15- HİCR SURESİNİN KISA TEFSİRİ

HİCR SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-5
ELİF-LAM-RA ( Dikkat! ) Ey insanlar, bunlar bu apaçık ilahi kitabın / Kuran'ın bildirdiği gerçeklerdir. Doğrusu İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar da (kıyamet günü): "Keşke Allah'a teslim olup İslam'a inansaydık." diyecektir. Ey elçi, bırak onları yiyip içsinler ve bu dünyanın nimetlerinden (biraz daha) yararlansınlar. Hayalleri onları oyalansın. Sonuçta gerçekleri görecekler. (Ama ne yazık ki o zaman iş işten geçmiş olacaktır.) Doğrusu Biz hiçbir beldeyi -(kendilerini düzetmeleri için) belli bir süre vermeden- cezalandırıp yok etmedik. Doğrusu hiçbir toplum ecelini / ölüm vaktini önceye ya da sonraya alamaz.
Ayet: 6-9
Putperest / müşrik Araplardan bazıları (bu elçiyi alaya alarak): "Ey kendisine ilahi öğüt (Kuran) indirilen kimse(!) Doğrusu sen aklını yitirmişsin / delirmişsin. Şayet sen doğruyu söyleseydin, bize melekleri getirirdin." dediler. Doğrusu Biz melekleri (bazılarının boş istekleri için değil) ancak doğrularla / gerçeklerle indiririz ve (melekleri indirdiğimiz takdirde,) onların cezasını ertelemeyiz. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bu ilahi öğüdü / bu Kuran'ı) Biz indirdik; onu koruyup gözetecek olan da Biziz.
Ayet: 10-15
Ey elçi, Biz senden önceki toplumlara da elçiler gönderdik. Onlar da kendilerine gelen elçileri alaya alıyorlardı. Bu böyledir. Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı günahta ısrar eden suçluların kalplerine de sunarız; ama onlar şiddetli cezamızı görene kadar İslam'a inanmazlar. Oysa önceki inkarcılara uygulanan yasanın / cezanın örnekleri gelip geçmiştir. (Onların harabeleri ortadadır.) Şayet Biz onlara (bir mucize olarak) gökten bir kapı açsaydık ve oradan göğe yükselselerdi bile, (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler bir bahaneyle İslam'a inanmayıp): "Gözlerimiz boyandı. Doğrusu bize sihir yapılmış olmalı." diyeceklerdi.
Ayet: 16-18
Doğrusu Biz gökte takım yıldızlar yarattık, onu seyredenlere süslü gösterdik ve onu (Allah'ın rahmetinden) kovulan tüm şeytanlardan koruduk. Ama kulak hırsızlığı yapan (ve kaptığı bazı bilgileri yıldızlardan okuduğunu söyleyen) o şeytanları, yani kahinleri ve müneccimleri (cehennemde) büyük ateş topları kovalayacaktır.
Ayet: 19-22
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Biz yeryüzünü yayanız (yani onun üzerinde düzlükler var edip onu sizin yaşamanıza uygun hale getireniz,) oraya sabit dağları koyanız, orada ölçülü olarak her çeşit bitkiyi bitireniz ve orada hem size hem de sizin beslemediğiniz nice canlılara geçimlerinizi yaratanız. Çünkü her şeyin kaynağı / hazinesi Bizdedir. Ama şunu da iyi bilin ki, Biz her şeyi belli bir ölçüye göre lütfederiz. Doğrusu Biz (bitkileri) dölleyen rüzgarları göndereniz, gökten yağmur yağdırıp onunla size su sağlayanız ve sizin depolayamayacağınız (miktarda) suları (sizin için yeraltında) depolayanız.
Ayet: 23-25
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, yaşatan da öldüren de geride kalan her şeyi devralacak olan da Biziz. Doğrusu Biz sizin öncenizi de sonranızı da bilmekteyiz. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'in insanları ahirette bir araya toplayıp (tüm yaptıklarından hesaba çekecektir.) Şüphesiz ki Allah en doğru kararı verendir ve her şeyi en iyi bilendir.
Ayet: 26-43
Doğrusu Biz (ilk) insanı kokuşmuş kara balçık çamurdan, cinleri ise (insanı yaratmadan) önce şiddetli ateşten yarattık. Ey elçi, bir vakit Rabb'in meleklere: "Ben kokuşmuş kara balçık çamurdan bir insan yaratacağım. Ben onu düzenleyip içine ruhumdan (can) üflediğimde, hemen ona secde edin / saygı gösterin." dedi. O vakit meleklerin hepsi secde ettiler / saygı gösterdiler. Ama İblis (Allah'ın emrine) karşı çıkıp ona secde edenlerden / saygı gösterenlerden olmadı. Allah ona: "Ey İblis, niçin ona secde etmedin / saygı göstermedin?" dediğinde, İblis: "Kokuşmuş kara balçık çamurdan yarattığın bir insana secde edecek / saygı gösterecek değildim." dedi. Allah ona: "(Ey İblis, meleklerin meclisinden) defol çık! Çünkü sen (rahmetimden) kovuldun. Ama şunu iyi bil ki, ilahi adalet gününe kadar lanetim senin üzerinde olacaktır." dedi. İblis: "Ey Rabb'im, bana diriliş gününe (kıyamet gününe) kadar süre ver." dediğinde, Allah ona: "(Ey İblis,) Ben sana o belli güne (yani kıyamet gününe) kadar bir süre verdim." dedi. Sonra İblis: "Ey Rabb'im, Sen beni saptırdığın için, ben de insanlara yeryüzündeki şeyleri süslü göstereceğim ve -Senin samimi kulların hariç- insanların hepsini doğruluktan saptırmaya çalışacağım." dedi. Allah ona: "Benim dosdoğru yolum / İslam / doğruluk ortadadır. (Ey şeytan,) senin -sana uyup doğruluktan sapanlar hariç- Benim kullarımın üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün yoktur." dedi. Doğrusu cehennem İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin hepsinin ahirette buluşacağı yerdir.
Ayet: 44-48
Cehennemin yedi kapısı vardır. Cehennemin her kapısından girecek olan günahkarlar da bellidir. Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler ise ahirette cennet bahçelerinde ve pınarlarında bulunacaktır. Onlara: "Selam / esenlikler ve güven içinde cennete girin." denilecektir. Biz cennete giren kimselerin kalplerinden tüm olumsuzlukları çıkaracağız. Onlar orada (cennet) kardeşleri olarak karşılıklı koltuklara oturup hoşça vakit geçirecektir. Cennette onlara hiçbir yorgunluk dokunmayacaktır ve onlar oradan çıkmaya zorlanmayacaktır. (Onlar sonsuza kadar cennet nimetlerinin içinde olacaktır.)
Ayet: 49-50
Ey elçi, kullarıma şu (gerçekleri) bildir: "Şüphesiz ki Ben (İslam'a inananları) çok bağışlayanım ve en merhametiyim. Ama (günahta ısrar eden suçlulara) vereceğim ceza da çok şiddetlidir."
Ayet: 51-58
Ey elçi, kullarıma İbrahim'e gelen misafirler / melek elçiler hakkında bilgi ver: Bir vakit onlar, "Selam!" diyerek İbrahim'in yanına geldiler. (İbrahim onlara yemek ikram etti. Ama onlar yemeği yemediler.) O vakit İbrahim onlara: "Doğrusu biz sizden endişe duyuyoruz." dedi. Onlar da İbrahim'e: "Endişe etme, biz Allah'ın gönderdiği melek elçileriz. Doğrusu biz sana akıllı / bilgili bir oğlunun doğacağını müjdeliyoruz." dediler. İbrahim onlara: "Siz, -ben yaşlandığım halde- bana bir çocuk mu müjdeliyorsunuz? Neye dayanarak böyle bir müjde veriyorsunuz?" dedi. Onlar da İbrahim'e: "Doğrusu biz bu müjdeyi sana gerçeklere dayanarak verdik. Sakın (Allah'tan) ümidini kesme." dediler. İbrahim: "(Asla! ben Allah'tan ümidimi kesmem.) Çünkü ancak dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan sapan biri Rabb'inin rahmetinden ümidini keser. Ey elçiler, başka bir göreviniz daha var mı?" dedi. O vakit melek elçiler ona: "Doğrusu biz günahta ısrar eden suçlu bir toplumu (Lut'un toplumunu) cezalandırmaya da gönderildik." dediler.
Ayet: 59-60
Ama Biz -cezaya uğramasını takdir ettiğimiz hanımı hariç- Lut'u ve ailesinin / onun beraberinde olanların (yani İslam'a inananların) hepsini kurtardık.
Ayet: 61-66
Melek elçiler Lut'un ailesine (evine) geldiğinde, Lut onlara: "(Sizi tanıyamadım,) bana yabancı geldiniz." dedi. Onlar da Lut'a: "(Şunu iyi bil ki, biz Rabb'inin gönderdiği melek elçileriz.) Doğrusu biz sana inkarcıların inanmadığı (Allah'ın cezasıyla) ve gerçeklerle geldik. Çünkü biz (melekler) doğruyu söyleriz. Öyleyse bu gecenin geç vaktinde aileni / senin beraberinde olanları (yani İslam'a inananları) yola çıkar; sen de onların ardından yürü. Sakın hiçbiriniz arkasına dönüp bakmasın. Bu şekilde geçip size emredilen yere gidin." dediler. Böylece Biz Lut'a: "O sapkınların kökü sabaha girerken kazınacaktır." hükmümüzü bildirdik.
Ayet: 67-77
Sonra o şehirde yaşayan (sapkın) insanlar sevinip birbirlerine müjdeler vererek Lut'a geldiler (ve ondan genç delikanlıları istediler.) Lut onlara: "Bunlar benim misafirlerim. Sakın beni utandırmayın. Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve beni küçük düşürmeyin." dedi. Onlar da (alay ederek): "(Ey Lut,) biz seni başkalarının işine karışmaktan men etmemiş miydik?" dediler. Lut onlara: "Eğer bir şey yapacaksanız toplumumdaki kızlarla evlenebilirsiniz." dedi. Melek elçiler Lut'a: "(Ey Lut,) ömrün şahittir ki (yani hayatın boyunca ne yaparsan yap) İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler (İslam'a inanmayıp) sarhoşluk içinde bocalayacaktır." dediler. Böylece onlar güneş doğarken bir ceza haykırışına uğradılar. Sonuçta Biz o beldeyi alt üst ettik ve onların üzerine (ateşte) pişmiş (kızgın) taşlar yağdırdık. İşte bunda (gerçekleri) araştıranlara bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ey putperest / müşrik Araplar, şunu iyi bilin ki, Allah'ın cezasına uğrayan o belde sizin (kervan) yolunuzun üstünde durmaktadır. İşte bunda İslam'a inananlara bildirdiğimiz nice gerçekler vardır.
Ayet: 78-79
Doğrusu Eyke halkı da haksızlıkta / zulümde ısrar eden bir toplumdu. Sonuçta Biz onlara hak ettikleri cezayı verdik. O iki toplumun tüm yaptıkları büyük bir kitapta yazılıdır.
Ayet: 80-84
Doğrusu Hicr halkı da Allah'ın elçilerini yalanladı. Biz onlara bildirdiğimiz gerçekleri lütfettik; ama onlar gerçeklere / İslam'a / doğruluğa sırt çevirdiler. Onlar dağları yontarak güvenli evler yapıyorlardı. Ama (bir gün) sabahleyin (erkenden) bir ceza haykırışına uğradılar. Sonuçta kazandıkları şeyler onları (cezadan) kurtaramadı.
Ayet: 85-86
Doğrusu Biz gökleri, yeri ve arasındakileri (yani her şeyi) ancak gerçeklerle yarattık. Kıyametin kopması da (aniden) gelip çatacaktır. Öyleyse ey elçi, daima güzellikle hoşgörülü ol. Şüphesiz ki Rabb'in her şeyin yaratıcısıdır ve her şeyi en iyi bilendir.
Ayet: 87-88
Ey elçi, Biz sana tekrar tekrar okunan yedi ayeti (yani Fatiha suresini) ve bu büyük ilahi kitabı / Kuran'ı lütfettik. Öyleyse ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazı ailelere (onları bu dünyada sınamak için) yararlandırdığımız imkanlara özenme! Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler için üzülme; ama İslam'a inananlara kol kanat ger.
Ayet: 89-93
Ey elçi, de ki: "Doğrusu ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." Herkes şunu iyi bilsin ki, Biz geçmişte ilahi bilgiden pay alan ehli kitaba (Yahudilere ve Hristiyanlara) ilahi kitaplar indirdiğimiz gibi sana da bu ilahi kitabı / Kuran'ı indirdik. Ama (ne yazık ki) bazıları bu ilahi kitabı / Kuran'ı (haksızca) dışlamaktadır. Ey elçi, Rabb'in şahittir ki, ahirette Biz onların hepsini tüm yaptıklarından hesaba çekeceğiz.
Ayet: 94-99
Öyleyse ey elçi, sana emredileni (İslam'ı) insanlara açıkça duyur. Putperest / müşrik Arapların (çirkin sözlerine) ise aldırış etme. Herkes şunu iyi bilsin ki, Biz sana o alaycı inkarcılara karşı yeteriz. Çünkü onlar Allah ile beraber (sahte) bir ilah daha (yani bir put) edinmiştir. Sonuçta gerçekleri görecekler. (Ama ne yazık ki o zaman iş işten geçmiş olacaktır.) Ey elçi, Biz onların söylediği çirkin sözler yüzünden senin kalbinin daraldığını biliyoruz; (ama sen onları Bize bırak.) Ey elçi, daima Rabb'inin yüceliğini hamd ile anarak hareket etmeli, Ona secde edenlerden ol ve ölüm sana gelene kadar Rabb'ine ibadet et.

سورة الحجر

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

الٓرٰ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُبٖينٍ ﴿1﴾ رُبَمَا يَوَدُّ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمٖينَ ﴿2﴾ ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿3﴾ وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ ﴿4﴾ مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ ﴿5﴾ وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذٖي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌؕ ﴿6﴾ لَوْ مَا تَأْتٖينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقٖينَ ﴿7﴾ مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذًا مُنْظَرٖينَ ﴿8﴾ اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ ﴿9﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فٖي شِيَعِ الْاَوَّلٖينَ ﴿10﴾ وَمَا يَأْتٖيهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُنَ ﴿11﴾ كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ فٖي قُلُوبِ الْمُجْرِمٖينَۙ ﴿12﴾ لَا يُؤْمِنُونَ بِهٖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّلٖينَ ﴿13﴾ وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا فٖيهِ يَعْرُجُونَۙ ﴿14﴾ لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ ﴿15﴾ وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرٖينَۙ ﴿16﴾ وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَجٖيمٍۙ ﴿17﴾ اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُبٖينٌ ﴿18﴾ وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا فٖيهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا فٖيهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ ﴿19﴾ وَجَعَلْنَا لَكُمْ فٖيهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِقٖينَ ﴿20﴾ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُؗ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ ﴿21﴾ وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِنٖينَ ﴿22﴾ وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْيٖ وَنُمٖيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ ﴿23﴾ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمٖينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرٖينَ ﴿24﴾ وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْؕ اِنَّهُ حَكٖيمٌ عَلٖيمٌ ﴿25﴾ وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍۚ ﴿26﴾ وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ ﴿27﴾ وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّٖي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ ﴿28﴾ فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فٖيهِ مِنْ رُوحٖي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدٖينَ ﴿29﴾ فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ ﴿30﴾ اِلَّٓا اِبْلٖيسَؕ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِدٖينَ ﴿31﴾ قَالَ يَٓا اِبْلٖيسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِدٖينَ ﴿32﴾ قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ ﴿33﴾ قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَجٖيمٌ ﴿34﴾ وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّٖينِ ﴿35﴾ قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْنٖٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿36﴾ قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَرٖينَۙ ﴿37﴾ اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ ﴿38﴾ قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَنٖي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَعٖينَۙ ﴿39﴾ اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصٖينَ ﴿40﴾ قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقٖيمٌ ﴿41﴾ اِنَّ عِبَادٖي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوٖينَ ﴿42﴾ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَعٖينَۙ ﴿43﴾ لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍؕ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ ﴿44﴾ اِنَّ الْمُتَّقٖينَ فٖي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍؕ ﴿45﴾ اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِنٖينَ ﴿46﴾ وَنَزَعْنَا مَا فٖي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَانًا عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِلٖينَ ﴿47﴾ لَا يَمَسُّهُمْ فٖيهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَجٖينَ ﴿48﴾ نَبِّئْ عِبَادٖٓي اَنّٖٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّحٖيمُۙ ﴿49﴾ وَاَنَّ عَذَابٖي هُوَ الْعَذَابُ الْاَلٖيمُ ﴿50﴾ وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰهٖيمَۢ ﴿51﴾ اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًاؕ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ ﴿52﴾ قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلٖيمٍ ﴿53﴾ قَالَ اَبَشَّرْتُمُونٖي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ ﴿54﴾ قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطٖينَ ﴿55﴾ قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّهٖٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ ﴿56﴾ قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ ﴿57﴾ قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِمٖينَۙ ﴿58﴾ اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍؕ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَعٖينَۙ ﴿59﴾ اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرٖينَ ﴿60﴾ فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ ﴿61﴾ قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ ﴿62﴾ قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا فٖيهِ يَمْتَرُونَ ﴿63﴾ وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ ﴿64﴾ فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ ﴿65﴾ وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُلَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِحٖينَ ﴿66﴾ وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَدٖينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ ﴿67﴾ قَالَ اِنَّ هٰٓؤُلَٓاءِ ضَيْفٖي فَلَا تَفْضَحُونِۙ ﴿68﴾ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ﴿69﴾ قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمٖينَ ﴿70﴾ قَالَ هٰٓؤُلَٓاءِ بَنَاتٖٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِلٖينَؕ ﴿71﴾ لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَفٖي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿72﴾ فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقٖينَۙ ﴿73﴾ فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّٖيلٍؕ ﴿74﴾ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّمٖينَ ﴿75﴾ وَاِنَّهَا لَبِسَبٖيلٍ مُقٖيمٍ ﴿76﴾ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِنٖينَؕ ﴿77﴾ وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِمٖينَۙ ﴿78﴾ فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُبٖينٍؕ ﴿79﴾ وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلٖينَۙ ﴿80﴾ وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضٖينَۙ ﴿81﴾ وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا اٰمِنٖينَ ﴿82﴾ فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحٖينَۙ ﴿83﴾ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَؕ ﴿84﴾ وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّؕ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمٖيلَ ﴿85﴾ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلٖيمُ ﴿86﴾ وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانٖي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظٖيمَ ﴿87﴾ لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِهٖٓ اَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنٖينَ ﴿88﴾ وَقُلْ اِنّٖٓي اَنَا النَّذٖيرُ الْمُبٖينُۚ ﴿89﴾ كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِمٖينَۙ ﴿90﴾ اَلَّذٖينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِضٖينَ ﴿91﴾ فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَعٖينَۙ ﴿92﴾ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿93﴾ فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكٖينَ ﴿94﴾ اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِءٖينَۙ ﴿95﴾ اَلَّذٖينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿96﴾ وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَضٖيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ ﴿97﴾ فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِدٖينَۙ ﴿98﴾ وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَقٖينُ ﴿99﴾