21- ENBİYA SURESİNİN KISA TEFSİRİ

ENBİYA SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1
Doğrusu bazı insanlar gaflet / umursamazlık içinde gerçeklere / İslam'a / doğruluğa sırt çevirirken, (tüm insanların) hesaba çekileceği kıyamet günü onlara yaklaşmaktadır.
Ayet: 2-6
(Ne yazık ki) putperest / müşrik Araplardan bazıları Rabb'lerinden gelen bu son ilahi öğüde / Kuran'a (inanmayıp) onu ancak oyuna alarak dinlemektedir. Doğrusu onların kalpleri (bu ilahi kitabı / Kuran'ı alaya alarak) eğlenmenin peşindedir. Haksızlıkta / zulümde ısrar eden o zalimlerden bazıları da (bu elçi hakkında) fısıldaşarak: "(Allah'ın elçisi böyle olmaz;) çünkü o, sadece sizin gibi (sıradan) bir insan. Öyleyse göz göre göre bir sihre / aldatmacaya mı uyacaksınız?" dediler. Bu elçi de onlara: "Şunu iyi bilin ki, Rabb'im gökte ve yerde söylenen her sözü bilir. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir." dedi. İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazıları da (bu ilahi kitap / Kuran ve bu elçi hakkında): "Bu (Kuran bir ilahi kitap değil) karışık rüyalardır ve o adam bunu uydurmuştur. Bu yüzden o, (Allah'ın elçisi değil) bir şairdir. Haydi, bize önceki elçilerin getirdiği gibi bir mucize getirsin de görelim!" dediler. Ama daha önce (bir mucize gönderdiğimiz) hiçbir belde o mucizeye inanmadı. Biz de onları cezalandırıp yok ettik. Peki, bu inkarcılar bir mucize onlara geldiğinde inanacaklar mı ki! (Hayır, onlar da bir bahane uydurup İslam'a inanmayacaktır.)
Ayet: 7-8
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, senden önce gönderdiğimiz elçilerin tümü de (senin gibi) kendilerine gerçekleri vahiy ettiğimiz / bildirdiğimiz kimselerdi / adamlardı. (Onlar da melek değil insandı.) Bunları bilmiyorsanız ilahi kitabı bilen kimselere sorabilirsiniz. Doğrusu Biz elçilerimizden hiçbirini -bir heykel gibi- yemez-içmez veya ölümsüz yapmamışızdır.
Ayet: 9-15
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Biz elçilerimize verdiğimiz sözü yerine getirip onları ve dilediklerimizi (yani İslam'a inananları) kurtardık; aşırıya giden (günahta ısrar eden) kimseleri ise cezalandırıp yok ettik. Doğrusu Biz size, içinde sizin için ilahi öğütler olan bu ilahi kitabı / Kuran'ı indirdik. Artık aklınızı kullanmanız gerekir. (Tarih boyunca) Biz halkı zalim olan nice beldeleri yıkıp yok etmişizdir; onların ardından da (onların yerlerinde) başka toplumları var etmişizdir. (Geçmişte bir toplum İslam'ı ısrarla inkar etti. Bu yüzden Biz onlara cezamızı gönderdik.) Onlar şiddetli cezamızı hissettiklerinde kaçmaya çalıştılar; ama (melekler) onlara: "Kaçmayın! Haydi, içlerinde zenginlikten / refahtan şımardığınız yerlere geri dönün. Çünkü siz hesaba çekileceksiniz." dediler. Onlar da (kendi kendilerine): "Yazıklar olsun bize! Çünkü biz haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler olduk." dediler. Böylece onların kendilerine ettiği bu beddua -Biz onları biçilmiş ve yanıp sönmüş çerçöp haline çevirene kadar- sürdü.
Ayet: 16-17
Doğrusu Biz göğü, yeri ve arasındakileri bir oyun için yaratmadık. Şayet eğlenmek isteseydik, Biz (sizi yaratmadan) eğlenebilirdik. Şüphesiz ki Biz (dilediğimiz) her şeyi yaparız.
Ayet: 18
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Biz gerçekleri batıl inançların (hurafelerin) yüzüne çarparız. Böylece gerçekler batıl inançları (hurafeleri) çürütür ve onlar yok olup gider. Ey putperestler / müşrikler, (siz de) şunu iyi bilin ki, (Allah'a) çirkin yakıştırmalar yaptığınızdan ahirette size yazık olacaktır.
Ayet: 19-20
Şunu iyi bilin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Allah'ın huzurunda olanlar (yani melekler) büyüklük taslamadan Ona ibadet eder ve Ona ibadetten asla geri durmazlar. Onlar gece-gündüz daima -ara vermeden- Allah'ın yüceliğini anarak hareket ederler.
Ayet: 21-23
Putperest / müşrik Araplar (taştan ve) topraktan (sahte) ilahlar / putlar da edindiler. (Güya) onlar da diriltebilirlermiş(!) Şayet (göklerde ve yerde) Allah'tan başka ilahlar olsaydı, (evren) bozuk (ve bir kaos) içinde olurdu. Doğrusu (gökleri ve yeri kuşatan) Arş'ın Rabb'i olan Allah putperestlerin / müşriklerin çirkin yakıştırmalarından uzaktır. (Ayrıca herkes şunu iyi bilsin ki) Allah yaptıklarından sorgulanamaz; ama insanlar tüm yaptıklarından ahirette hesaba çekilecektir.
Ayet: 24
Putperest / müşrik Araplar Allah'tan başka (sahte) ilahlar / putlar edindiler. Ey elçi, onlara de ki: "Öyleyse bana (onlar hakkındaki) apaçık kanıtınızı getirmelisiniz. (Siz benden bir kanıt isterseniz de, işte bu ilahi kitap / Kuran benim kanıtımdır.) Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran, hem (şimdi) benimle beraber (İslam'a inananlara) hem de önceki (İslam'a inananlara) verilen ilahi öğütleri içerir." Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçekleri anlamak istemez ve onlara sırt çevirir.
Ayet: 25-29
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz (sana da) senden önce gönderdiğimiz tüm elçilere ancak: "Benden başka ilah yoktur / Ben tüm varlıkların tek ilahıyım. Öyleyse yalnız Bana ibadet edin." diye vahiy ettik / bildirdik. Ama bazı insanlar (yalan uydurup Allah'a iftira ederek): "Rahman bir çocuk edindi." dediler. Doğrusu Allah tüm eksiklerden uzaktır / yücedir. Herkes şunu da iyi bilsin ki, onlar (yani Hristiyanların Allah'ın oğlu dedikleri İsa da, putperest / müşrik Arapların Allah'ın kızları dedikleri melekler de Allah'ın çocuğu değil Onun nimetlerinden) ikram gören kullarıdır. Onlar kendi sözlerini Allah'ın sözünün önüne geçirmezler ve daima Onun hükmünü yerine getirirler. Doğrusu Allah tüm varlıkların öncesini ve sonrasını bilir. Ahirette hiç kimse (Allah'tan) başkasından hiçbir destek / şefaat göremez. Doğrusu Allah ancak razı olduğu kimseleri destekler. Çünkü onlar Allah'a karşı çıkmaktan korkup ürperen kimselerdir. Öyleyse (yarattığımız kullarımızdan) her kim: "Allah'tan başka ben de bir ilahım' derse, şunu iyi bilsin ki Biz onu ahirette cehennemle cezalandıracağız. Bu böyledir. Biz haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri cezalandırırız.
Ayet: 30
Ne yazık ki, İslam'ı ısrarla inkar eden putperet / müşrik Araplar, göklerin ve yerin (önceden) bitişik olduğunu ama sonradan Bizim onları ayırdığımızı ve her şeye sudan can verdiğimizi anlamadılar. Artık insanların İslam'a inanması gerekir.
Ayet: 31-33
Doğrusu Biz yeryüzünde -insanlara yoldaşlık eden- dağları yaratanız ve orada geçitleri ve yolları var edeniz. Umulur ki insanlar dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelirler. Biz göğü de (sizin için) korunmuş bir tavan yapmışızdır. Ama putperest / müşrik Araplar göğün gerçeklerine sırt çevirirler. Doğrusu geceyi, gündüzü ve her biri ayrı bir yörüngede hareket eden Güneş'i ve Ay'ı yaratan Allah'tır.
Ayet: 34-35
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz (sana da) senden önceki hiçbir insana da ölümsüzlük vermedik. Ey elçi, sanki sen ölürken, onlar bu dünyada sonsuza kadar yaşayacak mıymış(!) Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, her canlı ölümü tadacaktır. Doğrusu Biz sizi (bu dünya sınavında) iyiliklerle ve kötülüklerle sınamaktayız. Sonuçta hepiniz huzurumuza döndürülüp (tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.)
Ayet: 36
Ey elçi, İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplardan bazıları seni her gördüklerinde, (kendi aralarında alay ederek): "Sizin ilahlarınız / putlarınız hakkında kötü konuşan bu muymuş?" diyorlar. Çünkü onlar Rahman'ın öğüdü olan bu ilahi kitabı / Kuran'ı ısrarla inkar ediyorlar.
Ayet: 37-40
Doğrusu insanlar aceleci yaratılmıştır. (Ey insanlar,) Ben (size bu ilahi kitapta / Kuran'da) bildirdiğim gerçekleri yaşatarak göstereceğim. Öyleyse acele etmeyin! İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazıları (alay ederek) İslam'a inananlara: "Eğer doğruyu söylüyorsanız, Allah'ın (bizi tehdit ettiği) bu ceza ne zaman gelecekmiş / niçin hemen gelmiyor(!)" diyorlar. Keşke İslam'ı ısrarla inkar eden o kafirler cehennem ateşini yüzlerinden ve sırtlarından uzaklaştıramayacaklarını ve ahirette yardımsız / çaresiz kalacaklarını bir anlasalardı. Doğrusu o ceza onlara bir anda (hiç beklemedikleri bir yerden) gelecek ve onları çok şaşırtacaktır. O vakit hiç kimse onu geri çeviremeyecek ve inkarcıların cezası asla ertelenmeyecektir.
Ayet: 41-42
Ey elçi, geçmişte (bazıları) senden önceki elçilerimi de alaya almışlardı; ama o alaya alanlar, alaya aldıkları cezalarla kuşatıldılar. Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere de ki: "Doğrusu hiç kimse sizi gece-gündüz daima Rahman'ın vereceği cezadan koruyamaz." Çünkü onlar Rabb'lerinin öğüdü olan bu ilahi kitaba / Kuran'a sırt çeviriyorlar.
Ayet: 43-44
Putperest / müşrik Arapların (güya) Bizden başka kendilerini koruduğunu iddia ettiği (sahte) ilahları / putları vardır. Doğrusu o putlar / sahte ilahlar kendilerine bile yardım edemezler ve onların Bize hiçbir yakınlığı yoktur. Doğrusu Biz putperest / müşrik Arapları ve atalarını bu dünyanın nimetlerinden yararlandırdık. Böylece onlar uzun bir ömür yaşadılar. Ama (ne yazık ki) bazı insanlar Bizim yeryüzünün ömrünü her yönden kısalttığımızı (yani kıyamet gününü yaklaştırdığımızı) anlamıyorlar. Herkes şunu iyi bilsin ki, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler yenilecektir.
Ayet: 45-46
Ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu ben sizi Allah'ın vahiy ettiği / bildirdiği gerçeklerle uyarıyorum." Ama gerçeklere karşı sağır davranan kimseler -uyarılsalar da- (bu elçinin) İslam'a davetini işitmezler. Ancak Rabb'inin cezası onlara biraz dokunursa, onlar (kendi kendilerine): "Haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler olduğumuzdan bize yazıklar olsun!" diyecektir.
Ayet: 47
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, kıyamet günü Biz adalet terazilerini kuracağız. Böylece ahirette hiç kimseye hiçbir haksızlık edilmeyecektir. Çünkü Biz -hardal tanesi kadar ufak olsa da- her şeyi ortaya çıkaracağız. Şüphesiz ki Biz hesap sorucu olarak (herkese) yeteriz.
Ayet: 48-50
Geçmişte Biz (elçilerimiz) Musa'ya ve Harun'a doğruyu yanlıştan ayıran ilahi bir kitap verdik; böylece emirlerimize duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarımızdan sakınan kimselere bir ışık ve ilahi öğüdümüzü lütfettik. Doğrusu Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler Rabb'lerine karşı çıkmaktan gönülden korkar ve kıyametin kopmasından (ahiretteki hesaptan) kapten ürperirler. Aynı şekilde (en son) indirdiğimiz bu ilahi kitap / Kuran da bereketlerle dolu olan ilahi öğüdümüzdür. Ama ey putperest / müşrik Araplar, (ne yazık ki) siz bu ilahi kitabı / Kuran'ı inkar ediyorsunuz.
Ayet: 51-57
Geçmişte Biz (elçimiz) İbrahim'e dosdoğru yolu / İslam'ı verdik. Çünkü Biz onu en iyi bilendik. Bir vakit İbrahim babasına ve toplumuna: "Önünde durup ibadet ettiğiniz şu heykeller (sahte ilahlar) neyin nesidir?" dediğinde, onlar: "Doğrusu biz atalarımızı bunlara ibadet eder bulduk." dediler. İbrahim de onlara: "Doğrusu hem siz hem de atalarınız büyük bir sapkınlığın içindesiniz." dedi. Ama onlar (İslam'a inanmayıp): "(Ey İbrahim,) sen gerçekleri mi getirdin yoksa oyun mu oynuyorsun?' dediler. İbrahim de onlara: "Hayır, oyun oynamıyorum. Doğrusu sizin (gerçek) Rabb'iniz gökleri ve yeri yoktan var edip yaratan ve onların Rabb'i olan Allah'tır. İşte ben de bu gerçeklere şahitlik ediyorum. Ama ben Allah'ın adıyla yemin ediyorum ki -siz gittikten sonra- sizin heykellerinize (sahte ilahlarınıza) karşı bir plan yapacağım." dedi.
Ayet: 58-61
Sonra (bir gün onlar putların yanında değilken,) İbrahim putların -en büyüğü hariç- hepsini kırıp paçaladı. -Umulur ki insanlar (tövbeyle) Allah'a dönerler.- (Ama) putlarının kırıldığının gören o putperestler / müşrikler: "Bunu ilahlarımıza / putlarımıza kim yaptı? (Kim yaptıysa,) o, zalim biri olmalı." dediler. Onlardan bazıları: "İşittik ki İbrahim adında bir genç ilahlarımızdan / putlarımızdan (kötü) bahsediyormuş. Öyleyse onu insanların gözlerinin önüne getirin (de sorgulayalım.) Umulur ki insanlar (o cezaya) şahitlik ederler." dediler.
Ayet: 62-68
Onlar İbrahim'e: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza / putlarımıza sen mi yaptın?" dediler. İbrahim de onlara: "Bunu en büyük put yapmış olabilir. (Putlarınız / (sahte) ilahlarınız konuşabilirlerse, kendilerine sorabilirsiniz." dedi. O putperestler / müşrikler kendi vicdanlarına dönüp: "Doğrusu zalim olan (İbrahim değil) sizsiniz." dediler. Onlar bu sözlerden şakına döndüler ve: "(Ey İbrahim,) biliyorsun ki, bunlar konuşamazlar." dediler. O vakit İbrahim onlara: "Öyleyse niçin Allah'tan başkasına, size hiçbir yarar ya da zarar veremeyen putlara / sahte ilahlara, ibadet edersiniz ki! (Bundan sonra putlara / sahte ilahlara ibadet ederseniz,) size de Allah'tan başka ibadet ettiğiniz (putlara / sahte ilahlara) da yuhlar olsun! Artık aklınızı kullanmanız gerekir." dedi. Ama onlar (kendi aralarında): "Bir şey yapacaksınız, onu (ateşe atıp) yakın ve (bunu yaparak) ilahlarınıza / putlarınıza yardım edin." dediler.
Ayet: 69-71
(Onlar İbrahim'i ateşe attıklarında,) Biz o ateşe: "Ey ateş, İbrahim'e serinlik ve esenlik ol." dedik. Onlar İbrahim'e karşı bir plan kurmak istediler. Bu yüzden de Biz onları (ahirette) en çok kaybedenlerden yapacağız. Sonuçta Biz hem onu hem de Lut'u (zalimlerden) kurtardık ve onları herkes için bereketli kıldığımız topraklara ulaştırdık.
Ayet: 72-73
Sonra Biz İbrahim'e, oğlu İshak'ı ve torunu Yakub'u lütfettik ve hepsini düzeltici / iyi işler yapan kimseler yaptık. Böylece Biz onları emrimizle insanları dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelten önderler yaptık. Biz onlara iyi işler yapmayı ve namazı düzenli kılmakla beraber (İslam için) zekat vermeyi vahiy ettik / bildirdik. Doğrusu onlar yalnız Bize ibadet eden insanlardı.
Ayet: 74-75
Biz Lut'a da ilahi bilgi ve doğru hükümler lütfettik. Daha sonra Biz onu (ve İslam'a inananları) kötü şeyler yapan (ve cezaya uğrayan) beldeden kurtardık. Çünkü onlar günahta ısrar eden bir kötülük toplumu olmuştu. Doğrusu Biz Lut'u rahmetimize soktuk; çünkü o, düzeltici / iyi işler yapan bir kimseydi.
Ayet: 76-77
Biz (elçimiz) Nuh'a da (ilahi bilgi ve doğru hükümler lütfettik.) Nuh Bize seslenip dua ettiğinde, Biz onun duasına olumlu cevap verdik. Böylece Biz onu ve ailesini / onun beraberinde olanları (yani İslam'a inananları) büyük bir sıkıntıdan (tufanda suda boğulmaktan) kurtardık. Biz Nuh'a bildirdiğimiz gerçekleri yalanlayan topluma karşı yardım ettik. Çünkü onlar (günahta ısrar eden) bir kötülük toplumu olmuştu. Sonuçta Biz onların hepsini (tufanda) suda boğduk.
Ayet: 78-82
Biz (elçilerimiz) Davud'a ve Süleyman'a da 'bazı insanların koyunlarından zarar görmüş ekinler' davasında hüküm verirlerken (en doğru kararı lütfettik.) Şüphesiz ki Biz (doğru ve yanlış) verilen tüm hükümlere şahidizdir. Doğrusu Biz onların her ikisine de ilahi bilgi ve doğru hükümler verdik; ama o davada Süleyman'a (babası Davud'tan daha fazla) bir anlayış sağladık. Dağlarla ve kuşlarla (Allah'ın) yüceliğini anmayı ise Davud'un hizmetine sunduk. Şüphesiz ki Biz (dilediğimiz) her şeyi yaparız. Diğer yandan Biz Davud'a -savaş darbelerinden koruyan- zırhlı giysiler yapmayı öğrettik. Öyleyse Allah'a şükretmeniz gerekir. Sonra Biz Süleyman'a (yelkenli gemiler yaptırmayı ve) bereketli topraklara doğru esen kuvvetli rüzgarları emriyle yönetmeyi öğrettik. Şüphesiz ki Biz her şeyi en iyi bileniz. Ayrıca (Süleyman'ın krallığında -Allah'ın izniyle- insan ve cin) şeytanlar (inkarcıların büyükleri) bile dalgıçlıkta ve uzmanlık gerektiren başka işlerde onun hizmetinde çalışıyorlardı. Şüphesiz ki Biz her zaman insanları koruyup gözetenizdir.
Ayet: 83-84
Biz (elçimiz) Eyyüb'e de (yardım ettik.) Eyyüb Rabb'ine seslenip: "Ey Rabb'im, bana bir hastalık dokundu. Şüphesiz ki Sen merhametlilerin en merhametlisisin. (Lütfunla bana yardım et.)" diyerek dua etti. Biz de onun duasına olumlu cevap verdik ve onun hastalığını iyileştirdik. Sonra Biz ona rahmetimizden (bir süre uzak kaldığı) ailesini ve onlarla beraber (eski zenginliğinin) iki kat fazlasını lütfettik. Doğrusu bu, (yalnız Allah'a ibadet eden) kullar için ilahi bir öğüttür.
Ayet: 85-86
Biz (elçilerimiz) İsmail'e, İdris'e ve Zülkifl'e de (yardım ettik.) Onlardan her biri (İslam için) sabırla dayanışarak hareket eden kimselerdi. Doğrusu Biz onları rahmetimize soktuk; çünkü onlar düzeltici / iyi işler yapan kimselerdi.
Ayet: 87-88
Biz (büyük bir balık tarafından yutulan) (elçimiz) Yunus'a da (yardım ettik.) Yunus (İslam'a davet ettiği insanlara) kızarak (beldesini terk edip) gitti. çünkü Bizim onu (o beldede) başarıya ulaştıramayacağımızı sanmıştı. (Böylece o, başka bir beldeye gitmek için bir gemiye bindi; ama yolculuğu sırasında denize atıldı ve büyük bir balık tarafından yutuldu.) Sonra o, karanlıklar içinde Allah'a seslenip: "Ey Rabb'im, Senden başka ilah yoktur. Sen tüm eksiklerden uzaksın / yücesin. Doğrusu ben haksızlık edenlerden oldum. (Sen beni affet ve bu sıkıntıdan kurtar.)" diyerek dua etti. Biz de onun duasına olumlu cevap verip onu o sıkıntıdan kurtardık. Bu böyledir. Biz İslam'a inananları kurtarırız.
Ayet: 89-90
Biz (elçimiz) Zekeriyya'ya da (yardım ettik.) Zekeriyya Rabb'ine seslenip: "Ey Rabb'im, beni tek başıma bırakma. (İslam'a daveti sürdürmek için bana bir dost gönder.) Şüphesiz ki Sen mirasçıların en iyisisin." diyerek dua etti. Biz de onun duasına olumlu cevap verdik, onun (kısır olan) hanımını iyileştirdik ve ona (oğlu) Yahya'yı lütfettik. Doğrusu onlar iyi işlerde yarışan, korku ve ümit içinde Bize dua eden ve Bize duydukları derin saygıdan kalbi ürperen kimselerdi.
Ayet: 91
Doğrusu Biz iffetini koruyan kadına (Meryem'e) de (yardım ettik.) Biz Meryem'in içine ruhumuzdan (can) üfledik (ve onun oğlunu, yani İsa'yı bir mucize olarak babasız yarattık.) Böylece Biz onu ve oğlunu tüm insanlara bir mucize yaptık.
Ayet: 92-93
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, (aslında) siz tek bir toplumsunuz. Ben de hepinizin (tüm insanların) tek Rabb'iyim. Öyleyse yalnız Bana ibadet edin. Ama insanlar (İslam'dan ayrılıp karşıt gruplara) bölündüler. Doğrusu insanların hepsi ahirette huzurumuza dönüp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir.
Ayet: 94
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselerin çabaları asla boşa gitmeyecektir. Şüphesiz ki Biz her çabayı yazıp kaydederiz.
Ayet: 95-96
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Bizim cezalandırıp yok ettiğimiz tüm beldeler için (kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişmek) haramdır. Çünkü onlar hatadan dönmeyen / tövbe etmeyen kimselerdi. (Tarih boyunca cezalandırıp yok ettiğimiz beldeler) -sanki önü açıldığında her tepeden akın akın gelen Yecüc ve Mecüc'ün saldırısına uğramış gibi- (perişan olmuştur.)
Ayet: 97
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah'ın verdiği o gerçek söz (kıyamet günü) size yaklaşmaktadır. (O gün geldiğinde,) İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin gözleri (korkudan) büyüyecektir ve onlar (kendi kendilerine): "Kıyamet gününden / ahiretteki hesaptan gaflet / umursamazlık içinde olduğumuzdan bize yazıklar olsun! Doğrusu biz haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler olduk." diyecektir.
Ayet: 98-103
Ey İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler, şunu iyi bilin ki, siz de Allah'tan başka ibadet ettiğiniz (putlar / sahte ilahlar) da (ahirette) cehenneme gireceksiniz ve cehennemin odunu olacaksınız. (Siz putlarınızı / sahte ilahlarınızı cehennemde görünce): "Doğrusu şayet bunlar ilah olsalardı, cehenneme girmezlerdi." diyeceksiniz. Hepsi de sonsuza kadar cehennemde kalacaktır. Onlar orada inleyerek nefes alıp verecek ve (iniltiden başka bir şey) işitmeyecektir. Ahirette (dünyada yaptıkları iyi işlerin karşılığında) güzel ödülümüzü (cenneti) kazanan kimseler ise cehennemden uzak tutulacaktır. Onlar cehennemin (korkunç) uğultusunu işitmeyecek ve sonsuza kadar canlarının istediği (cennet) nimetlerinin içinde yaşayacaktır. Kıyamet gününün (cehenneme girecek olan kimseleri korkutan) büyük korkusu, cennete girecek olan kimseleri üzmeyecektir. (O gün) melekler onları karşılayıp: "İşte bugün size söz verilen (sonsuz mutluluk) gününüzdür." diyecektir.
Ayet: 104
Kıyamet günü Biz göğü -sanki bir kağıt tomarını dürer gibi- dürüp yok edeceğiz. Biz (evreni) ilk defasında yaratmaya başladığımız gibi ahirette yeniden yaratacağız. Biz bu sözü vermişizdir. Şüphesiz ki Biz (dilediğimiz) her şeyi yaparız.
Ayet: 105-106
Doğrusu Biz Musa'ya verdiğimiz ilahi öğütten / kitaptan sonra Zebur'da da: "Yeryüzü düzeltici / iyi işler yapan kullarıma kalacaktır." hükmünü yazdık. Doğrusu bu hüküm Bize ibadet eden kimselere bir duyurudur.
Ayet: 107-108
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz seni ancak tüm insanlara bir rahmet olarak gönderdik. Ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu bana, 'İlahınız tek ilahtır / Allah'tır. (Allah'tan başka ilah yoktur.)' diye vahiy ediliyor / bildiriliyor. Artık sizin de Allah'a teslim olup İslam'ı kabul etmeniz gerekir."
Ayet: 109-111
Ey elçi, bazıları gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirlerse, onlara de ki: "Şunu iyi bilin ki, ben -hiçbir ayrım yapmadan- size İslam'ı açıkça duyurdum. Doğrusu ben sizin tehdit edildiğiniz ceza yakında mıdır yoksa uzakta mıdır bilemem. Şüphesiz ki Allah açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de, yani her şeyi bilir. Ama benim bildiğim bir şey varsa o da şudur: Bu dünya hayatı sizin için sadece bir sınavdır ve belli bir süreye (ölüm vaktine) kadar yararlanmaktır."
Ayet: 112
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bu elçi: "Ey Rabb'im, (inkarcılarla aramızda) gerçeklerle hükmet." diyerek dua etmiştir. Diğer yandan o, (iftiracı inkarcılara) seslenip: "Doğrusu biz sizin çirkin yakıştırmalarınıza karşı Rabb'imiz olan Rahman'ın yardımını dileriz." demiştir.

سورة الأنبياء

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فٖي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ ﴿1﴾ مَا يَأْتٖيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ اِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَۙ ﴿2﴾ لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْؕ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى اَلَّذٖينَ ظَلَمُوا هَلْ هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۚ اَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ ﴿3﴾ قَالَ رَبّٖي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِؗ وَهُوَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ ﴿4﴾ بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۚ فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ ﴿5﴾ مَٓا اٰمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَاۚ اَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ ﴿6﴾ وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ اِلَّا رِجَالًا نُوحٖٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿7﴾ وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِدٖينَ ﴿8﴾ ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَاَنْجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَٓاءُ وَاَهْلَكْنَا الْمُسْرِفٖينَ ﴿9﴾ لَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ كِتَابًا فٖيهِ ذِكْرُكُمْؕ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿10﴾ وَكَمْ قَصَمْنَا مِنْ قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَاَنْشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا اٰخَرٖينَ ﴿11﴾ فَلَمَّٓا اَحَسُّوا بَأْسَنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَرْكُضُونَؕ ﴿12﴾ لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُٓوا اِلٰى مَٓا اُتْرِفْتُمْ فٖيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْـَٔلُونَ ﴿13﴾ قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِمٖينَ ﴿14﴾ فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوٰيهُمْ حَتّٰى جَعَلْنَاهُمْ حَصٖيدًا خَامِدٖينَ ﴿15﴾ وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبٖينَ ﴿16﴾ لَوْ اَرَدْنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ لَهْوًا لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا اِنْ كُنَّا فَاعِلٖينَ ﴿17﴾ بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌؕ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ ﴿18﴾ وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهٖ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ ﴿19﴾ يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ ﴿20﴾ اَمِ اتَّخَذُٓوا اٰلِهَةً مِنَ الْاَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ ﴿21﴾ لَوْ كَانَ فٖيهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿22﴾ لَا يُسْـَٔلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْـَٔلُونَ ﴿23﴾ اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهٖٓ اٰلِهَةًؕ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْۚ هٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلٖيؕ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَۙ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ ﴿24﴾ وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا نُوحٖٓي اِلَيْهِ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا فَاعْبُدُونِ ﴿25﴾ وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُؕ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَۙ ﴿26﴾ لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِاَمْرِهٖ يَعْمَلُونَ ﴿27﴾ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْدٖيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَۙ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهٖ مُشْفِقُونَ ﴿28﴾ وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ اِنّٖٓي اِلٰهٌ مِنْ دُونِهٖ فَذٰلِكَ نَجْزٖيهِ جَهَنَّمَؕ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمٖينَ ﴿29﴾ اَوَلَمْ يَرَ الَّذٖينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَاؕ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّؕ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ ﴿30﴾ وَجَعَلْنَا فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَمٖيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فٖيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ ﴿31﴾ وَجَعَلْنَا السَّمَٓاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًاۚ وَهُمْ عَنْ اٰيَاتِهَا مُعْرِضُونَ ﴿32﴾ وَهُوَ الَّذٖي خَلَقَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَؕ كُلٌّ فٖي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ ﴿33﴾ وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَؕ اَفَائِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ ﴿34﴾ كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِؕ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةًؕ وَاِلَيْنَا تُرْجَعُونَ ﴿35﴾ وَاِذَا رَاٰكَ الَّذٖينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُوًاؕ اَهٰذَا الَّذٖي يَذْكُرُ اٰلِهَتَكُمْۚ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمٰنِ هُمْ كَافِرُونَ ﴿36﴾ خُلِقَ الْاِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍؕ سَاُرٖيكُمْ اٰيَاتٖي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ ﴿37﴾ وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ ﴿38﴾ لَوْ يَعْلَمُ الَّذٖينَ كَفَرُوا حٖينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ ﴿39﴾ بَلْ تَأْتٖيهِمْ بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطٖيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ ﴿40﴾ وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذٖينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُنَ ﴿41﴾ قُلْ مَنْ يَكْلَؤُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِؕ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ ﴿42﴾ اَمْ لَهُمْ اٰلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَاؕ لَا يَسْتَطٖيعُونَ نَصْرَ اَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ ﴿43﴾ بَلْ مَتَّعْنَا هٰٓؤُلَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُؕ اَفَلَا يَرَوْنَ اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاؕ اَفَهُمُ الْغَالِبُونَ ﴿44﴾ قُلْ اِنَّمَٓا اُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِؗ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَٓاءَ اِذَا مَا يُنْذَرُونَ ﴿45﴾ وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِمٖينَ ﴿46﴾ وَنَضَعُ الْمَوَازٖينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـًٔاؕ وَاِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ اَتَيْنَا بِهَاؕ وَكَفٰى بِنَا حَاسِبٖينَ ﴿47﴾ وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَٓاءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّقٖينَۙ ﴿48﴾ اَلَّذٖينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ ﴿49﴾ وَهٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ اَنْزَلْنَاهُؕ اَفَاَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ ﴿50﴾ وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰهٖيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهٖ عَالِمٖينَۚ ﴿51﴾ اِذْ قَالَ لِاَبٖيهِ وَقَوْمِهٖ مَا هٰذِهِ التَّمَاثٖيلُ الَّتٖٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ ﴿52﴾ قَالُوا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا لَهَا عَابِدٖينَ ﴿53﴾ قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُكُمْ فٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ ﴿54﴾ قَالُٓوا اَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ اَمْ اَنْتَ مِنَ اللَّاعِبٖينَ ﴿55﴾ قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذٖي فَطَرَهُنَّؗ وَاَنَا عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِدٖينَ ﴿56﴾ وَتَاللّٰهِ لَاَكٖيدَنَّ اَصْنَامَكُمْ بَعْدَ اَنْ تُوَلُّوا مُدْبِرٖينَ ﴿57﴾ فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا اِلَّا كَبٖيرًا لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ ﴿58﴾ قَالُوا مَنْ فَعَلَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَٓا اِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمٖينَ ﴿59﴾ قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُٓ اِبْرٰهٖيمُؕ ﴿60﴾ قَالُوا فَأْتُوا بِهٖ عَلٰٓى اَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ ﴿61﴾ قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰهٖيمُؕ ﴿62﴾ قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبٖيرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ ﴿63﴾ فَرَجَعُٓوا اِلٰٓى اَنْفُسِهِمْ فَقَالُٓوا اِنَّكُمْ اَنْتُمُ الظَّالِمُونَۙ ﴿64﴾ ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُسِهِمْۚ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُلَٓاءِ يَنْطِقُونَ ﴿65﴾ قَالَ اَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْـًٔا وَلَا يَضُرُّكُمْؕ ﴿66﴾ اُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِؕ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿67﴾ قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُٓوا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِلٖينَ ﴿68﴾ قُلْنَا يَا نَارُ كُونٖي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰهٖيمَۙ ﴿69﴾ وَاَرَادُوا بِهٖ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَخْسَرٖينَۚ ﴿70﴾ وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا اِلَى الْاَرْضِ الَّتٖي بَارَكْنَا فٖيهَا لِلْعَالَمٖينَ ﴿71﴾ وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَؕ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةًؕ وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحٖينَ ﴿72﴾ وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَاٖيتَٓاءَ الزَّكٰوةِۚ وَكَانُوا لَنَا عَابِدٖينَۙ ﴿73﴾ وَلُوطًا اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتٖي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَؕ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقٖينَۙ ﴿74﴾ وَاَدْخَلْنَاهُ فٖي رَحْمَتِنَاؕ اِنَّهُ مِنَ الصَّالِحٖينَ ﴿75﴾ وَنُوحًا اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِۚ ﴿76﴾ وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاؕ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَعٖينَ ﴿77﴾ وَدَاوُدَ وَسُلَيْمٰنَ اِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ اِذْ نَفَشَتْ فٖيهِ غَنَمُ الْقَوْمِۚ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدٖينَۙ ﴿78﴾ فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَۚ وَكُلًّا اٰتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًاؗ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُدَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَؕ وَكُنَّا فَاعِلٖينَ ﴿79﴾ وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَأْسِكُمْۚ فَهَلْ اَنْتُمْ شَاكِرُونَ ﴿80﴾ وَلِسُلَيْمٰنَ الرّٖيحَ عَاصِفَةً تَجْرٖي بِاَمْرِهٖٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّتٖي بَارَكْنَا فٖيهَاؕ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمٖينَ ﴿81﴾ وَمِنَ الشَّيَاطٖينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذٰلِكَۚ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظٖينَۙ ﴿82﴾ وَاَيُّوبَ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّٖي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمٖينَۚ ﴿83﴾ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهٖ مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِدٖينَ ﴿84﴾ وَاِسْمٰعٖيلَ وَاِدْرٖيسَ وَذَا الْكِفْلِؕ كُلٌّ مِنَ الصَّابِرٖينَۚ ﴿85﴾ وَاَدْخَلْنَاهُمْ فٖي رَحْمَتِنَاؕ اِنَّهُمْ مِنَ الصَّالِحٖينَ ﴿86﴾ وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِي الظُّلُمَاتِ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنّٖي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَۚ ﴿87﴾ فَاسْتَجَبْنَا لَهُۙ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّؕ وَكَذٰلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِنٖينَ ﴿88﴾ وَزَكَرِيَّٓا اِذْ نَادٰى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنٖي فَرْدًا وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِثٖينَۚ ﴿89﴾ فَاسْتَجَبْنَا لَهُؗ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُؕ اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًاؕ وَكَانُوا لَنَا خَاشِعٖينَ ﴿90﴾ وَالَّتٖٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فٖيهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَمٖينَ ﴿91﴾ اِنَّ هٰذِهٖٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةًؗ وَاَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ ﴿92﴾ وَتَقَطَّعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْؕ كُلٌّ اِلَيْنَا رَاجِعُونَ ﴿93﴾ فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهٖۚ وَاِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ ﴿94﴾ وَحَرَامٌ عَلٰى قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَٓا اَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ ﴿95﴾ حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ ﴿96﴾ وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَاِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ اَبْصَارُ الَّذٖينَ كَفَرُواؕ يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فٖي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمٖينَ ﴿97﴾ اِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ حَصَبُ جَهَنَّمَؕ اَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ ﴿98﴾ لَوْ كَانَ هٰٓؤُلَٓاءِ اٰلِهَةً مَا وَرَدُوهَاؕ وَكُلٌّ فٖيهَا خَالِدُونَ ﴿99﴾ لَهُمْ فٖيهَا زَفٖيرٌ وَهُمْ فٖيهَا لَا يَسْمَعُونَ ﴿100﴾ اِنَّ الَّذٖينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُولٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ ﴿101﴾ لَا يَسْمَعُونَ حَسٖيسَهَاۚ وَهُمْ فٖي مَا اشْتَهَتْ اَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَۚ ﴿102﴾ لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُؕ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذٖي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ ﴿103﴾ يَوْمَ نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِؕ كَمَا بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ نُعٖيدُهُؕ وَعْدًا عَلَيْنَاؕ اِنَّا كُنَّا فَاعِلٖينَ ﴿104﴾ وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ ﴿105﴾ اِنَّ فٖي هٰذَا لَبَلَاغًا لِقَوْمٍ عَابِدٖينَؕ ﴿106﴾ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمٖينَ ﴿107﴾ قُلْ اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ ﴿108﴾ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ اٰذَنْتُكُمْ عَلٰى سَوَٓاءٍؕ وَاِنْ اَدْرٖٓي اَقَرٖيبٌ اَمْ بَعٖيدٌ مَا تُوعَدُونَ ﴿109﴾ اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ ﴿110﴾ وَاِنْ اَدْرٖي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ وَمَتَاعٌ اِلٰى حٖينٍ ﴿111﴾ قَالَ رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّؕ وَرَبُّنَا الرَّحْمٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ ﴿112﴾