5- MAİDE SURESİNİN KISA TEFSİRİ

Maide Suresi, İslam'a inananlara Allah'a ve elçisine gönülden inanmayı emreder, bazı helalleri ve haramları bildirir, havarilerin isteği ve İsa'nın (a.s.) duasıyla gökten mucize bir sofra (=maide) indiğini anlatır ve tüm insanları İslam'a (Allah'ın evrensel barış düzenine) davet eder.

MAİDE SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1
Ey İslam'a inananlar, yaptığınız sözleşmelerin gereğini yerine getirin. Doğrusu (haramlığı) size okunup aktarılanlar hariç dört ayaklı (otobur) hayvanları (kesmek veya avlamak ve etlerinden yemek) -hacda / umrede ihramlıyken avlanmayı helal saymamak şartıyla- size helal kılınmıştır. Şüphesiz ki Allah istediği gibi hükmeder.
Ayet: 2
Ey İslam'a inananlar, sakın Allah'ın belirlediği dini simgelere, haram aylara, hacda kesileceği gerdanlarına işaretlenen hediye kurbanlıklara ve Rabb'lerinin lütfunu ve rızasını dileyip kutsal evi / Kabe'yi ziyarete gelen kimselere saygısızlık etmeyin. (Hacda veya umrede av yapmanız yasaktır; ama) ihramdan çıktığınızda (av için izin verilen yerlerde temel ihtiyaçlarınızı gidermek için gerektiğinde) av yapabilirsiniz. Ey İslam'a inananlar, sakın Mescidi Haram'a girmenizi engelleyen topluluğa duyduğunuz öfke, sizi saldırganlığa itmesin! Ey İslam'a inananlar, iyilikte ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranmakta ve yasaklarından sakınmakta yardımlaşın. Sakın günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın! (Günahı engellemeye çalışın.) Öyleyse daima Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Şüphesiz ki Allah (hak edenleri) şiddetle cezalandırandır.
Ayet: 3
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, Allah size leşi / ölü hayvanları, (sıvı veya pıhtılaşmış) kanı, domuz etini ve Allah'tan başkasına (putlara / sahte ilahlara) adanan / sunulan yiyecekleri (yemeyi / içmeyi) haram kılmıştır. Ayrıca boğularak ölmüş, dövülerek ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve vahşi hayvan tarafından yenilmiş / ısırılmış bir hayvanı yemek de size haramdır. Ama ölmeden önce temiz ve sağlıklı olduğunu bilip kestiğiniz hayvanları yemek size helaldir. Doğrusu putperestlerin / müşriklerin diktiği dikili taşların önünde kesilen hayvanları yemek de, yapacağınız bir işe fal oklarıyla (tarot gibi batıl inançlarla / hurafelerle) karar vermek de günahtır. Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, bugün İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler sizin dininizi (İslam'ı) ortadan kaldırmaktan ümit kesmiştir. Ey İslam'a inananlar, sakın Benden başkasından korkmayın! (Bana şükredin; çünkü) bugün Ben size dininizi olgunlaştırdım ve üzerinizdeki nimetimi tamamlayıp sizin için İslam'ı (yani Allah'ın evrensel barış düzenini) din olarak seçtim. Şunu iyi bilin ki, günaha yanaşmak istemediği halde, sadece açlık yüzünden haram bir şeyi yemek zorunda kalan kimseler bir günah işlemiş sayılmaz. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 4
Ey elçi, "kendilerine hangi yiyeceklerin helal kılındığını" sana soranlara de ki: "Tüm temiz / sağlıklı yiyecekler size helaldir. Ayrıca, Allah'ın size öğrettiğinden öğretip yetiştirdiğiniz (köpek, atmaca, şahin vb.) avcı hayvanların (yemesi helal olan av hayvanlarını) yakalayıp size getirmesi de helaldir. Ama böyle avlanan hayvanları da Allah'ın yüce adını anarak kesmeniz gerekir. Öyleyse daima Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Şüphesiz ki Allah hesap sorması en hızlı olandır."
Ayet: 5
Ey İslam'a inananlar, bugün size tüm temiz / sağlıklı yiyecekler helal kılınmıştır. Böylece ehli kitabın (Yahudilerin ve Hristiyanların) yaptığı (temiz / sağlıklı yiyecekler) size, sizin yiyecekleriniz de onlara helaldir. Ayrıca İslam'a inananlardan ve sizden önce kendilerine ilahi kitap verilen ehli kitaptan (Yahudilerden ve Hristiyanlardan) iffetli kadınlarla -gizli dost hayatı yaşamak ve sadece cinsellik amacıyla değil iffetli bir yuva kurmak için- mehirlerini verip evlenmek de size helaldir. Ama herkes şunu iyi bilsin ki, İslam inancını ısrarla inkar eden kafirlerin tüm yaptıkları boşa gidecektir ve onlar (ahirette) zarara uğrayıp kaybedecektir.
Ayet: 6-7
Ey İslam'a inananlar, namaza kalktığınızda (eğer abdestli değilseniz abdest alın; yani) yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi / kollarınızı yıkayın, başınızı mesh edin ve bileğe kadar ayaklarınızı da (gerekirse mesh edin, gerekirse yıkayın.) Ama cünüp olduysanız (baştan aşağı yıkanıp) temizlenin / boy abdesti alın. Eğer hastaysanız veya yolculuktaysanız (ve su kullanma imkanınız yoksa) ya da sizden biri tuvalet ihtiyacını giderdiğinde veya hanımlarınızla cinsellik yaşadığınızda abdest almak için yeterince su yoksa (suyla abdest almak yerine) temiz toprağa dokunup yüzünüzü ve ellerinizi / kollarınızı mesh edip teyemmüm alabilirsiniz. Doğrusu Allah size hiçbir sıkıntı vermek istemez. O, sizi ancak temizlemek ve size lütfettiği nimetleri yaygınlaştırmak ister. Umulur ki şükredersiniz. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetlerini (şükürle) anın ve Allah'ın sizden (yaratılışta) yeminle aldığı (doğruluk) sözünü hatırlayın. O vakit siz Ona: "('Senin doğruluktan ayrılmayın' emrini) işittik ve uyduk" demiştiniz. Öyleyse daima Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Şüphesiz ki Allah herkesin kalbinden geçeni (niyetini) en iyi bilendir.
Ayet: 8-10
Ey İslam'a inananlar, Allah için adaletli davranın ve adaletin şahitleri olun. Sakın bir topluluğa duyduğunuz öfke, sizi adaletsizliğe itmesin. Daima adaletli olun. Çünkü adaletli olmak, takva ilkesine (yani Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranmaya ve yasaklarından sakınmaya) en yakın davranıştır. Öyleyse daima Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Şüphesiz ki Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır / ahirette sizi hesaba çekecektir. Doğrusu Allah, İslam'a inanan ve düzeltici / iyi işler yapan kimselere bağışlamasını ve büyük bir ödül (olan cenneti) söz vermiştir. İslam'ı ısrarla inkar eden ve bildirdiğimiz gerçekleri yalanlayan kimseler ise cehennem ateşine girecektir.
Ayet: 11
Ey İslam'a inananlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetlerini (şükürle) anın. Çünkü (bugüne kadar) İslam düşmanları size ellerini uzatıp saldırmaya kalkıştılar; ama Allah (size yardım ederek) onların ellerini sizden geri çektirdi. Öyleyse daima Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Öyleyse İslam'a inananlar yalnız Allah'a güvenip dayanmalıdır.
Ayet: 12-13
Geçmişte Allah İsrailoğullarından yeminle söz almıştır. Biz o vakit onlardan on iki temsilci seçtik. Allah onlara: "Şunu iyi bilin ki, Ben sizinle beraberim. Eğer siz namazı düzenli kılmakla beraber (İslam için) zekat verirseniz, elçilerime inanıp destek verirseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz; (yani insanlara iyilik ederseniz;) Ben de sizin kötülüklerinizi örtüp sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra İslam'ı ısrarla inkar edenleriniz ise dosdoğru yoldan / doğruluktan sapmış olur." dedi. Ama onlar yeminle verdikleri (doğruluk) sözünü bozduklarından, Biz onları (rahmetimizden çıkarıp) lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Şimdi (Medineli Yahudilerden bazıları) kelime oyunu yapmaktadır. Çünkü onlar kendilerine verilen öğütlerden ders almayı unuttular. Ey elçi, sen -pek azı hariç- onlardan (yani Medineli Yahudilerden) hainlik görmektesin; ama (eğer onlar tövbe edip İslam'a inanırlarsa,) onları affet ve hoşgörülü ol. Şüphesiz ki Allah iyi işler yapanları sever.
Ayet: 14
Doğrusu Biz (geçmişte) "Hristiyanız" diyen kimselerden de yeminle (doğruluk) sözü aldık; ama onlar kendilerine verilen (ilahi) öğütten bir pay almayı unuttular. Biz de (ilahi öğüdümüzden ders almadıklarından) onların arasına kıyamet gününe kadar kin ve düşmanlık koymaktayız. Sonuçta Allah onlara tüm yaptıklarını bildirip onları hesaba çekecektir.
Ayet: 15-16
Ey ehli kitap, (ey Medineli Yahudiler,) bu elçimiz size ilahi kitaptan gizlediğiniz birçok gerçeği açıklamaya gelmiştir. Şunu iyi bilin ki, (Allah) birçok hatanızı affeder. Doğrusu Allah'tan size bir ışık / aydınlanma kaynağı ve apaçık ilahi bir kitap (olan Kuran) gelmiştir. Doğrusu Allah bu ilahi kitapla / Kuran'la Onun rızasına uyan kimselere esenliğin / barışın yollarını gösterir. Böylece Allah onları izniyle / lütfuyla karanlıklarından aydınlığa çıkarıp dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltir.
Ayet: 17
Doğrusu "Meryem oğlu (İsa) Mesih, Allah'tır." diyen kimseler İslam'ı inkar etmiştir. Ey elçi, onlara de ki: "Eğer Allah Meryem oğlu (İsa'yı) Mesih'i, annesini ve yeryüzündekilerin hepsini yok etmek isteseydi, hiç kimse Ona karşı hiçbir şey yapamazdı. Şüphesiz ki Allah göklerin, yerin ve arasındakilerin (yani her şeyin) tek hükümranıdır. Doğrusu Allah dilediği şekilde yaratır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.
Ayet: 18
Hem Yahudiler hem de Hristiyanlar, 'biz Allah'ın çocuklarıyız ve Onun dostlarıyız' demektedir. Ey elçi, onlara de ki: "(Hayır, siz Allah'ın çocukları veya dostları değilsiniz. Öyle olsaydınız,) Allah sizi günahlarınız yüzünden cezalandırmazdı. Doğrusu siz Allah'ın yarattığı (sıradan) insanlarsınız. Doğrusu Allah dileyenleri (yani İslam'a inananları) bağışlar; dileyenleri (yani günahta ısrar edenleri) ise cezalandırır. Şüphesiz ki Allah göklerin, yerin ve arasındakilerin (yani her şeyin) tek hükümranıdır. Sonuçta herkes ahirette Allah'ın huzuruna varıp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir."
Ayet: 19
Ey ehli kitap, (ey Medineli Yahudiler,) -elçilerin gelmediği uzun bir sürenin ardından- bu elçimiz size gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu açıklamaya gelmiştir. Artık sizin, 'bize müjdeci ve uyarıcı (olan bir elçi) gelmedi' demeniz (asla mümkün değildir.) Çünkü (sizin beklediğiniz) o müjdeci ve uyarıcı elçi size geldi. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.
Ayet: 20-26
Geçmişte Musa kendi toplumuna: "Ey toplumum, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetlerini (şükürle) anın. Çünkü Allah aranızdan peygamberler çıkardı; sizi (Firavuna kölelikten özgürleştirip) krallar yaptı ve size daha önce hiç kimseye vermediği mucizeleri verdi. Ey toplumum, Allah'ın size girmenizi yazdığı / emrettiği şu kutsal yere girin. Sakın (İslam inancından) geri dönmeyin! Yoksa (ahirette) zarara uğrayıp kaybedersiniz." dedi. Onlar da: "Ey Musa, orada çok zorlu insanlar var. Bu yüzden onlar oradan çıkmadıkça, biz oraya girmeyiz. Ama onlar oradan çıkarlarsa, girebiliriz." dediler. O korkakların arasından çıkan Allah'ın cesaret lütfettiği iki adam ise: "Şehrin şu kapısından girip düşmanın üzerine gidin. Çünkü o kapıdan girerseniz düşmanı yenebilirsiniz. Eğer Allah'a inandıysanız yalnız Allah'a güvenip dayanın." dedi. Korkaklar ise: "Ey Musa, onlar orada olduğu müddetçe, biz asla oraya girmeyiz. Ama sen ve Rabb'in (isterseniz) gidip onlara karşı savaşabilirsiniz. Doğrusu biz burada oturup bekleyeceğiz." dediler. O vakit Musa: "Ey Rabb'im, ben sadece kendime ve kardeşime güç yetirebiliyorum. (Ey Rabb'im,) bizimle günahta ısrar eden fasıkların arasını ayır." dedi. Allah ona: "Öyleyse onların oraya girmesi kırk yıl boyunca yasaktır. Onlar yeryüzünde (çölde kırk yıl boyunca) başıboş dolaşacaktır. Artık günahta ısrar eden fasıklar için üzülme." dedi.
Ayet: 27-31
Ey elçi, Adem'in iki oğlunun başından geçenleri gerçeklerle insanlara okuyup aktar. Onların ikisi de Allah'a birer kurban sunmuştu. Ama birinin kurbanı kabul edildi, diğerininki kabul edilmedi. O vakit kurbanı kabul edilmeyen, kurbanı kabul edilene: "Yemin ederim ki seni öldüreceğim." dedi. Ama ölümle tehdit edilen kardeş, onu tehdit eden kardeşine: "Doğrusu Allah, ancak Onun emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimselerin kurbanını kabul eder. Eğer sen elini beni öldürmek için uzatırsan, ben elimi seni öldürmek için uzatmayacağım. Çünkü ben tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'tan korkarım. (Eğer sen beni öldürürsen,) dilerim ki, hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenerek cehennem ateşine girersin. Çünkü haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin cezası budur." dedi. Ama (o zalimin) bencilliği onu kardeşini öldürmeye kışkırttı ve böylece onu öldürdü. O zalim ahirette kaybedecektir. Sonra Allah -ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için- yeri eşeleyen bir kargayı gönderdi. (Böylece o, cesedi gömebileceğini düşünüp:) "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar bile olamamışım ve kardeşimin cesedini gömmekten aciz kalmışım." dedi ve pişmanlık duydu.
Ayet: 32
İşte bu yüzden Biz İsrailoğullarına şu hükmü yazdık: "Her kim bir cana kastetmemiş veya yeryüzünde bozgunculuk etmemiş (yani masum) bir kimseyi öldürürse, tüm insanlığı öldürmüş gibi olur. Diğer yandan her kim de (masum) birini yaşatırsa, tüm insanlığı yaşatmış gibi olur." Geçmişte elçilerimiz İsrailoğullarına apaçık kanıtlar getirdiler. Ama onlardan birçoğu o kanıtlardan sonra da yeryüzünde aşırıya gitti / günahta ısrar etti.
Ayet: 33-34
Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'a ve elçisine karşı savaşan ve yeryüzünde bozgunculuk etmeye çalışan kimselerin cezası: (idam edilip) öldürülme, (öldürüldükten sonra ibret olması için halka açık bir yere) asılma, ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi veya sürgüne gönderilme (ya da hapse atılma) olabilir. Sonuçta onlar bu dünyada alçalacaktır, ahirette ise büyük cezalara uğrayacaktır. Ama siz onları yakalamadan önce tövbe edip kendini düzelten kimseler bu hükmün dışındadır. Şunu iyi bilin ki, Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 35
Ey İslam'a inananlar, Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının, Onun rızasını kazanmanın yollarını arayın ve (gerektiğinde) Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için mücadele (cihat) edin. Umulur ki kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişirsiniz.
Ayet: 36-37
Doğrusu İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler kıyamet gününün cezasından kurtulmak için yeryüzündeki her şeyi ve bir o kadar daha feda etseler bile, onlardan asla kabul edilmeyecektir. Sonuçta (ahirette) onlar şiddetli cezalara uğrayacaktır. Onlar cehennem ateşinden çıkmak ister; ama asla çıkamazlar. Böylece onlar (sonsuza kadar) kalıcı cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 38-40
Ey İslam'a inananlar, (suçu kanıtlanan) erkek ve kadın hırsızların ellerini kesebilirsiniz. Çünkü bu, -onları işledikleri günahtan caydırmak için- Allah'tan ibretlik bir cezadır. Şüphesiz ki Allah en üstündür ve en doğru kararı verendir. Ama herkes şunu iyi bilsin ki, Allah, bir haksızlık / zulüm ettikten sonra hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzelten kimselerin tövbesini kabul eder. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir. Ey elçi, Allah'ın göklerin ve yerin tek hükümranı olduğunu biliyorsun. Doğrusu Allah dileyenleri (yani günahta ısrar edenleri) cezalandırır; dileyenleri (yani İslam'a inananları) ise bağışlar. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.
Ayet: 41-44
Ey elçi, kalpleri inanmadığı halde (sana gelip) dilleriyle "inandık" diyen ama İslam'ı inkarda yarışan münafıklar / ikiyüzlüler ve sana gelmeyen (putperest / müşrik Arapların) yalanlarını dinleyen Medineli Yahudiler için üzülme. Yahudiler kelime oyunu yaparak: "Eğer size şu verilirse alın, verilmezse sakının." derler. Ey elçi, sen Allah'ın sıkıntıya sokup cezalandırmak istediği kimseler için Allah'ın dilediğinin dışında hiçbir şey yapamazsın. İşte onlar Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Sonuçta onlar bu dünyada alçalacaktır, ahirette ise büyük cezalara uğrayacaktır. Çünkü onlar her çeşit yalanı dinleyen ve her çeşit haramı yiyen kimselerdir. Ey elçi, onlar bir konuda hüküm vermen için sana gelirlerse, istersen, aralarında hüküm verebilirsin; istersen de, onlardan yüz çevirebilirsin. Ey elçi, onlardan yüz çevirirsen, onlar sana hiçbir zarar veremezler. Ama sen onlara bir hüküm verirsen, aralarında adaletle hüküm ver. Şüphesiz ki Allah adaletli olanları sever. Diğer yandan (Medineli Yahudilerden) bazıları -nasıl oluyorsa(!)- Allah'ın hükmünün ellerindeki Tevrat'ta olduğunu söyledikten sonra senin hükmüne başvuruyorlar ve (senin adaletli hükmün onların işine gelmeyince de) senden yüz çeviriyorlar? Doğrusu böyleleri gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemezler. Herkes şunu iyi bilsin ki, içinde doğruluk rehberi ve ışık bulunan Tevrat'ın aslını indiren Biziz. (Geçmişte) Allah'a teslim olup İslam'ı kabul eden peygamberler, kendini Rabb'ine adamış olan kimseler ve (samimi) hahamlar, onunla Yahudilere hüküm verirlerdi. Çünkü onlar Allah'ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi ve ona şahitlik ederlerdi. Öyleyse (ey Yahudiler, ) sakın Benden başkasından korkmayın! Sakın bildirdiğim gerçekleri ucuz dünya menfaatleri için satmayın! Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen kimseler, işte onlar, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin ta kendileridir.
Ayet: 45
Doğrusu Biz Tevrat'ta İsrailoğullarına: "(Bir masuma kasten zarar veren suçluya) cana can, göze göz, buruna burun, dişe diş ve her bir yaraya bir yara (olacak şekilde) kısas cezası verilebilir.)" hükmünü yazdık. Ama her kim kısas hakkını (sadaka olarak) bağışlarsa, bu, onun bazı hatalarına / günahlarına keffaret olur. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen kimseler, işte onlar, haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin ta kendileridir.
Ayet: 46-47
Biz (o peygamberlerin) ardından kendinden önceki ilahi kitapları -onlara sokulan yanlışları- düzeltip doğrulayan Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Sonra Biz İsa'ya içinde gerçeklere / İslam'a / doğruluğa yönelten ilkeler ve bir ışık olan İncil'i verdik. İncil de kendinden önceki ilahi kitapları -onlara sokulan yanlışları- düzeltip doğrulayan ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler için bir doğruluk rehberi ve ilahi bir öğüttü / ilahi bir kitaptı. Öyleyse İncil ehli olanlar, Allah'ın İncil'in aslında indirdiği gerçeklere / İslam'a / doğruluğa göre hüküm vermelidir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen kimseler, işte onlar, günahta ısrar eden fasıkların ta kendileridir.
Ayet: 48
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı sana -önceki ilahi kitaplara sokulan yanlışları düzeltip doğrulaması ve koruması için- gerçeklerle indirdik. Öyleyse ey elçi, insanlar arasında Allah'ın indirdiği bu ilahi kitapla / Kuran'la hüküm ver. Ey elçi, sakın sana gelen gerçeklerden ayrılıp bazılarının kötü arzularına uyma! Doğrusu Biz sizden (yani elçilerimizden) her birine farklı şartlar ve çözüm yöntemleri vermişizdir. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, şayet Allah dileseydi (zorlasaydı) sizi (İslam'a inanan) tek bir toplum yapardı. Ama Allah sizi size verdikleriyle sınamak ister. Öyleyse (İslam'a inanıp) iyi işlerde yarışmalısınız. Sonuçta hepiniz ahirette Allah'ın huzuruna döneceksiniz (ve tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.) O vakit Allah size (İslam'dan) ayrılığa düştüğünüz konuları bildirecektir.
Ayet: 49-50
Ey elçi, insanlar arasında Allah'ın indirdiği bu ilahi kitapla / Kuran'la hüküm ver. Sakın bazılarının kötü arzularına uyma! Ey elçi, bazılarının seni Allah'ın sana indirdiği bu (doğru) hükümlerden şaşırtmaması için dikkatli ol! Ey elçi, eğer bazıları gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirlerse, şunu iyi bil ki, Allah onları bazı günahları yüzünden bir cezaya uğratmak istiyordur. Doğrusu insanlardan birçoğu günahta ısrar eden fasıklardır. Çünkü onlar (Allah'ın adil hükmü yerine putperest / müşrik Arapların adaletsiz) cahiliyye döneminin hükmünü istiyorlar. Ama kesin olarak bilmek isteyen kimseler için Allah'tan daha iyi hüküm koyan yoktur.
Ayet: 51
Ey İslam'a inananlar, sakın (İslam'ı ısrarla inkar eden) Yahudileri ve Hristiyanları veli / önder edinmeyin! Onlar birbirlerine veli / önder olabilir; (ama size veli / önder olmazlar.) Sizden onları veli / önder edinenler de onlardan sayılır. Doğrusu Allah haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmez.
Ayet: 52-53
Ey elçi, kalplerinde (manevi) bir hastalık (yani kişilik bozukluğu) olan münafıkların / ikiyüzlülerin (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler) için koşturduğunu ve onlara: "Doğrusu biz de bir sıkıntıya uğramaktan korkuyoruz." dediklerini biliyorsun. Allah (İslam'a inananlara) lütfundan bir zafer veya başarı verdiğinde, onlar içlerinde gizledikleri (yanlış düşüncelerden) pişmanlık duyacaktır. O vakit İslam'a inananlar, İslam'ı inkar eden kafirlere o münafıklar / ikiyüzlüler hakkında: "Ya! Allah'ın adıyla büyük yeminler edip, 'sizin yanınızda olacaklarını söyleyenler' bunlar değil miydi(!)" diyecektir. Sonuçta onların tüm yaptıkları boşa gidecektir ve onlar zarara uğrayıp kaybedecektir.
Ayet: 54-56
Ey İslam'a inananlar, sizden dininden (İslam'dan) dönecek olan kimseler şunu iyi bilsinler ki, Allah onların yerine başka insanları getirecektir. (O gelecek olan insanlar öyle kimselerdir ki) Allah onları sever; onlar da Onu severler. Onlar İslam'a inananlara alçakgönüllü ve İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere karşı onurlu olduklarından, Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için mücadele (cihat) ederler ve (haksız) kınayıcıların kınamasından çekinmezler. İşte bu, Allah'ın dileyenlere (yani İslam'a inananlara) verdiği bir lütfudur. Şüphesiz ki Allah her şeyi kuşatandır ve her şeyi en iyi bilendir. Ey İslam'a inananlar, sizin gerçek dostunuz ancak Allah'tır, elçisidir ve İslam'a inananlardır. İslam'a inananlar namazı düzenli kılmakla beraber (İslam için) zekat veren ve Allah'a boyun eğen kimselerdir. Öyleyse ancak Allah'ı, elçisini ve İslam'a inananları veli / önder edinen kimseler şunu iyi bilsinler ki, Allah'ın tarafında olanlar galip gelecektir.
Ayet: 57-58
Ey İslam'a inananlar, (samimi olmayan) ehli kitaptan (Yahudilerden ve Hristiyanlardan) ve putperest / müşrik Araplardan dininizi (İslam'ı) alaya alan kimseleri dost edinmeyin. Eğer Allah'a inandıysanız Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Diğer yandan siz (insanları) namaza çağırdığınızda (yani ezan okuduğunuzda) İslam'ı inkar edenlerden bazıları namazı alaya alıp eğlenecektir; (ama siz onların çirkin davranışlarına aldırış etmeyin ve üzülmeyin.) Çünkü onlar aklını kullanmayan kimselerdir.
Ayet: 59
Ey elçi, de ki: "Ey ehli kitap, (ey Medineli Yahudiler, söyleyin bakalım) siz bizden, Allah'a, Onun bize indirdiği bu ilahi kitaba / Kuran'a ve önceden indirilen tüm ilahi kitapların asıllarına inandığımız için mi nefret ediyorsunuz? Doğrusu çoğunuz günahta ısrar eden fasıklarsınız."
Ayet: 60
Ey elçi, insanlara de ki: "Şimdi size ahirette Allah'ın huzurunda daha kötü bir karşılığı (cezayı) hak edenleri bildireyim: Onlar Allah'a karşı azgınlaşanlara (yani Tâğut'a) ibadet ettiklerinden, Allah'ın lanetlediği, öfkesine / cezasına uğrattığı ve bazılarını maymuna ve domuza dönüştürdüğü kimselerdir. İşte onlar ahiretteki yeri en kötü olan ve Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan en çok sapan kimselerdir."
Ayet: 61-63
Ey İslam'a inananlar, (ikiyüzlülük / münafıklık yapan Yahudilerden) bazıları size gelip, 'İslam'a inandık' dediler; ama şunu iyi bilin ki, onlar sizin yanınıza inkarla girip inkarla çıkmıştır. Şüphesiz ki Allah onların gizlediği (kötü niyetlerini) en iyi bilendir. Ey elçi, onlardan birçoğunun günahta, düşmanlıkta ve her çeşit haramı yemede koşuşturduğunu biliyorsun. Ne kötü şeyler yapıyorlardı! Aslında ehli kitaptan (yani Medineli Yahudilerden) kendini Rabb'ine adamış olan kimselerin ve (samimi) hahamların onları günah sözlerden ve her çeşit haramı yemekten engellemesi gerekirdi. (Ama öyle olmadı.) Ne kötü şeyler yapıyorlardı!
Ayet: 64
Medineli Yahudilerden bazıları (kendi aralarında İslam'a inananların yaşadığı sıkıntıları alaya alarak): "Allah'ın eli bağlı (yani öyle cimri ki, İslam'a inananlara yardım etmiyor.)" dediler. Doğrusu (Allah değil) onlar cimridir ve söyledikleri bu çirkin sözler yüzünden (Allah'ın rahmetinden çıkarılıp) lanetlenmiştir. Doğrusu Allah'ın iki eli de açıktır / Allah çok cömerttir. O, dilediği gibi yardım yapar. Diğer yandan ey elçi, Rabb'inden sana indirilen bu ilahi kitap / Kuran Medineli Yahudilerden birçoğunun azgınlığını ve inkarını artıracaktır. (İşte bu azgınlıkları yüzünden de) Biz onların arasına kıyamet gününe kadar düşmanlık ve nefret koyacağız. Ey elçi, şunu iyi bil ki, Medineli Yahudiler (İslam'a inanan Medineli Evs ve Hazreç kabileleri arasında) savaş çıkarmak için her ne zaman bir fitne ateşi yaktılarsa, Allah o fitne ateşini söndürmüştür. Ne yazık ki onlar yeryüzünde bozgunculuk etmeye çalışıyorlar. Şüphesiz ki Allah bozgunculuk edenleri sevmez.
Ayet: 65-66
Ey elçi, şayet ehli kitap (Medineli Yahudiler) İslam'a inansalardı ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınsalardı, Biz onların kötülüklerini örtüp onları nimet cennetlerine sokardık. Şayet ehli kitap (Medineli Yahudiler) Tevrat'a, İncil'e ve Rabb'lerinin onlara indirdiği bu ilahi kitaba / Kuran'a uysalardı, onlar da (ahirette) üstlerinden ve altlarından (yani her yönden) sunulan (cennet) nimetlerinden yerlerdi. Doğrusu ehli kitabın (Yahudilerin ve Hristiyanların) arasında dosdoğru yola / İslam'a uyan kimseler vardır. Ama (ne yazık ki) onlardan birçoğu çok kötü şeyler yapmaktadır.
Ayet: 67
Ey elçi, Rabb'inden sana indirilen bu ilahi kitabı / Kuran'ı insanlara duyur. Eğer bunu yapmazsan Allah'ın elçiliğini (gönderdiği gerçekleri) duyurmamış olursun. Şüphesiz ki Allah seni İslam düşmanlarından koruyacaktır. Doğrusu Allah, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmez.
Ayet: 68
Ey elçi, de ki: "Ey ehli kitap, (ey Medineli Yahudiler,) şunu iyi bilin ki, siz, Tevrat'ın ve İncil'in asıllarına ve Rabb'inizden size indirilen bu ilahi kitaba / Kuran'a uymadıkça doğru bir inanç üzerinde olamazsınız." Ama ey elçi, Rabb'inden sana indirilen bu ilahi kitap / Kuran Medineli Yahudilerden birçoğunun azgınlığını ve inkarını artırıyor. Öyleyse ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler için üzülme.
Ayet: 69
Doğrusu İslam'a inananlar, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiiler... (hangi kökenden gelirse gelsin) Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselerin (ahirette) hiçbir korkusu veya üzüntüsü olmayacaktır.
Ayet: 70-71
Doğrusu Biz (geçmişte) İsrailoğullarından yeminle verilmiş sözler aldık ve onlara elçiler gönderdik. Ama her ne zaman bir elçimiz onlara, onların hoşlarına gitmeyen bir emir getirdiyse, (büyüklük tasladılar.) Onlar elçilerimizden bazılarını yalanladı, bazılarını da öldürdüler. Onlar (ahirette) bir sıkıntıya uğramayacaklarını sandı ve gerçeklere karşı kör ve sağır davrandılar. Sonra Allah (onlardan tövbe edip kendini düzelten) bazılarının tövbelerini kabul etti. Ama Medineli Yahudilerden birçoğu gerçeklere karşı kör ve sağır davranmayı sürdürmektedir. Şüphesiz ki Allah herkesin tüm yaptıklarını görür / ahirette herkesi hesaba çekecektir.
Ayet: 72-74
Doğrusu "Meryem oğlu (İsa) Mesih, Allah'tır (veya Rabb'dır.)" diyenler İslam'ı inkar etmiştir. Oysa (İsa) Mesih (daima): "Ey İsrailoğulları, -benim de sizin de- hepimizin tek Rabb'i olan Allah'a ibadet edin. Şunu iyi bilin ki, Allah cenneti Ona ortak koşanlara yasaklamıştır. Onların ahiretteki sığınağı cehennem ateşi olacaktır. Sonuçta haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin ahirette hiçbir yardımcısı olmayacaktır." derdi. Doğrusu tek ilahtan (Allah'tan) başka ilah olmamasına rağmen "Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler İslam'ı inkar etmiş olur. Ama onlar bu sözlerine son vermezlerse, onlardan İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler ahirette şiddetli cezalara uğrayacaktır. Öyleyse onların tövbe edip kendilerini düzeltmesi ve Allah'tan bağışlanma dilemesi gerekir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 75
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Meryem oğlu (İsa) Mesih (bir ilah değildir;) ancak Allah'ın (gönderdiği elçilerden) biridir. (Allah'ın elçisi ölümsüz bir varlık değildir;) ondan önce de birçok elçi gelip geçmiştir. İsa'nın annesi (Meryem) de özü sözü doğru bir kadındı. (İsa ve annesi Meryem) her ikisi de (sıradan bir insan olduklarından yemeğe ihtiyaç duyarlardı ve) yemek yerlerdi. Baksana, Biz bildirdiğimiz gerçekleri insanlara ne güzel açıklıyoruz! Baksana, bazıları gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan ne kolay saptırılıyorlar!
Ayet: 76
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Siz Allah'tan başkasına, size hiçbir yarar ya da zarar veremeyen putlara / sahte ilahlara, ibadet ediyorsunuz. Şunu iyi bilin ki, Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir."
Ayet: 77
Ey elçi, de ki: "Ey ehli kitap, (ey Yahudiler ve Hristiyanlar,) sakın (gerçek) dininize (İslam'a) haksızlık ederek aşırı gitmeyin! Sakın sizden önce kendileri dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan sapıp birçok kimseyi de saptırmış olan ve sapkınlıklarını ısrarla sürdüren (İslam düşmanlarının) kötü arzularına uymayın!"
Ayet: 78-79
Doğrusu (geçmişte) İsrailoğullarından İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler, hem Davud'un hem de Meryem oğlu İsa'nın dilleriyle lanetlenmişti. Çünkü onlar Allah'ın emirlerine isyan edip Onun koyduğu sınırları çiğniyorlardı. Onlar birbirlerini kötülükten alıkoymuyorlardı. Ne kötü şeyler yapıyorlardı!
Ayet: 80-81
Ey elçi, onlardan (yani Medineli Yahudilerden) birçoğunun İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Arapları veli / önder edindiklerini biliyorsun. Bencillikleri onlara ne kötü şeyler yaptırıyordu! Ama onlar ahirette sonsuza kadar (cehennem) cezalarının içinde olacaktır. Şayet onlar Allah'a, bu peygambere ve ona indirilen bu ilahi kitaba / Kuran'a inansalardı, putperest / müşrik Arapları veli / önder edinmezlerdi. Ama onlardan birçoğu günahta ısrar eden fâsıklardır.
Ayet: 82-86
Ey elçi, sen İslam'a inananlara en şiddetli düşmanlar olarak Medineli Yahudileri ve putperest / müşrik Arapları bulursun. İslam'a inananlara sevgi bakımından en yakın olarak da "biz Hristiyanız" diyenleri bulursun. Çünkü onların arasında (samimi) keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. Doğrusu samimi insanların, Allah'ın elçisine indirilen bu ilahi kitabı / Kuran'ı dinlediklerinde, (duygulanıp) gözlerinin yaşardığı görülebilir. Onlar: "Ey Rabb'imiz, biz İslam'a inandık. Lütfunla bizi İslam'ın şahitleri olarak yaz. Rabb'imizin bizi düzeltici / iyi işler yapan kimselerin arasına katmasını istediğimize göre, Allah'a ve (bu ilahi kitapla) bize gelen gerçeklere inanmalıyız." derler. Sonuçta / ahirette Allah onları söyledikleri bu (güzel) sözlerin karşılığında -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokarak ödüllendirecektir. İşte iyi işler yapanların ödülü böyle olacaktır. Diğer yandan İslam'ı ısrarla inkar eden ve bildirdiğimiz gerçekleri yalanlayan kimseler ise (bir ceza olarak) cehennem ateşine girecektir.
Ayet: 87-88
Ey İslam'a inananlar, sakın Allah'ın size helal kıldığı temiz / sağlıklı şeyleri haram saymayın. Sakın Allah'ın koyduğu sınırları çiğnemeyin! Şüphesiz ki Allah koyduğu sınırları çiğneyenleri sevmez. Öyleyse Allah'ın size lütfettiği helal ve temiz / sağlıklı nimetlerden yiyin için ve inandığınız Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının.
Ayet: 89
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, Allah sizi (boş bulunup) bilinçsizce ettiğiniz yeminlerden değil bilinçli olarak ettiğiniz yeminlerden sorumlu tutar. (Bilinçli olarak ettiğiniz bir yemini yerine getirememenin) keffareti ise on yoksulu ortalamasından -yani kendi ailenize yedirdiğiniz gibi- yedirmek veya giydirmek ya da bir köleyi özgürlüğe kavuşturmaktır. Bunu yapmaya imkan bulamayanlar ise üç gün oruç tutmalıdır. İşte bu, bilinçli olarak ettiğiniz bir yemini yerine getirememenin keffaretidir. Öyleyse (gerekmediği takdirde boş yere yemin etmeyin ve kasıtlı / bilinçli bir şekilde) ettiğiniz yeminleri koruyun. (Yoksa bir keffaret ödemek gerekir.) Bu böyledir. Allah size bildirdiği gerçekleri açıklar. Umulur ki şükredersiniz.
Ayet: 90-93
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, şarap / sarhoş edici içkiler, kumar / şans oyunları, putlar / sahte ilahlar ve fal okları (tarot gibi batıl inançlar / hurafeler) ancak şeytan işi pisliklerdir. Öyleyse bu pisliklerden uzak durun. Umulur ki kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişirsiniz. Doğrusu şeytan, şarap / sarhoş edici içkiler ve kumar / şans oyunları yoluyla ancak sizin aranıza bir düşmanlık ve bir nefret sokmak ve sizi Allah'ın ilahi öğüdünden / Kuran'dan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlara son vermiş olmanız gerekir. Allah'a ve elçisine uyun ve dikkatli olun. Eğer gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirseniz (ahirette cezasını çekersiniz.) Doğrusu bu elçimizin tek görevi gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu açıkça duyurmaktır. Herkes şunu iyi bilsin ki, İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselerin yiyip içtiklerinde Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakındıkları ve İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yaptıkları takdirde, -tekrar ediyorum:- Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakındıkları ve İslam'a inandıkları takdirde, -(bir kez daha vurgulayarak) tekrar ediyorum:- Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakındıkları ve iyi işler yaptıkları takdirde, hiçbir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah iyi işler yapanları sever.
Ayet: 94
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, Allah, kimin Ona karşı çıkmaktan korktuğunu ortaya koymak için sizi şöyle sınayabilir: (Örneğin Allah, avlanmanın yasak olduğu bir zamanda ve) hiç kimsenin görmediği bir yerde av hayvanlarını sizin ellerinizin ve silahlarınızın önüne kadar getirebilir. Artık herkes şunu iyi bilsin ki, bundan sonra Allah'ın koyduğu sınırları çiğneyen kimseler (ahirette) şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 95
Ey İslam'a inananlar, hacda veya umrede ihramlıyken sakın (karada yaşayan) bir av hayvanını öldürmeyin. Şunu iyi bilin ki, (hacda veya umrede ihramlıyken karada yaşayan) bir av hayvanını kasten öldürenlerinizin cezası -aranızdan iki adil kişinin karar vermesiyle- öldürdüğü hayvana denk olabilecek bir hediye kurbanlık hayvanı (ihtiyaç sahiplerine dağıtmak için) Kabe'ye göndermesidir veya bir keffaret olarak yoksulları doyurmasıdır ya da (bunları yapma imkanı yoksa başka bir) keffaret olarak oruç tutmasıdır. Çünkü (av yasağı olan bir yerde) av yapan bir kimsenin, yaptığı yanlışın cezasını tatması gerekir. Ama Allah bundan önce yapılanları affetmiştir. Allah, İslam'ı inkara geri dönen kimselere ise hak ettikleri cezayı (ahirette) verecektir. Şüphesiz ki Allah en üstündür ve günahta ısrar edenlere hak ettikleri cezayı verendir.
Ayet: 96
Diğer yandan hacda veya umrede ihramlıyken karada av yapmanız haram olduğu halde -sizin ve tüm yolcuların yararlanması için- su hayvanlarını avlayıp yemeniz size helaldir. Öyleyse daima -ahirette huzurunda toplanıp tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceğiniz- Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının.
Ayet: 97-99
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, Allah kutsal evi / Kabe'yi, haram ayları ve hacda kesileceği gerdanlarına işaretlenen hediye kurbanlıkları insanlar için birer (dini) değer yapmıştır. Çünkü Allah -göklerde ve yerde olan herkesi / her şeyi bildiğini- bilmenizi ister. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir. Şunu iyi bilin ki, Allah hem (hak edenleri) şiddetle cezalandırandır hem de çok bağışlayandır ve en merhametlidir. Doğrusu bu elçinin tek görevi gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu açıkça duyurmaktır. Şüphesiz ki Allah, açıkladığınız ve gizlediğiniz her şeyi bilir.
Ayet: 100
Ey elçi, de ki: "Pis / sağlıksız şeylerin çokluğu sana ilginç gelse de, şunu iyi bil ki, pis / sağlıksız şeylerle, helal / temiz / sağlıklı şeyler asla bir değildir. Öyleyse ey akıl sahipleri, Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının (ve pis şeyler yerine temiz olanları seçin.) Umulur ki kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişirsiniz."
Ayet: 101-102
Ey İslam'a inananlar, sakın her bir şeyin (dini) hükmünü sormayın. Çünkü (gereksiz yere sorduğunuz soruların) hükümleri açıklanırsa, (zora girip) üzülürsünüz. Şunu iyi bilin ki, eğer (siz sormadığınızda) Allah'ın affedeceği bir şeyi sorarsanız, -bu ilahi kitap / Kuran indirilirken- sorduğunuz o şeyin hükmü de size açıklanır (ve kendi kendinizi zora sokmuş olursunuz.) Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en hoşgörülüdür. Şunu da iyi bilin ki, geçmişte sizden önce gereksiz şeyleri soran insanlar, (sorduklarının) hükümlerini (öğrendikten) sonra onları inkar etmişlerdir.
Ayet: 103-104
Doğrusu Allah, putperest / müşrik Arapların uydurup "Bahîre", "Sâibe", "Vesîle" ve "Hâm" diye adlandırdıkları hurafelerden hiçbirini emretmemiştir. Ama İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler yalan uydurup Allah'a iftira ederler. Doğrusu onlardan birçoğu aklını kullanmaz. Onlara: "Allah'ın indirdiği bu ilahi kitaba / Kuran'a ve bu elçiye gelip uyun." denildiğinde, putperest / müşrik Araplar: "(Hayır, biz Allah'ın indirdiği bu ilahi kitaba / Kuran'a ve bu elçiye gelip uymayız; çünkü) atalarımızdan gördüğümüz gelenek bize yeter." dediler. Ama (ne yazık ki) onların ataları, gerçekleri hiç anlamak istemeyen ve dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelmeyen kimselerdi.
Ayet: 105
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, siz (başkalarının yaptıklarından değil, ancak) kendi yaptıklarınızdan sorumlusunuz. Şunu da iyi bilin ki, siz dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneldiğiniz takdirde, doğruluktan sapanlar asla sizin doğruluğunuza bir zarar veremezler. Sonuçta hepiniz ahirette Allah'ın huzuruna döneceksiniz. O da size tüm yaptıklarınızı bildirecek (ve sizi hesaba çekecektir.)
Ayet: 106-108
Ey İslam'a inananlar, sizden bir kimse ölüm döşeğinde vasiyette bulunacağı vakit, aranızdan iki adil kişiyi şahit göstermelidir. Ama bir yolculuk esnasında (örneğin yabancı bir ülkedeyken) ölüm döşeğine düşerseniz, (vasiyette bulunurken) iki yabancıyı da şahit gösterebilirsiniz. (Eğer önünüze getirilen bir vasiyetin şahitlerinden şüphe ederseniz,) onları (onlarla beraber kıldığınız) bir namazdan sonra yanınızda tutup gözlemleyebilir (ve onlara o vasiyet hakkında bazı sorular sorabilirsiniz.) Sonra da o iki şahit (vasiyetin doğruluğunu pekiştirmek için): "Gerçeği hiçbir bedel için satmayacağız. Yakınlarımızın aleyhine de olsa, Allah'ın (emrettiği) şahitliği gizlemeyeceğiz. Çünkü biz şahitliği gizlersek günahkar olacağımızı biliriz." diyerek Allah'ın adıyla yemin edebilirler. Ama şahitlerin günahkar olduğu ortaya çıkarsa, vasiyet sahibine yakın başka iki kimse onların yerine geçebilir. Önceki şahitlerin yerine gelen yeni şahitler ise: "Doğrusu bizim şahitliğimiz onlarınkinden daha doğrudur. Çünkü biz Allah'ın koyduğu sınırları çiğnemedik. Ayrıca biz eğer Allah'ın koyduğu sınırları çiğnersek, zalimlerden olacağımızı biliriz." diyerek Allah'ın adıyla yemin edebilirler. İşte bu, şahitlerin doğru şahitlik yapmaları ve -eğer doğru şahitlik yapmazlarsa- yeminlerinin başka bir yeminle geçersiz kılınacağından korkmaları için en uygun yöntemdir. Öyleyse Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve Onun sözünü dinleyin. Doğrusu Allah günahta ısrar eden fasıkları dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmez.
Ayet: 109-111
Kıyamet günü Allah tüm elçilerini huzurunda toplayacak ve onlara: "İnsanlar sizin hakkınızda ne dediler?" diyecektir. Onlar da: "Ey Rabb'imiz, bizim (Sana verecek) bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz ki Sen tüm bilinmezleri bilensin." diyecektir. O vakit Allah İsa'ya şöyle diyecektir: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene lütfettiğim nimetlerimi hatırla. Geçmişte Ben seni Ruhul Kudüs / Cebrail ile destekledim. Böylece sen daha beşikteyken -olgun bir insan gibi- insanlarla konuştun. Ben sana ilahi kitapları ve doğru hükümleri: Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. (Ey İsa,) sen Benim iznimle / lütfumla çamura kuş şekli verirdin ve ona üflerdin, o şey de Benim iznimle / lütfumla (canlı) bir kuş oluverirdi. Yine sen Benim iznimle / lütfumla körleri ve cüzamlıları iyileştirirdin. Ayrıca sen Benim iznimle / lütfumla kabirdeki ölüleri diriltip çıkarırdın. Ben (İslam'ı inkar eden) İsrailoğullarının ellerini senden geri çektim. Geçmişte sen onlara apaçık kanıtlar getirdiğinde, Yahudilerden İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler, 'Bu ancak büyük bir sihirdir / aldatmacadır.' demişlerdi. Sonra Ben havarilere, 'Bana ve elçim (İsa'ya) inanın.' diye vahiy ettim / bildirdim. Onlar da, 'Ey Rabb'imiz, şahit ol ki, biz Sana teslim olarak İslam'ı kabul ettik.' dediler."
Ayet: 112-115
Bir vakit havariler İsa'ya: "Ey Meryem oğlu İsa, Rabb'in bize gökten mucize bir sofra indirir mi? dediler. İsa onlara: "(Buna ne gerek var ki!) Eğer Allah'a inandıysanız Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının." dediğinde ise, onlar: "O mucize sofradan yiyelim de kalbimiz huzur bulsun istiyoruz. Böylece hem senin bizi (havarilerin olarak) doğruladığını biliriz hem de mucize bir sofranın şahitleri oluruz." dediler. O vakit Meryem oğlu İsa: "Ey Allah'ım, Ey Rabb'imiz, bize gökten bir sofra indir ki, o sofra Senden bize, hepimize, hem bir bayram hem de bir mucize olsun. Ey Rabb'imiz bize nimetlerini lütfet. Şüphesiz Sen en iyi nimetleri lütfedensin." dedi. Allah (İsa'nın duasını kabul edip): "Ben size o sofrayı indireceğim. Ama bu mucizeden sonra aranızdan her kim İslam'ı inkar ederse, onu (daha önce) hiç kimseyi cezalandırmadığım (şiddette) cezalandırırım" dedi.
Ayet: 116-120
(Ahirette) Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, diğer insanlara, 'Allah'tan başka beni ve annemi de (sahte) ilahlar / putlar edinin' dedin mi?" deyince, İsa: "(Ey Rabb'im) Sen tüm eksiklerden uzaksın / yücesin. Doğrusu ben hakkım olmayan böyle bir sözü asla söylemedim. Şayet böyle bir söz söylemiş olsaydım, zaten Sen onu bilirdin. Sen benim içimden geçeni (niyetimi) bilirsin; ama ben Senin niyetini bilemem. Şüphesiz ki Sen tüm bilinmezleri bilensin. Doğrusu ben insanlara sadece Senin bana emrettiğin şeyleri söyledim ve onlara, '(Ey insanlar) -benim de sizin de- hepimizin tek Rabb'i olan Allah'a ibadet edin.' dedim ve aralarında bulunduğum sürece onların ne yaptıklarını görüp şahit oldum. Sen benim canımı aldıktan sonra ise, ancak Sen onları gözleyip kontrol ettin. Şüphesiz ki Sen her şeye şahitsin. Eğer Sen onları cezalandırırsan, (hiç kimse Sana engel olamaz.) Çünkü onlar Senin kullarındır. Sen bazılarını bağışlarsan da (hiç kimse Senin affına karışamaz.) Şüphesiz ki Sen en üstünsün ve en doğru kararı verensin." diyecektir. (O vakit) Allah: "İşte bugün dosdoğru davranan insanlar doğruluklarının yararını görecektir. Onlara -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetler verilecektir." diyecektir. Çünkü Allah onlardan razıdır. Onlar da Allah'tan razıdır. En büyük başarı da budur. Şüphesiz ki Allah göklerin, yerin ve içindeki her şeyin tek hükümranıdır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.

سورة المائدة

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِؕ اُحِلَّتْ لَكُمْ بَهٖيمَةُ الْاَنْعَامِ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَاَنْتُمْ حُرُمٌؕ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ مَا يُرٖيدُ ﴿1﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَٓائِدَ وَلَٓا آٰمّٖينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًاؕ وَاِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواؕ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ اَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اَنْ تَعْتَدُواۢ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰى وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعِقَابِ ﴿2﴾ حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزٖيرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِهٖ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطٖيحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِؕ ذٰلِكُمْ فِسْقٌؕ اَلْيَوْمَ يَئِسَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ دٖينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِؕ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دٖينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتٖي وَرَضٖيتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ دٖينًاؕ فَمَنِ اضْطُرَّ فٖي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿3﴾ يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَٓا اُحِلَّ لَهُمْؕ قُلْ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۙ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّبٖينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّٰهُؗ فَكُلُوا مِمَّٓا اَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ سَرٖيعُ الْحِسَابِ ﴿4﴾ اَلْيَوْمَ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُؕ وَطَعَامُ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْؗ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ اِذَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ مُحْصِنٖينَ غَيْرَ مُسَافِحٖينَ وَلَا مُتَّخِذٖٓي اَخْدَانٍؕ وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْاٖيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُؗ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرٖينَ ﴿5﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُسِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِؕ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواؕ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَعٖيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْدٖيكُمْ مِنْهُؕ مَا يُرٖيدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُرٖيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿6﴾ وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَمٖيثَاقَهُ الَّذٖي وَاثَقَكُمْ بِهٖٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاؗ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿7﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّامٖينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِؗ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواؕ اِعْدِلُوا هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىؗ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ خَبٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿8﴾ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ عَظٖيمٌ ﴿9﴾ وَالَّذٖينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُولٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَحٖيمِ ﴿10﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ هَمَّ قَوْمٌ اَنْ يَبْسُطُٓوا اِلَيْكُمْ اَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿11﴾ وَلَقَدْ اَخَذَ اللّٰهُ مٖيثَاقَ بَنٖٓي اِسْرَٓاءٖيلَۚ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَقٖيبًاؕ وَقَالَ اللّٰهُ اِنّٖي مَعَكُمْؕ لَئِنْ اَقَمْتُمُ الصَّلٰوةَ وَاٰتَيْتُمُ الزَّكٰوةَ وَاٰمَنْتُمْ بِرُسُلٖي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَاَقْرَضْتُمُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَلَاُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّبٖيلِ ﴿12﴾ فَبِمَا نَقْضِهِمْ مٖيثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهٖۙ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهٖۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَلٖيلًا مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْؕ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَ ﴿13﴾ وَمِنَ الَّذٖينَ قَالُٓوا اِنَّا نَصَارٰٓى اَخَذْنَا مٖيثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهٖ فَاَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِؕ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللّٰهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ ﴿14﴾ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثٖيرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُوا عَنْ كَثٖيرٍؕ قَدْ جَٓاءَكُمْ مِنَ اللّٰهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبٖينٌۙ ﴿15﴾ يَهْدٖي بِهِ اللّٰهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلَامِ وَيُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِهٖ وَيَهْدٖيهِمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ ﴿16﴾ لَقَدْ كَفَرَ الَّذٖينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَسٖيحُ ابْنُ مَرْيَمَؕ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔا اِنْ اَرَادَ اَنْ يُهْلِكَ الْمَسٖيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَمٖيعًاؕ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاؕ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ ﴿17﴾ وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارٰى نَحْنُ اَبْنَٓاءُ اللّٰهِ وَاَحِبَّٓاؤُهُؕ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوبِكُمْؕ بَلْ اَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَؕ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاؗ وَاِلَيْهِ الْمَصٖيرُ ﴿18﴾ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلٰى فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ اَنْ تَقُولُوا مَا جَٓاءَنَا مِنْ بَشٖيرٍ وَلَا نَذٖيرٍؗ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَشٖيرٌ وَنَذٖيرٌؕ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ ﴿19﴾ وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهٖ يَا قَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ جَعَلَ فٖيكُمْ اَنْبِيَٓاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا وَاٰتٰيكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ اَحَدًا مِنَ الْعَالَمٖينَ ﴿20﴾ يَا قَوْمِ ادْخُلُوا الْاَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ الَّتٖي كَتَبَ اللّٰهُ لَكُمْ وَلَا تَرْتَدُّوا عَلٰٓى اَدْبَارِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرٖينَ ﴿21﴾ قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِنَّ فٖيهَا قَوْمًا جَبَّارٖينَ وَاِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا حَتّٰى يَخْرُجُوا مِنْهَاۚ فَاِنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا فَاِنَّا دَاخِلُونَ ﴿22﴾ قَالَ رَجُلَانِ مِنَ الَّذٖينَ يَخَافُونَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمَا ادْخُلُوا عَلَيْهِمُ الْبَابَۚ فَاِذَا دَخَلْتُمُوهُ فَاِنَّكُمْ غَالِبُونَ وَعَلَى اللّٰهِ فَتَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ ﴿23﴾ قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَٓا اَبَدًا مَا دَامُوا فٖيهَا فَاذْهَبْ اَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلَٓا اِنَّا هٰهُنَا قَاعِدُونَ ﴿24﴾ قَالَ رَبِّ اِنّٖي لَٓا اَمْلِكُ اِلَّا نَفْسٖي وَاَخٖي فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِقٖينَ ﴿25﴾ قَالَ فَاِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ اَرْبَعٖينَ سَنَةًۚ يَتٖيهُونَ فِي الْاَرْضِ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْفَاسِقٖينَ ﴿26﴾ وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَيْ اٰدَمَ بِالْحَقِّۢ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِؕ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَؕ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّقٖينَ ﴿27﴾ لَئِنْ بَسَطْتَ اِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَنٖي مَٓا اَنَا بِبَاسِطٍ يَدِيَ اِلَيْكَ لِاَقْتُلَكَۚ اِنّٖٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَمٖينَ ﴿28﴾ اِنّٖٓي اُرٖيدُ اَنْ تَبُٓواَ بِاِثْمٖي وَاِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِۚ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِمٖينَۚ ﴿29﴾ فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ اَخٖيهِ فَقَتَلَهُ فَاَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِرٖينَ ﴿30﴾ فَبَعَثَ اللّٰهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الْاَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارٖي سَوْاَةَ اَخٖيهِؕ قَالَ يَا وَيْلَتٰٓى اَعَجَزْتُ اَنْ اَكُونَ مِثْلَ هٰذَا الْغُرَابِ فَاُوَارِيَ سَوْاَةَ اَخٖيۚ فَاَصْبَحَ مِنَ النَّادِمٖينَۚۛ ﴿31﴾ مِنْ اَجْلِ ذٰلِكَۚۛ كَتَبْنَا عَلٰى بَنٖٓي اِسْرَٓاءٖيلَ اَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِي الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمٖيعًاؕ وَمَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَٓا اَحْيَا النَّاسَ جَمٖيعًاؕ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِؗ ثُمَّ اِنَّ كَثٖيرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ فِي الْاَرْضِ لَمُسْرِفُونَ ﴿32﴾ اِنَّمَا جَزٰٓؤُا الَّذٖينَ يُحَارِبُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْاَرْضِ فَسَادًا اَنْ يُقَتَّلُٓوا اَوْ يُصَلَّبُٓوا اَوْ تُقَطَّعَ اَيْدٖيهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ اَوْ يُنْفَوْا مِنَ الْاَرْضِؕ ذٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظٖيمٌۙ ﴿33﴾ اِلَّا الَّذٖينَ تَابُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ تَقْدِرُوا عَلَيْهِمْۚ فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿34﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَسٖيلَةَ وَجَاهِدُوا فٖي سَبٖيلِهٖ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿35﴾ اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَوْ اَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَمٖيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لِيَفْتَدُوا بِهٖ مِنْ عَذَابِ يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنْهُمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿36﴾ يُرٖيدُونَ اَنْ يَخْرُجُوا مِنَ النَّارِ وَمَا هُمْ بِخَارِجٖينَ مِنْهَاؗ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقٖيمٌ ﴿37﴾ وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُٓوا اَيْدِيَهُمَا جَزَٓاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِنَ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ عَزٖيزٌ حَكٖيمٌ ﴿38﴾ فَمَنْ تَابَ مِنْ بَعْدِ ظُلْمِهٖ وَاَصْلَحَ فَاِنَّ اللّٰهَ يَتُوبُ عَلَيْهِؕ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿39﴾ اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ ﴿40﴾ يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ لَا يَحْزُنْكَ الَّذٖينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنَ الَّذٖينَ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِنْ قُلُوبُهُمْۚ وَمِنَ الَّذٖينَ هَادُوا سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ اٰخَرٖينَۙ لَمْ يَأْتُوكَؕ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهٖۚ يَقُولُونَ اِنْ اُوتٖيتُمْ هٰذَا فَخُذُوهُ وَاِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُواؕ وَمَنْ يُرِدِ اللّٰهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔاؕ اُولٰٓئِكَ الَّذٖينَ لَمْ يُرِدِ اللّٰهُ اَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْؕ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظٖيمٌ ﴿41﴾ سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ اَكَّالُونَ لِلسُّحْتِؕ فَاِنْ جَٓاؤُكَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ اَوْ اَعْرِضْ عَنْهُمْۚ وَاِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْـًٔاؕ وَاِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِؕ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطٖينَ ﴿42﴾ وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِنْدَهُمُ التَّوْرٰيةُ فٖيهَا حُكْمُ اللّٰهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَؕ وَمَٓا اُولٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِنٖينَ ﴿43﴾ اِنَّٓا اَنْزَلْنَا التَّوْرٰيةَ فٖيهَا هُدًى وَنُورٌۚ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذٖينَ اَسْلَمُوا لِلَّذٖينَ هَادُوا وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالْاَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِنْ كِتَابِ اللّٰهِ وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَٓاءَۚ فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَاتٖي ثَمَنًا قَلٖيلًاؕ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ ﴿44﴾ وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فٖيهَٓا اَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِۙ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالْاَنْفَ بِالْاَنْفِ وَالْاُذُنَ بِالْاُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّۙ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌؕ فَمَنْ تَصَدَّقَ بِهٖ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَهُؕ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿45﴾ وَقَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِعٖيسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْجٖيلَ فٖيهِ هُدًى وَنُورٌۙ وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقٖينَ ﴿46﴾ وَلْيَحْكُمْ اَهْلُ الْاِنْجٖيلِ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فٖيهِؕ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿47﴾ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ عَمَّا جَٓاءَكَ مِنَ الْحَقِّؕ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًاؕ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فٖي مَٓا اٰتٰيكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِؕ اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَمٖيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فٖيهِ تَخْتَلِفُونَۙ ﴿48﴾ وَاَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ اَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكَؕ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ اَنَّمَا يُرٖيدُ اللّٰهُ اَنْ يُصٖيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْؕ وَاِنَّ كَثٖيرًا مِنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ ﴿49﴾ اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَؕ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿50﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍؕ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ ﴿51﴾ فَتَرَى الَّذٖينَ فٖي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فٖيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشٰٓى اَنْ تُصٖيبَنَا دَٓائِرَةٌؕ فَعَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ اَوْ اَمْرٍ مِنْ عِنْدِهٖ فَيُصْبِحُوا عَلٰى مَٓا اَسَرُّوا فٖٓي اَنْفُسِهِمْ نَادِمٖينَؕ ﴿52﴾ وَيَقُولُ الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَهٰٓؤُلَٓاءِ الَّذٖينَ اَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ اِنَّهُمْ لَمَعَكُمْؕ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَاَصْبَحُوا خَاسِرٖينَ ﴿53﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دٖينِهٖ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرٖينَؗ يُجَاهِدُونَ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍؕ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْتٖيهِ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ ﴿54﴾ اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا الَّذٖينَ يُقٖيمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ ﴿55﴾ وَمَنْ يَتَوَلَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا فَاِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ ﴿56﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الَّذٖينَ اتَّخَذُوا دٖينَكُمْ هُزُوًا وَلَعِبًا مِنَ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ اَوْلِيَٓاءَۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ ﴿57﴾ وَاِذَا نَادَيْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًاؕ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ ﴿58﴾ قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ هَلْ تَنْقِمُونَ مِنَّٓا اِلَّٓا اَنْ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلُۙ وَاَنَّ اَكْثَرَكُمْ فَاسِقُونَ ﴿59﴾ قُلْ هَلْ اُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذٰلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللّٰهِؕ مَنْ لَعَنَهُ اللّٰهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازٖيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَؕ اُولٰٓئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَاَضَلُّ عَنْ سَوَٓاءِ السَّبٖيلِ ﴿60﴾ وَاِذَا جَٓاؤُكُمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا وَقَدْ دَخَلُوا بِالْكُفْرِ وَهُمْ قَدْ خَرَجُوا بِهٖؕ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا كَانُوا يَكْتُمُونَ ﴿61﴾ وَتَرٰى كَثٖيرًا مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِي الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَؕ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿62﴾ لَوْلَا يَنْهٰيهُمُ الرَّبَّانِيُّونَ وَالْاَحْبَارُ عَنْ قَوْلِهِمُ الْاِثْمَ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَؕ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ ﴿63﴾ وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّٰهِ مَغْلُولَةٌؕ غُلَّتْ اَيْدٖيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُواۢ بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِۙ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَٓاءُؕ وَلَيَزٖيدَنَّ كَثٖيرًا مِنْهُمْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًاؕ وَاَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِؕ كُلَّمَٓا اَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ اَطْفَاَهَا اللّٰهُۙ وَيَسْعَوْنَ فِي الْاَرْضِ فَسَادًاؕ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدٖينَ ﴿64﴾ وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْكِتَابِ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاَدْخَلْنَاهُمْ جَنَّاتِ النَّعٖيمِ ﴿65﴾ وَلَوْ اَنَّهُمْ اَقَامُوا التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْجٖيلَ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِمْ مِنْ رَبِّهِمْ لَاَكَلُوا مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْؕ مِنْهُمْ اُمَّةٌ مُقْتَصِدَةٌؕ وَكَثٖيرٌ مِنْهُمْ سَٓاءَ مَا يَعْمَلُونَ ﴿66﴾ يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَؕ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُؕ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرٖينَ ﴿67﴾ قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلٰى شَيْءٍ حَتّٰى تُقٖيمُوا التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْجٖيلَ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْؕ وَلَيَزٖيدَنَّ كَثٖيرًا مِنْهُمْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًاۚ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ ﴿68﴾ اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَالَّذٖينَ هَادُوا وَالصَّابِؤُنَ وَالنَّصَارٰى مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿69﴾ لَقَدْ اَخَذْنَا مٖيثَاقَ بَنٖٓي اِسْرَٓاءٖيلَ وَاَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ رُسُلًاؕ كُلَّمَا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ فَرٖيقًا كَذَّبُوا وَفَرٖيقًا يَقْتُلُونَ ﴿70﴾ وَحَسِبُٓوا اَلَّا تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُوا وَصَمُّوا ثُمَّ تَابَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا كَثٖيرٌ مِنْهُمْؕ وَاللّٰهُ بَصٖيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿71﴾ لَقَدْ كَفَرَ الَّذٖينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَسٖيحُ ابْنُ مَرْيَمَؕ وَقَالَ الْمَسٖيحُ يَا بَنٖٓي اِسْرَٓاءٖيلَ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّٖي وَرَبَّكُمْؕ اِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوٰيهُ النَّارُؕ وَمَا لِلظَّالِمٖينَ مِنْ اَنْصَارٍ ﴿72﴾ لَقَدْ كَفَرَ الَّذٖينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ ثَالِثُ ثَلٰثَةٍۢ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّٓا اِلٰهٌ وَاحِدٌؕ وَاِنْ لَمْ يَنْتَهُوا عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿73﴾ اَفَلَا يَتُوبُونَ اِلَى اللّٰهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُؕ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿74﴾ مَا الْمَسٖيحُ ابْنُ مَرْيَمَ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُؕ وَاُمُّهُ صِدّٖيقَةٌؕ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَؕ اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ ﴿75﴾ قُلْ اَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًاؕ وَاللّٰهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ ﴿76﴾ قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فٖي دٖينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعُٓوا اَهْوَٓاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَاَضَلُّوا كَثٖيرًا وَضَلُّوا عَنْ سَوَٓاءِ السَّبٖيلِ ﴿77﴾ لُعِنَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ بَنٖٓي اِسْرَٓاءٖيلَ عَلٰى لِسَانِ دَاوُدَ وَعٖيسَى ابْنِ مَرْيَمَؕ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ ﴿78﴾ كَانُوا لَا يَتَنَاهَوْنَ عَنْ مُنْكَرٍ فَعَلُوهُؕ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ ﴿79﴾ تَرٰى كَثٖيرًا مِنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذٖينَ كَفَرُواؕ لَبِئْسَ مَا قَدَّمَتْ لَهُمْ اَنْفُسُهُمْ اَنْ سَخِطَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَفِي الْعَذَابِ هُمْ خَالِدُونَ ﴿80﴾ وَلَوْ كَانُوا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالنَّبِيِّ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَا اتَّخَذُوهُمْ اَوْلِيَٓاءَ وَلٰكِنَّ كَثٖيرًا مِنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿81﴾ لَتَجِدَنَّ اَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذٖينَ اَشْرَكُواۚ وَلَتَجِدَنَّ اَقْرَبَهُمْ مَوَدَّةً لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا الَّذٖينَ قَالُٓوا اِنَّا نَصَارٰىؕ ذٰلِكَ بِاَنَّ مِنْهُمْ قِسّٖيسٖينَ وَرُهْبَانًا وَاَنَّهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ﴿82﴾ وَاِذَا سَمِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَى الرَّسُولِ تَرٰٓى اَعْيُنَهُمْ تَفٖيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّۚ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اٰمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدٖينَ ﴿83﴾ وَمَا لَنَا لَا نُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَمَا جَٓاءَنَا مِنَ الْحَقِّۙ وَنَطْمَعُ اَنْ يُدْخِلَنَا رَبُّنَا مَعَ الْقَوْمِ الصَّالِحٖينَ ﴿84﴾ فَاَثَابَهُمُ اللّٰهُ بِمَا قَالُوا جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَاؕ وَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْمُحْسِنٖينَ ﴿85﴾ وَالَّذٖينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُولٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَحٖيمِ ﴿86﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تُحَرِّمُوا طَيِّبَاتِ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكُمْ وَلَا تَعْتَدُواؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدٖينَ ﴿87﴾ وَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالًا طَيِّبًا وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذٖٓي اَنْتُمْ بِهٖ مُؤْمِنُونَ ﴿88﴾ لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ فٖٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْاَيْمَانَۚ فَكَفَّارَتُهُٓ اِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكٖينَ مِنْ اَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ اَهْلٖيكُمْ اَوْ كِسْوَتُهُمْ اَوْ تَحْرٖيرُ رَقَبَةٍؕ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍؕ ذٰلِكَ كَفَّارَةُ اَيْمَانِكُمْ اِذَا حَلَفْتُمْؕ وَاحْفَظُٓوا اَيْمَانَكُمْؕ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِهٖ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿89﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْاَنْصَابُ وَالْاَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿90﴾ اِنَّمَا يُرٖيدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَعَنِ الصَّلٰوةِۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُنْتَهُونَ ﴿91﴾ وَاَطٖيعُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَاحْذَرُواۚ فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّمَا عَلٰى رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبٖينُ ﴿92﴾ لَيْسَ عَلَى الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ فٖيمَا طَعِمُٓوا اِذَا مَا اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَاَحْسَنُواؕ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَ ﴿93﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَيَبْلُوَنَّكُمُ اللّٰهُ بِشَيْءٍ مِنَ الصَّيْدِ تَنَالُهُٓ اَيْدٖيكُمْ وَرِمَاحُكُمْ لِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَخَافُهُ بِالْغَيْبِۚ فَمَنِ اعْتَدٰى بَعْدَ ذٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿94﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَقْتُلُوا الصَّيْدَ وَاَنْتُمْ حُرُمٌؕ وَمَنْ قَتَلَهُ مِنْكُمْ مُتَعَمِّدًا فَجَزَٓاءٌ مِثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ يَحْكُمُ بِهٖ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ هَدْيًا بَالِغَ الْكَعْبَةِ اَوْ كَفَّارَةٌ طَعَامُ مَسَاكٖينَ اَوْ عَدْلُ ذٰلِكَ صِيَامًا لِيَذُوقَ وَبَالَ اَمْرِهٖؕ عَفَا اللّٰهُ عَمَّا سَلَفَؕ وَمَنْ عَادَ فَيَنْتَقِمُ اللّٰهُ مِنْهُؕ وَاللّٰهُ عَزٖيزٌ ذُو انْتِقَامٍ ﴿95﴾ اُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِۚ وَحُرِّمَ عَلَيْكُمْ صَيْدُ الْبَرِّ مَا دُمْتُمْ حُرُمًاؕ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذٖٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿96﴾ جَعَلَ اللّٰهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِلنَّاسِ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ وَالْهَدْيَ وَالْقَلَٓائِدَؕ ذٰلِكَ لِتَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَاَنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمٌ ﴿97﴾ اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعِقَابِ وَاَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌؕ ﴿98﴾ مَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُؕ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ ﴿99﴾ قُلْ لَا يَسْتَوِي الْخَبٖيثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ اَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَبٖيثِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُولِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿100﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَسْـَٔلُوا عَنْ اَشْيَٓاءَ اِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْۚ وَاِنْ تَسْـَٔلُوا عَنْهَا حٖينَ يُنَزَّلُ الْقُرْاٰنُ تُبْدَ لَكُمْؕ عَفَا اللّٰهُ عَنْهَاؕ وَاللّٰهُ غَفُورٌ حَلٖيمٌ ﴿101﴾ قَدْ سَاَلَهَا قَوْمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ثُمَّ اَصْبَحُوا بِهَا كَافِرٖينَ ﴿102﴾ مَا جَعَلَ اللّٰهُ مِنْ بَحٖيرَةٍ وَلَا سَٓائِبَةٍ وَلَا وَصٖيلَةٍ وَلَا حَامٍۙ وَلٰكِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَؕ وَاَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ ﴿103﴾ وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاؕ اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ ﴿104﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْؕ اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَمٖيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿105﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ حٖينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ اَوْ اٰخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ اِنْ اَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَاَصَابَتْكُمْ مُصٖيبَةُ الْمَوْتِؕ تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلٰوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ اِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَرٖي بِهٖ ثَمَنًا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ اِنَّٓا اِذًا لَمِنَ الْاٰثِمٖينَ ﴿106﴾ فَاِنْ عُثِرَ عَلٰٓى اَنَّهُمَا اسْتَحَقَّٓا اِثْمًا فَاٰخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذٖينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْاَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ لَشَهَادَتُنَٓا اَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَاؗ اِنَّٓا اِذًا لَمِنَ الظَّالِمٖينَ ﴿107﴾ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْؕ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاسْمَعُواؕ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقٖينَ ﴿108﴾ يَوْمَ يَجْمَعُ اللّٰهُ الرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَٓا اُجِبْتُمْؕ قَالُوا لَا عِلْمَ لَنَاؕ اِنَّكَ اَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ ﴿109﴾ اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا عٖيسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتٖي عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَۢ اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًاۚ وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْجٖيلَۚ وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّٖينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ بِاِذْنٖي فَتَنْفُخُ فٖيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِاِذْنٖي وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْنٖيۚ وَاِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْنٖيۚ وَاِذْ كَفَفْتُ بَنٖٓي اِسْرَٓاءٖيلَ عَنْكَ اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُبٖينٌ ﴿110﴾ وَاِذْ اَوْحَيْتُ اِلَى الْحَوَارِيّٖنَ اَنْ اٰمِنُوا بٖي وَبِرَسُولٖيۚ قَالُٓوا اٰمَنَّا وَاشْهَدْ بِاَنَّنَا مُسْلِمُونَ ﴿111﴾ اِذْ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ يَا عٖيسَى ابْنَ مَرْيَمَ هَلْ يَسْتَطٖيعُ رَبُّكَ اَنْ يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَٓائِدَةً مِنَ السَّمَٓاءِؕ قَالَ اتَّقُوا اللّٰهَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ ﴿112﴾ قَالُوا نُرٖيدُ اَنْ نَأْكُلَ مِنْهَا وَتَطْمَئِنَّ قُلُوبُنَا وَنَعْلَمَ اَنْ قَدْ صَدَقْتَنَا وَنَكُونَ عَلَيْهَا مِنَ الشَّاهِدٖينَ ﴿113﴾ قَالَ عٖيسَى ابْنُ مَرْيَمَ اللّٰهُمَّ رَبَّنَٓا اَنْزِلْ عَلَيْنَا مَٓائِدَةً مِنَ السَّمَٓاءِ تَكُونُ لَنَا عٖيدًا لِاَوَّلِنَا وَاٰخِرِنَا وَاٰيَةً مِنْكَۚ وَارْزُقْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّازِقٖينَ ﴿114﴾ قَالَ اللّٰهُ اِنّٖي مُنَزِّلُهَا عَلَيْكُمْۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بَعْدُ مِنْكُمْ فَاِنّٖٓي اُعَذِّبُهُ عَذَابًا لَٓا اُعَذِّبُهُٓ اَحَدًا مِنَ الْعَالَمٖينَ ﴿115﴾ وَاِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا عٖيسَى ابْنَ مَرْيَمَ ءَاَنْتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونٖي وَاُمِّيَ اِلٰهَيْنِ مِنْ دُونِ اللّٰهِؕ قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ لٖٓي اَنْ اَقُولَ مَا لَيْسَ لٖي بِحَقٍّؕ اِنْ كُنْتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُؕ تَعْلَمُ مَا فٖي نَفْسٖي وَلَٓا اَعْلَمُ مَا فٖي نَفْسِكَؕ اِنَّكَ اَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ ﴿116﴾ مَا قُلْتُ لَهُمْ اِلَّا مَٓا اَمَرْتَنٖي بِهٖٓ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّٖي وَرَبَّكُمْۚ وَكُنْتُ عَلَيْهِمْ شَهٖيدًا مَا دُمْتُ فٖيهِمْۚ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنٖي كُنْتَ اَنْتَ الرَّقٖيبَ عَلَيْهِمْؕ وَاَنْتَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَهٖيدٌ ﴿117﴾ اِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَاِنَّهُمْ عِبَادُكَۚ وَاِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَاِنَّكَ اَنْتَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ ﴿118﴾ قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِقٖينَ صِدْقُهُمْؕ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَٓا اَبَدًاؕ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُؕ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ ﴿119﴾ لِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا فٖيهِنَّؕ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ ﴿120﴾