"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"
Ayet: 1-5
Ey insanlar, bu kuluna (elçisine) bu ilahi kitabı / Kuran'ı indiren, ona hiçbir çarpıklık koymayan ve onu dosdoğru yapan Allah'a hamdolsun demelisiniz. Çünkü Allah (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri) Onun şiddetli cezasıyla (yani cehennemle) uyarmak ve İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseleri ise güzel bir ödülle (yani cennetle) müjdelemek ister. Cennete giren kimseler sonsuza kadar (cennet nimetlerinin) içinde olacaktır. Yine bu ilahi kitap / Kuran, "Allah bir çocuk edindi." diyenleri uyarmak için indirilmiştir. Doğrusu onların ve atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur ve onların ağızlarından çıkardıkları bu çirkin yakıştırma çok ağır bir iftiradır. O iftiracılar ancak yalan söylüyorlar.
Ayet: 6-8
Ey elçi, sen bazılarının bu ilahi söze / Kuran'a inanmamasına bakıp üzülerek kendini harap edecek değilsin. Doğrusu Biz yeryüzünde bulunan güzellikleri insanlardan hangisinin daha iyi işler yaptığını sınamak için yarattık. Ama (kıyamet günü) Biz yeryüzündeki her şeyi (yok edip) kuru toprağa döndüreceğiz.
Ayet: 9-12
Ey elçi, geçmişte mağarada (uzun bir süre uykuda kalan) arkadaşların ve onlar hakkında yazılan yazıtın (bu ilahi kitapta / Kuran'da) sana bildirdiğimiz gerçeklerden bir gerçek olmasına şaşma. (İslam'a inanan) o gençler bir mağaraya sığınıp: "Ey Rabb'imiz, rahmetinden bize de lütfet ve yapacağımız işlerde bize doğru yolu göster." diyerek dua ettiler. Böylece Biz onları o mağarada yıllarca "derin uykuda" uyuttuk; sonra da -iki gruptan hangisinin onların ne kadar süre mağarada (uykuda) kaldığını doğru hesapladığını ortaya koymak için- onları dirilttik / uyandırdık.
Ayet: 13-15
Ey elçi, sana onların başlarından geçenleri gerçeklerle anlatan Biziz. Doğrusu onlar Rabb'lerine inanmış gençlerdi. Biz de onların doğruluğunu artırıp kalplerini birbirine bağladık. Onlar (putperest / müşrik hükümdara karşı) ayağa kalkıp: "Doğrusu bizim Rabb'imiz göklerin ve yerin Rabb'idir. (Bu yüzden) biz Ondan başka (sahte) ilahlara / putlara dua (ibadet) etmeyiz. Yoksa batıl / saçma sözler söylemiş oluruz. Ama bizim toplumumuz Allah'tan başka (sahte) ilahlar / putlar da edindi. (Eğer onlar haklı olsalardı) o sahte ilahlar (putlar) hakkında apaçık bir kanıtı ortaya koymaları gerekirdi. Herkes şunu iyi bilsin ki, yalan uydurup Allah'a iftira eden kimselerden daha zalimi yoktur." dediler.
Ayet: 16-17
(O gençlerden biri diğerlerine): "Siz onlardan ve onların Allah'tan başka ibadet (dua) ettiği putlardan / sahte ilahlardan ayrıldığınızdan (hükümdar sizi cezalandırmayı planlıyor.) Öyleyse bir mağaraya sığının (ve onun yapacağı kötülüklerden kaçının.) Böylece Rabb'iniz size rahmetini yayar / lütfeder ve yapacağınız işlerde size destek olur." dedi. (Onların sığındığı mağaranın konumu şöyleydi:) Onlar mağaranın içindeyken güneş doğarken ışığının mağaranın sağına vurduğu, güneş batarken de ışığının mağaranın soluna vurup geçtiği görünürdü. Bu, Allah'ın bildirdiği gerçeklerden biridir. Doğrusu Allah'ın dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttiği kimseler, (doğruluğu gönülden isteyip) ona yönelen kimselerdir; Allah'ın ısrarlı sapkınlıkları içinde bıraktığı kimselerin ise ahirette hiçbir dostu veya doğruyu göstereni olmayacaktır.
Ayet: 18
Onlar o mağarada (uzun bir süre) yatarken, sen onları uyanık sanırdın. Çünkü Biz onları sağa ve sola döndürüyorduk. Onların köpeği de iki ön ayağının üzerine uzanmış bir şekilde mağaranın girişinde duruyordu. (Onlar uyur gibi değil kalkıp savaşacak gibiydi.) Onları görseydin onların heybetinden korkup dönüp kaçardın.
Ayet: 19-20
Bu böyledir. Biz onları (o mağarada yıllarca "derin uykuda" uyuttuktan sonra) dirilttik / uyandırdık. Böylece onlar birbirlerine orada ne yaşadıklarını sormaya başladılar. Aralarından biri: "Acaba burada ne kadar uyuyup kaldınız?" dedi. Onlardan bazıları: "Bir gün ya da bir günden az kalmış olabiliriz." dediler. Bazıları da: "Doğrusu ne kadar kaldığınızı en iyi bilen Rabb'inizdir. Aranızdan birini şu parayla şehre gönderin. Böylece o, hangi yiyeceklerin temiz olduğuna baksın ve size o yiyeceklerden getirsin; ama çok ince düşünerek davransın / dikkat etsin ve sizi hiç kimseye belli etmesin. Çünkü düşmanlar sizi ele geçirirlerse, ya sizi taşlarlar ya da kendi toplumlarına / inançlarına geri döndürürler. Ama şunu iyi bilin ki, şayet onların batıl toplumuna / inancına geri dönerseniz; asla kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişemezsiniz." dediler.
Ayet: 21
Bu böyledir. Biz Allah'ın her sözün gerçekleştiğinin ve kıyametin -hiç şüphesiz- kopacağının anlaşılması için onları (ve yaşadıkları mucizeyi) ortaya çıkardık. O vakit bu mucizeyi gören insanlar kendi aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. Bazıları: "Onlar için bir anıt dikin. Rabb'leri onları en iyi bilendir." dediler. Ama görüşleri ağır basan diğerleri: "Onların kaldığı mağarayı bir mescit yapalım." dediler.
Ayet: 22
Bazıları (onlar hakkında): "Onlar üç kişiydi, dördüncüleri köpekleriydi." diyecektir. Bazıları da: "Onlar beş kişiydi, altıncıları köpekleriydi." diyecektir. Diğer bazıları da: "Onlar yedi kişiydi, sekizincileri köpekleriydi." diyecektir. Ey elçi, de ki: "Rabb'im onların sayısını en iyi bilendir. Doğrusu onları bilenler / anlayanlar çok azdır." Öyleyse onlar hakkında (boş) bir tartışmaya girme ve onlar hakkında (gereksiz) sorular sorma.
Ayet: 23-24
Ey elçi, sakın hiçbir şey için, 'Yarın onu kesinlikle yapacağım.' deme! Doğrusu ancak Allah'ın dilediği şey olur. (Onun dilemediği şey ise asla olmaz.) Bunu unuttuğunda, hatırlar hatırlamaz hemen (bağışlama dileyerek) Rabb'ini an ve: "(Şimdi) dilerim ki Rabb'im beni en kısa zamanda doğruya ulaştırır." diyerek dua et.
Ayet: 25-26
O gençler, mağaralarında üçyüz yıl uyuyup kaldılar. Sonra dokuz yıl daha yaşadılar. Ey elçi, de ki: "Doğrusu onların mağarada ne kadar kaldığını en iyi bilen Allah'tır. Şüphesiz ki Allah göklerde ve yerdeki tüm bilinmezlerin sahibidir. O, en iyi görendir ve en iyi işitendir. Doğrusu insanların Allah'tan başka gerçek bir dostu yoktur. Ama herkes şunu iyi bilsin ki, Allah hiç kimseyi hükmüne ortak etmez.
Ayet: 27
Ey elçi, Rabb'inin kitabından / Kuran'dan sana vahiy edilen / bildirilen bilgileri insanlara okuyup aktar. Doğrusu Allah'ın sözlerini değiştirebilecek hiçbir güç yoktur ve Ondan başka bir sığınak bulamazsın.
Ayet: 28
Ey elçi, Rabb'lerinin rızasını isteyerek sabah-akşam daima Ona dua (ibadet) eden kimselerle beraber (İslam için) sabırla dayanışarak hareket et. Sakın gözlerin dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan başka bir yöne dönmesin. Ey elçi, sakın (günahta ısrar ettiğinden) ilahi öğüdümüzden / Kuran'dan uzak tuttuğumuz ve kötü arzularına uyup her işini aşırılıkla yapan kimselere uyma!
Ayet: 29-31
Ey elçi, de ki: "(Ey insanlar,) bu gerçekler Rabb'inizden gelmiştir. Artık dileyen Kuran'a / İslam'a inanır, dileyen de onu inkar eder." Ama herkes şunu iyi bilsin ki, Biz haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlere ahirette onları çepeçevre sarıp kuşatacak olan cehennem ateşini hazırladık. Cehenneme giren kimseler (susuzluktan) yardım isterlerse, onlara (ancak) erimiş maden gibi yüzlerini kavuran (kaynar sıcak) sular verilerek yardım edilecektir(!) Doğrusu o içecekleri (kaynar sıcak) su çok kötü bir içecektir ve çok kötü bir destektir.
Biz İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseleri ise (cenneti lütfedeceğiz.) Biz iyi işler yapanların ödülünü asla eksik etmeyiz / onları fazlasıyla ödüllendiririz. Ahirette onlara içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri ödülü verilecektir. Cennete giren kimseler orada altın bileklikler takınacak, ince ve kalın ipekli kumaşlardan yeşil elbiseler giyinecek ve koltuklara oturacaktır. Herkes şunu iyi bilsin ki, cennet en güzel ödüldür ve çok hoş bir destektir.
Ayet: 32-44
Ey elçi, insanlara şu iki adamın örneğini ver: Biz onlardan birine etrafını hurma ağaçlarıyla çevirdiğimiz içinde üzüm bağları olan iki bahçe vermişiz. O iki üzüm bağının arasındaki tarlada da ekinler bitirmişiz. Ayrıca iki üzüm bağından her biri bolca ürün veriyormuş ve onların hiçbir kusuru yokmuş. Biz o iki bağın arasından bir dere fışkırtıp akıtmışız ve o adam çok iyi ürün alıyormuş.
Bir gün o adam arkadaşıyla konuşurken: "(Görüyorsun ki) benim malım-mülküm seninkinden daha fazla; çevrem de seninkinden daha üstün." demiş. O adam kendine haksızlık ederek / günah işleyerek bahçesine girdiğinde: "Bu bahçenin yok olacağını ve kıyametin kopacağını asla düşünmüyorum. Ama (şayet kıyamet günü gelirse, yani ben) Rabb'ime döndürülürsem, ahirette şimdikinden daha iyi şeylerle karşılanacağımı sanıyorum." demiş.
Arkadaşı da onunla konuşurken: "Yoksa sen, seni (ilk olarak) topraktan yaratan, sonra bir damlacık sıvıdan (çoğaltan) ve böylece seni bir adam haline getiren (Allah'ı) mı inkar ettin? Ama benim Rabb'im Allah'tır ve ben hiçbir şeyi Rabb'ime ortak koşmam. Keşke beni mal-mülk ve çevre bakımından kendinden daha zayıf görmek yerine bahçene girdiğinde, 'Maşallah' (Allah'ın dilediği olur.) Allah'tan başka bir güç sahibi yoktur.' deseydin. Çünkü Rabb'im bana senin bahçenden daha iyisini verebilir ve senin bahçene de gökten bir felaket gönderebilir. Böylece senin bahçen bataklık bir toprağa dönüşebilir ya da bahçedeki suyun kaynağı yerin dibine çekilebilir; sen de o suyu geri getiremezsin (ve bahçen kupkuru çorak bir hale dönüşebilir.)" demiş.
Sonuçta (sahip olduğu dünya servetiyle şımarmış olan) o adamın ürünleri bir felaketle kuşatılıp yok olmuş. Böylece o, bahçesinin alt üst olduğunu görmüş ve ona harcadıklarına üzülüp dövünerek: "Keşke Rabb'ime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım." diyormuş. Artık ona Allah'tan başka yardım edebilecek bir kimse yoktu ve o, yardımsız / çaresiz kaldı.
İşte o vakit orada, (o adam anlamış ki) gerçek dost yalnız Allah'tır. Şüphesiz ki Allah en iyi ödülü ve en iyi sonucu lütfedendir.
Ayet: 45
Ey elçi, insanlara dünya hayatı hakkında şu örneği ver. Dünya hayatının geçici oluşu gökten yağdırdığımız yağmurla örneklenebilir. Yağmurun karışarak beslediği yeryüzündeki bitki örtüsü büyür; ama bir süre sonra o bitkiler ölüp kurur ve rüzgarın savurduğu çerçöpe dönüşür. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeye gücü yetendir.
Ayet: 46
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, mal-mülk ve çocuklar dünya hayatının süsüdür. Doğrusu Rabb'ine göre faydası (sonsuza kadar) kalıcı olan düzeltici / iyi işler (ahiretteki) ödül ve istek bakımından daha iyidir.
Ayet: 47-49
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Biz kıyamet günü dağları (büyük depremlerle) yürüteceğiz. İşte o gün yeryüzü dümdüz görünür. O vakit Biz insanları -onlardan hiçbirini dışarda bırakmadan- (ahirette huzurumuzda) toplayıp tüm yaptıklarından hesaba çekeceğiz.
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler ahirette Rabb'inin huzuruna sırayla sunulacak ve Allah onlara: "İşte sizi ilk defa yarattığımız gibi (çıplak olarak) huzurumuza geldiniz. Oysa siz ahirette sizin için bir buluşma vakti belirlemediğimizi iddia ediyordunuz." diyecektir.
Kıyamet günü herkesin kitabı / amel defteri ortaya konulunca, günahta ısrar eden suçluların (hesaba çekilmekten) çok korktuğu görünür. Onlar (kendi kendilerine): Yazıklar olsun bize! Niçin bu kitap / amel defteri -küçük ya da büyük hiçbir şeyi dışarda bırakmadan- tüm yaptıklarımızı tek tek sayıyor!" diyecektir. Sonuçta onlar yaptıkları her şeyin o kitapta / amel defterinde yazılı olduğunu görecektir. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'in hiç kimseye hiçbir haksızlık etmez.
Ayet: 50-51
Bir vakit Biz meleklere: "(İlk insan olan) Adem'e secde edin / saygı gösterin." dedik. O vakit İblis hariç meleklerin hepsi hemen secde ettiler / saygı gösterdiler. (İblis Allah'ın emrine karşı çıktı ve Adem'e secde etmedi / saygı göstermedi;) çünkü o, (meleklerden değil) cinlerdendi. Böylece o, Rabb'inin emrinden çıktı. Şimdi ise, ey insanlar, siz Benden başka şeytanı ve onun soyunu da -size düşman olmalarına rağmen- dost ediniyorsunuz. (Ama herkes şunu iyi bilsin ki,) haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin (ahiretteki) karşılığı çok kötü olacaktır. (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazıları ilk yaratılışla ilgili yalanlar uyduruyorlar.) Doğrusu Ben onları, ne gökleri ve yeri yaratırken ne de kendilerini yaratırken şahit tutmuş değilim. Ayrıca onlar şunu iyi bilsinler ki, Ben dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan saptıranları (sahte ilahları / putları) hiçbir zaman yardımcı edinmiş değilim.
Ayet: 52-53
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, kıyamet günü Allah (tüm) putperestlere / müşriklere: "Haydi, (güya) ortaklarım olduğunu iddia ettiklerinize (putlara / sahte ilahlara) seslenin de size yardım etsinler(!)" diyecektir. Onlar putları / sahte ilahları çağıracak; ama onlardan hiçbir olumlu cevap alamayacaktır. Biz onların arasına uçurumları koyacağız.
(O gün) günahta ısrar eden suçlular cehennem ateşini görecek ve o ateşin içine düşeceğini anlayacaktır; ama onlar ondan kurtuluş imkanı bulamayacaktır.
Ayet: 54-55
Doğrusu Biz insanlara (İslam'a inanmaları için) bu ilahi kitapta / Kuran'da her çeşit örneği açıkladık. Ama İslam'ı inkar eden insanlar her zaman (bir bahane uydurup İslam'a karşı) tartışmak / mücadele etmek isterler.
Aynı şekilde bu doğruluk rehberi / Kuran kendilerine geldiğinde, bazı insanları İslam'a inanmaktan ve Rabb'lerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan tek şey, onların (alay ederek) önceki inkarcılara uygulanan yasanın, yani uğrayacakları cezanın hemen önlerine gelmesini istemesidir.
Ayet: 56-57
Doğrusu Biz elçilerimizi ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz. Ama İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar gerçekleri ortadan kaldırmak için batıl inançlarla (hurafelerle) tartışıp mücadele ediyorlar. Onlardan bazıları da bildirdiğim gerçekleri ve kendilerine yapılan uyarıları alaya aldılar.
Herkes şunu iyi bilsin ki, kendilerine Rabb'lerinin bildirdiği gerçeklerle öğüt verilen ama onlara ısrarla sırt çeviren ve bu dünyada yaptığı kötülükleri unutan kimselerden daha zalimi yoktur. Doğrusu Biz onların -gerçekleri anlaması gereken (ama anlamak istemeyen)- kalplerini (ısrarla işledikleri günahların kirleriyle) kapladık ve (gerçekleri işitmek istemeyen) kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Ey elçi, sen onları bu doğruluk rehberine / Kuran'a çağırsan da, böyleleri dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa asla yönelmezler.
Ayet: 58-59
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'in çok bağışlayandır ve (sınırsız) rahmet sahibidir. Şayet Allah insanları yaptıkları kötülükler / günahlar yüzünden hemen cezalandırmak isteseydi bunu yapardı. Ama O, insanlara (ahiretteki hesap için) bir buluşma vakti belirlemiştir. Ama (o buluşma vakti / kıyamet günü geldiğinde,) insanlar Allah'tan başka bir sığınak bulamayacaktır. İşte, haksızlıkta / zulümde ısrar ettiklerinden yok ettiğimiz önceki beldeler... Doğrusu Biz o beldeleri cezalandırıp yok etmek için bir ceza vakti belirlemişizdir.
Ayet: 60-65
Geçmişte Musa genç yol arkadaşına: "(Çok kararlıyım.) Uzun sürse de, iki denizin birleştiği yere (boğaza) gitmekten geri dönmeyeceğim." dedi. Sonra onlar iki denizin birleştiği yere (boğaza) vardığında orada (yemek için ayırdıkları) balığı unuttular. O balık da (sıçraya sıçraya kaçıp) denizin yolunu buldu. Onlar varmak istedikleri yeri geçtikten sonra Musa genç yol arkadaşına: "Haydi, öğlen yemeği için ayırdığımız balığı getir de yiyelim. Doğrusu bu yolculuk bizi yordu." dedi. O vakit genç yol arkadaşı Musa'ya: "Biliyor musun? (Bir önceki molada) kayalığa sığındığımızda ben (o balığı çıkardım ve) orada unuttum. O vakit ben sana ondan bahsedecektim; ama şeytan (bir vesvese verip) bu konuyu bana unutturdu. Sonra o balık çok şaşılacak bir şekilde (sıçraya sıçraya kaçıp) denizin yolunu buldu." dedi. Musa: "Aradığımız yer orası olabilir." dedi. Böylece onlar kendi izlerini takip ederek geri döndüler ve orada kendisine rahmetimizden lütfettiğimiz ve tarafımızdan özel bilgiler öğrettiğimiz bir kulumuzu buldular.
Ayet: 66-70
Musa o kulumuza: "Allah tarafından sana öğretilen doğru bilgiden bana da öğretmen için seninle gelebilir miyim?" dedi. O kulumuz Musa'ya: "Ama sen benim beraberimde olmaya dayanamazsın. Kavrayamadığın şeylere nasıl dayanacaksın ki!" dedi. Musa o kulumuza: "Allah'ın dilemesiyle / lütfuyla dayandığımı göreceksin. Yaptığın hiçbir şeye karşı çıkmayacağım." dedi. O kulumuz Musa'ya: "Eğer benimle geleceksen, ben açıklayana kadar bana hiçbir şey sormamalısın." dedi.
Ayet: 71-73
Böylece onlar yola çıktılar ve bir gemiye binene kadar gittiler. O kul, gemide bir delik açtı. Musa o kula: "Gemidekileri boğmak için mi delik açtın? Doğrusu sen yaplmaması gereken bir iş yaptın." dedi. O kul Musa'ya: "(Daha önce) ben sana benim beraberimde olmaya dayanamazsın dememiş miydim?" dediğinde ise Musa ona: "Unuttuğum için beni kınama ve istediğim bilgiye ulaşmada bana zorluk çıkarma." dedi.
Ayet: 74-76
Böylece onlar tekrar yola çıktılar ve bir erkek çocukla karşılaşana kadar gittiler. Sonra o kul o çocuğu öldürdü. Musa o kula: "Doğrusu sen hiçbir canı öldürmemiş olan masum bir çocuğu öldürerek kabul edilmez bir iş yaptın." dedi. O kul Musa'ya: "(Daha önce) ben sana benim beraberimde olmaya dayanamazsın dememiş miydim?" dediğinde ise Musa ona: "Eğer sana bundan sonra bir şey sorarsam, o vakit benimle arkadaşlık etmeyebilirsin. (Yaptığım hata yüzünden) senden özür diliyorum." dedi.
Ayet: 77-82
Böylece onlar tekrar yola çıktılar ve bir belde halkına rastlayana kadar gittiler. Musa ve o kul onlardan yiyecek bir şey istediler; ama o belde halkı onların misafir olarak kabul etmediler. Sonra onlar orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Sonra o kul yıkılmak üzere olan o duvarı (ücretsiz olarak) onardı. Musa (bu işte bir gariplik olduğunu düşünerek) o kula: "Şayet dileseydin emeğinin karşılığında bir ücret alabilirdin." dedi. O kul Musa'ya: "Artık bu, aramızda ayrılma sebebimizdir. Şimdi senin dayanamayıp sorduğun olayların yorumunu bildireceğim." dedi. Gemiden başlayalım. O gemi, denizde çalışarak geçinen yoksullara aitti. (O gemiye bir delik açıp) onu kusurlu göstermek istedim. Çünkü (sağlam gördüğü) her gemiye zorla el koyan bir hükümdar onları takip ediyordu. O erkek çocuğuna gelince, onun annesi ve babası İslam'a inanan kimselerdi; (ama o çocuk inkarcıydı.) Bu yüzden onun (büyüdüğünde) azgınlıkla ve inkarcılıkla annesine ve babasına kötülük edeceğinden korktuk (ve onu öldürdük.) Sonra Rabb'lerinin onlara ondan daha temiz ve daha şefkatli bir çocuk vermesini istedik (ve dua ettik.) O duvar ise (orada değil) şehirde yaşayan iki yetim çocuğa aitti ve onun altında onlar için saklanmış bir hazine vardı. Onların babası (İslam'a inanıp) düzeltici / iyi işler yapan bir kimseydi. (O duvarı onardım;) çünkü Rabb'in o yetim çocukların yetişkin yaşa geldiklerinde, Rabb'inin bir rahmeti olarak onlar için saklanmış olan hazineyi bulup çıkarmalarını istedi. Doğrusu ben bunları kendi aklımdan bir iş olarak değil (Allah'ın emriyle yaptım.) İşte bu, senin dayanamayıp sorduğun olayların yorumudur." dedi.
Ayet: 83
Ey elçi, sana Zülkarneyn (çift boynuzlu şapka takan hükümdar) hakkında sorular soranlara de ki: "Şimdi size onun hakkında bildirileni okuyup aktaracağım."
Ayet: 84-88
Doğrusu Biz Zülkarneyn'e yeryüzünde güçlü bir iktidar ve çeşitli sebepler (imkanlar) verdik. Böylece Zülkarneyn bir sebeple (imkanla) güneşin battığı yere (gidebildiği en uzak batıya) kadar gitti. Gittiği yerde güneşin balçık topraktan (su fışkırtan) bir gözenin / gayzerin ufkunda battığını gördü ve orada yaşayan (İslam'ı inkar eden) bir toplum buldu. Biz ona: "Ey Zülkarneyn, istersen onları cezalandırsın istersen de onlar hakkında iyilik yolunu benimsersin." dedik.
Zülkarneyn: "Doğrusu biz her kim haksızlıkta / zulümde ısrar ederse, onu cezalandıracağız. Sonra o zalim kimse ahirette Rabb'inin huzuruna döndürülüp tüm yaptıklarından hesaba çekilecek ve Allah onu görülmemiş cezalara uğratacaktır. İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselere ise güzel bir karşılık vereceğiz. Ayrıca biz böyle bir kimseye kolaylık gösterilmesini buyuracağız." dedi.
Ayet: 89-91
Sonra Zülkarneyn başka bir sebeple (imkanla) güneşin doğduğu yere (gidebildiği en uzak doğuya) kadar gitti. Gittiği o yerde güneşin çıplak (elbisesi olmayan / ilkel) bir toplumun üzerine doğduğunu gördü. Bu böyledir. Doğrusu Biz onun yanında olan her şeyi (bilgimizle) kuşatmışızdır.
Ayet: 92-98
Daha sonra Zülkarneyn başka bir sebeple (imkanla) iki setin arasına kadar gitti. O iki setin dışında (doğru) sözü anlamaya yanaşmayan (İslam'ı inkar eden) bir toplum buldu. (Onlardan şikayet eden) insanlar: "Ey Zülkarneyn, Yecüc ve Mecüc yeryüzünde bozgunculuk ediyorlar. Eğer biz sana vergi verirsek onlarla aramıza bir engel koyar mısın?" dediler.
O vakit Zülkarneyn onlara: "Doğrusu Rabb'imin bana lütfettiği imkanlar (sizin vereceğiniz şeyden daha iyidir.) Beden gücünüzle bana yardım edin ki onlarla sizin aranıza sağlam bir engel koyabileyim. Haydi, bana demir külçeleri getirin. O demir külçelerini (şu) eritme potasının içine belli bir seviyeye kadar doldurun ve altındaki ateşi öyle körükleyin ki demir külçeleri de ateş gibi olsun. Sonra bana erimiş demirin üzerine dökmek için katran getirin." dedi. (Böylece Zülkarneyn onlara çelik üretmeyi ve çelikten savaş aletleri yapmayı öğretti.) Sonuçta onların düşmanları (çeliğin karşısında) üstün gelemedi ve onu parçalayamadılar.
Zülkarneyn onlara: "Bu (çelik) Rabb'imin bir rahmetidir. Ama Rabb'imin verdiği söz (yani kıyamet günü) geldiğinde, Allah onu da parçalayıp yok edecektir. Şunu iyi bilin ki, Rabb'imin verdiği her söz gerçektir." dedi.
Ayet: 99-102
Kıyamet günü Biz insanları birbirine girerek dalgalanan kalabalıklar halinde bırakıp bekleteceğiz, sonra Sur borusuna (ikinci defa) üflendiğinde ise hepsini huzurumuzda toplayıp tüm yaptıklarından hesaba çekeceğiz. İşte o gün Biz cehennemi İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere (ısrarla işledikleri günahların karşılığı olarak) sunacağız. Çünkü onlar (dünyadayken) ilahi öğüdüme gözlerini kapayan ve (kulaklarını tıkadıklarından da) onu işitemeyen kimselerdi.
Ayrıca İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazıları da Benden başka bazı kullarımı (güya) dost edindiklerini sanmışlardı. Doğrusu Biz cehennemi İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri ahirette ağırlamak(!) için hazırlamışızdır.
Ayet: 103-108
Ey elçi, insanlara de ki: "Yaptıkları kötülükler / günahlar yüzünden ahirette en çok zarara uğrayıp kaybedecek olanları size haber verelim:
Onlar (dünyada) iyi işler yaptıklarını sanan; ama dünya hayatında ortaya koydukları çabaları ahirette kaybeden kimselerdir. Çünkü onlar Rabb'lerinin bildirdiği gerçekleri ve ahirette Onun huzurunda buluşup tüm yaptıklarından hesaba çekileceklerini ısrarla inkar etmiştir. Bu yüzden onların tüm yaptıkları boşa gidecektir. Kıyamet günü Biz onlar için bir terazi de kurmayacağız. Onlar İslam'ı ısrarla inkar edip bildirdiğim gerçekleri ve elçilerimi alaya aldıklarından, ahirette cehennem cezasına uğrayacaktır. İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselerin ahiretteki ödülü ise Firdevs cennetlerinde ağırlanmak olacaktır. Cennete giren kimseler orada sonsuza kadar yaşayacak ve cenneti asla başka bir şeyle değiştirmek istemeyecektir."
Ayet: 109
Ey elçi, insanlara de ki: "Şayet Rabb'imin sözlerini yazmak için (yeryüzündeki) tüm denizler mürekkep olsaydı, -ve hatta onun üstüne bir o kadar daha ekleseydik bile- denizler tükenirdi ama Rabb'imin sözleri bitmezdi."
Ayet: 110
Ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu ben sadece sizin gibi (sıradan) bir insanım. Ama bana, 'İlahınız tek ilahtır / Allah'tır. (Allah'tan başka ilah yoktur.)' diye vahiy ediliyor / bildiriliyor. Öyleyse ahirette Rabb'inin huzurunda buluşup (tüm yaptıklarından hesaba çekileceğine) inanan kimseler, düzeltici / iyi işler yapsınlar ve Rabb'lerine ibadette Ona hiçbir şeyi ortak koşmasınlar."