"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"
Ayet: 1-7
NUN ( Dikkat! ) Kalem ve onunla yazılan ilahi kitaplar Allah'ın bildirdiği gerçeklere şahittir. Ey elçi, sen Rabb'inin lütfuyla (akıl sahibisin,) asla aklını yitirmiş / delirmiş değilsin ve sana (ahirette) bitmez-tükenmez (sonsuz bir cennet) ödülü vardır. Çünkü sen çok güzel bir ahlak üzeresin. Sonuçta (ahirette) kimin aklıyla oynandığını hem sen hem de, onlar herkes görecektir. Doğrusu Rabb'in, Onun dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan sapanları da doğruluğa yönelenleri de en iyi bilendir.
Ayet: 8-16
Öyleyse ey elçi, sakın gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanlayanlara uyma! Ey elçi, putperest / müşrik Araplardan bazıları senin onlara yağcılık yapmanı, onların da sana yağcılık yapmalarını istiyorlar. Ey elçi, sakın yalandan yemin eden aşağılık görülen, (insanların arasını bozmak için) laf taşıyıp dedikodu yapan, iyiliği engelleyen, saldırgan, günahkar, vicdansız ve kötülüğüyle anılan kimselere uyma! Onların servetlerinin ve çocuklarının çok olması (önemli değildir.) Putperest / müşrik Araplardan bazıları, bildirdiğimiz gerçekler onlara okunup aktarıldığında: "Eskilerin masalları" dediler. (Bu yüzden) Biz onların burunlarına (ahirette) bir damga vuracağız.
Ayet: 17-33
Doğrusu Biz insanları (bu dünya hayatında) şu bahçe sahiplerini sınadığımız gibi sınamaktayız. O bahçenin sahipleri (bir gece önce kendi aralarında) yeminleşip sabahleyin (erkenden) ürün hasadı yapmaya karar verdiler. Onlar Allah'ı hesaba katmıyorlardı. Ama ey elçi, (o gece onlar uyurlarken,) Rabb'inden gelen bir afet o bahçeyi sardı ve orası kapkara / kupkuru oldu. Sabah olunca onlar (erkenden) uyandılar. Onlar (o afetten habersiz olarak) birbirlerine: "Bahçenin ürünlerini toplayacaksanız, geç kalmadan / erkenden yola çıkmalısınız." diye seslendiler. Yoldayken de birbirlerine: "Yardım isteyen yoksulları bugün bahçeye sokmayın." diyerek fısıldaştılar. Onlar -sanki güçleri Bizim emrimizi engellemeye yetermiş gibi- kararlı bir şekilde bahçeye geldiler. Onlar bahçelerindeki her şeyin yok olduğunu gördüklerinde, şaşkınlık içinde: "Herhalde biz doğru yoldan saptık." dediler. Ama oranın kendi bahçeleri olduğunu anladıklarında: "Doğrusu biz bu nimetten yoksun kaldık." diye sızlandılar. Onların arasından biri: "Doğrusu ben size, 'Allah'ın yüce adını anarak hareket edin.' demiştim." dedi. Onlar da: "Ey Rabb'imiz, Sen tüm eksikliklerden uzaksın / yücesin. Doğrusu biz zalimlerden olduk." dediler. Sonra birbirlerine dönüp karşılıklı suçlamalar yaptılar ve büyük bir pişmanlık duyup (kendi kendilerine): "Yazıklar olsun bize! Doğrusu biz (Allah'a karşı) azgınlaşan kimseler olduk. Ama umuyoruz ki, (tövbe edip kendimizi düzelttiğimizden,) Rabb'imiz bize bu nimetin yerine (ahirette) daha iyisini verecektir." dediler. Onlara işte böyle bir ceza verildi. Onların ahiretteki cezalar ise daha büyük olacaktır. Keşke insanlar gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu bir anlasalardı!
Ayet: 34-43
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimselere ahirette Rabb'lerinin huzurunda nimet cennetleri vardır. Çünkü Biz İslam'a inananlarla, günahta ısrar eden suçluları bir tutmayız. Niçin ve nasıl böyle yanlış hükümler veriyorsunuz? Yoksa sizin (elinizde) okuyup öğrendiğiniz ve onda dilediğiniz her şeyi bulduğunuz ilahi bir kitap mı var? (Hayır, yok!) Yoksa size -kıyamet gününe kadar- 'her hükmettiğiniz olacak diye' yeminlerle verdiğimiz bir sözümüz mü var? (Hayır, yok!) Ey elçi, putperest / müşrik Araplara sor: "Onlardan hangisi bunların var olduğunu iddia edebilir?" (Hiçbiri!) Doğrusu onların Allah'a ortak koştuğu putlar / sahte ilahlar vardır. (Onlar putlardan / sahte ilahlardan bir yardım göreceklerine inanırlar.) Eğer onlar doğru söylüyorlarsa, Allah'a ortak koştukları putları / sahte ilahları getirsinler (ve onlara yardım ettiklerini göstersinler de görelim!) Doğrusu tüm gerçeklerin ortaya çıkacağı kıyamet herkes Allah'a secde etmeye çağrılacaktır; ama İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler Ona secde edemeyecektir. O vakit onların gözleri öne eğik olacaktır ve yüzlerini utanç kaplayacaktır. Çünkü onlar dünyada sağ iken (yalnız Allah'a) secde etmeye çağrıldıklarında, (bu çağrıyı kabul etmeyip putlara / sahte ilahlara inanırlardı.)
Ayet: 44-45
Ey elçi, bu sözleri (bu Kuran'ı) ısrarla yalanlayanları Bana bırak. Biz onları hiç bilmedikleri bir yerden gelecek olan bir cezaya adım adım yaklaştıracağız. Ama Ben onlara (hatadan dönüp / tövbe edip İslam'a inanmaları için) bu dünyada bir süre veriyorum. Şüphesiz ki planım saşmazdır.
Ayet: 46-47
Ey elçi, sen İslam'a davet görevin için insanlardan hiçbir karşılık istemiyorsun. Öyleyse onlar hiçbir borcun altına girmemiştir. Doğrusu insanlar bilinmezi (geleceği) bilemezler ve (bu ilahi kitabın / Kuran'ın bildirdiği gerçeklerden daha doğrusunu) yazamazlar.
Ayet: 48-50
Öyleyse ey elçi, Rabb'inin hükmüne sabırla dayanışarak uy ve sakın geçmişte balığın yuttuğu Yunus gibi (aceleci) olma! Yunus (hatasından döndü / tövbe etti ve onu affetmesi için) yutkunarak Allah'a seslenip dua etti. Şayet Rabb'inin lütfu ona yetişmeseydi, (Yunus o balığın ağzından asla kurtulamazdı.) Böylece o, kendini kınarken, ıssız / boş bir yere atıldı. Sonra Rabb'i onu (yeniden) elçisi olarak seçip düzeltici / iyi işler yapan insanlardan yaptı.
Ayet: 51-52
Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler bu ilahi öğüdü / bu Kuran'ı işittiklerinde -(sanki) sana saldıracaklarmış gibi (kızgın) bir şekilde- bakıyorlar. Onlar sana: "Bu adam aklını yitirmiş / delirmiş biridir." diyorlar. Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran tüm varlıklar için ilahi bir öğüttür.