"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"
Ayet: 1-3
Ey elçi, Biz sana büyük bir fethin / zaferin yolunu açtık. Doğrusu Allah senin önceki ve sonraki tüm günahlarını bağışlamak, sana lütfettiği nimetleri yaygınlaştırmak ve seni dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmek ister. Çünkü Allah sana üstün yardımıyla yardım etmek ister.
Ayet: 4
Doğrusu Allah İslam'a inananların kalplerine İslam inançlarını artırmak için güven duygusu (huzur) indirmiştir / lütfetmiştir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın göklerde ve yerde orduları vardır. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 5-7
Doğrusu Allah erkek-kadın tüm İslam'a inananları -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokmak ve onların tüm kötülüklerini örtmek ister. Allah'a göre en büyük başarı da budur. Ahirette Allah erkek-kadın tüm münafıkları / ikiyüzlüleri ve Allah hakkında kötü düşünen erkek-kadın tüm putperestleri / müşrikleri ise cezalandıracaktır. Onlar (orada) en kötü sıkıntılara uğrayacaktır. Böylece Allah onları öfkesiyle cezalandıracak ve lanetleyecektir. Sonuçta Allah onlara cehennemi hazırlamıştır. Doğrusu cehennem varılabilecek en kötü yerdir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın göklerde ve yerde orduları vardır. Şüphesiz ki Allah her zaman en üstündür ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 8-9
Ey elçi, Biz seni (insanlara) bir şahit, müjdeci ve uyarıcı (olan bir elçi) olarak gönderdik. Ey insanlar, Biz sizin Allah'a ve elçisine inanmanızı, Allah'ın elçisini destekleyip ona saygı duymanızı ve sabah-akşam daima Allah'ın yüceliğini anarak hareket etmenizi isteriz.
Ayet: 10
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, sana bağlılık sözü veren kimseler aslında Allah'a bağlılık sözü vermiş olurlar. Doğrusu Allah'ın eli / rızası onların ellerinin üstündedir. Verdikleri o sözü bozan kimseler ise ancak kendi aleyhlerine olan bir şey yapmış olurlar. Çünkü Allah, Ona verdiği sözü yerine getiren kimselere (ahirette) büyük bir ödül (olan cenneti) verecektir.
Ayet: 11-14
Ey elçi, (Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için sefere çıkmaktan) geri duran (ikiyüzlü / münafık) bedevi Araplar sana: "Mallarımızla ve ailelerimizle ilgili bazı işler bizi meşgul etti (ve o sefere çıkmaktan alıkoydu.) Ne olur, Allah'tan bizi bağışlamasını dile." diyecektir. Onlar kalplerindeki gerçek niyeti gizleyip dilleriyle mazeretler uyduruyorlar. Ey elçi, onlara de ki: "Şunu iyi bilin ki, eğer Allah size bir zarar ya da yarar vermek isterse, hiç kimse size Ona karşı bir şey yapamaz. Şüphesiz ki Allah her zaman tüm yaptıklarınızdan haberdardır / ahirette sizi hesaba çekecektir." Doğrusu siz bu elçinin ve İslam'a inananların asla ailelerine geri dönemeyeceklerini sandınız. Çünkü bu (yanlış düşünce) sizin kalplerinize süslü göründü. Doğrusu siz kötü niyyetli insanlar olduğunuzdan, (İslam hakkında) kötü şeyler düşündünüz. Öyleyse her kim Allah'a ve elçisine inanmazsa, şunu iyi bilsin ki, Biz İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere (ahirette) cehennemin alevli ateşini hazırlamışızdır. Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin tek hükümranıdır. Doğrusu Allah dileyenleri (yani İslam'a inananları) bağışlar; dileyenleri (yani günahta ısrar edenleri) ise cezalandırır. Şüphesiz ki Allah her zaman çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 15
Ey elçi, -siz ganimet alabileceğiniz bir sefere çıktığınızda- (daha önce Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için sefere çıkmaktan) geri duran (o ikiyüzlü / münafık) kimseler (size): "İzin verin, biz de size uyup (sizinle sefere çıkalım.)" diyecektir. Doğrusu onlar Allah'ın sözlerini / emirlerini (işlerine geldiği gibi) değiştirmek isterler. Ey elçi, onlara de ki: "Hayır, siz bize uyup (bizimle sefere çıkmayacaksınız.) Doğrusu Allah bunu (yani sizin işinize geldiğinde ganimet almak için sefere katılmak isteyeceğinizi) bize önceden bildirdi." Ama onlar (kendilerini üste çıkarmak için): "Hayır, siz bizi haset ediyorsunuz." diyecektir. Doğrusu onlar gerçekleri çok az anlayan kimselerdi.
Ayet: 16-17
Ey elçi, (daha önce Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için sefere çıkmaktan) geri duran (ama sonradan tövbe eden) bedevi Araplara de ki: "Yakında güçlü bir topluma karşı -onlar teslim olana kadar- savaşmaya çağrılacaksınız. Şunu iyi bilin ki, eğer siz (Allah'ın emrine) uyarsanız, Allah size (ahirette) güzel ödüller verecektir. Ama siz -önceden yaptığınız gibi- gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirseniz, Allah sizi (ahirette) şiddetli cezalara uğratacaktır. Doğrusu hastaların ve -kör veya topal gibi- engellilerin güç yetiremedikleri konularda hiçbir sorumluluğu yoktur. Doğrusu Allah, Ona ve elçisine uyan kimseleri (sonsuza kadar yaşamak üzere) içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacaktır. Diğer yandan Allah gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çeviren kimseleri ise (ahirette) şiddetli cezalara uğratacaktır.
Ayet: 18-19
Ey elçi, Allah (Hudeybiye'de) o ağacın altında sana bağlılık sözü veren İslam'a inananlardan razı olmuştur. O, kalplerindeki niyeti bilmiş ve onlara güven duygusu (huzur) indirmiştir / lütfetmiştir. Sonra da onları (Mekke'nin fethinden önce) daha yakın bir fetih / zafer (olan Hayber'in fethiyle) ve alacakları birçok ganimetle ödüllendirmiştir. Şüphesiz ki Allah her zaman en üstündür ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 20-21
Ey İslam'a inananlar, Allah size (Hayber'in fethinde) birçok ganimet alacağınızı söz verdi ve (Hayber Yahudilerinin) ellerini sizden geri çekip sizi o ganimete hemen eriştirdi. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah bunları İslam'a inananlara bir mucize göstermek ve sizi dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmek için yaptı. Ayrıca ahirette Allah sizi -ancak Onun (bilgisiyle) kuşatıp bildiği- sizin tahmin bile edemeyeceğiniz (cennet nimetleriyle) ödüllendirecektir. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeye gücü yetendir.
Ayet: 22-23
Ey İslam'a inananlar, şayet İslam'ı inkar eden Hayberli Yahudiler size karşı savaşsalardı bile, (zorlanınca) arkalarını dönüp (kaçacaklardı.) Sonuçta İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler dostsuz ve yardımsız / çaresiz kalacaktır. Bu, Allah'ın daha önce gelip geçmiş tüm insanlara da uyguladığı bir yasadır. Doğrusu Allah'ın uyguladığı yasalarda hiçbir değişiklik olmaz.
Ayet: 24-26
Ey İslam'a inananlar, sizi putperest / müşrik Araplara Mekke'nin içinde üstün getirdikten sonra onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken Allah'tır. Şüphesiz ki Allah her zaman tüm yaptıklarınızı görendir. (Mekke'deki) putperest / müşrik Araplar İslam'ı ısrarla inkar etmiş, sizi Mescidi Haram'ı (ziyaretten) alıkoymuş ve hediye kurbanlıklarınızı bekletip yerlerine ulaşmalarını engellemiş olan kimselerdir. Ama (Mekke'de) sizin bilmediğiniz ve bilmeden zarar verdiğiniz takdirde üzüleceğiniz İslam'a inanan erkekler ve kadınlar da vardır. Doğrusu Allah dileyenleri (yani İslam'a inananları) rahmetine sokmak ister. Şayet İslam'a inananlar ayrılmış olsalardı, Biz (hiç bekletmeden) İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Arapları şiddetli cezalarla cezalandırırdık. Onlar (Mekke'nin fethine kadar) İslam'ı ısrarla inkar edenler cahiliye döneminin kabadayı zihniyetiyle yani kalplerindeki kin ve kızgınlıkla davrandılar. Ama Allah, elçisinin ve İslam'a inananların kalplerine güven duygusu (huzur) lütfetti ve onları takva ilkesine (yani Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranmaya ve yasaklarından sakınmaya) bağladı. Doğrusu onlar takva ilkesini benimsemeyi hak eden kimselerdi. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir.
Ayet: 27-29
Ey İslam'a inananlar, Allah, elçisinin (Mekke'nin fethiyle ilgili) rüyasını gerçeklerle doğrulamıştır. Artık (siz Mekke'yi fethettikten sonra) Allah'ın dilemesiyle / lütfuyla güven içinde Mescidi Haram'a gireceksiniz. (Umre ibadetini yapınca ihramdan çıkmak için isterseniz) saçınızı tam traş edebilirsiniz, (isterseniz de) saçınızı kısaltabilirsiniz. Sakın böyle şeylerden korkmayın! Şüphesiz ki Allah sizin bilmediklerinizi bilmektedir. Doğrusu Allah size (Mekke fethinden) önce başka bir fethi (yani Hayber fethini) de lütfetmişti. Doğrusu (İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar hoşlanmasalar da,) elçisini bu doğruluk rehberiyle / Kuran'la ve gerçekler dini (olan İslam'la) gönderen ve bu dini tüm batıl dinlere üstün getirmek isteyen Allah'tır. Şüphesiz ki Allah (her şeye) şahit olarak yeter. Herkes şunu da iyi bilsin ki, Muhammed Allah'ın elçisidir. Bu elçinin beraberindekiler, (yani İslam'a inananlar,) İslam'ı ısrarla inkar eden (saldırgan) kafirlere karşı sert; kendi aralarında ise merhametli davranırlar. Onları Allah'ın lütfunu ve rızasını dileyerek rüku ve secde ederek namaz kılarlarken görebilirsin. Onlar yalnız Allah'a secde ettiklerinden, yüzlerinde (ve davranışlarında) bir güzellik oluşur. İslam'a inananların özellikleri Tevrat'ın aslında da benzer şekilde yazılıdır. Onların örneği, İncil'in aslında ise bir tohum olarak (ekilen,) filizlenen, sonra da gelişip kalınlaşarak gövdesi üzerine ayağa dikilen ve onu eken çiftçiyi sevindiren (içi nice tohumlarla dolu) ekin başaklarına benzetilir. İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler ise İslam'a inananların başarısından (hoşlanmaz ve) öfkelenirler. Doğrusu Allah, İslam'a inanan ve düzeltici / iyi işler yapan kimselere bağışlamasını ve büyük bir ödül (olan cenneti) söz vermiştir.