76- İNSAN SURESİNİN KISA TEFSİRİ

İNSAN SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-3
Doğrusu insanların üzerinden -daha onlar adı anılmaya değer bir şey değilken- çok uzun bir zaman geçmiştir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Biz insanları (bu dünyada) sınamak için bir damla karışık sıvıdan yaratmaktayız ve onlara işitme ve görme özelliklerini vermekteyiz. Doğrusu Biz insanları dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttik (ve onları bu dünya hayatında düşünce, inanç ve tercihlerinde özgür bırakıp sınamaktayız.) Böylece (dileyenler) Allah'a şükreder, (dileyenler ise) Ona nankörlük eder.
Ayet: 4-6
Doğrusu Biz İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere (ahirette) zincirler, kelepçeler ve cehennemin alevli ateşini hazırladık. (Dünya hayatında düzeltici / iyi işler yapan) iyi insanlar ise (ahirette) güzel kokulu cennet içeceklerini kadehlerle içecektir. Allah'ın (cennete soktuğu) kulları o içecekleri cennet pınarlarından bolca içecektir.
Ayet: 7-14
Onlar (yani İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseler) verdikleri sözleri yerine getirirler, şiddeti her yeri kaplayacak olan kıyamet gününden korkarlar ve Allah'ın sevgisini kazanmak için yoksullara, yetimlere / kimsesizlere ve esaret altında tutulanlara yemek yedirirler. Onlar ihtiyaç sahiplerine: "Doğrusu biz sizi (gösteriş için değil) yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için doyuruyoruz ve sizden hiçbir karşılık veya teşekkür istemiyoruz. Çünkü biz korkunç ve sıkıntılı bir gün (olan kıyamet gününde) Rabb'imizden (yani Onun bizi çekeceği hesaptan) korkuyoruz." derler. Böylece Allah onları o günün şiddetinden koruyacaktır ve (ahirette) onların yüzlerine parlaklık, gönüllerine de sevinç verecektir. Allah onları (İslam için) sabırla dayanışarak hareket ettiklerindenı (ahirette) cennet (nimetleriyle) ve ipekli giysilerle ödüllendirecektir. Onlar cennette (karşılıklı) koltuklara oturup (sohbet edecek) ve orada (yakıcı / rahatsız edici) bir güneş veya üşüten bir soğukluk görmeyecektir. Ayrıca meyvelerine kolayca erişilebilen cennet ağaçları -dallarını aşağıya eğerek- onları gölgeleyecektir.
Ayet: 15-22
Cennete giren kimselerin istedikleri (ikramlar) onlara gümüş kaplarda ve kristal ve gümüş bardaklarda servis edilecektir. Cennette onlara tadları çok güzel olan içecekler kadehlerle içirilecektir. Onlar 'Selsebil' denilen bir pınardan içecektir. Allah'ın cennette yarattığı genç hizmetçiler, saçılmış inciler gibi onların etrafında dolaşarak (ikramları) servis yapacaktır. Cennette nereye baksan, nimetlerimizi ve büyük hükümranlığımızı görürsün. Cennete giren kimseler orada ince ve kalın ipekli kumaşlardan yeşil elbiseler giyinecek ve gümüş bileklikler takınacaktır. Rabb'leri onlara tertemiz içecekleri içirecektir. (Ey İslam'a inananlar,) bu cennet nimetleri size (dünya hayatında) yaptığınız (iyi işlerin) karşılığında bir ödül olarak verilecektir.
Ayet: 23-26
Ey elçi, bu ilahi kitabı / Kuran'ı sana Biz indirmekteyiz. Öyleyse Rabb'inin hükmü gelene kadar (İslam için) sabırla dayanışarak hareket et. Sakın günahta ısrar eden ve Allah'a nankörlük eden kimselere uyma! Ey elçi, sabah-akşam daima Rabb'inin yüce adını (şükürle) an, geceleyin Ona secde et ve uzun gecelerde Allah'ın yüceliğini anarak hareket et.
Ayet: 27-28
(Ne yazık ki) putperest / müşrik Araplar ağır / zorlu kıyamet gününü umursamayıp dünya hayatını tercih ediyorlar. Doğrusu onları yaratan, onlara güç veren ve -dilediğimizde- (onları öldürüp) yerlerine başka insanları getirecek olan Biziz.
Ayet: 29
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bu ilahi kitap / Kuran ilahi bir hatırlatmadır. Öyleyse dileyenler Rabb'lerine yönelen dosdoğru yolu / İslam'ı benimseyecektir (ve ahirette Onun lütfettiği cennet nimetlerine erişecektir.)
Ayet: 30-31
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, eğer Allah dilemeseydi, siz hiçbir şey dileyemezdiniz. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah dileyenleri (yani İslam'a inananları) rahmetine sokacaktır. Ama O, haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlere ise (ahirette) şiddetli cezalar hazırlamıştır.

سورة الإنسان

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ حٖينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْـًٔا مَذْكُورًا ﴿1﴾ اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍ نَبْتَلٖيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمٖيعًا بَصٖيرًا ﴿2﴾ اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبٖيلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا ﴿3﴾ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِرٖينَ سَلَاسِلَا وَاَغْلَالًا وَسَعٖيرًا ﴿4﴾ اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًاۚ ﴿5﴾ عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللّٰهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجٖيرًا ﴿6﴾ يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطٖيرًا ﴿7﴾ وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّهٖ مِسْكٖينًا وَيَتٖيمًا وَاَسٖيرًا ﴿8﴾ اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُرٖيدُ مِنْكُمْ جَزَٓاءً وَلَا شُكُورًا ﴿9﴾ اِنَّا نَخَافُ مِنْ رَبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرٖيرًا ﴿10﴾ فَوَقٰيهُمُ اللّٰهُ شَرَّ ذٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقّٰيهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًاۚ ﴿11﴾ وَجَزٰيهُمْ بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَرٖيرًاۙ ﴿12﴾ مُتَّكِـٖٔينَ فٖيهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِۚ لَا يَرَوْنَ فٖيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرٖيرًاۚ ﴿13﴾ وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلٖيلًا ﴿14﴾ وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِاٰنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَاَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارٖيرَاۙ ﴿15﴾ قَوَارٖيرَ مِنْ فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدٖيرًا ﴿16﴾ وَيُسْقَوْنَ فٖيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنْجَبٖيلًاۚ ﴿17﴾ عَيْنًا فٖيهَا تُسَمّٰى سَلْسَبٖيلًا ﴿18﴾ وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۚ اِذَا رَاَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَنْثُورًا ﴿19﴾ وَاِذَا رَاَيْتَ ثَمَّ رَاَيْتَ نَعٖيمًا وَمُلْكًا كَبٖيرًا ﴿20﴾ عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَاِسْتَبْرَقٌؗ وَحُلُّٓوا اَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍۚ وَسَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا ﴿21﴾ اِنَّ هٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَٓاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا ﴿22﴾ اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ تَنْزٖيلًاۚ ﴿23﴾ فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ اٰثِمًا اَوْ كَفُورًاۚ ﴿24﴾ وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَاَصٖيلًاۚ ﴿25﴾ وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوٖيلًا ﴿26﴾ اِنَّ هٰٓؤُلَٓاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَٓاءَهُمْ يَوْمًا ثَقٖيلًا ﴿27﴾ نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَٓا اَسْرَهُمْۚ وَاِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَٓا اَمْثَالَهُمْ تَبْدٖيلًا ﴿28﴾ اِنَّ هٰذِهٖ تَذْكِرَةٌۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّهٖ سَبٖيلًا ﴿29﴾ وَمَا تَشَٓاؤُنَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٖيمًا حَكٖيمًا ﴿30﴾ يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ فٖي رَحْمَتِهٖؕ وَالظَّالِمٖينَ اَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا اَلٖيمًا ﴿31﴾