"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"
Ayet: 1-5
TA-SİN ( Dikkat! ) Ey insanlar, bunlar bu apaçık ilahi kitabın / Kuran'ın bildirdiği gerçeklerdir. Bu ilahi kitap / Kuran, İslam'a inananlar için bir doğruluk rehberi ve bir müjdedir. Onlar namazı düzenli kılmakla beraber (İslam için) zekat verir ve ahireti / ahiretteki hesabı kesin olarak bilirler. Diğer yandan Biz ahirete / ahiretteki hesaba inanmayan kimselere ise yaptıkları (kötü) işleri süslü göstermekteyiz. Böylece onlar (azgınlıkları içinde) bocalarlar. İşte onlar (yani İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler) cezanın en kötüsüne uğrayacaktır ve onlar (ahirette) en çok kaybedenlerden olacaktır.
Ayet: 6
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, sen bu ilahi kitabı / Kuran'ı her şeyi en iyi bilen ve en doğru kararı veren Allah'ın (lütfuyla) alıyorsun.
Ayet: 7
(Ey elçi, insanlara Musa'nın yaşadığı şu olayları anlat.) Geçmişte Musa (yolculuğu sırasında bir ateş gördü ve) ailesine: "(Siz beni burada bekleyin.) Uzakta bir ateş gördüm. (Gidip bir bakayım,) belki size bir haber veya bir ateş (kor) parçası getirebilirim. Umulur ki ısınırsınız." dedi.
Ayet: 8-12
Musa o ateşe vardığında, (Allah tarafından) ona: "Bu ateşin yandığı yerde ve çevresinde bulunana bereket verilecektir. Doğrusu tüm varlıkların Rabb'i olan Allah tüm eksiklerden uzaktır / yücedir. (Ey Musa,) Ben en üstün olan ve en doğru kararı veren Allah'ım. Şimdi asanı / değneğini yere at." diye seslenildi / vahiy edildi. (Böylece Musa değneğini yere attı;) ama (bir anda) değneğinin kıvrılarak hareket eden bir yılana dönüştüğünü gördü ve korkup arkasına bakmadan kaçtı. Allah ona: "Ey Musa, korkma! Çünkü elçilerim Benim yanımda korkmazlar. Ancak haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler Benden korkmalıdır. (Hatadan dönüp / tövbe edip) kötülüklerini iyiliklerle değiştiren kimseler ise şunu bilsinler ki Ben çok bağışlayanım ve çok merhametliyim. Ey Musa, elini gömleğinin içine sok. O elin -Firavuna ve toplumuna göstereceğin dokuz mucizeden biri olarak- kusursuz (kar gibi) bembeyaz olarak gömleğinden çıkacaktır. Doğrusu onlar (yani Firavun ve ona uyanlar) günahta ısrar eden bir toplum oldu." dedi.
Ayet: 13-14
Ama bildirdiğimiz gerçekler (ve mucizeler) kendilerine apaçık görünür bir şekilde geldiğinde, onlar (gerçeklere): "Bu, büyük bir sihirdir / aldatmacadır." dediler. Doğrusu onlar haksızlık ve zorbalık ederek (kendilerine bildirilen) gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu bile bile inkar ettiler. Ama bak, bozgunculuk edenlerin sonu ne kötü oldu.
Ayet: 15
Geçmişte Biz (Musa'dan uzun bir süre sonra) Davud'a ve (onun oğlu) Süleyman'a da ilahi bilgi verdik (ve onları insanları İslam'a davet eden elçilerimiz olarak görevlendirdik.) Onlar: "(Lütfuyla bizi elçileri yapan ve) İslam'a inanan kullarından birçoğuna göre bize üstün özellikler veren Allah'a hamdolsun." dediler.
Ayet: 16
Sonra (Davud öldüğünde,) Süleyman (kral olan babası) Davud'un yerine geçip (kral oldu.) O vakit Süleyman: "Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, (Allah tarafından) bize kuşlarla konuşabilme öğretildi ve her şey hakkında bir bilgi verildi. Doğrusu bu, Allah'ın (bize lütfettiği) büyük bir lütuftur." dedi.
Ayet: 17-19
Bir gün Süleyman'ın -cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan- ordusu toplanıp bölükler halinde yola çıktı. Onlar karınca vadisine geldiklerinde, onları gören bir karınca diğerlerine: "Ey karıncalar, (hemen) evlerinize (yuvalarınıza) girin ki Süleyman ve ordusu -fark etmediklerinden- sizi ezip çiğnemesinler." dedi. Süleyman onun bu sözlerine geniş bir tebessümle gülümseyip: "Ey Rabb'im, (lütfunla) beni -bana, anneme ve babama- verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın düzeltici / iyi işleri yapmaya yönelt. (Ey Rabb'im,) rahmetinle / lütfunla beni düzeltici / iyi işler yapan kullarının arasına sok." diyerek dua etti.
Ayet: 20-21
Başka bir gün Süleyman (yanında bulunan) kuşları denetleyip: "Niçin Hüdhüd'ü (burada) göremiyorum, yoksa o, yok mu? (Anlaşılan o ki, Hüdhüd burada değil.) Ama (Hüdhüd) bana (geçerli bir mazeret ve) apaçık bir kanıt getirmezse, onu şiddetle cezalandıracağım, yani keseceğim." dedi.
Ayet: 22-28
(Süleyman'ın bu sözlerinin üzerinden) az bir süre geçtikten sonra Hüdhüd ona gelip: "(Ey Süleyman,) senin bilmediğin bazı şeyleri öğrendim ve sana Sebe ülkesinden kesin bir haber / bilgi getirdim. Doğrusu ben orayı (Sebe ülkesini) bir kadının yönettiğini, ona (ülkesi tarafından) her imkanın verildiğini ve onun çok büyük bir tahtı olduğunu gördüm. Yine gördüm ki o kraliçe ve toplumu Allah'a değil Güneş'e secde (ibadet) ediyorlar. Şeytan, yaptıkları kötü işleri / günahları onlara süslü gösterdi ve onları dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan alıkoydu. Böylece onlar dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelmiyorlar. Ama onların da göklerde ve yerde saklı olan her şeyi ortaya çıkaran ve gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da, yani her şeyi bilen Allah'a secde (ibadet) etmeleri gerekir. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Şüphesiz ki Allah (gökleri ve yeri kuşatan) büyük Arş'ın Rabb'idir." dedi. O vakit Süleyman ona: "Söylediklerin doğru mu, yanlış mı göreceğiz. Al şu mektubumu onlara götür. Sonra bir kenara çekil ve ne karar vereceklerine bak." dedi.
Ayet: 29-35
Sebe kraliçesi (Süleyman'ın mektubunu alınca devlet meclisini topladı ve): "Ey ileri gelen devlet adamları, bana (önemli bir mektup) bırakıldı. Süleyman'dan gelen bu mektup, 'En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla' diyerek başlıyor. Süleyman bize, 'Sakın bana karşı gelmeyin! Artık Allah'a teslim olup İslam'ı kabul eden kimseler olarak bana gelin.' diyor. Ey ileri gelen devlet adamları, siz bana ne yapmayı önerirsiniz? (biliyorsunuz ki) ben siz onaylamadıkça kesin kararımı vermem." dedi. İleri gelen devlet adamları da ona: "(Biliyorsun ki) biz güçlüyüz ve şiddetli bir savaşa karşı koyabiliriz. Ama buyruk senindir; sen duruma bak (ve son kararı ver.) Doğrusu sen bize neyi emredersen, biz onu yaparız." dediler. (Onların bu cevabı üzerine) Sebe kraliçesi: "Şunu iyi bilin ki, hükümdarlar / krallar bir beldeye (savaş açıp) girdiğinde, orada karışıklık çıkarır, o belde halkının şereflilerini aşağı duruma düşürür ve buna benzer daha birçok kötülük yaparlar. Bu yüzden ben onlara bir hediye göndereceğim ve elçilerimin nasıl bir cevapla döneceğini göreceğim." dedi.
Ayet: 36-37
Sebe ülkesinden gelen elçiler Süleyman'a (hediyelerle) geldiklerinde, Süleyman onlara: "Siz (hediyelerle) servetime servet katarak beni kandırmak mı istiyorsunuz? Doğrusu Allah'ın bana verdiği gerçekler / İslam / doğruluk, Onun size verdiği (diğer imkanlardan) daha üstündür. Ama (anlaşılan) siz getirdiğiniz hediyelerle övünüyorsunuz. (Şimdi o hediyelerle övünmeyi bırakın da, İslam'ı kabul edip etmediğinizi bana bildirin.)" dedi. (Ne yazık ki onlar İslam'ı kabul ettiklerini bildirmediler.) Bu yüzden Süleyman o elçilerin sözcüsüne: "Şimdi seni gönderenlere geri dön. (Eğer onlar İslam'a karşı gelirlerse,) biz onların üzerine yenemeyecekleri (güçlü) bir orduyla geliriz ve onları alçak ve küçük düşmüş bir halde o beldeden çıkarırız." dedi.
Ayet: 38
(Sebe ülkesinden gelen elçiler gittikten sonra) Süleyman kendi devlet meclisini toplayıp: "Ey ileri gelen devlet adamları, onlar Allah'a teslim olup İslam'ı kabul eden kimseler olarak bana gelmeden önce hanginiz Sebe kraliçesinin tahtının (aynısını yapıp) bana getirebilir?" dedi.
Ayet: 39-40
Cinlerden becerikli biri: "İstediğin o tahtı ben sana -çok kısa bir sürede- getirebilirim. Doğrusu ben güçlü ve güvenilirim biriyim." dedi. İlahi kitabı bilen bir kimse ise: "İstediğin o tahtı ben sana -ondan daha kısa bir sürede- getirebilirim." dedi. Sonra Süleyman istediği o tahtı kendi (tahtının) yanında gördüğünde: "Bu, Rabb'imin bir lütfudur. (Ona) şükrederim; asla nankörlük etmem. Öyleyse her kim Allah'a şükrederse, bu, onun kendi yararına olur; her kim de Allah'a nankörlük ederse, (bu, onun kendi zararına olur.) Şüphesiz ki Rabb'im en zengindir / hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır ve en cömerttir." dedi.
Ayet: 41-42
Süleyman işçilere: "(Sebe kraliçesi gelmeden önce) onun tahtının üstünü (bir örtüyle) kapayın. Bakalım, o, dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelecek mi yoksa doğruya yönelmeyen inkarcılardan mı olacak." dedi. Sebe kraliçesi geldiğinde, (oturacağı tahtın üstündeki örtü açıldı ve) ona: "Acaba senin tahtın böyle miydi?" denildi. O vakit Sebe kraliçesi: "(Evet,) sanki onun aynısı! Ama bundan daha önemlisi bize (İslam hakkında) bilgi verildi ve biz de Allah'a teslim olup İslam'ı kabul ettik." dedi.
Ayet: 43-44
Sebe kraliçesinin (geçmişte) Allah'tan başka (putlara / sahte ilahlara) ibadet (dua) etmiş olması onu yalnız Allah'a ibadetten alıkoymuştu. Çünkü (daha önce) o da İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerdendi. (Ama şimdi o, İslam'a inanıyor.) Sebe kraliçesine: "Şu konağa buyrunuz / giriniz." denildi. Sebe kraliçesi o konağı gördü; ama (konağın cam zemininin altından akan suyu anlayamadığından,) o suyu derin (bir havuzda) sandı ve (eteklerini toplayıp) bacaklarını açtı. Süleyman ona: "(Endişe etme! Orada öyle bir su yok.) Aslında bu köşkün zemini camdandır" dedi. Sebe kraliçesi: "Ey Rabb'im, ben bugüne kadar yalnız Sana ibadet etmeyip kendime haksızlık ettim. Ama şimdi Süleyman'la beraber tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'a teslim olup İslam'a inandım." dedi.
Ayet: 45-47
Geçmişte Biz Semud toplumuna onların bir soydaşı olan Salih'i elçimiz olarak gönderdik. (Salih onlara): "Yalnız Allah'a ibadet edin." (dedi) Ama onlar hemen birbirlerine karşı çıkan iki taraf oldular. Salih de onlara: "Ey toplumum, niçin iyiliği (yani İslam'ı) değil kötülüğü (yani uğrayacağınız cezaya) hemen uğramak için ısrar ediyorsunuz? Allah'tan sizi bağışlamasını dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki Allah'ın rahmetine erişirsiniz." dedi. (Orada İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler) Salih'e: "(Ey Salih,) biz senin ve seninle beraber (İslam'a inananların) yüzünden uğursuzluğa uğradık." dediler. Salih de onlara: "Doğrusu sizin uğursuz saydığınız şeyler de Allah'ın takdiridir. Şunu iyi bilin ki, siz (bu dünya sınavında) sınanıyorsunuz." dedi.
Ayet: 48-53
(Semud toplumunun yaşadığı) şehirde sürekli bozgunculuk eden ve hiçbir düzeltici / iyi iş yapmayan dokuz kişilik bir çete vardı. Onlar aralarında Allah'ın adıyla yeminleşip: "Bir gece Salih'in evini basıp onu ve ailesini öldürelim ve onun dostlarına, 'Doğrusu biz Salih'in ve ailesinin nasıl öldüklerini görmedik; onlara ne olmuş bilmiyoruz. Gerçekten biz doğruyu söylüyoruz.' diyelim." dediler. (Evet,) onlar bir plan yaptı; ama Biz de onların bilmediği başka bir plan yaptık. Baksana (geçmişte) İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin yaptığı planların sonu ne kötü oldu. Sonuçta Biz onları ve onlara uyan inkarcı Semud toplumunun hepsini yerle bir ettik. Semud toplumu haksızlıkta / zulümde ısrar ettiğinden, (onlardan geriye sadece) şu harabe evleri kalmıştır. İşte bunda gerçekleri bilmek isteyen kimselere bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ama herkes şunu iyi bilsin ki, Biz (Semud toplumunu cezalandırıp yok etmeden önce) İslam'a inanan ve emirlerimize duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarımızdan sakınan kimseleri (o cezadan) kurtardık.
Ayet: 54-58
Geçmişte Biz Lut'u (kendi toplumuna) elçimiz olarak gönderdik. Lut onlara: "Siz göz göre göre utanç verici / çirkin şeyler yapıyorsunuz. Siz kadınları bırakıp erkeklere (cinsel istekle) yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz cahil (gerçeği bilmeyen) bir toplumsunuz." dedi. Ama Lut'un karşı çıktığı inkarcı toplumunun tek cevabı, ona: "Lut'un ailesini / onun beraberinde olanları (yani İslam'a inananları) beldenizden (kovup) çıkarın. (Güya) onlar çok temiz insanlarmış(!)" demek oldu. Sonuçta Biz -cezaya uğramasını takdir ettiğimiz hanımı hariç- Lut'u ve ailesini / onun beraberinde olanları (yani İslam'a inananları) kurtardık. Daha sonra Biz İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin üzerine bir felaket yağmuru yağdırdık. Herkes şunu iyi bilsin ki, uyarılarımıza uymayanlara yağan ceza yağmuru çok kötü olur.
Ayet: 59
Ey elçi, de ki: "Ey insanlar, 'Allah'a hamdolsun ve selam / esenlikler Onun seçtiği kullarının üzerine olsun.' demelisiniz. (Söyleyin bakalım,) putperestlerin / müşriklerin Ona ortak koştuğu (putlar / sahte ilahlar) mı yoksa Allah mı daha üstündür."
Ayet: 60-64
Ey insanlar, söyleyin bakalım, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten yağmur yağdıran Allah mı (yoksa putlar / sahte ilahlar mı) daha üstündür? Doğrusu Biz gökten yağdırdığımız o yağmurla (sizin için) güzel bahçeler bitirmekteyiz. (Şayet lütfumuz olmasaydı,) siz o bahçelerde tek bir otu bile bitiremezsiniz. Öyleyse Allah ile beraber (sahte) bir ilah daha edinmeyin. Ama bazıları putları / sahte ilahları Allah'a ortak koşarlar. Ey insanlar, söyleyin bakalım, yeryüzünü (sizin için) bir yerleşim yeri yapan, topraklarının arasından ırmaklar akıtan, yeryüzüne dağlar koyan ve iki su kütlesinin (ırmakların ve denizlerin) arasına (tuzlu suyun tatlı suyu bozmaması için yerçekimi ve yoğunluk farkı yasalarını) bir perdeleyici engel olarak koyan Allah mı (yoksa putlar / sahte ilahlar mı) daha üstündür? Öyleyse Allah ile beraber (sahte) bir ilah daha edinmeyin. Ama insanların birçoğu gerçekleri anlamak istemez. Ey insanlar, söyleyin bakalım, Allah'tan darda / zorda kalanın duasına olumlu cevap verip onu sıkıntıdan kurtaran ve sizi birbiri ardından gelen nesiller olarak bu yeryüzünde yaşatan Allah mı (yoksa putlar / sahte ilahlar mı) daha üstündür? Öyleyse Allah ile beraber (sahte) bir ilah daha edinmeyin. Ama siz çok az düşünüp öğüt alıyorsunuz. Ey insanlar, söyleyin bakalım, size yerin ve denizin karanlıklarında dosdoğru yolu gösteren ve rahmetinin (yani yağmurun) önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderen Allah mı (yoksa o putlar / sahte ilahlar mı) daha üstündür? Öyleyse Allah ile beraber (sahte) bir ilah daha edinmeyin. Doğrusu Allah putperestlerin / müşriklerin Ona ortak koştuğu şeylerden çok yücedir. Ey insanlar, söyleyin bakalım, yaratmaya başlayıp onu sürdüren ve size gökten ve yerden nimetler lütfeden Allah mı (yoksa o putlar / sahte ilahlar mı) daha üstündür? Öyleyse Allah ile beraber (sahte) bir ilah daha edinmeyin. Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "(Ey putperestler / müşrikler,) eğer doğruyu söylüyorsanız, apaçık kanıtınızı getirin de görelim!"
Ayet: 65-70
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Doğrusu -Allah hariç- göklerde ve yerdeki hiç kimse bilinmezi / geleceği bilemez." Putperest / müşrik Araplar ne zaman dirileceklerinin (yani ahiretin / ahiretteki hesabın) farkında değiller. Ama (bu elçi tarafından) onlara ahiret hakkında bilmeleri gereken bilgiler ulaştırıldı. Doğrusu onlar ahiretteki hesap hakkında bir şüphe içindedir; çünkü onlar gerçeklere karşı kör davranan kimselerdir. Böylece İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplardan bazıları: "(Ne yani? size göre) biz öldükten ve toprak olduktan sonra biz ve atalarımız diriltilip / kabirden çıkarılıp hesaba mı çekileceğiz(!) Doğrusu bize de geçmiş atalarımıza da bu tehditler yapıldı; ama bunlar ancak eskilerin masallarıdır." dediler. Ey elçi, onlara de ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, günahta ısrar eden suçluların sonunun ne kötü olduğuna bir bakın." Ey elçi, sakın İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler için üzülme ve onların kurduğu planlar yüzünden herhangi bir sıkıntı içinde olma!
Ayet: 71-72
İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazıları (alay ederek) İslam'a inananlara: "Eğer doğruyu söylüyorsanız, Allah'ın (bizi tehdit ettiği) bu ceza ne zaman gelecekmiş / niçin hemen gelmiyor(!)" diyorlar. Ey elçi, onlara de ki: "Ey inkarcılar, şunu iyi bilin ki, başınıza hemen gelmesi için ısrar ettiğiniz cezaların bir kısmı belki (şu an) sizin arkanızdan gelmektedir."
Ayet: 73-82
Ey elçi, Rabb'in insanlara çok lütufkardır; ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu Ona şükretmez. Şüphesiz ki Rabb'in tüm insanların kalplerinde gizledikleri ve açıkladıkları her şeyi bilir. Doğrusu gökyüzünde ve yeryüzünde bilinmeyen her bir şey (Allah'ın huzurundaki) büyük (ana) bir kitapta (Levh-i Mahfuzda yazılıdır.) Bu ilahi kitap / Kuran, İsrailoğullarının (İslam'dan) ayrılığa düştüğü konuları da anlatmaktadır. Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran, İslam'a inananlar için bir doğruluk rehberidir ve bir rahmettir. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, (kıyamet günü) Rabb'in insanlar arasında (onların İslam'dan ayrılığa düştüğü konularda) hükmünü verecektir. Şüphesiz ki Allah en üstündür ve her şeyi en iyi bilendir. Öyleyse ey elçi, yalnız Allah'a güvenip dayan. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, sen apaçık bir gerçeğe (İslam'a) dayanıyorsun. Ey elçi, şunu iyi bil ki sen gerçeklere karşı ölü veya sağır gibi davranan kimselere -onlar sırt çevirdiklerinde- İslam'a davetini asla işittiremezsin. Ey elçi, sen gerçeklere karşı kör davranan kimseleri de ısrarlı sapkınlıklarından dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltemezsin. Doğrusu sen (İslam'a davetini) ancak bildirdiğimiz gerçeklere inanan ve Allah'a teslim olup İslam'ı kabul eden kimselere işittirebilirsin. Ama (ölüm) sözümüz insanların üzerinde gerçekleştiğinde, Biz onlara topraktan bir canlı (solucan) çıkaracağız. O solucan da onlara (kabirde) konuşacak ve (İslam'ı ısrarla inkar eden) insanların bildirdiğimiz gerçekleri kesin olarak bilmediklerini (ve bu yüzünden ahirette cezaya uğrayacaklarını bildirecektir.)
Ayet: 83-85
Kıyamet günü Biz her toplumun içinden bildirdiğimiz gerçekleri yalanlayan kimseleri gruplar halinde toplayacağız. Sonra onlar hesaba çekilmek için Allah'ın huzuruna geldiklerinde, Allah onlara: "Siz bildirdiğim gerçekleri kavrayıp anlamadan yalanladınız. Yoksa siz (dünyadayken) ne yapıyordunuz? (Doğrusu siz dünyadayken bildirdiğim gerçekleri yalanlayıp İslam'ı ısrarla inkar ediyordunuz. " diyecektir. Sonuçta onlar haksızlıkta / zulümde ısrar ettiklerinden, (ceza) emrimiz onların üzerinde gerçekleşecektir ve onlar hiçbir şey konuşamayacaktır.
Ayet: 86
(Ne yazık ki,) bazıları -insanların dinlenmesi için- geceyi (karanlık) yaptığımızı ve (çalışıp geçinmeleri için) gündüzü aydınlık yaptığımızı anlamamaktadır. İşte bunda İslam'a inananlara bildirdiğimiz nice gerçekler vardır.
Ayet: 87
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Sur borusuna üflendiği gün (yani kıyamet günü) -Allah'ın diledikleri dışında- göklerde ve yerdeki herkes çok korkacak (ve o korkudan ölecektir.) Sonra (ahirette) hepsi (diriltilecek ve) boynu bükük bir halde Allah'ın huzuruna gelecektir.
Ayet: 88
(Kıyamet günü öyle şiddetli olacaktır ki) sabit sanılan dağların (parçalanıp toza dönüştüğü ve) bulutlar gibi hareket ettiği görülecektir. (Herkes şunu iyi bilsin ki, kyamet günü) her şeyi en iyi şekilde yapan Allah'ın yaratmasıyla gerçekleşecektir. Şüphesiz ki Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır / ahirette sizi hesaba çekecektir.
Ayet: 89-90
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, her kim ahirete Allah'ın huzuruna (yaptığı) iyiliklerle gelirse, (Allah tarafından) ona yaptığı iyiliklerden daha iyisi verilecektir. Böyleleri kıyamet günün korkusundan güvende olacaktır. Diğer yandan her kim de ahirete Allah'ın huzuruna (yaptığı) kötülüklerle gelirse, (ahirette hak ettiği cezaya uğrayacak ve) yüzükoyun cehennem ateşine atılacaktır. Doğrusu (ahirette) siz sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.
Ayet: 91-93
Ey elçi, de ki: "Doğrusu ben (putlara / sahte ilahlara değil) ancak bu beldeyi (Mekke'yi) kutsal kılan Rabb'i ve her şeyin tek sahibi olan Allah'a ibadet ederim. Ayrıca ben Allah'a teslim olup İslam'ı kabul eden kimselerden olmakla ve bu ilahi kitabı / Kuran'ı insanlara okuyup aktarmakla emrolundum. Öyleyse her kim dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelirse, bu, onun kendi yararına olur; her kim de dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan saparsa, (bu, onun kendi zararına olur.) Ey insanlar, ben sadece Allah'ın (size) gönderdiği uyarıcılardan biriyim." Ey elçi, de ki: "(Ey insanlar, size lütfettiği nimetler için) 'Allah'a hamdolsun' demelisiniz. (Eğer siz Ona şükrederseniz,) Allah size bildirdiği gerçekleri gösterecektir; siz de onları anlayacaksınız." Şüphesiz ki Rabb'in yaptıklarınızdan habersiz değildir / ahirette sizi tüm yaptıklarınızdan hesaba çekecektir."