40- MÜMİN SURESİNİN KISA TEFSİRİ

MÜMİN SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-4
HA-MİM ( Dikkat! ) Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bu ilahi kitap / Kuran en üstün olan ve her şeyi en iyi bilen Allah tarafından indirilmiştir. Şüphesiz ki Allah (tövbe edip İslam'a inanan kimselerin) günahını bağışlayandır, (samimi) tövbeleri kabul edendir, (hak edenleri) şiddetle cezalandırandır ve geniş (sınırsız) güç sahibidir. Allah'tan başta ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Sonuçta herkes ahirette Allah'ın huzuruna varıp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir. Doğrusu ancak İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler Allah'ın bildirdiği gerçeklere karşı mücadele ederler. Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin şehirlerde gezip dolaşması (bu dünyada rahatça yaşaması) seni aldatmasın. (Çünkü İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin sonu çok kötü olacaktır.)
Ayet: 5-6
Geçmişte putperest / müşrik Araplardan önce Nuh'un toplumu da onların ardından gelen başka toplumlar da gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanladılar. Doğrusu (geçmişte) o toplumlardan her biri Allah'ın onlara gönderdiği elçiyi cezalandırmak istedi ve gerçekleri batıl inançlarla (hurafelerle) ortadan kaldırmak için mücadele etti. Sonra Ben onları cezalandırdım ve onlar cezamın ne şiddetli olduğunu gördüler. Bu böyledir. Rabb'inin ceza emri İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin üzerinde gerçekleşecektir. Herkes şunu iyi bilsin ki onlar ahirette cehennem ateşine girecektir.
Ayet: 7-9
Doğrusu (gökleri ve yeri kuşatan) Arş'ı taşıyan (melekler) ve Arş'ın etrafındaki (melekler) Rabb'lerinin yüceliğini hamd ile anarak hareket eder, Ona inanır ve İslam'a inanan kimselerin bağışlanmasını dilerler. Melekler: "Ey Rabb'imiz, Senin rahmetin ve bilgin her şeyi kuşatmıştır. (Ey Rabb'imiz) hatadan dönüp / tövbe edip Senin dosdoğru yoluna uyan kimseleri bağışla ve onları cehennem ateşi cezasından koru. Ey Rabb'imiz, onları atalarından, eşlerinden ve çocuklarından kendilerini düzelten (ve İslam'a inanan) kimselerle beraber -onlara söz verdiğin- Adn cennetlerine sok. Şüphesiz ki Sen en üstünsün ve en doğru kararı verensin. (Ey Rabb'imiz,) Sen onları (kıyamet gününün) sıkıntılarından koru. Çünkü Sen her kimi o günün sıkıntılardan korursan, ona rahmetini ikram etmişsindir. En büyük başarı da budur." (diyerek dua ederler.)
Ayet: 10-12
(Kıyamet günü) İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere seslenilecek ve onlara: "Şunu iyi bilin ki Allah'ın öfkesi sizin birbirinize duyduğunuz öfkeden daha büyüktür. Çünkü siz (dünyadayken) İslam inancına davet edildiğinizde, onu ısrarla inkar ediyordunuz." denilecektir. Onlar da: "Ey Rabb'imiz, bizi (dünyada toplam) iki kez ölü ve (önce dünyada sonra ahirette toplam) iki kez diri yaptın. Şimdi biz burada (ahirette) tüm günahlarımızı itiraf etmekteyiz. Acaba (bu cehennem cezasından) çıkabilmemizin bir yolu var mı?" diyecektir. O vakit onlara: "(Hayır! Siz bu cezayı hak ettiniz;) çünkü siz tek ilah olan Allah'a davet edildiğinizde, Onu ısrarla inkar ettiniz. Ama Allah'a ortak koşulduğunda, siz buna inanıyordunuz. Şüphesiz ki (her konuda) son hüküm en büyük ve en yüce olan Allah'a aittir." denilecektir.
Ayet: 13-14
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, size bildirdiği gerçekleri gösteren ve size bir nimet olan (yağmuru) gökten indiren Allah'tır. Ama -Allah'a gönülden yönelen kimseler hariç- insanlar gerçekleri düşünüp öğüt almazlar. Öyleyse İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar hoşlanmasalar da, yalnız gerçek dinin (İslam'ın) tek sahibi olan Allah'a samimiyetle dua edin.
Ayet: 15
Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah (insanların) derecelerini yükseltendir ve (gökleri ve yeri kuşatan) Arş'ın sahibidir. Doğrusu Allah vahiy meleği Cebrail'i emriyle kullarından dilediklerine (yani elçilerine) gönderir. Çünkü Allah (insanları) buluşma günü / kıyamet günü hakkında uyarmak ister.
Ayet: 16-20
O buluşma günü (geldiğinde,) herkes / her şey ortada çıkacaktır ve onların hiçbir şeyi Allah'tan gizli olmayacaktır. O gün tek hükümran kimdir? Allah'tır. O, tek ilahtır ve her şeyi emrine boyun eğdirendir. O gün herkese tüm yaptıklarının karşılığı verilecektir. O gün hiç kimseye hiçbir haksızlık edilmeyecektir. Şüphesiz ki Allah hesap sorması en hızlı olandır. Öyleyse ey elçi, insanları yaklaşmakta olan kıyamet günü hakkında uyar. (Çünkü kıyamet gününün korkusundan) insanların yürekleri ağızlarına gelecektir ve boğazları düğümlenecektir. (O gün) haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin hiçbir dostu veya sözüne uyulan bir destekçisi / şefaatçisi olmayacaktır. Şüphesiz ki Allah kötü bakışları da kalplerin gizlediği niyetleri de bilir. Sonuçta Allah gerçeklerle hüküm verecektir, putperestlerin / müşriklerin Allah'tan başka dua (ibadet) ettiği putlar / sahte ilahlar ise hiçbir hüküm veremeyecektir. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi hakkıyla görendir.
Ayet: 21-22
Doğrusu putperest / müşrik Araplar yeryüzünde gezip önceki inkarcıların sonunun çok kötü olduğunu gördüler; (ama Allah'ın bir gün onları da cezalandıracağını anlamadılar.) Doğrusu önceki inkarcılar putperest / müşrik Araplardan daha güçlüydü ve yeryüzünde daha çok eserler bırakmışlardı. Sonuçta Allah önceki inkarcıları (ısrarlı) günahları yüzünden cezalandırdı ve hiç kimse onları Allah'ın cezasından koruyamadı. Çünkü Allah'ın gönderdiği elçiler kendilerine apaçık kanıtlar getirmesine rağmen onlar İslam'ı ısrarla inkar etmişlerdi. Sonuçta Allah önceki inkarcıları (ısrarlı günahları yüzünden) cezalandırdı. Şüphesiz ki Allah en güçlüdür ve (hak edenleri) şiddetle cezalandırandır.
Ayet: 23-44
Geçmişte Biz Musa'yı bildirdiğimiz gerçeklerle, (mucizelerle) ve apaçık bir yetkiyle (elçimiz olarak) Firavuna, Haman'a ve Karun'a gönderdik. Ama onlar Musa'ya, 'yalancı ve sihirbaz' dediler. Musa onlara bildirdiğimiz gerçekleri getirdiğinde, (Firavun ve ileri gelen devlet adamları kendi aralarında görüştüler ve): "Musa'yla beraber İslam'a inananların erkek çocuklarını öldürün, kadınlarını ise (kendinize köle etmek için) yaşatın." dediler. Ama İslam'ı ısrarla inkar eden o kafirlerin bu planı (Allah'ın takdiriyle) boşa gidecekti. Daha sonra Firavun çevresindeki devlet adamlarına: "Bırakın da -Musa Rabb'ine dua ederken- onu öldüreyim. Çünkü ben Musa'nın sizin (putlara / sahte ilahlara dayanan) dininizi değiştireceğinden ya da ülkede bir bozgunculuk çıkaracağından endişe ediyorum." dedi. O vakit Musa: "Doğrusu ben hesap gününe inanmayan ve büyüklük taslayan her (inkarcıdan) -benim de sizin de- hepimizin tek Rabb'i olan Allah'a sığındım." dedi. Daha sonra Firavunun çevresinde bulunan (ve o güne kadar) İslam'a inandığını gizleyen bir adam (söz alıp Musa hakkında): "Siz bu adamı 'benim Rabb'im yalnız Allah'tır' dediği için mi öldüreceksiniz? Üstelik o, size Rabb'inizden apaçık kanıtlar getirmiş bulunuyor. Eğer Musa yalan söylüyorsa, yalanının cezasını çeker; ama eğer doğru söylüyorsa, siz de onun size söz verdiği bazı cezalara uğrarsınız. Doğrusu Allah aşırıya giden (günahta ısrar eden) ve yalan söyleyen kimseleri doğruya yöneltmez. Ey toplumum, siz bugün bu ülkede hükümransınız ve üstünsünüz; ama şunu iyi bilin ki, Allah'ın şiddetli cezası geldiğinde, hiç kimse bizi o cezadan kurtaramaz." dedi. O vakit Firavun (çevresindeki adamlara): "(Siz sadece bana uyun;) çünkü ben size ancak kendi görüşümü bildiririm ve sizi ancak doğru yola yöneltirim." dedi. İslam'a inanan o adam (tekrar söz alıp): "Ey toplumum, korkarım ki Nuh, Ad ve Semud toplumlarına ve onlardan sonra (günahları yüzünden alt üst edilen) nice beldelerin başlarına gelen (ceza) günü size de gelecektir. Şüphesiz ki Allah kullarına hiçbir haksızlık / zulüm istemez. Ey toplumum, korkarım ki (bir gün) başınıza bir feryat / ceza günü gelecektir. İşte o gün siz (her şeyden) yüz çevirip kaçıp (kurtulmak isteyeceksiniz); ama hiç kimse sizi Allah'ın cezasından kurtaramaz ki! Yine hiç kimse Allah'ın ısrarlı sapkınlıkları içinde bıraktığı kimseleri dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltemez. (Ey toplumum,) doğrusu daha önce Yusuf da size (İslam'a inanmanız için) apaçık kanıtlar getirmişti; ama siz onun getirdiği (apaçık kanıtlardan) hala (bugün bile) şüphe ediyorsunuz. (Geçmişte) bazılarınız da Yusuf öldüğünde: "Allah (Yusuf'tan sonra) asla başka bir elçi göndermeyecektir." demiştiniz. Bu böyledir. Doğrusu Allah, aşırıya giden (günahta ısrar eden) ve (İslam'dan) şüphe eden kimseleri ısrarlı sapkınlıkları içinde bırakır. Çünkü onlar kendilerine hiçbir kanıt gelmemişken, Allah'ın bildirdiği gerçeklere karşı tartışıp mücadele ederler. Doğrusu bu, hem Allah tarafından hem de İslam'a inananlar tarafından büyük bir nefretle karşılanır. Bu böyledir. Doğrusu Allah büyüklük taslayan ve zorbalık eden her (inkarcının) kalbini damgalar." dedi. Sonra Firavun (alay ederek): "Ey Haman, bana (yüksek) bir köşk yap ki göklere ulaşıp Musa'nın ilahına bir bakayım(!) Doğrusu ben onun yalancı biri olduğunu düşünüyorum." dedi. Bu böyledir. Firavunun yaptığı kötü işler ona süslü göründü ve o, (yanlış davranışları yüzünden) dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan alıkonuldu. Doğrusu Firavunun planları ona zarar vermekten başka hiçbir işe yaramadı. İslam'a inanan o adam (tekrar söz alıp): "Ey toplumum, bana uyun ki sizi doğru yola yönelteyim. Ey toplumum, şunu iyi bilin ki, bu (geçici) dünya hayatı (ahirete göre) ancak (çok az) bir yararlanmadır. Ahiret ise (içinde sonsuza kadar) kalınacak olan (asıl) yurttur. Herkes şunu iyi bilsin ki, her kim bir kötülük işlerse, (ahirette) ona yaptığı kötülüğün tam karşılığı olan ceza verilecektir. Erkek olsun kadın olsun, İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseler ise ahirette cennete girecektir ve orada onlara hesapsız / tükenmez nimetler lütfedilecektir. Ey toplumum, ben sizi ancak kurtuluşa davet ediyorum; ama (ne yazık ki) siz beni cehennem ateşine çağırıyorsunuz. Siz beni Allah'ı inkar etmeye ve bilmediğim şeyleri Ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Oysa ben sizi en üstün olan ve çok bağışlayan Allah'a davet ediyorum. Hiç şüphesiz ki sizin beni çağırdığınız şeyler (putlar / sahte ilahlar) dünyada ve ahirette dua (ibadet) etmeye layık değildir. Sonuçta biz ahirette Allah'ın huzuruna dönüp tüm yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz. Böylece aşırıya giden (günahta ısrar eden) kimseler cehennem ateşine girecektir. İşte o vakit siz bu sözlerimi hatırlayacaksınız. Doğrusu ben her işin sonunu Allah'a havale ederim. Şüphesiz ki Allah kullarını hakkıyla görendir." dedi.
Ayet: 45-48
Daha sonra Allah İslam'a inanan o adamı (Firavunun ve onun beraberinde olanların) planladığı kötülüklerden korudu. Firavun ve onun beraberinde olanlar ise cezanın en kötüsüyle kuşatıldılar. Sonuçta / ahirette onlar sabah-akşam daima cehennem ateşine sunulacaktır. Kıyamet koptuğunda, Allah (cehennem görevlilerine): "Firavunu ve onun beraberinde olanları cezanın en şiddetlisine sokun!" diyecektir. Sonra onlar cehennem ateşinde birbirleriyle tartışacaktır. (Dünyadayken) zayıf durumda olanlar büyüklük taslayanlara: "(Dünyadayken) biz size uyduk; ama siz bizi hiçbir şekilde cehennem ateşinden kurtarmıyorsunuz ki!" diyecektir. Büyüklük taslayanlar da onlara: "İşte hepimiz cehennem ateşinin içindeyiz. Çünkü (bugün) Allah, kullarının arasında hüküm vermiştir." diyecektir.
Ayet: 49-52
Cehennem ateşine giren kimseler cehennem görevlilerine: "Rabb'inize dua edin de bizden bu cezayı bir an için hafifletsin." diyecektir. Cehennem görevlileri ise onlara: "Alah'ın size gönderdiği elçiler size apaçık kanıtlar getirmediler mi?" diyecektir. Onlar: "Evet, (onlar bize apaçık getirdiler; ama biz onlara uymadık.)" deyince, cehennem görevlileri onlara "Öyleyse (bize ne?) Siz kendiniz dua edin. Doğrusu İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin (tüm) duaları geçersizdir." diyecektir. Diğer yandan Biz hem dünya hayatında hem de şahitlerin dinleneceği hesap gününde / kıyamet gününde elçilerimize ve İslam'a inananlara yardım edeceğiz. O gün dünyadayken haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin (bahane uydurup) özür dilemeleri hiçbir işe yaramayacaktır. Çünkü onlar (Allah'ın rahmetinden çıkarılıp) lanetlenmeyi hak ederler. Bu yüzden (ceza olarak) onlara en kötü yurt (olan cehennem) vardır.
Ayet: 53-55
Geçmişte Biz Musa'ya (Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler için) bir doğruluk rehberi olan (ilahi bir kitap) verdik ve o ilahi kitabı İsrailoğullarına miras / emanet olarak bıraktık. (Ey insanlar, şunu iyi bilin ki,) bu ilahi kitap / Kuran akıl sahipleri için hem bir doğruluk rehberidir hem de ilahi bir öğüttür. Öyleyse ey elçi, (İslam için) sabırla dayanışarak hareket et. Doğrusu Allah'ın verdiği (her) söz bir gerçektir. Allah'tan günahını bağışlamasını dile. Ey elçi, sabah-akşam daima Rabb'inin yüceliğini hamd ile anarak hareket et.
Ayet: 56
Doğrusu kendilerine hiçbir kanıt gelmemişken, Allah'ın bildirdiği gerçeklere karşı tartışıp mücadele eden kimselerin kalplerinde hiç tatmin edilemeyen bir büyüklenme / kibir (kişilik bozukluğu) vardır. Öyleyse ey elçi, onların kötülüklerinden Allah'a sığın. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi hakkıyla görendir.
Ayet: 57-59
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, göklerin ve yerin yaratılması (sizin) insanların yaratılmasından daha büyük bir olaydır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçekleri anlamak istemez. Gerçekleri / doğruları görenlerle, görmeyenler bir değildir. İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselerle İslam'a inanmayıp kötülük işleyen kimseler de bir değildir. Ama siz çok az düşünüp öğüt alıyorsunuz. Herkes şunu iyi bilsin ki, kıyametin kopması -hiç şüphesiz- gelip çatacaktır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemez.
Ayet: 60
(Ey elçi, de ki: "Ey insanlar şunu iyi bilin ki,) Rabb'iniz şöyle buyurmuştur: "Bana dua edin ki dualarınızı kabul edeyim. Diğer yandan büyüklük taslayıp Bana ibadet etmekten geri duran kimseler ise (ahirette) alçaltılmış bir şekilde cehenneme girecektir."
Ayet: 61-63
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah dinlenmeniz için geceyi karanlık yapandır ve işlerinizi rahatça görmeniz için gündüzü aydınlık yapandır. Şüphesiz ki Allah insanlara çok lütufkardır; ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu Ona şükretmez. İşte, Rabb'iniz ve her şeyin tek yaratıcısı olan Allah'ın özellikleri böyledir. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Artık gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan saptırılmamanız gerekir. Bu böyledir. Allah'ın bildirdiği gerçekleri bile bile inkar edenler gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan saptırılırlar.
Ayet: 64-65
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, yeryüzünü sizin için bir yerleşim yeri yapan, gökyüzünü bir yapı şeklinde kuran, sizi (annelerinizin rahimlerinde dilediği şekilde) biçimlendirip size en güzel biçimi veren ve size temiz / helal / sağlıklı nimetler lütfeden Allah'tır. İşte, Rabb'iniz olan Allah'ın özellikleri böyledir. Doğrusu tüm varlıkların Rabb'i olan Allah en yücedir. Allah (her canlıya) hayatı lütfedendir. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Öyleyse (ey insanlar,) yalnız gerçek dinin (İslam'ın) tek sahibi olan Allah'a samimiyetle dua (ibadet) edin. Ey insanlar, 'tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'a hamdolsun' demelisiniz.
Ayet: 66
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Ey putperest / müşrik Araplar, şunu iyi bilin ki, ben sizin Allah'tan başka dua (ibadet) ettiğiniz putlara / sahte ilahlara ibadet etmekten yasaklandım. Doğrusu Rabb'imden bana apaçık kanıtlar geldiğinde, ben yalnızca tüm varlıkların Rabb'i olan Allaha gönülden teslim olup İslam'ı kabul etmekle emrolundum."
Ayet: 67-68
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, sizi (ilk olarak) topraktan yaratan, sonra bir damlacık sıvıdan (çoğaltan,) daha sonra (o bir damlacık sıvıyı) anne rahmine yapışan bir parçacık yapan ve sizi anne rahminden bir bebek olarak çıkaran Allah'tır. Sonra (Allah'ın lütfuyla) yetişkinliğe erişene ve yaşlı olana kadar yaşarsınız. Sizden yetişkin olamadan önce (çocuk yaşta) ölenler de olabilir. Böylece siz belli bir süreye (ölüm vaktine) kadar (Allah tarafından yaşatılırsınız.) Umulur ki aklınızı kullanırsınız. Doğrusu yaşatan da öldüren de Allah'tır. Doğrusu Allah bir şeyin olmasına hükmettiğinde, ona sadece 'Ol' der; o şey de hemen oluverir.
Ayet: 69-76
Ey elçi, Allah'ın bildirdiği gerçeklere karşı tartışıp mücadele eden kimseleri biliyorsun. Onlar gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan nasıl da saptırılıyorlar! (Onlar saptırılıyorlar; çünkü) onlar bu ilahi kitabı / Kuran'ı ve elçilerimizle gönderdiğimiz (İslam inancını) yalanladılar. Sonuçta (ahirette) onlar da gerçekleri anlayacaktır; (ama iş işten geçtikten sonra gerçekleri anlamalarının onlara hiçbir yararı olmayacaktır.) Doğrusu (ahirette) İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler, boyunlarına (demir) halkalar ve zincirler (takılıp) kaynar sıcak sularda sürüklenecek ve cehennem ateşinde yakılacaktır. Sonra onlara: "Allah'a ortak koştuğunuz putlar / sahte ilahlar hani neredeler / niçin size yardım etmiyorlar?" denilecektir. Onlar da: "O putlar / sahte ilahlar bizi terk ettiler. Doğrusu biz daha önce (onlara dua ettiğimizi sanıyorduk; ama aslında) hiçbir şeye dua etmiyormuşuz." diyecektir. Bu böyledir. Doğrusu Allah İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri ısrarlı sapkınlıkları içinde bırakır. (Ahirette) onlara: "İşte bu cezalar sizin yeryüzünde haksızca şımarmanız ve böbürlenmeniz yüzündendir. (Şimdi) sonsuza kadar kalmak üzere cehennemin kapılarından girin." denilecektir. Herkes şunu iyi bilsin ki İslam'ı ısrarla inkar edip büyüklük taslayanlar için en uygun ceza olan cehennem çok kötü bir yerdir.
Ayet: 77
Öyleyse ey elçi, (İslam için) sabırla dayanışarak hareket et. Doğrusu Allah'ın verdiği (her) söz bir gerçektir. Ey elçi, Biz istersek inkarcılara söz verdiğimiz cezalardan bazılarını sana gösterebiliriz, istersek de (o cezaları göstermeden önce) seni vefat ettirebiliriz. Sonuçta herkes ahirette huzurumuza döndürülüp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir.
Ayet: 78
Ey elçi, Biz senden önce de (toplumlarını İslam'a davet etmeleri için) elçiler gönderdik. Onlardan sana hikayesini anlattığımız ve anlatmadığımız elçiler vardır. Doğrusu hiçbir elçinin -Allah'ın izni olmadan- bir mucize getirmesi asla mümkün değildir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın emri olan kıyamet günü geldiğinde, gerçeklerle hüküm verilecektir. İşte o vakit orada, batıl inançlara (hurafelere) inananlar zarara uğrayıp kaybedecektir.
Ayet: 79-81
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bazı hayvanları binek olarak kullanasınız diye, bazılarını da yiyesiniz diye yaratan Allah'tır. Onlardan daha birçok yarar sağlarsınız. (Ey putperest / müşrik Araplar,) siz ihtiyaç duyduğunuz şeylere erişmek için -gemilerle yolculuk ettiğiniz gibi- (at ve deve gibi) binek hayvanların üzerinde de yolculuk ediyorsunuz. Allah size bildirdiği gerçekleri gösteriyor. Peki, siz Allah'ın bildirdiği gerçeklerden hangisini inkar edebilirsiniz?
Ayet: 82-85
Doğrusu putperest / müşrik Araplar yeryüzünde gezip önceki inkarcıların sonunun çok kötü olduğunu gördüler; (ama Allah'ın bir gün onları da cezalandıracağını anlamadılar.) Doğrusu önceki inkarcılar putperest / müşrik Araplardan daha kalabalıktı, daha güçlüydü ve yeryüzünde daha çok eserler bıraktılar. Sonuçta kazandıkları şeyler onları (cezadan) kurtaramadı. Çünkü onlar -Allah'ın gönderdiği elçiler kendilerine apaçık kanıtlar getirdiklerinde- kendi (sığ) bilgileriyle şımarıp (İslam'ı ısrarla inkar etmişlerdi.) Sonuçta onlar alaya aldıkları cezayla kuşatıldılar. Onlar şiddetli cezamızı gördüklerinde: "(Artık) biz de tek ilah olan Allah'a înandık ve Ona ortak koştuğumuz putları / sahte ilahları inkâr ettik." dediler. Ama şiddetli cezamızı gördüklerinde, (yani iş işten geçtikten sonra) onların İslam'a inanmasının kendilerine hiçbir yararı olmadı. İşte bu, Allah'ın gelip geçmiş tüm kullarına uyguladığı yasasıdır. Sonuçta işte o vakit orada İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler zarara uğrayıp kaybedecektir.

سورة غافر

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

حٰمٓؕ ﴿1﴾ تَنْزٖيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَزٖيزِ الْعَلٖيمِۙ ﴿2﴾ غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدٖيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِؕ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَؕ اِلَيْهِ الْمَصٖيرُ ﴿3﴾ مَا يُجَادِلُ فٖٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذٖينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ ﴿4﴾ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْاَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْ وَهَمَّتْ كُلُّ اُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَاَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ ﴿5﴾ وَكَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذٖينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ اَصْحَابُ النَّارِۢ ﴿6﴾ اَلَّذٖينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهٖ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذٖينَ اٰمَنُواۚ رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذٖينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبٖيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحٖيمِ ﴿7﴾ رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّتٖي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْؕ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُۚ ﴿8﴾ وَقِهِمُ السَّيِّـَٔاتِؕ وَمَنْ تَقِ السَّيِّـَٔاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُؕ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ ﴿9﴾ اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْاٖيمَانِ فَتَكْفُرُونَ ﴿10﴾ قَالُوا رَبَّنَٓا اَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَاَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ اِلٰى خُرُوجٍ مِنْ سَبٖيلٍ ﴿11﴾ ذٰلِكُمْ بِاَنَّهُٓ اِذَا دُعِيَ اللّٰهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْۚ وَاِنْ يُشْرَكْ بِهٖ تُؤْمِنُواؕ فَالْحُكْمُ لِلّٰهِ الْعَلِيِّ الْكَبٖيرِ ﴿12﴾ هُوَ الَّذٖي يُرٖيكُمْ اٰيَاتِهٖ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقًاؕ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُنٖيبُ ﴿13﴾ فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ ﴿14﴾ رَفٖيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِۚ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ اَمْرِهٖ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِهٖ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِۙ ﴿15﴾ يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَۚ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَيْءٌؕ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَؕ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ ﴿16﴾ اَلْيَوْمَ تُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْؕ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَؕ اِنَّ اللّٰهَ سَرٖيعُ الْحِسَابِ ﴿17﴾ وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْاٰزِفَةِ اِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمٖينَؕ مَا لِلظَّالِمٖينَ مِنْ حَمٖيمٍ وَلَا شَفٖيعٍ يُطَاعُؕ ﴿18﴾ يَعْلَمُ خَٓائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ ﴿19﴾ وَاللّٰهُ يَقْضٖي بِالْحَقِّؕ وَالَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهٖ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍؕ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ ﴿20﴾ اَوَلَمْ يَسٖيرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذٖينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْؕ كَانُوا هُمْ اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاٰثَارًا فِي الْاَرْضِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ ﴿21﴾ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْتٖيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُؕ اِنَّهُ قَوِيٌّ شَدٖيدُ الْعِقَابِ ﴿22﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبٖينٍۙ ﴿23﴾ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ ﴿24﴾ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْؕ وَمَا كَيْدُ الْكَافِرٖينَ اِلَّا فٖي ضَلَالٍ ﴿25﴾ وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونٖٓي اَقْتُلْ مُوسٰى وَلْيَدْعُ رَبَّهُۚ اِنّٖٓي اَخَافُ اَنْ يُبَدِّلَ دٖينَكُمْ اَوْ اَنْ يُظْهِرَ فِي الْاَرْضِ الْفَسَادَ ﴿26﴾ وَقَالَ مُوسٰٓى اِنّٖي عُذْتُ بِرَبّٖي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ ﴿27﴾ وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ اٖيمَانَهُٓ اَتَقْتُلُونَ رَجُلًا اَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللّٰهُ وَقَدْ جَٓاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْؕ وَاِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُۚ وَاِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذٖي يَعِدُكُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدٖي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ ﴿28﴾ يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرٖينَ فِي الْاَرْضِؗ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللّٰهِ اِنْ جَٓاءَنَاؕ قَالَ فِرْعَوْنُ مَٓا اُرٖيكُمْ اِلَّا مَٓا اَرٰى وَمَٓا اَهْدٖيكُمْ اِلَّا سَبٖيلَ الرَّشَادِ ﴿29﴾ وَقَالَ الَّذٖٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اِنّٖٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْاَحْزَابِۙ ﴿30﴾ مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذٖينَ مِنْ بَعْدِهِمْؕ وَمَا اللّٰهُ يُرٖيدُ ظُلْمًا لِلْعِبَادِ ﴿31﴾ وَيَا قَوْمِ اِنّٖٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِۙ ﴿32﴾ يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرٖينَۚ مَا لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ ﴿33﴾ وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فٖي شَكٍّ مِمَّا جَٓاءَكُمْ بِهٖؕ حَتّٰٓى اِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِهٖ رَسُولًاؕ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌۚ ﴿34﴾ اَلَّذٖينَ يُجَادِلُونَ فٖٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْؕ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ الَّذٖينَ اٰمَنُواؕ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ ﴿35﴾ وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لٖي صَرْحًا لَعَلّٖٓي اَبْلُغُ الْاَسْبَابَۙ ﴿36﴾ اَسْبَابَ السَّمٰوَاتِ فَاَطَّلِعَ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰى وَاِنّٖي لَاَظُنُّهُ كَاذِبًاؕ وَكَذٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُٓوءُ عَمَلِهٖ وَصُدَّ عَنِ السَّبٖيلِؕ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ اِلَّا فٖي تَبَابٍ ﴿37﴾ وَقَالَ الَّذٖٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ اَهْدِكُمْ سَبٖيلَ الرَّشَادِۚ ﴿38﴾ يَا قَوْمِ اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌؗ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ ﴿39﴾ مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَاۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُولٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فٖيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿40﴾ وَيَا قَوْمِ مَا لٖٓي اَدْعُوكُمْ اِلَى النَّجٰوةِ وَتَدْعُونَنٖٓي اِلَى النَّارِؕ ﴿41﴾ تَدْعُونَنٖي لِاَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَاُشْرِكَ بِهٖ مَا لَيْسَ لٖي بِهٖ عِلْمٌؗ وَاَنَا اَدْعُوكُمْ اِلَى الْعَزٖيزِ الْغَفَّارِ ﴿42﴾ لَا جَرَمَ اَنَّمَا تَدْعُونَنٖٓي اِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْاٰخِرَةِ وَاَنَّ مَرَدَّنَٓا اِلَى اللّٰهِ وَاَنَّ الْمُسْرِفٖينَ هُمْ اَصْحَابُ النَّارِ ﴿43﴾ فَسَتَذْكُرُونَ مَٓا اَقُولُ لَكُمْؕ وَاُفَوِّضُ اَمْرٖٓي اِلَى اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ بَصٖيرٌ بِالْعِبَادِ ﴿44﴾ فَوَقٰيهُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِاٰلِ فِرْعَوْنَ سُٓوءُ الْعَذَابِۚ ﴿45﴾ اَلنَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّاۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ اَدْخِلُٓوا اٰلَ فِرْعَوْنَ اَشَدَّ الْعَذَابِ ﴿46﴾ وَاِذْ يَتَحَٓاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰٓؤُا لِلَّذٖينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَصٖيبًا مِنَ النَّارِ ﴿47﴾ قَالَ الَّذٖينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُلٌّ فٖيهَٓا اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ ﴿48﴾ وَقَالَ الَّذٖينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِنَ الْعَذَابِ ﴿49﴾ قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْتٖيكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِؕ قَالُوا بَلٰىؕ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓؤُا الْكَافِرٖينَ اِلَّا فٖي ضَلَالٍ ﴿50﴾ اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ ﴿51﴾ يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِمٖينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ ﴿52﴾ وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَنٖٓي اِسْرَٓاءٖيلَ الْكِتَابَۙ ﴿53﴾ هُدًى وَذِكْرٰى لِاُولِي الْاَلْبَابِ ﴿54﴾ فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ ﴿55﴾ اِنَّ الَّذٖينَ يُجَادِلُونَ فٖٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۙ اِنْ فٖي صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغٖيهِۚ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِؕ اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ ﴿56﴾ لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿57﴾ وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَصٖيرُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسٖٓيءُؕ قَلٖيلًا مَا تَتَذَكَّرُونَ ﴿58﴾ اِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ فٖيهَا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿59﴾ وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونٖٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْؕ اِنَّ الَّذٖينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتٖي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرٖينَ ﴿60﴾ اَللّٰهُ الَّذٖي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فٖيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًاؕ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ ﴿61﴾ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَؗ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ ﴿62﴾ كَذٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذٖينَ كَانُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ ﴿63﴾ اَللّٰهُ الَّذٖي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِؕ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَمٖينَ ﴿64﴾ هُوَ الْحَيُّ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَؕ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ ﴿65﴾ قُلْ اِنّٖي نُهٖيتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذٖينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَمَّا جَٓاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبّٖي وَاُمِرْتُ اَنْ اُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمٖينَ ﴿66﴾ هُوَ الَّذٖي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًاۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلًا مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿67﴾ هُوَ الَّذٖي يُحْيٖ وَيُمٖيتُۚ فَاِذَا قَضٰٓى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿68﴾ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ يُجَادِلُونَ فٖٓي اٰيَاتِ اللّٰهِؕ اَنّٰى يُصْرَفُونَۚۛ ﴿69﴾ اَلَّذٖينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِهٖ رُسُلَنَاࣞۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ ﴿70﴾ اِذِ الْاَغْلَالُ فٖٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُؕ يُسْحَبُونَۙ ﴿71﴾ فِي الْحَمٖيمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ ﴿72﴾ ثُمَّ قٖيلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَۙ ﴿73﴾ مِنْ دُونِ اللّٰهِؕ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـًٔاؕ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِرٖينَ ﴿74﴾ ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ ﴿75﴾ اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدٖينَ فٖيهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرٖينَ ﴿76﴾ فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذٖي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ ﴿77﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَؕ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ ﴿78﴾ اَللّٰهُ الَّذٖي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَؗ ﴿79﴾ وَلَكُمْ فٖيهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فٖي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَؕ ﴿80﴾ وَيُرٖيكُمْ اٰيَاتِهٖ فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ ﴿81﴾ اَفَلَمْ يَسٖيرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْؕ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَارًا فِي الْاَرْضِ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿82﴾ فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُنَ ﴿83﴾ فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِهٖ مُشْرِكٖينَ ﴿84﴾ فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ اٖيمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاؕ سُنَّتَ اللّٰهِ الَّتٖي قَدْ خَلَتْ فٖي عِبَادِهٖۚ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ ﴿85﴾