَسُبُّوا الَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَسُبُّوا اللّٰهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍؕ كَذٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ اُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿108﴾ وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَاؕ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُشْعِرُكُمْۙ اَنَّهَٓا اِذَا جَٓاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿109﴾ وَنُقَلِّبُ اَفْـِٔدَتَهُمْ وَاَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٖٓ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ فٖي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿110﴾ وَلَوْ اَنَّنَا نَزَّلْنَٓا اِلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتٰى وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلًا مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُٓوا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ ﴿111﴾ وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطٖينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوحٖي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًاؕ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ ﴿112﴾ وَلِتَصْغٰٓى اِلَيْهِ اَفْـِٔدَةُ الَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُوا مَا هُمْ مُقْتَرِفُونَ ﴿113﴾ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْتَغٖي حَكَمًا وَهُوَ الَّذٖٓي اَنْزَلَ اِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلًاؕ وَالَّذٖينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ اَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرٖينَ ﴿114﴾ وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلًاؕ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهٖۚ وَهُوَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ ﴿115﴾ وَاِنْ تُطِعْ اَكْثَرَ مَنْ فِي الْاَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِؕ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ ﴿116﴾ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ مَنْ يَضِلُّ عَنْ سَبٖيلِهٖۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدٖينَ ﴿117﴾ فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ بِاٰيَاتِهٖ مُؤْمِنٖينَ ﴿118﴾ وَمَا لَكُمْ اَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِؕ وَاِنَّ كَثٖيرًا لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَٓائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍؕ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَدٖينَ ﴿119﴾ وَذَرُوا ظَاهِرَ الْاِثْمِ وَبَاطِنَهُؕ اِنَّ الَّذٖينَ يَكْسِبُونَ الْاِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ ﴿120﴾ وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌؕ وَاِنَّ الشَّيَاطٖينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ ﴿121﴾ اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشٖي بِهٖ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاؕ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرٖينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿122﴾ وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا فٖي كُلِّ قَرْيَةٍ اَكَابِرَ مُجْرِمٖيهَا لِيَمْكُرُوا فٖيهَاؕ وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ ﴿123﴾ وَاِذَا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتّٰى نُؤْتٰى مِثْلَ مَٓا اُوتِيَ رُسُلُ اللّٰهِؕ اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُؕ سَيُصٖيبُ الَّذٖينَ اَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعَذَابٌ شَدٖيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ ﴿124﴾ فَمَنْ يُرِدِ اللّٰهُ اَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِۚ وَمَنْ يُرِدْ اَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَاَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَٓاءِؕ كَذٰلِكَ يَجْعَلُ اللّٰهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿125﴾ وَهٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقٖيمًاؕ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ ﴿126﴾ لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿127﴾ وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمٖيعًاۚ يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْاِنْسِۚ وَقَالَ اَوْلِيَٓاؤُهُمْ مِنَ الْاِنْسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَٓا اَجَلَنَا الَّذٖٓي اَجَّلْتَ لَنَاؕ قَالَ النَّارُ مَثْوٰيكُمْ خَالِدٖينَ فٖيهَٓا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُؕ اِنَّ رَبَّكَ حَكٖيمٌ عَلٖيمٌ ﴿128﴾ وَكَذٰلِكَ نُوَلّٖي بَعْضَ الظَّالِمٖينَ بَعْضًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿129﴾ يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتٖي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاؕ قَالُوا شَهِدْنَا عَلٰٓى اَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرٖينَ ﴿130﴾ ذٰلِكَ اَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا غَافِلُونَ ﴿131﴾ وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواؕ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ ﴿132﴾ وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِؕ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَٓاءُ كَمَٓا اَنْشَاَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَرٖينَؕ ﴿133﴾ اِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَاٰتٍۙ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِزٖينَ ﴿134﴾ قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّٖي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِؕ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ ﴿135﴾ وَجَعَلُوا لِلّٰهِ مِمَّا ذَرَاَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْاَنْعَامِ نَصٖيبًا فَقَالُوا هٰذَا لِلّٰهِ بِزَعْمِهِمْ وَهٰذَا لِشُرَكَٓائِنَاۚ فَمَا كَانَ لِشُرَكَٓائِهِمْ فَلَا يَصِلُ اِلَى اللّٰهِۚ وَمَا كَانَ لِلّٰهِ فَهُوَ يَصِلُ اِلٰى شُرَكَٓائِهِمْؕ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ ﴿136﴾ وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَثٖيرٍ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُهُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ دٖينَهُمْؕ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ ﴿137﴾ وَقَالُوا هٰذِهٖٓ اَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌؗ لَا يَطْعَمُهَٓا اِلَّا مَنْ نَشَٓاءُ بِزَعْمِهِمْ وَاَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَاَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا افْتِرَٓاءً عَلَيْهِؕ سَيَجْزٖيهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿138﴾ وَقَالُوا مَا فٖي بُطُونِ هٰذِهِ الْاَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلٰٓى اَزْوَاجِنَاۚ وَاِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ فٖيهِ شُرَكَٓاءُؕ سَيَجْزٖيهِمْ وَصْفَهُمْؕ اِنَّهُ حَكٖيمٌ عَلٖيمٌ ﴿139﴾ قَدْ خَسِرَ الَّذٖينَ قَتَلُٓوا اَوْلَادَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللّٰهُ افْتِرَٓاءً عَلَى اللّٰهِؕ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَدٖينَ ﴿140﴾ وَهُوَ الَّذٖٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍؕ كُلُوا مِنْ ثَمَرِهٖٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهٖؗ وَلَا تُسْرِفُواؕ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفٖينَۙ ﴿141﴾ وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشًاؕ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِؕ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبٖينٌۙ ﴿142﴾ ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِؕ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِؕ نَبِّؤُنٖي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَۙ ﴿143﴾ وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِؕ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِؕ اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ ﴿144﴾ قُلْ لَٓا اَجِدُ فٖي مَٓا اُوحِيَ اِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَمًا مَسْفُوحًا اَوْ لَحْمَ خِنْزٖيرٍ فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقًا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِهٖۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿145﴾ وَعَلَى الَّذٖينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذٖي ظُفُرٍۚ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍؕ ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْؗ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ ﴿146﴾ فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍۚ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمٖينَ ﴿147﴾ سَيَقُولُ الَّذٖينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكْنَا وَلَٓا اٰبَٓاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍؕ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتّٰى ذَاقُوا بَأْسَنَاؕ قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَاؕ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَخْرُصُونَ ﴿148﴾ قُلْ فَلِلّٰهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُۚ فَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَعٖينَ ﴿149﴾ قُلْ هَلُمَّ شُهَدَٓاءَكُمُ الَّذٖينَ يَشْهَدُونَ اَنَّ اللّٰهَ حَرَّمَ هٰذَاۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَالَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَهُمْ بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ ﴿150﴾ قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِهٖ شَيْـًٔاؕ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍؕ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتٖي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّؕ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِهٖ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿151﴾ وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتٖيمِ اِلَّا بِالَّتٖي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمٖيزَانَ بِالْقِسْطِۚ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواؕ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِهٖ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ ﴿152﴾ وَاَنَّ هٰذَا صِرَاطٖي مُسْتَقٖيمًا فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبٖيلِهٖؕ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِهٖ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿153﴾ ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذٖٓي اَحْسَنَ وَتَفْصٖيلًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ ﴿154﴾ وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۙ ﴿155﴾ اَنْ تَقُولُٓوا اِنَّمَٓا اُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلٰى طَٓائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَا وَاِنْ كُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِلٖينَۙ ﴿156﴾ اَوْ تَقُولُوا لَوْ اَنَّٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّٓا اَهْدٰى مِنْهُمْۚ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَصَدَفَ عَنْهَاؕ سَنَجْزِي الَّذٖينَ يَصْدِفُونَ عَنْ اٰيَاتِنَا سُٓوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ ﴿157﴾ هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ اَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَؕ يَوْمَ يَأْتٖي بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْسًا اٖيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ اٰمَنَتْ مِنْ قَبْلُ اَوْ كَسَبَتْ فٖٓي اٖيمَانِهَا خَيْرًاؕ قُلِ انْتَظِرُٓوا اِنَّا مُنْتَظِرُونَ ﴿158﴾ اِنَّ الَّذٖينَ فَرَّقُوا دٖينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَسْتَ مِنْهُمْ فٖي شَيْءٍؕ اِنَّمَٓا اَمْرُهُمْ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ ﴿159﴾ مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿160﴾ قُلْ اِنَّنٖي هَدٰينٖي رَبّٖٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍۚ دٖينًا قِيَمًا مِلَّةَ اِبْرٰهٖيمَ حَنٖيفًاۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ ﴿161﴾ قُلْ اِنَّ صَلَاتٖي وَنُسُكٖي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتٖي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَۙ ﴿162﴾ لَا شَرٖيكَ لَهُۚ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا اَوَّلُ الْمُسْلِمٖينَ ﴿163﴾ قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغٖي رَبًّا وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍؕ وَلَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ اِلَّا عَلَيْهَاۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۚ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فٖيهِ تَخْتَلِفُونَ ﴿164﴾ وَهُوَ الَّذٖي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ الْاَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ فٖي مَٓا اٰتٰيكُمْؕ اِنَّ رَبَّكَ سَرٖيعُ الْعِقَابِؗ وَاِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿165﴾