14- İBRAHİM SURESİNİN KISA TEFSİRİ

İBRAHİM SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-3
ELİF-LAM-RA ( Dikkat! ) Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz sana bu ilahi kitabı / Kuran'ı, insanları -Rabb'lerinin izniyle / lütfuyla- karanlıklardan İslam'ın aydınlığına çıkarman, yani en üstün, övgüye en layık ve göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibi olan Allah'ın dosdoğru yoluna / İslam'a / doğruluğa yöneltmen için indirdik. Öyleyse İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere ahirette uğrayacakları şiddetli cezalar yüzünden yazık olacaktır. Çünkü onlar ahiret hayatı yerine dünya hayatını tercih eder, Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan alıkoyar ve İslam'ı çarpıtmaya çalışırlar. İşte onlar derin bir sapkınlığın içindedir.
Ayet: 4
Doğrusu Biz her elçimizi kendi toplumunun diliyle (bildirdiğimiz gerçekleri) insanlara açıklaması için göndermişizdir. Doğrusu Allah dileyenleri (yani günahta ısrar edenleri) ısrarlı sapkınlıkları içinde bırakır; dileyenleri (yani İslam'a inananları) ise dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltir. Şüphesiz ki Allah en üstündür ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 5-8
Geçmişte Biz Musa'yı bildirdiğimiz gerçeklerle kendi toplumuna elçimiz olarak gönderdik. Biz ona: "(Ey Musa,) toplumunu karanlıklardan İslam'ın aydınlığına çıkar ve onlara Allah'ın (ceza) günlerini (yani ahireti) hatırlat." dedik. İşte bunda (İslam için) sabreden ve şükreden kimselere bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Musa kendi toplumuna: "Allah'ın size lütfettiği nimetleri (şükürle) anın. Hatırlayın, Allah sizi -erkek çocuklarınızı öldürüp kadınlarınızı yaşatarak size cezanın en kötüsünü veren- Firavundan ve onun beraberinde olanlardan kurtardı. Doğrusu yaşadığınız bu olaylarda Rabb'inizin sizi sınadığı büyük bir sınav vardı. Şunu iyi bilin ki, Rabb'iniz size, 'Bana şükrederseniz, Ben de size fazlasıysa lütfederim. Ama inkarcılık (ve nankörlük) ederseniz, sizi cezalandırmam da şiddetli olur.' diye duyurmuştur. Doğrusu siz ve yeryüzündeki herkes -hepiniz beraber- İslam'ı inkar etseniz de (Allah'a hiçbir zarar veremezsiniz.) Şüphesiz ki Allah en zengindir / hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır ve en çok övülendir." dedi.
Ayet: 9-12
Ey insanlar, önceki inkarcıların, yani Nuh, Ad ve Semud toplumlarının ve onlardan sonra sizin bilmediğiniz ama Allah'ın bildiği (günahları yüzünden alt üst edilen) nice beldelerin (kötü sonlarının) haberleri (bu ilahi kitapla / Kuran'la) size gelmiştir. Allah'ın önceki inkarcılara gönderdiği elçiler de onlara apaçık kanıtlar getirmişlerdi. Ama onlar (o elçileri) susturmaya çalışıp: "(Hayır,) biz sizinle gönderilen dini (İslam'ı) inkar ettik. Doğrusu biz sizin bizi davet ettiğiniz dinden (İslam'dan) şüphe ediyoruz." dediler. Allah'ın önceki inkarcılara gönderdiği elçiler onlara: "Gökleri ve yeri yoktan var edip yaratan Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz? (Olamaz!) Doğrusu Allah günahlarınızı bağışlamak için sizi (İslam'a) davet eder ve sizi (bu dünyada sınamak için) belli bir süreye (ölüm vaktine) kadar erteler." dediler. Ama onlar elçilerine: "Siz sadece bizim gibi (sıradan) insanlarsınız. Siz nasıl olur da bizi atalarımızın ibadet ettiği putlardan alıkoymak istersiniz. Öyleyse bize büyük bir mucize getirin de görelim!" dediler. Allah'ın onlara gönderdiği elçiler: "Evet, biz sadece sizin gibi (sıradan) bir insanız. Ama Allah kullarından dilediklerine nimetini (elçiliğini) lütfeder. Şunu iyi bilin ki, bizim size (Allah vermedikçe) bir mucize getirmemiz asla mümkün değildir. Doğrusu ancak Allah'ın izin verdiği şey olur. (Onun izin vermediği şey ise asla olmaz.) Öyleyse İslam'a inananlar yalnız Allah'a güvenip dayanmalıdır. Allah bizi dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmişken, nasıl olur da Ona güvenip dayanmayız ki! Şunu iyi bilin ki, biz sizin bizi incitmeniz karşısında (İslam için) sabırla dayanışarak hareket edeceğiz. Artık güvenip dayanmak isteyenler yalnız Allah'a güvenip dayanmalıdır." dediler.
Ayet: 13-17
(Tarih boyunca) İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler onlara gelen elçilere: "Ya bizim toplumumuza / inancımıza geri dönersiniz ya da sizi yurdumuzdan (kovup) çıkarırız." demiştir. Rabb'leri de o elçilere: "Biz haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri cezalandırıp yok edeceğiz ve onların yerlerine sizi (İslam'a inananları) yerleştireceğiz. Doğrusu bu sözüm, ahirette huzurumda tüm yaptıklarından hesaba çekilmekten ve (ceza) tehdidimden korkan kimseler içindir." diye vahiy etmiştir / bildirmiştir. O inkarcılar (İslam'a inananlara karşı) bir zafer kazanmak istediler; ama her inatçı zorbanın sonu bir hayal kırıklığı olmuştur. O hayal kırıklığından sonra da (ahirette) cehennem (cezası) vardır. Doğrusu cehennemde İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere (sadece) irinli / pis sulardan içirilecektir. Onlar pis sulardan yudumlayacak ama yutamayacaktır ve -ölüm her yerden gelse de- ölemeyecektir. (Orada onlara) her cezanın ardından daha ağır bir ceza verilecektir.
Ayet: 18
Herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'lerini ısrarla inkar eden kafirlerin yaptıkları (yani dünyadaki kazanımları,) fırtınalı bir günde rüzgarın saçıp savurduğu küller gibi yok olup gidecektir. Onlar dünyada kazandıklarından ahirette hiçbir fayda göremeyecektir. İşte bu da derin bir sapkınlıktır.
Ayet: 19-20
Ey elçi, Allah'ın gökleri ve yeri gerçeklerle yarattığını biliyorsun. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah dilerse sizi yok edip sizin yerinize başka insanları getirebilir. Doğrusu bunu yapmak Allah için zor değil (çok kolaydır.)
Ayet: 21
Ahirette tüm insanlar (hesaba çekilmek için) Allah'ın huzuruna çıktığında, (dünyadayken) zayıf durumda olanlar büyüklük taslayanlara: "(Dünyadayken) biz size uyduk; ama siz bizi hiçbir şekilde Allah'ın cezasından kurtarmıyorsunuz ki!" diyecektir. Onlar da: "Şayet Allah bizi dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltseydi, biz de sizi yöneltirdik. Ama iş işten geçti. Şimdi sızlansak da sussak da fark etmez. Artık kaçıp sığınabileceğimiz hiçbir yer yok." diyecektir.
Ayet: 22
Şeytan (ahirette) iş işten geçtikten sonra (İslam'ı inkar edenlere) şunu diyecektir: "Doğrusu Allah size kesinlikle gerçekleşecek olan sözler verdi; bense size (yalandan) sözler verip sözlerimden döndüm. (Asla sizi günaha zorlamadım;) çünkü benim sizin üzerinizde hiçbir zorlayıcı gücüm yoktu. Sadece sizi (günaha) çağırdım. Siz de bana olumlu cevap verdiniz. Öyleyse beni değil kendinizi kınayın! Ne ben sizin feryadınıza gelebilirim; ne de siz benim feryadıma gelebilirsiniz. (Ayrıca şunu iyi bilin ki,) ben daha önce (dünyadayken) de sizin beni Allah'a ortak koşmanızı reddetmiştim." Sonuçta haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 23
İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseler ise -Rabb'lerinin izniyle / lütfuyla- sonsuza kadar yaşamak üzere içlerinden ırmaklar akan cennetlere konulacaktır. Onların cennetteki selamlaşması, 'Selam / esenlikler üzerinize olsun' diyerek olacaktır.
Ayet: 24-26
Ey elçi, Allah'ın güzel söz için verdiği şu örneği biliyorsun. Güzel söz kökü sağlam, dalları göğe uzayan ve -Rabb'inin izniyle / lütfuyla- sürekli meyve / fayda veren sağlıklı bir ağaca benzer. Allah insanlara (anlamaları için) böyle güzel örnekler verir. Umulur ki insanlar gerçekleri düşünüp öğüt alırlar. Kötü söz ise kökü topraktan sökülmüş ve ayakta düzgün duramayan (kötü sözü söyleyenin üzerine yıkılabilecek) çürük bir ağaca benzer.
Ayet: 27
Doğrusu Allah İslam'a inananları dünya hayatında ve ahirette sağlam / doğru sözlerle güçlendirir. O, haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri ise ısrar ettikleri sapkınlıkta bırakır. Şüphesiz ki Allah dilediği her şeyi yapar.
Ayet: 28-29
Ey elçi, Allah'ın nimetini (İslam'ı) inkarcılıkla / nankörlükle değiştiren ve toplumlarını yıkım / ceza yurduna (yani cehenneme) yönlendiren inkarcıları biliyorsun. Doğrusu cehennem kalınacak en kötü yerdir.
Ayet: 30
Putperest / müşrik Araplar, Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan saptırmak için (putları / sahte ilahları) Ona eşler koştular. Ey elçi, onlara de ki: "Biraz daha bu dünyanın nimetlerinden yararlanabilirsiniz. Sonuçta sizin varacağınız yer cehennem ateşi olacaktır."
Ayet: 31
Ey elçi, kullarıma de ki: "(İslam'a inananlar) hiçbir alışverişin ya da dostluğun fayda vermeyeceği kıyamet günü gelmeden önce namazı düzenli kılmakla beraber kendilerine lütfettiğimiz nimetlerden (İslam için) -gizliden ve açıktan- harcama / yardım yapsınlar."
Ayet: 32-34
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur yağdıran, onunla size nimet olarak nice meyveler / ürünler çıkaran, emriyle denizde yüzmesi için gemileri hizmetinize sunan, ırmakları hizmetinize sunan, (kıyamet gününe kadar hareket edecek olan) Güneş'i ve Ay'ı hizmetinize sunan ve geceyle gündüzü hizmetinize sunan Allah'tır. Doğrusu Allah istediğiniz (ihtiyaç duyduğunuz) her şeyi size vermiştir. Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, asla sayıp bitiremezsiniz. Ama İslam'ı inkar eden insanlar Allah'ın nimetlerine karşı çok haksızlık ve nankörlük ederler.
Ayet: 35-41
Geçmişte İbrahim şöyle demişti: "Ey Rabb'im, bu beldeyi güvenli bir belde yap; beni ve çocuklarımı heykellere (sahte ilahlara) ibadetten uzak tut. Ey Rabb'im, putlar / sahte ilahlar insanlardan birçoğunu dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan saptırdılar. Artık her kim bana uyarsa, o, bendendir; her kim de bana karşı gelirse, (o, İslam'a karşı çıkmış olur) Şüphesiz ki Sen çok bağışlayansın ve en merhametlisin. Ey Rabb'imiz, ben soyumun bir kısmını Senin kutsal evinin (Kabe'nin) yanındaki çorak bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabb'imiz, ben (soyumdan gelenlerin) namazı düzenli kılmalarını istiyorum. (Ey Rabb'imiz,) onları insanların gönüllerine sevdir ve onlara nimetlerini lütfet. Umulur ki insanlar (Rabb'lerine) şükrederler. Ey Rabb'imiz, Sen gizlediğimiz ve açıkladığımız her şeyi bilirsin. Şüphesiz ki yerde ve gökteki hiçbir şey Allah'tan gizli olamaz. Yaşlı halimde bana İsmail ve İshak (oğullarımı) lütfeden Allah'a hamdolsun. Şüphesiz ki Rabb'im tüm duaları işitendir. Ey Rabb'im, beni ve soyumu namazı düzenli kılanlardan yap. Ey Rabb'imiz, dualarımı kabul et. Ey Rabb'imiz, hesap gününde beni, annemi, babamı ve tüm İslam'a inananları bağışla."
Ayet: 42-47
Sakın Allah'ı haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Doğrusu Allah onları ancak -gözlerin (korkudan) büyüyeceği- kıyamet gününe kadar erteler. (O gün) onlar başları kaskatı dik bir durumda sağa veya sola dönemeden, birbirlerine bakamadan ve kalpleri bomboş olarak (ne yapacaklarını bilemeden) koşup duracaktır. Ey elçi, insanları cezaya uğrayacakları o gün hakkında uyar. İşte o gün haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler: "Ey Rabb'imiz, bizi biraz daha erteleyip tekrar dünyaya gönder ki bu defa Senin (İslam'a) davetine (olumlu) cevap verip elçilerine uyalım." diyecektir. Allah da onlara: "Daha önce (ahirette) kötü bir sona uğramayacağınıza dair yemin edenler, siz değil miydiniz? Oysa siz kendilerine haksızlık eden (önceki inkarcı toplumların) harabelerinde bulunup onlara neler yaptığımızı görmüştünüz. Biz onları size örnek vermiştik." diyecektir. İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar (İslam'a inananlara karşı) bazı planlar yaptılar. Ama Allah onların tüm planlarını bilir. Doğrusu onların planı dağları yıkacak kadar (güçlü) olsa da (Allah'a asla engel olamaz.) Ey elçi, sakın Allah'ın elçilerine verdiği sözden döneceğini sanma! Şüphesiz ki Allah en üstündür ve günahta ısrar edenlere hak ettikleri cezayı verendir.
Ayet: 48-51
Herkes şunu iyi bilsin ki, kıyamet günü yeryüzü başka bir yeryüzüne, gökler de başka göklere değiştirilecektir. Sonra tüm insanlar (hesaba çekilmek için) tek ilah olan ve her şeyi emrine boyun eğdiren Allah'ın huzuruna çıkacaktır. İşte o gün günahta ısrar eden suçluları zincirlerle birbirine bağlanmış, gömlekleri katrana bulanmış ve yüzleri ateşle kaplanmış bir şekilde göreceksin. Çünkü Allah herkese (dünyada) yaptıklarının karşılığını vermek ister. Şüphesiz ki Allah hesap sorması en hızlı olandır.
Ayet: 52
Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran insanlara gerçekleri duyurmaktadır. Çünkü Allah onunla insanların uyarılmasını, herkesin Allah'ın tek ilah olduğunu bilmesini ve akıl sahibi olan kimselerin düşünüp öğüt almasını ister.

سورة إبراهيم

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

الٓرٰ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَزٖيزِ الْحَمٖيدِۙ ﴿1﴾ اَللّٰهِ الَّذٖي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَوَيْلٌ لِلْكَافِرٖينَ مِنْ عَذَابٍ شَدٖيدٍۙ ﴿2﴾ اَلَّذٖينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاؕ اُولٰٓئِكَ فٖي ضَلَالٍ بَعٖيدٍ ﴿3﴾ وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهٖ لِيُبَيِّنَ لَهُمْؕ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْدٖي مَنْ يَشَٓاءُؕ وَهُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ ﴿4﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اَنْ اَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِاَيَّامِ اللّٰهِؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ ﴿5﴾ وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ اَنْجٰيكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْؕ وَفٖي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظٖيمٌ ﴿6﴾ وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَزٖيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَابٖي لَشَدٖيدٌ ﴿7﴾ وَقَالَ مُوسٰٓى اِنْ تَكْفُرُٓوا اَنْتُمْ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَمٖيعًاۙ فَاِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ حَمٖيدٌ ﴿8﴾ اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُا الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَؕۛ وَالَّذٖينَ مِنْ بَعْدِهِمْؕۛ لَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا اللّٰهُؕ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّٓوا اَيْدِيَهُمْ فٖٓي اَفْوَاهِهِمْ وَقَالُٓوا اِنَّا كَفَرْنَا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِهٖ وَاِنَّا لَفٖي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَٓا اِلَيْهِ مُرٖيبٍ ﴿9﴾ قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىؕ قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاؕ تُرٖيدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُنَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبٖينٍ ﴿10﴾ قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِهٖؕ وَمَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِؕ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿11﴾ وَمَا لَنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاؕ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاؕ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ ﴿12﴾ وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ فٖي مِلَّتِنَاؕ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِمٖينَۙ ﴿13﴾ وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْؕ ذٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَامٖي وَخَافَ وَعٖيدِ ﴿14﴾ وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَنٖيدٍۙ ﴿15﴾ مِنْ وَرَٓائِهٖ جَهَنَّمُ وَيُسْقٰى مِنْ مَٓاءٍ صَدٖيدٍۙ ﴿16﴾ يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُسٖيغُهُ وَيَأْتٖيهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍؕ وَمِنْ وَرَٓائِهٖ عَذَابٌ غَلٖيظٌ ﴿17﴾ مَثَلُ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ اَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍۨ اشْتَدَّتْ بِهِ الرّٖيحُ فٖي يَوْمٍ عَاصِفٍؕ لَا يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلٰى شَيْءٍؕ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَعٖيدُ ﴿18﴾ اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّؕ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدٖيدٍۙ ﴿19﴾ وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَزٖيزٍ ﴿20﴾ وَبَرَزُوا لِلّٰهِ جَمٖيعًا فَقَالَ الضُّعَفٰٓؤُا لِلَّذٖينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍؕ قَالُوا لَوْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَهَدَيْنَاكُمْؕ سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَجَزِعْنَٓا اَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَحٖيصٍ ﴿21﴾ وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْاَمْرُ اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَاَخْلَفْتُكُمْؕ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّٓا اَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لٖيۚ فَلَا تَلُومُونٖي وَلُومُٓوا اَنْفُسَكُمْؕ مَٓا اَنَا بِمُصْرِخِكُمْ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّؕ اِنّٖي كَفَرْتُ بِمَٓا اَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُؕ اِنَّ الظَّالِمٖينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿22﴾ وَاُدْخِلَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْؕ تَحِيَّتُهُمْ فٖيهَا سَلَامٌ ﴿23﴾ اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ ﴿24﴾ تُؤْتٖٓي اُكُلَهَا كُلَّ حٖينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَاؕ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿25﴾ وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَبٖيثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَبٖيثَةٍۨ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْاَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ ﴿26﴾ يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَيُضِلُّ اللّٰهُ الظَّالِمٖينَ وَيَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ ﴿27﴾ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ كُفْرًا وَاَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِۙ ﴿28﴾ جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاؕ وَبِئْسَ الْقَرَارُ ﴿29﴾ وَجَعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَادًا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبٖيلِهٖؕ قُلْ تَمَتَّعُوا فَاِنَّ مَصٖيرَكُمْ اِلَى النَّارِ ﴿30﴾ قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا يُقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فٖيهِ وَلَا خِلَالٌ ﴿31﴾ اَللّٰهُ الَّذٖي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِهٖ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِهٖۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْاَنْهَارَۚ ﴿32﴾ وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَٓائِبَيْنِۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۚ ﴿33﴾ وَاٰتٰيكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُؕ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاؕ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ ﴿34﴾ وَاِذْ قَالَ اِبْرٰهٖيمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِنًا وَاجْنُبْنٖي وَبَنِيَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَؕ ﴿35﴾ رَبِّ اِنَّهُنَّ اَضْلَلْنَ كَثٖيرًا مِنَ النَّاسِۚ فَمَنْ تَبِعَنٖي فَاِنَّهُ مِنّٖيۚ وَمَنْ عَصَانٖي فَاِنَّكَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿36﴾ رَبَّنَٓا اِنّٖٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتٖي بِوَادٍ غَيْرِ ذٖي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّنَا لِيُقٖيمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْـِٔدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْوٖٓي اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ ﴿37﴾ رَبَّنَٓا اِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفٖي وَمَا نُعْلِنُؕ وَمَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ ﴿38﴾ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖي وَهَبَ لٖي عَلَى الْكِبَرِ اِسْمٰعٖيلَ وَاِسْحٰقَؕ اِنَّ رَبّٖي لَسَمٖيعُ الدُّعَٓاءِ ﴿39﴾ رَبِّ اجْعَلْنٖي مُقٖيمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتٖي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَٓاءِ ﴿40﴾ رَبَّنَا اغْفِرْ لٖي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنٖينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ ﴿41﴾ وَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَؕ اِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فٖيهِ الْاَبْصَارُۙ ﴿42﴾ مُهْطِعٖينَ مُقْنِعٖي رُؤُسِهِمْ لَا يَرْتَدُّ اِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْۚ وَاَفْـِٔدَتُهُمْ هَوَٓاءٌؕ ﴿43﴾ وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتٖيهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذٖينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَرٖيبٍۙ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَؕ اَوَلَمْ تَكُونُٓوا اَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍۙ ﴿44﴾ وَسَكَنْتُمْ فٖي مَسَاكِنِ الَّذٖينَ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ الْاَمْثَالَ ﴿45﴾ وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْؕ وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ ﴿46﴾ فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِهٖ رُسُلَهُؕ اِنَّ اللّٰهَ عَزٖيزٌ ذُو انْتِقَامٍؕ ﴿47﴾ يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ وَبَرَزُوا لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ ﴿48﴾ وَتَرَى الْمُجْرِمٖينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّنٖينَ فِي الْاَصْفَادِۚ ﴿49﴾ سَرَابٖيلُهُمْ مِنْ قَطِرَانٍ وَتَغْشٰى وُجُوهَهُمُ النَّارُۙ ﴿50﴾ لِيَجْزِيَ اللّٰهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْؕ اِنَّ اللّٰهَ سَرٖيعُ الْحِسَابِ ﴿51﴾ هٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهٖ وَلِيَعْلَمُٓوا اَنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ اُولُوا الْاَلْبَابِ ﴿52﴾