19- MERYEM SURESİNİN KISA TEFSİRİ

MERYEM SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-6
KEF-HE-YE-'AYN-SAD ( Dikkat! ) Ey elçi, bu, Rabb'inin kulu Zekeriyya'ya lütfettiği rahmetini anmasıdır. Bir vakit Zekeriyya Rabb'ine gizlice (gönlünden) seslenerek şöyle dua etti: "Ey Rabb'im, (Öyle yaşlandım ki) kemiklerim güçsüzleşti; saçım ve sakalım da beyazladı. Ey Rabb'im, ben Sana dua edereken asla umutsuz olmadım; ama benden sonra yerime geçecek olan yakınlarımdan endişe etmekteyim. (Ey Rabb'im,) hanımım kısır (olduğundan, benim bir çocuğum olmadı;) o yüzden rahmetinden bana (yerime geçecek) bir dost lütfet. O dost, benim ve Yakub ailesinin (sürdürdüğümüz İslam davetini) devralsın. Ey Rabb'im, Sen onu razı olunan bir kimse yap."
Ayet: 7-9
Allah ona: "Ey Zekeriyya, Biz seni "Yahya" adında bir oğulla müjdeliyoruz. Şunu iyi bil ki, Biz önceden hiç kimseyi bu adla adlandırmış değiliz." dedi. O vakit Zekeriyya: "Ey Rabb'im, nasıl bir oğlum olabilir ki! Çünkü benim hanımım kısır, ben de çok yaşlıyım." dedi. Allah ona: "Bu böyledir." dedi. (Ey elçi,) Rabb'in Zekeriyya'ya: "Bu, Benim için çok kolaydır. Doğrusu Ben seni de -daha önce sen hiçbir şey değilken- yarattım." dedi.
Ayet: 10-11
Zekeriyya: "Ey Rabb'im, bana bir mucize göster (ki kalbim tatmin olsun.)" dediğinde, Allah ona: "Üç gece aralıksız olarak (dilin tutulacağından) insanlarla (işaret dili dışında) konuşamayacak olman senin mucizendir." dedi. Sonra Zekeriyya mihraptan / ibadet ettiği yerden toplumunun önüne çıktı; (ama dili tutuldu.) O vakit Zekeriyya (işaret dilini kullanarak) onlara: "Sabah-akşam daima Allah'ın yüceliğini anarak hareket edin." diye bildirdi.
Ayet: 12-15
(Yahya doğduktan sonra) Biz ona: "Ey Yahya, ilahi kitaba tüm gücünle sahip çık." dedik. Biz rahmetimizden ona daha çocukken doğru hükümleri, şefkat duymayı ve (maddi ve manevi kirlerden) temizlenmeyi lütfettik. Yahya Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınan bir kimseydi. Böylece o, annesine ve babasına iyi davrandı ve hiçbir zaman zorba ve asi biri olmadı. Doğrusu Yahya'nın doğduğu gün de öldüğü gün de ahirette diriltileceği gün de esenlikle doludur.
Ayet: 16-21
Ey elçi, bu ilahi kitapta / Kuran'da Meryem'den (insanlara) bahset. Bir vakit o, ailesinden ayrılıp şehrin doğusunda bir yere gitti. (Orada inzivaya çekilip) insanlardan uzak kalmak için bir perde / çadır edindi. Sonra Biz ona ruhumuzu (vahiy meleği Cebrail'i) gönderdik. Cebrail Meryem'e aynen bir insan gibi göründü. Meryem ona: "Doğrusu ben senden Rahman'a sığınırım. Eğer Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınan biriysen, (bana dokunma!)" dedi. Cebrail de ona: "(Ey Meryem,) doğrusu ben Rabb'inin gönderdiği bir (melek) elçiyim ve sana tertemiz bir oğlunun doğacağını müjdelemeye geldim." dedi. Meryem: "Nasıl bir oğlum olabilir ki! Çünkü bana hiçbir erkek dokunmadı ve ben de hiçbir zaman iffetsizlik etmedim." dedi. Allah da ona: "Bu böyledir." dedi. (Ey elçi,) Rabb'in ona: "Bu, Benim için çok kolaydır. Doğrusu Biz onu insanlara bir mucize ve tarafımızdan bir rahmet yapmak istiyoruz. Artık bu işin kararı verilmiştir." dedi.
Ayet: 22-26
Böylece Meryem hamile olduğunu anlayıp (daha) uzak bir yere inzivaya çekildi. Doğum sancıları onu bir hurma ağacının gövdesine dayanmaya götürdü. Meryem: "Ah! Keşke bundan önce ölseydim ve unutulsaydım." dedi. O vakit onun bulunduğu yerin alt tarafından (bir melek) ona: "Sakın üzülme. (Bak,) Rabb'in senin alt tarafında bir su pınarı var etti. Şimdi yaslandığın hurma ağacının gövdesini kendine doğru salla ki olgunlaşmış taze hurmalar yere dökülsün. (Artık bir mucize olan bebeğin İsa doğdu.) Şimdi ye ve iç. Gözün aydın olsun! Eğer (yolunun üstünde sana sorular soran) bir insan görürsen, (işaret dilini kullanarak) ona, 'Doğrusu ben Rahman'a susma orucu adadım. Bu yüzden hiçbir insanla konuşmayacağım' dersin." dedi.
Ayet: 27-33
Sonra Meryem bebeğini / İsa'yı beşiğinde taşıyarak toplumuna getirdi. Bazıları ona: "Ey Meryem, sen yapılmaması gereken (çirkin) bir şey yapmışsın. Ey Harun'un soyundan gelen kadın, senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi. (Ama sen kötü ve iffetsiz bir iş yapmışsın.)" dediler. O vakit (susma orucu tutan) Meryem beşikteki bebeğine / İsa'ya işaret etti. Onlar: "Beşikteki bir bebekle nasıl konuşabiliriz ki!" dediler. Bebek İsa (oradakilerin gözlerinin önünde mucizevi bir şekilde konuşarak): "Doğrusu ben Allah'ın (mucize) bir kuluyum. Allah bana bir ilahi kitap verecek ve beni bir peygamber olarak görevlendirecektir. Allah bana bulunduğum her yerde bereket verecektir. Allah bana yaşadığım sürece düzenli olarak namaz kılmayı, (İslam için) zekat vermeyi ve anneme iyi davranmayı emretmiştir. Çünkü Allah beni zorba ve kötü biri olarak yaratmadı. (O, benden iyi bir insan olmamı istedi.) Doğrusu benim doğduğum gün de öldüğüm gün de ahirette diriltileceğim gün de esenlikle doludur." dedi.
Ayet: 34
İşte bu, Yahudilerin şüphe edip tartıştıkları (ve Allah'ın gönderdiği bir peygamber olduğuna inanmadıkları) Meryem oğlu İsa'yla ilgili en doğru sözdür / açıklamadır.
Ayet: 35
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah'ın bir çocuk edinmesi asla söz konusu olamaz. Doğrusu Allah tüm eksiklerden uzaktır / yücedir. Doğrusu Allah bir şeyin olmasına hükmettiğinde, ona sadece 'Ol' der; o şey de hemen oluverir.
Ayet: 36-40
(Doğrusu Meryem oğlu İsa Allah'ın bir elçisi olarak): "Şunu iyi bilin ki, Allah benim de sizin de (hepimizin) tek Rabb'idir. Öyleyse yalnız Ona ibadet edin. İşte, dosdoğru yol / İslam budur." dedi. Sonra (yani İsa'nın ardından) bazı gruplar kendi aralarında başka bir yol tutup (İslam'dan) ayrılığa düştüler. Ama o büyük gün (yani kıyamet günü) görüldüğünde, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere yazık olacaktır. Ahirette huzurumuza geldiklerinde, onlar gerçeği çok iyi işitecek ve çok iyi görecektir. Bugün ise o zalimler apaçık / büyük bir sapkınlığın içindedir. Ey elçi, onları (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler için) bir pişmanlık günü (olacak olan kıyamet günü) hakkında uyar. Çünkü (o gün geldiğinde) iş işten geçmiş olacaktır. Ama (ne yazık ki) inkarcılar gaflet / umursamazlık içinde İslam'a inanmazlar. Doğrusu (kıyamet günü) yeryüzü ve onun üzerindeki herkes / her şey yalnız Bize kalacaktır. Sonuçta herkes ahirette huzurumuza döndürülüp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir.
Ayet: 41
Ey elçi, bu ilahi kitapta / Kuran'da İbrahim'den (insanlara) bahset. Çünkü İbrahim doğruluğuyla bilinen bir peygamberdi.
Ayet: 42-45
Bir vakit İbrahim babasına: "Babacığım, niçin seni işitmeyen, görmeyen ve senin hiçbir ihtiyacını gidermeyen şeylere (putlara / sahte ilahlara) ibadet ediyorsun? (Artık onlara ibadet etme!) Babacığım, doğrusu sana gelmeyen ilahi bilgi bana gelmiştir. Öyleyse bana uy ki seni dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelteyim. Babacığım, şeytana ibadet etme! Çünkü şeytan Rahman'a isyan etmiştir. Babacığım, (eğer günahta ısrar edersen,) korkarım ki sonuçta sana Rahman'dan bir ceza dokunur ve ahirette şeytanın dostu olarak (cehennem ateşine girersin.)" dedi.
Ayet: 46-48
Ama babası ona (çok kızıp): "Ey ibrahim, nasıl olur da benim ilahlarımdan / putlarımdan yüz çevirirsin! Eğer (İslam'a davetten) vazgeçmezsen, seni aramızdan kovarım. Öyleyse (ben seni kovmadan önce) uzun bir süre için benden ayrıl / beni bırak başka bir yere git." dedi. İbrahim ona: "Selam / esenlikler üzerine olsun. Rabb'imden seni bağışlamasını dileyeceğim. Çünkü O, her zaman beni bilir / bana rahmetini lütfeder." dedi. İbrahim (şehirden ayrılırken) toplumuna: "Şimdi ben hem sizi hem de Allah'tan başka dua (ibadet) ettiğiniz şeyleri (putları / sahte ilahları) terk ediyorum. Ama ben Rabb'ime (sizin tövbe edip İslam'a inanmanız için) dua edeceğim. Umarım ki Rabb'ime ettiğim dualarım kabul olur." dedi.
Ayet: 49-50
İbrahim putperest / müşrik toplumunu ve onların Allah'tan başka ibadet ettiği (putları / sahte ilahları) terk ettikten sonra, Biz ona oğlu İshak'ı ve torunu Yakub'u lütfettik. Biz onlardan her birini birer peygamber olarak görevlendirdik ve onlara rahmetimizden lütfettik. Biz onlara diğer insanlara gerçekleri anlatan yüksek bir doğruluk dili verdik.
Ayet: 51
Ey elçi, bu ilahi kitapta / Kuran'da Musa'dan (insanlara) bahset. Çünkü Musa çok samimi bir kimseydi, bir peygamberdi ve bir elçiydi.
Ayet: 52-53
Bir vakit Biz Musa'ya Sina Dağının batı / sağ yakasından seslendik / vahiy ettik ve onu sessizce (yanan ağacın bulunduğu yere) yaklaştırdık. Sonra Biz Musa'ya rahmetimizden lütfettik ve onun kardeşi Harun'u da (ona yardımcı olması için) bir peygamber olarak görevlendirdik.
Ayet: 54-55
Ey elçi, bu ilahi kitapta / Kuran'da İsmail'den (insanlara) bahset. Çünkü İsmail sözünü doğrulukla yerine getiren bir kimseydi, bir peygamberdi ve bir elçiydi. İsmail de kendi ailesine / onun beraberinde olanlara düzenli olarak namaz kılmayı ve (İslam için) zekat vermeyi emrederdi. Doğrusu İsmail Rabb'inin razı olduğu bir kimseydi.
Ayet: 56-57
Ey elçi, bu ilahi kitapta / Kuran'da İdris'den (insanlara) bahset. Çünkü İdris doğruluğuyla bilinen bir peygamberdi. Biz de onu yüksek bir makama yükselttik.
Ayet: 58
İşte onlar Allah'ın nimet verdiği kimselerden, yani peygamberlerden bazılarıdır. Onlar Adem'in soyundandır; Nuh'la beraber (gemide) taşıyıp (tufanda suda boğulmaktan kurtardığımız) kimselerin soyundandır; İbrahim'in ve İsrail'in (Yakub'un) soyundandır ve dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltiğimiz ve (elçi olarak) seçtiklerimizden bazılarıdır. Onlar (öyle kimselerdi ki) Rahman'ın bildirdiği gerçekler kendilerine okunup aktarıldığında göz yaşlarıyla secdeye kapanırlardı.
Ayet: 59
Ama (ne yazık ki) onların ardından namaz kılmayı (terkedip) yitiren ve kötü arzularına uyan nesiller geldi. Herkes şunu iyi bilsin ki, onlar ahirette cehennem çukuruna girecektir.
Ayet: 60-63
Hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzelten ve İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseler ise cennete girecektir ve ahirette hiçbir haksızlığa uğramayacaktır. Ahirette Rahman'ın (İslam'a inanan) kullarına söz verdiği Adn cennetleri vardır. Şüphesiz ki Allah'ın verdiği her söz yerine gelecektir. Cennete giren kimseler orada boş sözler değil selam / esenlikler içeren sözler işitecek ve kendilerine sabah-akşam daima cennet nimetleri ikram edilecektir İşte, her zaman emirlerimize duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarımızdan sakınan kullarımıza ahirette bırakacağımız cennet böyle olacaktır.
Ayet: 64-65
(Vahiy meleği Cebrail bu elçiye): "Doğrusu biz (melekler) ancak Rabb'inin emriyle yeryüzüne ineriz. Allah geleceğimizin, geçmişimizin ve aradaki her anımızın tek sahibidir. Şüphesiz ki Rabb'in hiçbir şeyi unutmaz. Allah göklerin, yerin ve arasındakilerin (yani her şeyin) tek Rabb'idir. Öyleyse yalnız Ona ibadet et ve Ona ibadette gevşeklik gösterme. Herkes şunu iyi bilsin ki, Onun adıyla adlandırılmış başka bir varlık yoktur." dedi.
Ayet: 66-67
Ama (ne yazık ki) İslam'ı inkar eden insanlar (alay ederek): "Öldükten sonra (ahirette) diriltilip tüm yaptıklarımdan hesaba mı çekileceğim? (Olamaz!)" derler. Ama İslam'ı inkar eden insanlar Bizim onları -daha önce hiçbir şey değillerken- yarattığımızı düşünüp öğüt almazlar.
Ayet: 68-70
Ey elçi, Rabb'in şahittir ki, Biz İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri ve şeytanları (inkarcıların büyüklerini) ahirette huzurumuzda toplayıp tüm yaptıklarından hesaba çekeceğiz. Sonra Biz onları cehennemin etrafında diz çökmüş bir şekilde tutacağız. Daha sonra Biz her gruptan Rahman'a karşı en azgın olanlarını çekip alarak (cehennemde ayrı bir yere koyacağız.) Doğrusu Biz kimin cehenneme atılmayı hak ettiğini en iyi bileniz.
Ayet: 71-72
(Ey İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler,) şunu iyi bilin ki, hepiniz cehenneme gireceksiniz. Ey elçi, bu, Rabb'inin gerçekleştireceği kesin bir kararıdır. Sonuçta Biz emirlerimize duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarımızdan sakınan kimseleri (cehennemden) kurtarıp haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri cehennemde diz üstü çökmüş bir şekilde bırakacağız.
Ayet: 73-74
Bildirdiğimiz apaçık gerçekler putperest / müşrik Araplara okunup aktarıldığında, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler İslam'a inananlara: "Söyleyin bakalım, hangimizin durumu daha iyi ve hangimizin çevresi daha itibarlıdır?" dediler. Doğrusu Biz putperest / müşrik Araplardan önce nice -daha zengin ve daha gösterişli- inkarcı nesilleri cezalandırıp yok ettik.
Ayet: 75-76
Ey elçi, insanlara de ki: "Her kim bir sapkınlığın içindeyse (İslam'ı inkar ediyorsa) şunu iyi bilsin ki Rahman ona (bu dünyada ölüm vaktine) kadar bir süre verir. Bu süre inkarcıların kendilerine söz verilen şeyi (yani) ya cezalarını ya da kıyametin kopmasını görmelerine kadar sürer. Sonra onlar da kimin durumu daha kötüymüş ve kimin çevresi daha zayıfmış anlayacaktır." Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelen kimselerin doğruluğunu artırır. Doğrusu Rabb'ine göre faydası (sonsuza kadar) kalıcı olan düzeltici / iyi işler (ahiretteki) ödül ve sonuç bakımından daha iyidir.
Ayet: 77-80
Ey elçi, bildirdiğimiz gerçekleri ısrarla inkar edip: "Ahirette bana (daha çok) mal-mülk ve çocuk verilecektir." diyen kimseyi biliyorsun. Bu kimse bilinmezi / geleceği mi bilmiş? (Hayır!) Yoksa Rahman'dan böyle bir söz mü almış? (Hayır!) Ama Biz onun söylediklerini yazıp (ahirette karşısına çıkaracağız) ve onun (cehennem) cezasını (sonsuza kadar) uzattıkça uzatacağız. Sonuçta onun söylediği her şey Bize (miras) kalacaktır ve o, ahirette huzurumuza tek başına gelecektir.
Ayet: 81-82
(Ne yazık ki) putperest / müşrik Araplar kendilerine güç versin diye Allah'tan başka, sahte ilahlar / putlar da edindiler. Ama ahirette o putlar / sahte ilahlar onların ibadetlerini inkar edecektir ve onlara düşman olacaktır.
Ayet: 83-84
Ey elçi, şeytanları (inkarcıların büyüklerini) İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Arapları kışkırtması için gönderdiğimizi biliyorsun. Öyleyse sen onların cezaya uğramaları için acele etme. (Kıyamet günü) Biz onlara tüm yaptıklarını tek tek sayacağız.
Ayet: 85-87
Kıyamet günü Biz emirlerimize duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarımızdan sakınan kimseleri "Rahman'ın huzurundaki konuklar" olarak toplayıp (onları şereflendirerek cennete göndereceğiz); günahta ısrar eden suçluları ise bir sürü halinde cehenneme süreceğiz. Doğrusu Rahman'ın huzurunda Onun destek / şefaat sözünü alanlar hariç hiç kimse ahirette hiçbir destek / şefaat göremeyecektir.
Ayet: 88-92
Bazı insanlar: "Allah çocuk edindi." dediler. Ey yalancılar, doğrusu siz çok çirkin bir yakıştırma yaptınız. Onlar Rahman'a çocuk yakıştırmakla (öyle ağır bir yalan söyledi ki bu yalan karşısında) neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar çöküp yıkılacak. Doğrusu Rahman'ın bir çocuk edinmesi asla Ona yakışan bir şey değildir.
Ayet: 93-96
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, göklerde ve yerdeki herkes / her şey Rahman'ın huzuruna sadece bir kul olarak gelecektir. Doğrusu Allah onları tek tek sayıp tüm yaptıklarından hesaba çekecektir. Kıyamet günü onların hepsi de Allah'ın huzuruna tek başına gelecektir. Sonuçta Rahman İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselere sevgisini lütfedecektir.
Ayet: 97-98
Ey elçi, Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı ancak ilk muhatap olan Araplar anlasınlar diye senin dilinle (Arapça gönderip) kolaylaştırdık. Böylece Biz senin bu ilahi kitapla / Kuran'la emirlerimize duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarımızdan sakınan kimselere (cenneti) müjdelemeni, (günahta ısrar eden) inatçıları ise uyarmanı istedik. Doğrusu Biz putperest / müşrik Araplardan önce nice inkarcı nesilleri cezalandırıp yok ettik. Artık onlardan hiçbiri yaşamıyor, sesleri de hiç duyulmuyor.

سورة مريم

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

كٓهٰيٰعٓصٓؕ ﴿1﴾ ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّاۚ ﴿2﴾ اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَٓاءً خَفِيًّا ﴿3﴾ قَالَ رَبِّ اِنّٖي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنّٖي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ اَكُنْ بِدُعَٓائِكَ رَبِّ شَقِيًّا ﴿4﴾ وَاِنّٖي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاءٖي وَكَانَتِ امْرَاَتٖي عَاقِرًا فَهَبْ لٖي مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّاۚ ﴿5﴾ يَرِثُنٖي وَيَرِثُ مِنْ اٰلِ يَعْقُوبَ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا ﴿6﴾ يَا زَكَرِيَّٓا اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍۨ اسْمُهُ يَحْيٰىۙ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا ﴿7﴾ قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ لٖي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَتٖي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا ﴿8﴾ قَالَ كَذٰلِكَۚ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـًٔا ﴿9﴾ قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لٖٓي اٰيَةًؕ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِيًّا ﴿10﴾ فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِهٖ مِنَ الْمِحْرَابِ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ اَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا ﴿11﴾ يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍؕ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّاۙ ﴿12﴾ وَحَنَانًا مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًؕ وَكَانَ تَقِيًّاۙ ﴿13﴾ وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا ﴿14﴾ وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا ﴿15﴾ وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّاۙ ﴿16﴾ فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَاَرْسَلْنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا ﴿17﴾ قَالَتْ اِنّٖٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِيًّا ﴿18﴾ قَالَ اِنَّمَٓا اَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِاَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا ﴿19﴾ قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ لٖي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنٖي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِيًّا ﴿20﴾ قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْرًا مَقْضِيًّا ﴿21﴾ فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهٖ مَكَانًا قَصِيًّا ﴿22﴾ فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَنٖي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا ﴿23﴾ فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَنٖي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا ﴿24﴾ وَهُزّٖٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّاؗ ﴿25﴾ فَكُلٖي وَاشْرَبٖي وَقَرّٖي عَيْنًاۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَدًاۙ فَقُولٖٓي اِنّٖي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْمًا فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِيًّاۚ ﴿26﴾ فَاَتَتْ بِهٖ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُؕ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـًٔا فَرِيًّا ﴿27﴾ يَٓا اُخْتَ هٰرُونَ مَا كَانَ اَبُوكِ امْرَاَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ اُمُّكِ بَغِيًّاۚ ﴿28﴾ فَاَشَارَتْ اِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا ﴿29﴾ قَالَ اِنّٖي عَبْدُ اللّٰهِ اٰتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنٖي نَبِيًّاۙ ﴿30﴾ وَجَعَلَنٖي مُبَارَكًا اَيْنَ مَا كُنْتُ وَاَوْصَانٖي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَيًّا ﴿31﴾ وَبَرًّا بِوَالِدَتٖيؗ وَلَمْ يَجْعَلْنٖي جَبَّارًا شَقِيًّا ﴿32﴾ وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَيًّا ﴿33﴾ ذٰلِكَ عٖيسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذٖي فٖيهِ يَمْتَرُونَ ﴿34﴾ مَا كَانَ لِلّٰهِ اَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍۙ سُبْحَانَهُؕ اِذَا قَضٰٓى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُؕ ﴿35﴾ وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّٖي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُؕ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقٖيمٌ ﴿36﴾ فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظٖيمٍ ﴿37﴾ اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ ﴿38﴾ وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ اِذْ قُضِيَ الْاَمْرُۚ وَهُمْ فٖي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿39﴾ اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ ﴿40﴾ وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰهٖيمَؕ اِنَّهُ كَانَ صِدّٖيقًا نَبِيًّا ﴿41﴾ اِذْ قَالَ لِاَبٖيهِ يَٓا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنٖي عَنْكَ شَيْـًٔا ﴿42﴾ يَٓا اَبَتِ اِنّٖي قَدْ جَٓاءَنٖي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنٖٓي اَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا ﴿43﴾ يَٓا اَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَؕ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ عَصِيًّا ﴿44﴾ يَٓا اَبَتِ اِنّٖٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا ﴿45﴾ قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَتٖي يَٓا اِبْرٰهٖيمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْنٖي مَلِيًّا ﴿46﴾ قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّٖيؕ اِنَّهُ كَانَ بٖي حَفِيًّا ﴿47﴾ وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّٖيؗ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّٖي شَقِيًّا ﴿48﴾ فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَؕ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا ﴿49﴾ وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا ﴿50﴾ وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسٰىؗ اِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا ﴿51﴾ وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْاَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا ﴿52﴾ وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَٓا اَخَاهُ هٰرُونَ نَبِيًّا ﴿53﴾ وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰعٖيلَؗ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّاۚ ﴿54﴾ وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّهٖ مَرْضِيًّا ﴿55﴾ وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْرٖيسَؗ اِنَّهُ كَانَ صِدّٖيقًا نَبِيًّا ﴿56﴾ وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا ﴿57﴾ اُولٰٓئِكَ الَّذٖينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّٖنَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍؗ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰهٖيمَ وَاِسْرَٓاءٖيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاؕ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا۩ ﴿58﴾ فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّاۙ ﴿59﴾ اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَاُولٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـًٔاۙ ﴿60﴾ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّتٖي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِؕ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا ﴿61﴾ لَا يَسْمَعُونَ فٖيهَا لَغْوًا اِلَّا سَلَامًاؕ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فٖيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا ﴿62﴾ تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتٖي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِيًّا ﴿63﴾ وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْدٖينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّاۚ ﴿64﴾ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهٖؕ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا ﴿65﴾ وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَيًّا ﴿66﴾ اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـًٔا ﴿67﴾ فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطٖينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّاۚ ﴿68﴾ ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ شٖيعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِيًّاۚ ﴿69﴾ ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذٖينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِيًّا ﴿70﴾ وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّاۚ ﴿71﴾ ثُمَّ نُنَجِّي الَّذٖينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمٖينَ فٖيهَا جِثِيًّا ﴿72﴾ وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لِلَّذٖينَ اٰمَنُٓواۙ اَيُّ الْفَرٖيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَاَحْسَنُ نَدِيًّا ﴿73﴾ وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثًا وَرِءْيًا ﴿74﴾ قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَدًّاۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَؕ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَاَضْعَفُ جُنْدًا ﴿75﴾ وَيَزٖيدُ اللّٰهُ الَّذٖينَ اهْتَدَوْا هُدًىؕ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا ﴿76﴾ اَفَرَاَيْتَ الَّذٖي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًاؕ ﴿77﴾ اَطَّلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۙ ﴿78﴾ كَلَّاؕ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّاۙ ﴿79﴾ وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتٖينَا فَرْدًا ﴿80﴾ وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّاۙ ﴿81﴾ كَلَّاؕ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا ﴿82﴾ اَلَمْ تَرَ اَنَّٓا اَرْسَلْنَا الشَّيَاطٖينَ عَلَى الْكَافِرٖينَ تَؤُزُّهُمْ اَزًّاۙ ﴿83﴾ فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْؕ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّاۚ ﴿84﴾ يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقٖينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْدًاۙ ﴿85﴾ وَنَسُوقُ الْمُجْرِمٖينَ اِلٰى جَهَنَّمَ وِرْدًاۢ ﴿86﴾ لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۢ ﴿87﴾ وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَدًاؕ ﴿88﴾ لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـًٔا اِدًّاۙ ﴿89﴾ تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّاۙ ﴿90﴾ اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَدًاۚ ﴿91﴾ وَمَا يَنْبَغٖي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًاؕ ﴿92﴾ اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْدًاؕ ﴿93﴾ لَقَدْ اَحْصٰيهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّاؕ ﴿94﴾ وَكُلُّهُمْ اٰتٖيهِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَرْدًا ﴿95﴾ اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُدًّا ﴿96﴾ فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقٖينَ وَتُنْذِرَ بِهٖ قَوْمًا لُدًّا ﴿97﴾ وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍؕ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ اَحَدٍ اَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا ﴿98﴾