"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"
Ayet: 1-3
ELİF-LAM-RA ( Dikkat! ) Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bu ilahi kitabın / Kuran'ın bildirdiği gerçekler, en doğru kararı veren ve her şeyden ayrıntısıyla haberdar olan (Allah) tarafından hükmedilmiştir ve ayrıntısıyla açıklanmıştır. Çünkü Allah yalnız Ona ibadet etmenizi ister. (Ey elçi, insanlara de ki:) Şunu iyi bilin ki, ben, 'Rabb'inizden bağışlanma dileyin ve (yalnız) Ona yönelip (günahtan) tövbe edin' diye Onun size müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdiği bir elçiyim. (Eğer bana uyup İslam'a inanrsanız,) Allah sizi bu dünyada belli bir süreye (yani ölüm vaktine) kadar (nimetlerinden) güzellikle yararlandıracaktır. Ayrıca O, lütuf sahibi olan herkese (ahiretteki cennet nimetlerinden de) fazlasıyla lütfedecektir. Ama şunu da iyi bilin ki, eğer gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan ısrarla yüz çevirirseniz, -korkarım ki- (sonuçta) büyük bir günün (kıyamet gününün) cezalarına uğrarsınız."
Ayet: 4
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, ahirette Allah'a döndürülüp (tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.) Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.
Ayet: 5-6
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bazıları kötü niyetlerini içlerine gömerek gizlemek isterler. Şunu da iyi bilin ki, onlar (kılıp değiştirip) elbiselerine saklansalar da, Allah onların gizlediği ve açıkladığı her şeyi bilir. Şüphesiz ki Allah herkesin kalbinden geçeni (niyetini) en iyi bilendir. Şüphesiz ki yeryüzündeki her canlının (niyeti iyi olanın da, niyeti kötü olanın da) yiyeceğini vermek ancak Allah'a aittir. Ayrıca Allah her canlının kalacağı yeri (dünyasını) ve sürekli kalacağı yeri (ahiretini) bilir. Doğrusu her şey (Allah'ın huzurundaki) büyük (ana) bir kitapta (Levh-i Mahfuzda yazılıdır.)
Ayet: 7
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, hanginizin daha iyi işler yapacağını sınamak için gökleri ve yeri altı evrede yaratan Allah'tır. Daha önce Allah'ın (gökleri ve yeri kuşatacak olan) Arş'ı suyun üzerindeydi. Ey elçi, sen onlara: "Siz öldükten sonra (ahirette) diriltilip (tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.)" dersen, İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplardan bazıları sana: "Bu, ancak büyük bir sihirdir / aldatmacadır." diyecektir.
Ayet: 8
Biz İslam'ı ısrarla inkar edenlere vereceğimiz cezayı belli bir süreye (ölüm vaktine) kadar ertelediğimizde, onlar: "Bu cezayı geri tutan nedir(!)" diyerek (İslam'a inananlarla) alay ederler. Herkes şunu iyi bilsin ki, o ceza geldiğinde asla geri çevrilemeyecektir ve onlar alaya aldıkları cezayla kuşatılacaktır.
Ayet: 9-11
Doğrusu Biz İslam'ı inkar eden insanlara rahmetimizi / nimetimizi tattırırsak, sonra da (onları sınamak için) verdiğimiz nimeti geri çekip alırsak, onlar hemen ümitsizliğe kapılıp çok nankörlük ederler. Biz onu kendisine dokunan sıkıntıdan kurtardıktan sonra, ona nimetlerimizi (tekrar) tattırırsak da, o: "(Artık) kötülükler benden gitti." diyerek şımarıp kendisiyle övünüp böbürlenir. Ama herkes şunu iyi bilsin ki, (onlar ahirette cezalandırılacaktır.) Diğer yandan (İslam için) sabırla dayanışarak hareket eden ve düzeltici / iyi işler yapan kimselere ise (ahirette) bağışlanma ve büyük bir ödül (olan cennet) vardır.
Ayet: 12-14
Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazılarının senin hakkında: "(Gökten) ona bir hazinenin indirilmesi ya da onunla beraber bir meleğin gelmesi gerekmez miydi(!)" demelerine sıkılıp sana vahiy edilen / bildirilen gerçeklerden hiçbirini terk edecek değilsin. Ey elçi, sen sadece bir uyarıcısın. Şüphesiz ki Allah her (doğru) şeyin savunucusudur. Ey elçi, bazıları sana (iftira edip): "Bu Kuran'ı uydurdu." diyorlar. Ey elçi, onlara de ki: "Eğer doğruyu söylüyorsanız, Allah'tan başka çağırabileceğiniz herkesi de (yardımınıza) çağırıp bu ilahi kitaba / Kuran'a karşı (daha doğru olabilecek) on sureyi getirmeniz gerekir." Eğer (bu konuda) hiç kimse size olumlu cevap veremediyse, şunu iyi bilin ki, bu ilahi kitap / Kuran ancak Allah'ın ilahi bilgisiyle indirilmiştir. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Artık sizin de Allah'a teslim olup İslam'ı kabul etmeniz gerekir.
Ayet: 15-16
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Biz bu dünya hayatını ve süsünü isteyen kimselere çalışmalarının karşılığını -onlara hiçbir haksızlık yapmadan- burada veririz. Ama onlar (sadece dünya hayatı için çalıştıklarından ve ahirete / ahiretteki hesaba inanmadıklarından) ahirette sürekli olarak cehennem ateşine girecektir. Çünkü onların tüm yaptıkları ahirette boşa gidecek ve batıl (geçersiz) olacaktır.
Ayet: 17
Ama Rabb'lerinden gelen apaçık bir kanıta (yani bu ilahi kitaba / Kuran'a) dayanan kimselerin (yani İslam'a inananların) sonu onlar gibi olmayacaktır. (Onlar ahirette cennet nimetleriyle ödüllendirilecektir.) (Allah'ın gönderdiği) bir şahit olan bu elçi ise o apaçık kanıtı / Kuran'ı (insanlara) okuyup aktarır. Doğrusu bu ilahi kitaptan / Kuran'dan önce Musa'ya da -bir doğruluk rehberi ve rahmet olan- ilahi bir kitap verildi. İşte onlar (yani İslam'a inananlar) Musa'ya verilen o ilahi kitabın aslına da inanırlar. Çünkü -hangi gruptan olursa olsun- Allah'ın gönderdiği ilahi kitabı (yani Onun öğretisini / İslam'ı) ısrarla inkar eden kafirler ahirette cehennem ateşinde buluşacaktır. Öyleyse ey elçi, bu ilahi kitaptan / Kuran'dan hiçbir şüphen olmasın. Çünkü bu ilahi kitap / Kuran Rabb'inin gönderdiği gerçeklerdir / doğrulardır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemez.
Ayet: 18-24
Herkes şunu iyi bilsin ki, yalan uydurup Allah'a iftira eden kimselerden daha zalimi yoktur. İşte onlar ahirette Rabb'lerinin huzurunda hesaba çekilecektir. Ahiretteki şahitler: "İşte bunlar Rabb'leri hakkında yalan uyduran kimselerdir. Allah'ın laneti haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin üzerine olsun." diyecektir. Onlar Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan alıkoyar, İslam'ı çarpıtmaya çalışır ve ahireti / ahiretteki hesabı inkar ederler. İşte onlar Allah'ın yeryüzünde yarattığı hiçbir gerçeğe engel olamamıştır. Onların Allah'tan başka gerçek bir dostu da olmamıştır. Ahirette onların cezaları kat kat artırılacaktır. Çünkü onlar (İslam'ı ısrarla inkar ettiklerinden inat yüzünden) gerçekleri işitemiyor ve göremiyorlardı. Onlar kendilerini (ahirette) zarara uğratacaktır. Sonuçta (ahirette) putperestlerin / müşriklerin uydurduğu (putlar / sahte ilahlar) onları terk edecektir. Hiç şüphesiz ki onlar ahiretin en çok zarara uğrayıp kaybedenleri olacaktır. İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan ve Rabb'lerine gönülden boyun eğen kimseler ise -sonsuza kadar yaşamak üzere- cennete girecektir. (Ey insanlar,) İslam'ı ısrarla inkar edenlerle İslam'a inananlar arasındaki fark, gerçeklere karşı kör ve sağır davranan kimselerle gerçekleri gören ve işiten kimseler arasındaki farka benzer. Artık gerçekleri düşünüp öğüt almanız gerekir!
Ayet: 25-27
Geçmişte Biz Nuh'u kendi toplumuna elçimiz olarak gönderdik. Nuh onlara: "(Ey toplumum,) ben Allah'tan başkasına ibadet etmeyin diye Onun size gönderdiği apaçık bir uyarıcıyım. (Ama gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirseniz;) korkarım ki şiddetli bir günün (kıyamet gününün) cezalarına uğrayacaksınız." dedi. O vakit Nuh'un toplumundaki İslam'ı ısrarla inkar eden ileri gelen kimseler ona: "Görüyoruz ki sen sadece bizim gibi (sıradan) bir insansın ve sana uyanlar da aramızdaki en alt tabakadan sığ fikirli olan kimselerdir. Yani, biz sizin bizden üstün olmadığınızı görüyoruz ve yalan söylediğinizi düşünüyoruz." dediler.
Ayet: 28-34
Nuh onlara: "Ey toplumum, benim Rabb'imden apaçık bir kanıta dayandığımı ve Onun bana rahmetini (elçiliğini) lütfettiğini görmelisiniz. Ama (ne yazık ki,) siz gerçeklere karşı kör davranmaktasınız. (Gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan) hoşlanmadığınız takdirde, sizi (İslam'a) zorlayacak değiliz. Ey toplumum, İslam'a davet görevim için sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Ama Allah benim ödülümü (ahirette) verecektir. Ayrıca ben İslam'a inananları yanımdan asla kovmam. Şunu iyi bilin ki, İslam'a inananlar ahirette Rabb'leriyle buluşup tüm yaptıklarından hesaba çekileceklerine inanan kimselerdir. Ama ben sizin cahilce (gerçeği bilmeden) davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum. Ey toplumum, eğer ben İslam'a inananları yanımdan kovarsam, hiç kimse beni Allah'ın cezasından kurtaramaz. Artık gerçekleri düşünüp öğüt almanız gerekir! Size, 'Allah'ın hazineleri bendedir; ben bilinmezi / geleceği bilirim veya ben bir meleğim' demiyorum. Bu yüzden ben sizin gözlerinizle aşağıladığınız (yoksul) kimseler hakkında, 'Allah onlara hiçbir iyilik vermeyecektir.' de diyemem. Doğrusu Allah onların içindekileri (niyetlerini) en iyi bilendir. (Eğer İslam'a inanan yoksulları yanımdan kovarsam,) o takdirde zalimlerden olurum." dedi. Onlar ise: "Ey Nuh, bizimle çok tartıştın. Ama artık uzatma! Eğer doğruyu söylüyorsan, bizi tehdit ettiğin cezayı başımıza getir de görelim!" dediler. O vakit Nuh onlara: "Doğrusu (hak ettiğiniz) cezayı başınıza ben değil -dilerse- Allah getirir ve siz Allah'a asla engel olamazsınız. Allah sizi ısrarlı azgınlığınız içinde bırakmak istemişse, -ben size öğüt vermek istesem de- öğütlerim size hiçbir yarar sağlamaz. Doğrusu Allah sizin tek Rabb'inizdir. Sonuçta Onun huzuruna döndürülüp (tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.)" dedi.
Ayet: 35
Ey elçi, bazıları sana (iftira edip): "Bu Kuran'ı uydurdu." diyorlar. Ey elçi, onlara de ki: "Eğer ben bu Kuran'ı uydurmuşsam, (Allah benim bu suçumu cezalandıracaktır.) Ama şunu iyi bilin ki, ben sizin işlediğiniz (yalan uydurup Allah'a iftira etme) suçlarından uzağım."
Ayet: 36-48
Nuh'a: "(Ey Nuh,) artık senin toplumundan şu ana kadar inananların dışında başka hiç kimse İslam'a inanmayacaktır. Ama onların yaptığı çirkin davranışlara (üzülme) ve sakın umutsuz olma! (Şimdi) gözetimimiz altında ve bildirdiğimiz (şekilde) bir gemi yap. Sakın haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler için Benden bir şey isteme! Çünkü onlar (tufanda) suda boğulacaktır." diye vahiy edildi / bildirildi. Nuh o gemiyi yaparken, onun toplumundaki (İslam'ı ısrarla inkar eden) ileri gelen kimseler -Nuh'un yanından her geçişlerinde- onu alaya alıyorlardı. Nuh da onlara: "Siz bizi alaya alıyorsanız şunu iyi bilin ki, (bir gün gelecek) biz de sizi -sizin bizi alaya aldığınız gibi- alaya alacağız. Sonuçta alçaltıcı cezanın kime geleceğini ve kimin kalıcı (sonsuz) cezaya uğrayacağını anlayacaksınız." diyordu. Sonra ceza emrimiz geldiğinde ve yerden sular kaynamaya başladığında, Biz ona: "(Ey Nuh, elindeki çiftlik hayvanlarından) erkek-dişi birer çifti, cezamızı hak edenler hariç ev halkını ve tüm İslam'a inananları o gemiye bindir." dedik. Ama Nuh'la beraber İslam'a inananların sayısı çok azdı. O vakit Nuh onlara. "Yüzüp gitmesi de demir atıp durması da Allah'ın yüce adıyla olan bu gemiye binin. Şüphesiz ki Rabb'im çok bağışlayandır ve en merhametlidir." dedi. Gemi onları dağ gibi büyük dalgalar arasında götürürken, Nuh ondan uzak duran oğluna: "Ey oğlum, bizimle beraber gemiye bin. Sakın İslam'ı inkar eden kafirlerin yanında olma." diye seslendi. Ama o: "Dağa çıkarak suda boğulmaktan kurtulurum." dedi. Nuh: "Bugün Allah'ın rahmetini lütfettiği kimselerden (yani İslam'a inananlardan) başkası Onun ceza emrinden kurtulamayacaktır." dedi. Sonra aralarına bir dalga girdi ve Nuh'un İslam'a inanmayan oğlu da boğulanlardan oldu. (Tufan bir süre devam ettikten sonra) Allah tarafından: "Ey yeryüzü, üzerindeki suyu yut ve ey gökyüzü, sen de yağmurunu durdur.' denildi. Böylece sular çekildi ve o iş / ceza (tufan) bitirilmiş oldu. Sonra Nuh'un gemisi "Cudi" bölgesinde karaya oturdu. O vakit (gemiden inenler tarafından): "Artık haksızlıkta / zulümde ısrar eden o zalimler uzakta kalsın." denildi. Sonra Nuh Rabb'ine seslenip (yalvararak): "Ey Rabb'im, boğulan oğlum benim ailemdendi. (Senden oğlumu bağışlamanı diliyorum.) Şüphesiz ki Senin her sözün gerçekleşir ve Sen en doğru kararı verensin." dedi. Allah da ona: "Ey Nuh, şunu iyi bil ki, o, senin ailenden değildir. Çünkü biliyorsun ki, o, (İslam'a inanmadığından) kötü şeyler yaptı. Öyleyse sakın kesin olarak doğru olduğunu bilmediğin bir şeyi Benden isteme. (Ey Nuh,) cahillerden (gerçeği bilmeyenlerden) olmayasın diye sana öğüt veriyorum / uyarıyorum." dedi. Nuh (hatasını anlayıp): "Ey Rabb'im, kesin olarak doğru olduğunu bilmediğim bir şeyi Senden istediğim için Senin affına sığınırım. Eğer Sen beni bağışlamazsan ve bana rahmetini lütfetmezsen, ben de ahirette kaybedenlerden olurum." dedi. O vakit Allah tarafından ona: "(Ey Nuh,) sana ve senin beraberinde olan kimselerden gelecek (İslam'a inan) toplumlara lütfettiğimiz esenliklerle ve bereketlerle o gemiden in. Diğer yandan Biz (İslam'ı ısrarla inkar eden) toplumları da (bir süreye / ölüm vakitlerine kadar) bu dünyanın nimetlerinden yararlandıktan sonra ahirette şiddetli cezamıza uğratacağız." denildi.
Ayet: 49
Ey elçi, bunlar senin de toplumunun da daha önceden bilemeyeceği, Bizim sana vahiy etmemiz / bildirmemiz sayesinde öğrendiğin haberlerdir / bilgilerdir. Öyleyse (İslam için) sabırla dayanışarak hareket et. Sonuçta Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimselerin sonu çok iyi olacaktır.
Ayet: 50-60
Biz Ad toplumuna da onların bir soydaşı olan Hud'u elçimiz olarak gönderdik. Hud onlara: "Ey toplumum, yalnız Allah'a ibadet edin. Çünkü Allah'tan başka ilahınız yoktur. Ama siz (putları / sahte ilahları Allah'a ortak koşarak) iftira ediyorsunuz. Ey toplumum, ben İslam'a davet görevim için sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Ama 'beni yoktan var edip yaratan' Allah benim ödülümü (ahirette) verecektir. Artık aklınızı kullanmanız gerekir. Ey toplumum, Rabb'inizden bağışlanma dileyin ve (günahlarınızdan) tövbe edip Ona yönelin. (Eğer siz hatadan dönüp / tövbe edip kendinizi düzeltirseniz,) Allah gökten size bereketli yağmurlar gönderir ve gücünüze güç katar. Artık gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirmeyin ve günahta ısrar eden suçlular olmayın." dedi. Onlar: "Ey Hud, sen bize apaçık bir kanıt (yani istediğimiz mucizeyi) getirmedin. Bu yüzden biz senin bir sözünle ilahlarımızı (putlarımızı) terk edip sana inanacak değiliz. Doğrusu biz sana, 'Bazı ilahlarımız (putlarımız) seni çok kötü çarpmış.' diyoruz; başka da bir şey demiyoruz." dediler. Hud da onlara: "Öyleyse ben Allah'ı şahit tutuyorum, siz de şahit olun ki ben sizin Allah'tan başka (dua / ibadet ederek) Ona ortak koştuğunuz (putlardan / sahte ilahlardan) uzağım. Haydi, hepiniz birlikte bana tuzak kurun ve hiç bekletmeden bana ne yapacaksanız yapın. Doğrusu ben yalnız -benim de sizin de- hepimizin tek Rabb'i olan Allah'a güvenip dayandım. Çünkü tüm yaratıkların idaresi Allah'ın elindedir. Şüphesiz ki Rabb'im dosdoğru yol / İslam üzeredir. Ama siz gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirseniz, (Allah'ın cezasına uğrarsınız.) Doğrusu ben benimle size gönderilen İslam'ı size duyurdum. Şunu iyi bilin ki, Rabb'im (dilerse sizi cezalandırıp) yerinize başka bir toplumu getirir. Siz Allah'a hiçbir zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki Rabb'im her şeyi koruyup gözetendir." dedi. Ceza emrimiz geldiğinde, Biz Hud'u ve onunla beraber İslam'a inananları rahmetimizle koruyup o ağır cezadan kurtardık; (diğerlerini / inkarcıları ise cezalandırdık.) Bu Ad toplumu, Rabb'lerinin bildirdiği gerçekleri bile bile inkar etti; Allah'ın elçilerine karşı çıktı ve her inatçı zorbanın emrine uydu. Onlar bu dünyada lanete uğradılar, kıyamet günü ise (tekrar) lanete uğrayacaklar. Doğrusu Ad toplumu Rabb'lerini ısrarla inkar etti. Artık Hud'un toplumu olan Ad toplumu da uzakta kalsın.
Ayet: 61-68
Biz Semud toplumuna da onların bir soydaşı olan Salih'i elçimiz olarak gönderdik. Salih onlara: "Ey toplumum, yalnız Allah'a ibadet edin. Çünkü Allah'tan başka ilahınız yoktur. Sizi topraktan yaratan ve yeryüzünde yaşatan Allah'tır. Öyleyse Ondan bağışlanma dileyin ve (günahlarınızdan) tövbe edip Ona yönelin. Şüphesiz ki Rabb'im size çok yakındır ve (iyilik / güzellik / doğruluk için) yaptığınız dualara olumlu cevap verendir." dedi. Onlar: "Ey Salih, sen daha önceden aramızda büyük umutlar beslediğimiz biriydin. Ama (şimdi) sen bizi ne cüretle atalarımızın ibadet ettiği (putlara / sahte ilahlara) ibadetten engelliyorsun ki! Doğrusu biz senin bizi davet ettiğin şeyden (İslam'dan) şüphe ediyoruz." dediler. Salih onlara: "Ey toplumum, benim Rabb'imden apaçık bir kanıta dayandığımı ve Onun bana rahmetini (elçiliğini) lütfettiğini görmelisiniz. Eğer ben (elçilik görevimi yapmayıp) Rabb'ime karşı çıksaydım, hiç kimse beni Allah'ın cezasından kurtaramazdı. Siz (beni Allah'ın cezasından kurtaramazsınız;) ancak zararımı artırırsınız. Ey toplumum, işte bu, Allah'ın size bir mucize olarak gönderdiği dişi devesidir. Öyleyse onu bırakın da Allah'ın yeryüzünde (rahatça) otlasın. Sakın ona bir kötülük dokundurmayın! Yoksa çok yakında bir cezaya uğrarsınız." dedi. Ama onlar (Salih'e yalanladılar ve) o dişi deveyi kesip öldürdüler. Salih de onlara: "Üç gün daha evlerinizde bu dünyanın nimetlerinden yararlanabilirsiniz. Ama (üç günden sonra cezaya uğrayacaksınız.) Bu, yalanlanması mümkün olmayan bir sözdür." dedi. Ceza emrimiz geldiğinde, Biz Salih'i ve onunla beraber İslam'a inananları rahmetimizle o günün alçaltıcı cezasından kurtardık. Şüphesiz ki Rabb'in en güçlüdür ve en üstündür. Böylece bir ceza haykırışı o zalimleri yakaladı ve onlar evlerinin içinde yere serildiler. Onlar evlerinin içinde bulunmanın hiçbir yararını göremediler. Doğrusu Semud toplumu Rabb'lerini ısrarla inkar etti. Artık Semud toplumu da uzakta kalsın.
Ayet: 69-76
(Genç delikanlı görünümündeki) melek elçilerimiz İbrahim'e bir müjde getirmişlerdi. Onlar İbrahim'e: "Selam!" dediklerinde, İbrahim de onlara: "Selam!" dedi. Az sonra İbrahim misafirlerine kızarmış dana eti getirip ikram etti. Ama İbrahim onların yemeğe hiç el uzatmadıklarını görünce, onlardan hoşlanmadı ve içinde onlardan kaynaklanan bir korku hissetti. Onlar İbrahim'e: "Endişe etme. (Çünkü biz Allah'ın gönderdiği melek elçileriz.) Doğrusu biz Lut'un toplumunu (yok etmek) için gönderildik." dediler. Sonra, orada ayakta duran (ve melek elçilerin onlara bir çocuk müjdesi verdiğini duyan) İbrahim'in hanımı (kendini tutamayıp) güldü. Böylece Biz İbrahim'in hanımına İshak'ı ve İshak'ın soyundan da Yakub'u müjdeledik. İbrahim'in hanımı şaşkınlıkla: "Vay bana, ben nasıl doğum yapabilirim ki! Çünkü ben de kocam da çok yaşlıyız. Doğrusu bu, çok şaşılacak bir şey!" dediğinde, melek elçiler ona: "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Ey (İbrahim'in) ev halkı, Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Şüphesiz ki Allah övgüye en layıktır ve en yücedir." dediler. İbrahim -endişesi geçtikten ve kendisine bir müjde geldikten sonra- Lut toplumunun cezadan kurtulması (ve onlara bir fırsat daha verilmesi) için Bizimle (yani elçilerimizle) mücadeleye başladı. Doğrusu İbrahim insanlara çok hoşgörülü, duygusal ve Allah'a gönülden yönelen biriydi. Melek elçiler: "Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü Rabb'inin cezalandırma emri (bize) gelmiş bulunuyor. Şunu iyi bil ki, Lut'un toplumu kesinlikle geri çevrilemez bir cezaya uğrayacaktır." dediler.
Ayet: 77-83
(Genç delikanlı görünümündeki) melek elçilerimiz Lut'a geldiklerinde, Lut (sapkın toplumunun onlara saldırma eğilimini görüp) onlar için üzüldü ve içinde bir sıkıntı hissetti. Lut kendi kendine: "(Herhalde) bugün zor bir gün olacak." dedi. Lut'un önceden beri kötülük yapmakta olan toplumu ona koşarak geldi. Lut onlara: "Ey toplumum, işte toplumumun kızları buradalar. Onlarla evlenmek sizin için daha temizdir (ve helaldir.) Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve beni misafirlerime utandırmayın. Aranızda doğruya yönelen bir adam yok mu?" dedi. Onlar da Lut'a: "(Ey Lut,) sen bizim senin toplumunun kızlarıyla ilgili bir isteğimizin olmadığını biliyorsun. Aslında ne istediğimizi çok iyi biliyorsun." dediler. Lut: "Keşke sizin kötülüklerinizi engelleyecek bir gücüm olabilseydi ya da (saldırınızdan) sağlam bir yere sığınabilseydim." dedi. O vakit (genç delikanlı görünümündeki) melek elçiler: "Ey Lut, doğrusu biz Rabb'inin gönderdiği melek elçileriz. (Endişe etme,) onlar sana asla dokunamayacaktır. (Ey Lut,) gece yarısında aileni / senin beraberinde olanları (yani İslam'a inananları) yola çıkar. Şehirden çıkarken hiçbiriniz arkasına bakmasın. (Hepiniz kurtulacaksınız;) ama karın hariç. Çünkü onların başına gelecek olan ceza, onun başına da gelecektir. Onların cezalandırılma zamanı sabahtır ve sabah çok yakındır!" dediler. Ceza emrimiz geldiğinde, o beldeyi alt üst ettik ve oraya art arda (ateşte) pişmiş (kızgın) taşları yağdırdık. Herkes şunu iyi bilsin ki, haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlere vereceğimiz ceza uzakta değildir.
Ayet: 84-95
Biz Medyen toplumuna da onların bir soydaşı olan Şuayb'ı elçimiz olarak gönderdik. Şuayb onlara: "Ey toplumum, yalnız Allah'a ibadet edin. Çünkü Allah'tan başka ilahınız yoktur. Ey toplumum, sakın ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın! Doğrusu ben sizi (maddi olarak) iyi durumda görüyorum; (ama gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirseniz;) korkarım ki sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün (kıyamet gününün) cezalarına uğrayacaksınız. Ey toplumum, ölçüyü ve tartıyı adaletle (tam olarak) yerine getirin ve insanların haklarını çalmayın. Sakın yeryüzünde bozgunculuk edip karışıklık çıkarmayın! Eğer Allah'a inandıysanız, Allah'ın size bıraktığı (helal) kazanç sizin için daha iyidir. Doğrusu ben sizin bekçiniz değilim." dedi. Onlar: "Ey Şuayb, atalarımızın ibadet ettiği (putları / sahte ilahları) terk etmemizi ya da servetlerimizle dilediğimiz şeyi yapmamamızı (öğütlemeni) sana namazın mı emrediyor(!) Doğrusu sen çok hoşgörülü ve doğruya yönelen birisin. (Artık bize karşı çıkmazsan iyi olur.)" dediler. Şuayb onlara: "Ey toplumum, benim Rabb'imden apaçık bir kanıta dayandığımı ve Onun bana güzel bir nimet olan (elçiliğini) lütfettiğini görmelisiniz. Şunu iyi bilin ki, ben size yasakladığım kötülükleri duyururken sizinle şahsi bir tartışmaya girmek istemem. Sadece gücüm yettiği kadar yanlışları düzeltmek istiyorum. Ama benim başarım ancak Allah'ın takdirine bağlıdır. Doğrusu ben yalnız Allah'a güvenip dayandım ve yalnız Ona gönülden yönelirim. Ey toplumum, bana karşı gelmeniz sizi Nuh'un toplumunun, Hud'un toplumunun veya Salih'in toplumunun uğradıkları gibi bir cezaya sürüklemesin. Üstelik Lut toplumunun yok olduğu yer, sizin uzağınızda değildir. Öyleyse Rabb'inizden bağışlanma dileyin ve (günahlarınızdan) tövbe edip Ona yönelin. Şüphesiz ki Rabb'im en merhametlidir ve (İslam'a inananları) çok sevendir." dedi. Onlar: "Ey Şuayb, biz senin söylediklerinin birçoğunu anlamıyoruz. Ayrıca biz seni aramızda bulunan güçsüz biri olarak görüyoruz. Hatta aşiretinin hatırı olmasaydı, seni aramızdan kovardık. Doğrusu sen bizden üstün değilsin." dediklerinde, Şuayb onlara: "Ey toplumum, şunu iyi bilin ki, benim aşiretimin hatırı Allah'tan daha üstün değildir. Ama siz Ona sırt çevirdiniz. Doğrusu Rabb'im sizin tüm yaptıklarınızı çepeçevre kuşatmıştır. Ey toplumum, siz elinizden geleni yapın; ben de görevimi yapıp sizi İslam'a davet edeceğim. Sonuçta kimin alçaltıcı cezaya uğradığını ve yalancı çıktığını anlayacaksınız. Öyleyse (sonunuzu) gözleyin. ben de sizinle beraber gözlüyorum." dedi. Ceza emrimiz geldiğinde, Biz Şuayb'ı ve onunla beraber İslam'a inananları rahmetimizle kurtardık. Böylece bir ceza haykırışı o zalimleri yakaladı ve onlar evlerinin içinde yere serildiler. Onlar evlerinin içinde bulunmanın hiçbir yararını göremediler. Artık -Semud toplumu gibi- Medyen toplumu da uzakta kalsın.
Ayet: 96-99
Geçmişte Biz Musa'yı bildirdiğimiz gerçeklerle, (mucizelerle) ve apaçık bir yetkiyle (elçimiz olarak) Firavuna ve ileri gelen devlet adamlarına gönderdik. Ama onlar (Allah'ın emrine değil) Firavunun yanlış emrine uydular. Kıyamet günü de Firavun, kendisine uyanların önüne geçip onları cehennem ateşine götürecektir. Sonuçta onların varış yeri en kötü yer (cehennem) olacaktır. Onlar bu dünyada lanete uğradılar, kıyamet günü ise (tekrar) lanete uğrayacaklar. Sonuçta onlara en kötü şey (cehennem) verilecektir.
Ayet: 100-101
Ey elçi, bunlar sana anlattığımız -ayakta kalmış veya yıkılmış- bazı beldelerin haberleridir / bilgileridir. Ey, elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz onlara asla haksızlık etmedik. Ama onlar kendi kendilerine haksızlık ettiler / günah işlediler. Sonuçta Rabb'inin ceza emri geldiğinde, putperestlerin / müşriklerin Allah'tan başka dua ettiği sahte ilahlar (putlar) onlara hiçbir fayda vermemiş, üstelik onların zararını daha çok artırmıştır.
Ayet: 102-108
Ey elçi, Rabb'in, halkı zalim olan beldeleri böyle cezalandırmıştır. Şüphesiz ki onun cezası çok şiddetlidir. İşte bunda ahiret cezasından çekinenlere bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Herkes şunu iyi bilsin ki, kıyamet günü tüm insanların bir araya toplanacağı ve herkesin şahit olacağı bir gün olacaktır. Doğrusu Biz onu (kıyamet gününü) ancak belli bir süreye (ölüm vaktine) kadar erteleriz. Kıyamet günü gelince hiç kimse Allah'ın izni olmadan konuşamayacaktır. O gün, insanlardan bazıları mutlu, bazıları da mutsuz olacaktır. O mutsuz olan kimseler de cehenneme girecektir. Onlar orada zor nefes alıp verecektir. Cehenneme giren kimseler (ahiretteki) gökler ve yer durdukça, yani sonsuza kadar orada kalacaktır. Doğrusu ancak Rabb'inin dilediği olur. Onun dilemediği ise olmaz. Şüphesiz ki Rabb'in istediği her şeyi yapandır. O mutlu olan kimseler ise cennete girecektir. Cennete giren kimseler (ahiretteki) gökler ve yer durdukça, yani sonsuza kadar orada yaşayacaktır. Doğrusu ancak Rabb'inin dilediği olur. Onun dilemediği ise olmaz. Onlar Allah'ın kesintisiz lütfuyla sonsuz nimetlere erişecektir.
Ayet: 109
Ey elçi, putperest / müşrik Arapların ibadet ettiği putların / sahte ilahların (yok olup son bulacağından) hiçbir şüphen olmasın. (Bu arada) bazıları -daha önce atalarının da ibadet ettiği gibi- putlara / sahte ilahlara ibadet ediyorlar; ama Biz onlara hak ettikleri cezayı ahirette eksiksizce vereceğiz.
Ayet: 110-111
Geçmişte Biz Musa'ya ilahi bir kitap verdik; ama (ne yazık ki) sonradan o ilahi kitapta ayrılığa düşüldü. Ey elçi, şayet Rabb'inin önceden verdiği (insanları bu dünya hayatında belli bir süreye / ölüm vaktine kadar sınama) sözü olmasaydı, (günahta ısrar eden suçluların ceza) hükümleri hemen verilirdi. İşte bu bekleme süresi yüzden bazıları (ahiret gerçeğinden) şüphe etmektedir. Doğrusu Rabb'in herkesin yaptığının karşılığını (kıyamet günü) verecektir. Şüphesiz ki Allah insanların tüm yaptıklarından haberdardır ve ahirette onları hesaba çekecektir.
Ayet: 112-113
Öyleyse ey elçi, emrolunduğun gibi dosdoğru ol. (Aynı şekilde) seninle beraber tövbe edip İslam'a inananlar da dosdoğru olmalıdır. Sakın Allah'a karşı azmayın! Şüphesiz ki Allah tüm yaptıklarınızı görendir. Sakın zalimlerden yana eğilim göstermeyin; yoksa cehennem ateşi size de dokunur. Şunu iyi bilin ki, ahirette Allah'tan başka gerçek bir dostunuz olmayacaktır ve orada (Ondan başka) hiç kimseden yardım görmeyeceksiniz.
Ayet: 114-115
Ey elçi, gündüzün iki ucunda ve gecenin başında namazı düzenli kılın. Herkes şunu iyi bilsin ki, iyilikler kötülükleri giderir. Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran, düşünüp öğüt alan kimseler için ilahi bir öğüttür. Öyleyse (İslam için) sabırla dayanışarak hareket et. Şüphesiz ki Allah iyi işler yapanların ödülünü eksik etmez / onları fazlasıyla ödüllendirir.
Ayet: 116
Ey İslam'a inananlar, aslında sizden önceki nesillerde de ilahi kitabı (miras / emanet) alan kimselerin yeryüzünde çıkarılan bozgunculuğa engel olması gerekirdi. Ama onlar -cezamızdan kurtardığımız çok azı hariç- bunu yapmadılar. Çünkü haksızlıkta / zulümde ısrar eden o zalimler, zenginlikten / refahtan şımarmanın peşine düştüler ve günahta ısrar eden suçlular oldular.
Ayet: 117-119
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'in birbirini düzelten insanların yaşadığı hiçbir beldeyi -haksızlıkla- cezalandırıp yok etmez. (Doğrusu Allah ancak günahta ısrar eden kimseleri cezalandırır.) Şayet Rabb'in dileseydi (zorlasaydı) tüm insanları (İslam'a inanan) tek bir toplum yapardı. (Doğrusu Allah insanları bu dünyada düşünce, inanç ve tercihlerinde özgür bırakıp karakterlerini sınamak ister.) Böylece de bazıları (İslam'dan) ayrı düşmeyi sürdürürler. Rabb'inin rahmetini lütfettiği kimseler ise İslam'a uyarlar. Doğrusu Allah da insanları bunun için (yani rahmetini / İslam'ı lütfetmek için) yaratmıştır. Ama Rabb'inin, 'Doğrusu Ben cinlerden ve insanlardan İslam'ı ısrarla inkar eden tüm kafirleri cehenneme dolduracağım.' sözü de (ahirette) gerçekleşecektir.
Ayet: 120
Ey elçi, şunu iyi bil ki, sana önceki elçiler hakkında anlattığımız her haber senin kalbini (İslam inancıyla) pekiştirmek içindir. Ey elçi, şunu da iyi bil ki bu ilahi kitapta / Kuran'da sana gerçekler ve İslam'a inananlar için ilahi öğütler gelmiştir.
Ayet: 121-122
Ey elçi, İslam'a ısrarla inanmayanlara de ki: "Siz elinizden geleni yapın; biz de görevimizi yapıp sizi İslam'a davet edeceğiz. Öyleyse bekleyin bakalım, biz de (sizinle beraber) Allah'ın takdirini bekliyoruz."
Ayet: 123
Şüphesiz ki Allah göklerde ve yerdeki tüm bilinmezlerin sahibidir. Sonuçta her şey Ona döndürülecektir. Öyleyse ey elçi, yalnız Allah'a ibadet et ve yalnız Ona güvenip dayan. Şüphesiz ki Rabb'in yaptıklarınızdan habersiz değildir / ahirette sizi tüm yaptıklarınızdan hesaba çekecektir.