"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"
Ayet: 1
Doğrusu bildirdiğimiz gerçeklerden bazılarını göstermek için bu kulunu (elçisini) geceleyin Mescidi Haram'dan alıp çevresini bereketli kıldığımız Mescidi Aksa'ya götüren Allah tüm eksiklerden uzaktır / yücedir. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi hakkıyla görendir.
Ayet: 2
Geçmişte Biz Musa'ya ilahi bir kitap verdik. Biz o ilahi kitabı İsrailoğulları için bir doğruluk rehberi yaptık ve onlara: "Benden başka bir savunucu edinmeyin!" dedik.
Ayet: 3-8
(Ey insanlar,) / ey Nuh ile beraber gemide taşıdığımız kimselerin soyu, şunu iyi bilin ki, Nuh çok şükreden bir kulumuzdu. Doğrusu Biz İsrailoğullarına şu hükmümüzü ilahi kitapta bildirdik: "Siz yeryüzünde iki defa bozgunculuk ve büyük zorbalık edeceksiniz. (Biz de sizi cezalandıracağız.)" Böylece (size) söz verdiğimiz birinci cezanın vakti geldiğinde, Biz çok güçlü kullarımızı (düşman olarak) sizin üzerinize gönderdik. Onlar da evlerinizin içine kadar girip yağmaladılar. Doğrusu bu, (Allah'ın verdiği) sözün gerçekleşmesidir. Daha sonra Biz sizi yeniden düşmanlarınıza üstün getirdik ve servetlerinizi, çocuklarınızı ve askerlerinizi çoğalttık. Ey İsrailoğulları, şunu iyi bilin ki, eğer (diğer insanlara) iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz; eğer (diğer insanlara) kötülük ederseniz de, kendinize kötülük etmiş olursunuz. Sonra ikinci ceza vakti geldiğinde, sizi küçük düşüren ve birinci defada olduğu gibi mescide (mabede) girip ele geçirdiği her şeyi yağma ve talan eden düşmanları üzerinize gönderdik. (Ey İsrailoğulları, şunu iyi bilin ki, tövbe edip İslam'a inanırsanız.) Rabb'inizin size rahmetini lütfetmesini umabilirsiniz; ama (inkara) dönerseniz, Biz de (sizi cezalandırmaya) döneriz. Doğrusu Biz cehennemi İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri (cezalarla) kuşatmak için yarattık.
Ayet: 9-11
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bu ilahi kitap / Kuran en sağlam gerçeğe (İslam'a) yöneltir ve İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseleri büyük bir ödülle (cennetle) müjdeler. Diğer yandan Biz ahirete / ahiretteki hesaba inanmayan kimselere ise şiddetli cezalar hazırladık. Ama (ne yazık ki) İslam'ı inkar eden insanlar iyilik yerine kötülüğü isterler. Çünkü İslam'ı inkar eden insanlar her zaman çok acelecidir.
Ayet: 12
(Ey insanlar, şunu iyi bilin ki,) Biz geceyi ve gündüzü (birbirinden farklı) iki gerçek olarak yarattık. Rabb'inizin lütfundan rızık aramanız (çalışmanız) için ve (bir takvime göre) yılların sayısını bilip hesaplamanız için gece gerçeğini giderip gündüz gerçeğini aydınlık yapan da Biziz. Biz her şeyi ayrıntısıyla açıklamaktayız.
Ayet: 13-15
Herkes şunu iyi bilsin ki, Biz her insanın günahını kendi boynuna yükleyeceğiz ve kıyamet günü onun tüm yaptıklarının yazıldığı kitabı / amel defterini açıp önüne çıkaracağız. Sonra da ona: "Haydi, kitabını / amel defterini oku. Bugün sen kendini hesaba çekmeye yetersin." diyeceğiz. Öyleyse her kim dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelirse, bu, onun kendi yararına olur; her kim de dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan saparsa, bu, onun kendi zararına olur. (Herkes kendi yaptığından sorumludur.) Hiç kimse başkasının günahını yüklenmez. Ayrıca Biz elçi göndermediğimiz hiçbir toplumu cezalandırmış da değiliz.
Ayet: 16
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Biz bir beldeyi cezalandırıp yok etmek istediğimizde, (oraya gönderdiğimiz elçiyle) o toplumdaki zenginlikten şımaran kimselere (İslam'a uymalarını) emretmişizdir. Ama onlar orada günahta ısrar ettiklerinden ceza emrimiz üzerlerinde gerçekleşmiştir. Böylece Biz orayı yıkıp yok etmişizdir.
Ayet: 17
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Biz Nuh'tan sonra nice beldeleri cezalandırıp yok ettik. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'in kullarının günahlarından haberdar olmada ve her şeyi hakkıyla görmede yeterlidir. / O, ahirette herkesi tüm yaptıklarından hesaba çekecektir.
Ayet: 18-20
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, her kim (ahiret / cennet nimetlerini değil) çabuk elde edeceğini (yani dünya nimetlerini) isterse, şunu iyi bilsin ki Biz (bu dünyada) istediğimiz kimselere dilediğimiz kadar veririz. Sonra da Biz (ahiret / cennet nimetlerini değil dünya nimetlerini) isteyen o kimseyi aşağılanmış ve kovulmuş bir halde gireceği cehenneme sokarız. İslam'a inanıp ahiret / cennet nimetlerini isteyen ve o nimetleri hak etmek için çalışan kimseler ise (dünyada) yaptıkları iyi işlerin ödülünü (ahirette) fazlasıyla alacaktır. Doğrusu Biz (bu dünyada çalışıp bir iş ortaya koyan) herkese, -İslam'a inananlara da / İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere de- "Rabb'inin zenginliğinden" veririz. Çünkü Rabb'inin zenginliği asla sınırlandırılamaz.
Ayet: 21-22
Baksana, Biz bu dünyada insanlara birbirinden ne farklı özellikler lütfettik. Ama ahirette (cennete giren kimselere) daha üst dereceler ve üstünlükler vardır. Sakın Allah ile beraber (sahte) bir ilah daha (yani bir put) edinme! Yoksa ahirette aşağılanmış ve terk edilmiş bir halde kalırsın.
Ayet: 23-25
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'in Ondan başkasına ibadet etmemenizi ve annenize ve babanıza iyilik etmenizi emretmiştir. Eğer annen ve baban -onlardan biri veya ikisi birden- senin yanında yaşlanırlarsa, sakın onlara "Öf!" deme! Sakın onları azarlama! Onlara daima güzel sözler söyleyip şefkat kanadını ger ve onlar için: "Ey Rabb'im, onlar bana küçüklüğümde şefkatle baktığı gibi Sen de onlara rahmetini lütfet." diyerek dua et.
Doğrusu Rabb'iniz içinizdekileri (niyetlerinizi) en iyi bilendir. Ey insanlar, siz (İslam'a inanıp) düzeltici / iyi işler yapan kimseler olursanız, (ahirette cenneti kazanırsınız.) Şüphesiz ki Allah her zaman hatadan eden / tövbe eden kimseleri çok bağışlayandır.
Ayet: 26-30
Ey elçi, en yakından başlayıp (ihtiyaç sahiplerine,) yoksullara ve yolda / sokakta kalan zor durumdaki kimselere (zekat) haklarını ver. Ama savurgan da olma. Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabb'ine çok nankördür. Eğer Rabb'inin lütfundan rızkını ararken (yani kendi geçimin için çalışırken) ihtiyaç sahiplerine sırt çevirmek durumunda kalırsan, onlara kırıcı olmayan / yumuşak söz söyle. Ne cimri ol; ne de saçıp savur. Yoksa sonuçta kınanmış ve pişman bir halde kalırsın.
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'in (bu dünyada bir sınav olarak) verdiği nimetleri dilediğine bol, dilediğine de belli bir ölçüde verir. Şüphesiz ki Allah her zaman kullarından haberdardır ve her şeyi hakkıyla görendir.
Ayet: 31-38
(Ey insanlar,) sakın yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin! Şunu iyi bilin ki, onlara da size de rızıkınızı veren Biziz. Şüphesiz ki onları (masum canları) öldürmek her zaman çok büyük bir günahtır. Sakın zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, her zaman için utanılacak / çirkin ve çok kötü bir şeydir. Sakın haklı bir sebep olmadan Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı bir canı öldürmeyin! Ama Biz haksızlığa / zulüme uğrayıp öldürülen bir kimsenin velisine (kısas) yetkisi tanımışızdır. Artık o veli de aşırı gidip (intikam almaya kalkışmasın.) Çünkü ona (kısas yetkisi verilerek) gereken yardım yapılmıştır. Sakın yetimlerin servetlerine -onlar yetişkin olana kadar- en güzel şekil dışında (yani onlara yardım etme dışında) yaklaşmayın ve onlara verdiğiniz sözleri yerine getirin. Şunu iyi bilin ki, verdiğiniz her söz (ahirette size hesabı sorulacak) bir sorumluluktur. Bir şeyi ölçerken doğru ölçün, tartarken de doğru tartın. En iyi ve en güzel davranış budur. Bilmediğin bir şeyin savunucusu olma. Çünkü kulaklar, gözler ve kalpler (yani tüm organlar) yaptıklarından sorumludur. Sakın yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Şunu iyi bil ki, sen yürümünle ne yeri yarabilirsin; ne de boyca dağlara erişebilirsin. Doğrusu bunların hepsi Rabb'inin hiçbir zaman hoş görmediği kötü davranışlardır.
Ayet: 39
Ey elçi, bunlar Rabb'inin sana vahiy ettiği / bildirdiği doğru hükümlerden bazılarıdır. Sakın Allah ile beraber (sahte) bir ilah daha (yani bir put) edinme! Yoksa ahirette kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılırsın.
Ayet: 40
Ey putperest / müşrik Araplar, (size göre) Rabb'iniz erkek çocukları size seçip ayırmış sonra da melekleri (güya) kendine kız çocuklar edinmiş(!) Öyle mi? (Olamaz!) Doğrusu siz çok büyük bir yalan söylüyorsunuz.
Ayet: 41
Doğrusu Biz bu ilahi kitapta / Kuran'da, insanlar öğüt alsın diye gerçekleri açıklamaktayız; ama bu, bazılarının sadece nefretini artırmaktadır.
Ayet: 42-44
Ey elçi, insanlara de ki: "Şayet putperestlerin / müşriklerin dediği gibi Allah ile beraber başka ilahlar / putlar var olsaydı, o takdirde onlar (gökleri ve yeri kuşatan) Arş'ın sahibi olan Allah'a ulaşıp (sahte ilahları / putları inkar eden bu ilahi kitabı / Kuran'ı insanlara göndermesini engellemek için) bir yol ararlardı. Doğrusu en yüksek ve en büyük olan Allah putperestlerin / müşriklerin çirkin yakıştırmalarından uzaktır ve çok yücedir. Herkes şunu iyi bilsin ki, yedi kat gökler, yeryüzü ve onlarda bulunan herkes / her şey Allah'ın yüce adını anarak hareket eder. Her bir şey Allah'ın yüce adını hamd ile anarak hareket eder. Ama siz onların Allah'ın yüce adını anışını anlayamazsınız. Şüphesiz ki Allah her zaman en hoşgörülüdür ve çok bağışlayandır."
Ayet: 45-48
Ey elçi, sen bu ilahi kitabı / Kuran'ı okurken, Biz ahirete / ahiretteki hesaba ısrarla inanmayan putperest / müşrik Araplarla senin arana görünmez bir perde koymaktayız. Doğrusu Biz onların -gerçekleri anlaması gereken (ama anlamak istemeyen)- kalplerini (ısrarla işledikleri günahların kirleriyle) kapladık ve (gerçekleri işitmek istemeyen) kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Bu yüzden sen bu ilahi kitapta / Kuran'da Rabb'ini tek ilah olarak andığında, o putperestler / müşrikler nefretle arkalarını dönüp gittiler. Ey elçi, Biz onların senin İslam'a davetini dinlerlerken nasıl (kötü niyetle) dinlediklerini ve o zalimlerin (kendi aralarında) senin hakkında fısıldaşarak: "Siz (ona uyarsanız,) ancak kendisine sihir yapılmış (yani ne dediğini bilmeyen) bir adama uymuş olursunuz." dediklerini en iyi bileniz. Ey elçi, baksana, onlar sana ne kötü bir örnek verdiler / ne çirkin bir yakıştırma yaptılar! Doğrusu onlar gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan sapmıştır. Bu yüzden doğru yolu bulamazlar.
Ayet: 49-52
Putperest / müşrik Araplardan bazıları: "Ne yani? (Ölüp) kabirde (çürümüş) kemiklere ve toza-toprağa dönüştükten sonra, yeni bir yaratılışla mı diriltileceğiz? (Olamaz!)" dediler. Ey elçi, onlara de ki: "İsterseniz taştan veya demirden isterseniz de size yaratılması / diriltilmesi daha zor gelen bir şeyden olun; (hiç fark etmez, ahirette diriltilip hesaba çekileceksiniz.)" Sonra ey elçi, onlar (alay ederek) sana: "Peki, kim bizi (diriltip) geri döndürecekmiş?" diyecektir. Ey elçi, onlara de ki: "Doğrusu (ahirette) sizi ilk defasında (yani dünyada) yoktan var edip yaratmış olan Allah diriltecektir." Daha sonra onlar (yine alay ederek) sana baş sallayıp: "Peki, bu ne zaman olacakmış?" diyecektir. Ey elçi, onlara de ki: "Bu, çok yakında olabilir. Şunu iyi bilin ki, kıyamet günü Allah sizi çağırdığında, siz Onu hamd ile anarak olumlu cevap vereceksiniz. Ayrıca siz dünyada çok az bir süre kaldığınızı sanacaksınız."
Ayet: 53
Ey elçi, kullarıma de ki: "En güzel sözlerle konuşsunlar. Çünkü şeytan onların arasını açmak ister." Doğrusu şeytan her zaman insanın büyük bir düşmanıdır.
Ayet: 54-55
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Rabb'iniz sizi en iyi bilendir. Allah, dilerse size rahmetini lütfeder; dilerse de sizi cezalandırır. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz seni onların (yaptığı yanlışların) savunucusu olman için göndermedik. (Biz seni ancak gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu duyurman için gönderdik.) Doğrusu Rabb'in göklerde ve yerdeki herkesi / her şeyi en iyi bilendir. Ey insanlar, şunu da iyi bilin ki, Biz peygamberlerimize birbirinden farklı özellikler lütfettik. (Örneğin Biz bu elçiye bu ilahi kitabı / Kuran'ı verdik.) Davud'a da Zebur'u verdik.
Ayet: 56-57
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Allah'tan başka (güya) ilah olduğunu iddia ettiğiniz putlara / sahte ilahlara da boşuna dua (ibadet) edebilirsiniz; ama şunu iyi bilin ki, onlar sizden hiçbir sıkıntıyı gideremez veya değiştiremezler / azaltamazlar." Doğrusu onlar (yani putperest / müşrik Arapların dünyadayken ilah sayıp dua ettiği varlıklar) ahirette Rabb'lerine yakın olma arayışında olacak, Onun rahmetini dileyecek ve Onun cezasından korkacaktır. Çünkü Rabb'inin cezası her zaman kaçınılması gereken bir şeydir.
Ayet: 58
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Biz her beldeyi kıyamet gününden önce ya yok edeceğiz ya da şiddetle cezalandıracağız. Doğrusu bu gerçek tüm ilahi kitaplarda yazılıdır.
Ayet: 59
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Bizim (size) mucizeler göndermemize engel olan tek şey, önceki inkarcıların onları yalanlaması (ve bu yüzden cezaya uğramasıdır.) Biz Semud toplumuna apaçık görülen bir mucize olan dişi bir deve verdik; ama onlar ona (bir mucize olan o dişi deveye) haksızlık / zulüm etmekte ısrar ettiler. Doğrusu Biz mucizeleri ancak (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri cezalandıracağımızı bildirmek ve) korkutmak için göndeririz.
Ayet: 60
Ey elçi, daha önce de Biz sana: "Rabb'in tüm insanları her bakımdan çepeçevre kuşatmıştır. (O, size sizin istediğinizi değil kendi dilediğini verir.)" demiştik. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz sana gösterdiğimiz rüyayı ve bu ilahi kitapta / Kuran'da adı geçen (cehennemdeki) lanetli (ve zehirli) zakkum ağacını insanlar için bir sınama yaptık. Doğrusu Biz onları (cehennemle uyarıp) korkuturuz; ama bu, bazılarının azgınlığını daha çok artırır.
Ayet: 61-65
Bir vakit Biz meleklere: "(İlk insan olan) Adem'e secde edin / saygı gösterin." dedik. O vakit İblis hariç meleklerin hepsi hemen secde ettiler / saygı gösterdiler. İblis: "(Ey Rabb'im,) çamurdan yarattığın bir varlığa mı secde edeceğim? (Olamaz!) Senin benden daha çok değer verdiğin varlık bu mu? Eğer bana kıyamet gününe kadar bir süre verirsen, ben de onun soyunun çoğunu kandırıp kendime bağlarım." dedi. Allah İblis'e: "Defol git! Onlardan sana uyanlar (da sendedir.) Sizin hak ettiğiniz ceza cehenneme atılmaktır. (Ey şeytan,) onlardan kandırabildiğin kimseleri sesinle / vesvesenle kışkırtabilirsin, üzerlerine her çeşit askerini gönderebilirsin; onların servetlerine ve çocuklarına ortak olabilirsin ve onlara sözler verebilirsin. Doğrusu şeytan insanlara sadece aldatıcı sözler verecektir. (Ey şeytan,) senin (sana uyup doğruluktan sapanlar hariç) Benim kullarımın üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün yoktur. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'in savunucu olarak yeter." dedi.
Ayet: 66-69
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, lütfundan rızkınızı arayın diye denizlerde gemileri sizin için yüzdüren Rabb'iniz olan Allah'tır. Şüphesiz ki Allah size her zaman en merhametlidir. Ey putperestler / müşrikler, şunu iyi bilin ki, denizde bir sıkıntıya uğradığınızda, sizin Allah'tan başka dua (ibadet) ettiğiniz putlar / sahte ilahlar sizi terk edecektir. Ama Allah sizi kurtarıp sağ-salim karaya çıkardığında, siz Ona sırt çevirmektesiniz. Doğrusu İslam'ı inkar eden insanlar her zaman çok nankördür. (Ey İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler,) Allah'ın sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden veya üzerinize taş yağdırmayacağından asla emin olmayın. (Allah'ın cezası başınıza geldiğinde) sizi savunabilecek hiç kimseyi bulamazsınız. (Ey İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler,) Allah'ın sizi yeniden denize döndürüp üzerinize yıkıcı bir fırtına göndermeyeceğinden ve nankörlüğünüz yüzünden sizi suda boğmayacağından da emin olmayın. (Allah'ın cezası başınıza geldiğinde) Bize karşı gelip size uyacak hiç kimseyi bulamazsınız.
Ayet: 70
Doğrusu Biz Adem'in çocuklarına çok değer verdik, onları karada ve denizde (değişik taşıtlarla) taşıdık ve onlara temiz / sağlıklı nimetler lütfettik. Böylece Biz insanlara yarattığımız diğer varlıkların çoğundan daha üstün özellikler verdik.
Ayet: 71-72
Kıyamet günü Biz her toplumu önderleriyle beraber çağıracağız. O gün amel defteri sağ eline verilen kimseler onu (sevinçle) okuyacaktır. Doğrusu ahirette hiç kimseye en ufak bir haksızlık edilmeyecektir. Bu dünyada gerçeklere karşı kör davrananlar ise ahirette kör ve doğru yoldan daha çok sapmış olacaktır.
Ayet: 73-77
Ey elçi, eğer putperest / müşrik Araplar yapabilselerdi, seni sana vahiy ettiğimiz / bildirdiğimiz bu ilahi kitaptan / Kuran'dan şaşırtıp başka bir sözü Bize iftira etmeni sağlarlardı. O takdirde de onlar seni yakın bir dost edinirlerdi. Ey elçi, şayet Biz senin kararlılığını artırmasaydık, sen -az da olsa- onlara bir eğilim gösterebilirdin. Ama o vakit Biz sana hayatın ve ölümün acılarının kat kat fazlasıyla tattırırdık ve sen Bize karşı sana yardım edebilecek hiç kimseyi bulamazdın. Ey elçi, eğer putperest / müşrik Araplar yapabilselerdi, seni beldenden (Mekke'den) zorla sürüp çıkarırlardı. Ama o takdirde senin ayrılmandan sonra onlar da orada çok kalamazlardı. Ey elçi, bu, (yani İslam'a davet ve İslam'ı inkar çatışması) önceki elçilerimizin de yaşadığı bir yasadır. Doğrusu uyguladığımız yasalarda hiçbir sapma olmaz.
Ayet: 78-80
Ey elçi, (her gün) güneş tepe noktasını geçtikten sonra gecenin karanlığı bastırana kadar (belli vakitlerde) ve sabahın şafağında Kuran okunan vakitte düzenli olarak namaz kıl. Herkes şunu iyi bilsin ki, sabahın şafağında okunan Kuran'a (melekler) şahit olurlar. Ayrıca ey elçi, -sana özel olarak- geceleyin uykundan uyanıp (teheccüt) namazı kıl. Böylece Rabb'inin seni övgüye değer / güzel bir konuma yükseltmesini umabilirsin. Öyleyse ey elçi, şöyle dua et: "Ey Rabb'im, beni gireceğim her yere doğrulukla girdir; çıkacağım her yerden doğrululukla çıkar ve (her zaman) lütfundan bana yardımcı bir güç ver."
Ayet: 81
Ey elçi, de ki: "Artık gerçekler geldi ve batıl inançlar / hurafeler sönerek yok olup gitti. Çünkü batıl inançlar / hurafeler her zaman için sönüp yok olmaya mahkumdur."
Ayet: 82
Doğrusu Biz bu ilahi kitaptan / Kuran'dan İslam'a inananların (gönüllerine) şifa ve rahmet olan gerçekleri indiriyoruz. Diğer yandan aynı gerçekler haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin ise ancak (ahiretteki) kayıplarını artırır.
Ayet: 83-85
Doğrusu Biz İslam'ı inkar eden insanlara nimet verdiğimizde, onlar gerçeklere / İslam'a / doğruluğa sırt çevirip yan çizerler; başlarına bir sıkıntıya geldiğinde ise hemen ümitsizliğe kapılırlar. Ey elçi, insanlara de ki: "Herkes kendi karakterine göre davranır. Şüphesiz ki Rabb'iniz kimin dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneldiğini en iyi bilendir." Ey elçi, sana ruh hakkında sorular soranlara de ki: "Ruh, Rabb'imin bir emriyle var olmuştur. Doğrusu bu konuda size verilen bilgi çok azdır."
Ayet: 86-87
Ey elçi, eğer Biz dileseydik sana vahiy ettiğimiz / bildirdiğimiz bu ilahi kitabı / Kuran'ı ortadan kaldırırdık. O takdirde sen onu geri getirmek için Bize karşı kendine bir savunucu bulamazdın. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, bu ilahi kitap / Kuran ancak Rabb'inin lütfettiği bir rahmettir. Doğrusu Allah'ın senin üzerindeki lütufları her zaman çok büyüktür.
Ayet: 88-89
Ey elçi, de ki: "Herkes şunu iyi bilsin ki, tüm insanlar ve cinler bu ilahi kitabın / Kuran'ın bir benzerini ortaya koymak için toplanıp yardımlaşsalar da onun bir benzerini asla ortaya koyamazlar." Doğrusu Biz insanlara (İslam'a inanmaları için) bu ilahi kitapta / Kuran'da her çeşit örneği açıkladık. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu ısrarla nankörlük edip İslam'a karşı çıkmaktadır.
Ayet: 90-96
Ey elçi, putperest / müşrik Araplardan bazıları sana: "Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça sana inanmayız. Ya da (eğer doğruyu söylüyorsan,) senin hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu bir bahçen olmalıdır ve sen onun içinden ırmaklar fışkırtıp akıtmalısın. Ya da (kıyamet günü olacağını) iddia ettiğin gibi göğü üzerimize parça parça düşürmelisin. Ya da Allah'ı ve melekleri önümüze getirmelisin. Ya da senin altınlarla süslenmiş bir evin olmalıdır. Ya da (sana inanmamız için) senin (gözlerimizin önünde) göğe çıkman gerekir. (Yoksa sana inanmayız.) Ayrıca sen bize okuyacağımız ilahi bir kitabı (gözümüzün önünde gökten) indirmedikçe de senin göğe çıktığına inanmayız." dediler. Ey elçi, onlara de ki: "Doğrusu Rabb'im tüm eksiklerden uzaktır / yücedir. Şunu iyi bilin ki, ben (Allah'ın size gönderdiği melek değil) insan bir elçiyim."
Ama (ne yazık ki) bu doğruluk rehberi / Kuran kendilerine geldiğinde, bazı insanları İslam'a inanmaktan alıkoyan tek şey onların, 'Allah bize (bizim gibi sıradan) bir insanı elçi göndermez ki!' demesidir. Ey elçi, insanlara Rabb'inin şu hükmünü bildir: "Şayet yeryüzünde (insanlar değil) melekler gezip dolaşsalardı, (o takdirde) Biz onlara da (onlardan farklı olan insan bir elçi değil) melek bir elçi indirirdik." Ey elçi, onlara de ki: "Doğrusu aramızda (benim Allah'ın elçisi olduğuma) Onun (bu ilahi kitaptaki / Kuran'daki) şahitliği yeter. Şüphesiz ki Allah her zaman kullarından haberdardır ve her şeyi hakkıyla görendir."
Ayet: 97-99
Doğrusu Allah'ın dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttiği kimseler, (doğruluğu gönülden isteyip) ona yönelen kimselerdir; Allah'ın ısrarlı sapkınlıkları içinde bıraktığı kimselerin ise ahirette Ondan başka bir dostu (veya yardımcısı) olmayacaktır. Sonuçta kıyamet günü Biz onları kör, dilsiz ve sağır olarak yüzükoyun (yerde sürünür) bir halde huzurumuzda toplayıp hesaba çekeceğiz. Onların sığınağı cehennem olacaktır. Oranın ateşi biraz küllense, Biz onu hemen yeniden kızdırıp alevlendireceğiz. Onlar bildirdiğimiz gerçekleri ısrarla inkar ettiklerinden ve '(ölüp) kabirde (çürümüş) kemiklere ve toza-toprağa dönüştükten sonra, yeni bir yaratılışla mı diriltileceğiz? (Olamaz!)' demeleri yüzünden bu cehennem cezasını hak etmiştir. (Ne yazık ki) putperest / müşrik Araplar gökleri ve yeri (yoktan) yaratan Allah'ın onların bir benzerini (ahirette) yaratabileceğini anlamadılar. Doğrusu Allah insanlara (tövbe edip İslam'a inanmaları için) hiç şüphesiz başlarına gelecek olan (ölüm vaktine) kadar bir fırsat vermiştir. Ama (ne yazık ki) haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler ısrarla nankörlük edip İslam'a karşı çıkmaktadır.
Ayet: 100
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Siz Rabb'imin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız bile, -harcayınca tükenir korkusuyla- kendinizi tutup (ihtiyaç sahiplerine) harcama / yardım yapmazdınız. Çünkü İslam'ı inkar eden insanlar her zaman çok cimridir."
Ayet: 101-104
Doğrusu Biz Musa'ya dokuz apaçık mucize verdik. Ey elçi, (bu Kuran'da bildirdiğimiz o mucizeleri) İsrailoğullarına sorabilirsin. Musa Firavunun ve ileri gelen devlet adamlarının yanına geldiğinde, Firavun ona: "Ey Musa, ben sana sihir yapıldığını düşünüyorum." dedi. O vakit Musa ona: "Ey Firavun, aslında sen de biliyorsun ki, bunlar ancak göklerin ve yerin Rabb'inin indirdiği gönül gözlerini açan ilahi gerçeklerdir. (Ey Firavun,) ben senin ahirette çok perişan olacağını düşünüyorum." dedi. Firavun İsrailoğullarını zorla ülkeden (Mısır'dan) sürgün etmek istemişti; ama Biz Firavunu ve onun beraberinde olanların hepsini suda boğduk. Daha sonra Biz İsrailoğullarına: "Şu beldeye yerleşin; ama şunu iyi bilin ki, ahiret sözümüz geldiğinde, Biz sizi (öldükten sonra diriltip) bir araya getireceğiz (ve tüm yaptıklarınızdan hesaba çekeceğiz.)" dedik.
Ayet: 105-106
Doğrusu Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı gerçeklerle indirdik. Böylece bu ilahi kitap / Kuran gerçeklerle inmiştir. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz seni ancak (tüm insanlara) müjdeci ve uyarıcı (olan bir elçi) olarak gönderdik. Ayrıca Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı -üzerinde durarak insanlara okuman / öğretmen iiçin- bölümlere ayırıp indirdik.
Ayet: 107-110
Ey elçi, insanlara de ki: "İsterseniz bu ilahi kitaba / Kuran'a inanın; isterseniz inanmayın. (Tercih sizindir; ama şunu iyi bilin ki, ahirette ona göre hesaba çekileceksiniz.)" Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran, kendilerine Kuran'dan önceki ilahi kitapların bilgisi verilen kimselere okunup aktarıldığında, onlar secdeye kapanırlar ve: "Ey Rabb'imiz Sen tüm eksiklerden uzaksın / yücesin. Şüphesiz ki Rabb'imizin verdiği her söz kesinlikle gerçekleşir." derler. Sonra da onlar ağlayarak (tekrar) secdeye kapanırlar. Çünkü bu ilahi kitap / Kuran onların kalplerindeki ürpertiyi artırır. Ey elçi, insanlara de ki: "(Rabb'inize) isterseniz 'Allah' diyerek, isterseniz de 'Rahman' diyerek dua edebilirsiniz. Ona hangi (güzel) ismiyle dua ederseniz edin (hiç fark etmez.) Doğrusu Allah en güzel isimlerin sahibidir." Ey elçi, sen de namazlarında sesini çok yükseltmemeli, çok alçaltmamalı ve bu ikisinin arasında bir yöntem benimsemelisin.
Ayet: 111
Ey elçi, de ki: "(Ey insanlar, size lütfettiği nimetler için) 'asla hiçbir çocuk edinmeyen, hükümranlığında hiçbir ortağı olmayan ve hiçbir dosta / yardımcıya ihtiyaç duymayan Allah'a hamdolsun' demelisiniz." Ey elçi, sen de Allah'ın büyüklüğünü anarak yüceltmelisin.