4- NİSA SURESİNİN KISA TEFSİRİ

Nisa Suresi, kadınların (=nisa) ve erkeklerin aynı candan yaratıldığını bildirir; evlilik ve mirasla ilgili bazı konuları açıklar; münafıkların / ikiyüzlülerin niyetlerini ve yaptıklarını anlatır ve görevde liyakat, emanete riayet ve adaletten ayrılmamak gibi temel İslami ilkeleri vurgular.

NİSA SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1
Ey insanlar, sizi tek bir candan yaratan Rabb'inizin emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Allah (bu dünyada ilk yarattığı canlının) eşini de aynı candan yaratmış ve (tek bir çiftten) nice erkekleri ve kadınları yeryüzüne yaymıştır. Öyleyse ey insanlar, (Allah için diyerek) Onun adıyla birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve (aslında tek bir aile olan insanlar arasındaki) akrabalık bağlarını (yani iyi ilişkileri) koruyun. Şüphesiz ki Allah tüm yaptıklarınızı görendir.
Ayet: 2-4
Ey İslam'a inananlar, yetimlerin / kimsesizlerin (sizde emanet olan) servetlerini onlara geri verin ve (onlara ait olan) temiz / iyi şeyleri kötü şeylerle değiştirmeyin. Yetimlerin servetlerini kendi servetinize katarak yemeyin. Çünkü bu, çok büyük bir günahtır. Yetim / kimsesiz kadınlara adaletsiz davranmaktan endişe ediyorsanız, şunu iyi bilin ki, onlarla evlenmek yerine hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer, dörder... evlenmeniz(!) bile sizin için daha az riskli olur. Adaletsiz davranmaktan endişe ediyorsanız, şunu iyi bilin ki, tek bir kadınla -yani Allah'ın (evlenmenizi) ellerinize izin verdiği / helal kıldığı bir kadınla- evlenmeniz sizin için daha iyi olur. Bu hükümler sizin hiç kimseye hiçbir haksızlık etmemeniz içindir. Ey İslam'a inananlar, evlenirken hanımlarınıza mehirlerini güzellikle vermeniz gerekir. Ama onlar size gönül rızasıyla mehirlerinden bir şey verirlerse, onu rahatlıkla yiyebilirsiniz.
Ayet: 5-6
Ey İslam'a inananlar, Allah'ın sizi emanetçi yaptığı servetlerinizi akıl sorunu olanların ve çocukların ellerine vermeyin. Servetlerinizden onların yeme-içme, giyim ve benzeri ihtiyaçlarını giderin ve onlara hakkaniyetli bir şekilde konuşun. Yetimleri evlenme yaşına gelene (yetişkin olana) kadar eğitip yetiştirin. Onların yetişkin olduğunu görünce, onlara (sizde emanet olan) servetlerini geri ödeyin. Yetim çocuklar büyüyüp geri alacak diye size emanet edilen servetlerini saçıp savurarak yemeye kalkışmayın. Zengin olan kimseler yetimlere yaptıkları hizmetlerin karşılığında bir ücret almaktan geri dursun. Ama yoksullar, onlara yaptıkları hizmetlerin karşılığında hakkaniyetli bir ücret alıp yiyebilir. Yetimlerin size emanet edilen servetlerini onlara geri öderken bunu şahitler huzurunda yapın. Şüphesiz ki Allah herkesi hesaba çekmeye yeter.
Ayet: 7-10
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, annelerinizin, babalarınızın ve akrabalarınızın bıraktığı miraslarda hem erkeklerin hem de kadınların payları vardır. Bu paylar -az veya çok- Allah tarafından belirlenmiştir. Eğer mirasın paylaşıldığı ortamda ihtiyaç sahibi olan yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır bulunurlarsa, onlara mirastan ikram yapmalı ve onlara hakkaniyetli bir şekilde konuşmalısınız. Öldükten sonra arkada bakıma muhtaç çocuklar bırakmaktan endişe eden kimseler, yetimlere haksızlık etmekten çekinsin, Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınsın ve sözün doğrusunu söylesinler. Doğrusu yetimlerin servetlerini haksızlıkla yiyen kimseler karınlarını (yemekle değil) ateşle doldururlar. Çünkü onlar ahirette cehennemin alevli ateşine girecektir.
Ayet: 11-12
Ey İslam'a inananlar, Allah size çocuklarınızın miras payı hakkında erkek çocuğa kız çocuğun payının iki katını vermeyi öğütler. Eğer ölenin erkek çocuğu yok ama bir kızı varsa, o kıza mirasın yarısı verilir. Eğer ölenin erkek çocuğu yok ama iki veya daha fazla kızı varsa, onlara mirastan üçte iki pay verilir. Eğer ölenin çocuğu varsa, annesine ve babasına her birine mirastan altıda bir pay verilir. Eğer ölenin (eşi ve) çocuğu yoksa, mirası sadece annesine ve babasına kalıyorsa, annesine mirastan üçte bir pay (babasına üçte iki pay) verilir. Eğer ölenin (mirasçı) kardeşleri varsa, annesine mirastan altıda bir pay verilir. Diğer yandan eğer ölenin geride bıraktığı borcu veya vasiyeti varsa, mirası ancak bunlar ödendikten sonra paylaştırılır. Babalarınız ve çocuklarınız... Hangisinin size daha çok yarar vereceğini bilemezsiniz. Bunlar Allah'ın emirleridir. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir. Ölen bir hanımın çocuğu yoksa, mirasının yarısı kocasınındır; eğer çocuğu varsa, mirasının dörtte biri kocasınındır. Diğer yandan eğer ölenin geride bıraktığı borcu veya vasiyeti varsa, mirası ancak bunlar ödendikten sonra paylaştırılır. Ölen bir kocanın çocuğu yoksa, mirasının dörtte biri hanımınındır; eğer çocuğu varsa, mirasının sekizde biri hanımınındır. Diğer yandan eğer ölenin geride bıraktığı borcu veya vasiyeti varsa, mirası ancak bunlar ödendikten sonra paylaştırılır. Eğer 'kelale' (yani eşi, çocuğu ve babası / dedesi olmadan) ölen bir erkeğin veya bir kadının mirasçı olarak (annesi ve) bir kız kardeşi veya bir erkek kardeşi varsa, kardeşlerden her birine mirastan altıda bir pay verilir. Eğer ölenin daha fazla mirasçı kardeşleri varsa, o kardeşler mirasın üçte birine (eşit oranda) ortak olur. Diğer yandan eğer ölenin geride bıraktığı borcu veya vasiyeti varsa, mirası ancak bunlar ödendikten sonra paylaştırılır. (Miras paylaşımında) hiç kimseye hiçbir zarar verilmemelidir. Allah bunu size emretmektedir. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir ve en hoşgörülüdür.
Ayet: 13-14
Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Doğrusu Allah, Ona ve elçisine uyan kimseleri -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacaktır. En büyük başarı da budur. Diğer yandan Allah, Ona ve elçisine karşı çıkan ve Onun koyduğu sınırları çiğneyen kimseleri ise -sonsuza kadar kalmak üzere- cehennem ateşine sokacaktır. Sonuçta onlar alçaltıcı cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 15-16
Ey İslam'a inananlar, utanç verici / çirkin şeyler (fuhuş) yapan kadınları dört şahitle kanıtlamalısınız. Böylece -dört şahitin şahitlik etmesiyle- fuhuş yaptığı kanıtlanan kadınları ya ölene kadar ya da Allah onlara bir yol gösterene kadar (yani onlar hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzeltene kadar) ev hapsinde tutun. Ey İslam'a inananlar, içinizden fuhuş yapanları cezalandırın. Ama onlar hatadan dönüp / tövbe edip kendilerini düzeltirlerse, onlara ceza vermeyin. Şüphesiz ki Allah her zaman tövbeleri çok kabul edendir ve en merhametlidir.
Ayet: 17-18
Şunu iyi bilin ki, Allah'ın kabul edeceği tövbe, ancak cahillikle (gerçeği bilmeden) bir kötülük / günah işledikten sonra hemen hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzelten kimselerin tövbesidir. Allah böyle davranan kimselerin tövbesini kabul eder. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir. Ama Allah, (ölene kadar) ısrarla kötülük / günah işleyen ama ölüm gelip çattığında (son nefeste): 'Şimdi tövbe ettim.' diyen ve İslam'ı ısrarla inkar edip inkarcı olarak ölen kimselerin tövbelerini asla kabul etmez. Doğrusu Biz İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere ahirette şiddetli cezalar hazırladık.
Ayet: 19-21
Ey İslam'a inananlar, kadınların miras haklarını zorla kendi üzerinize almanız size haramdır. Ayrıca açıkça fuhuş yapmadıkları takdirde, -kendilerine verdiğiniz (mehir ve / veya hediye gibi) bir şeyi geri almak için- onları zorlamayın. Öyleyse kadınlara hakkaniyetli davranın. (Bugüne kadar) kadınları hoş görmediyseniz bile, (artık bu yanlıştan dönüp onları hoş görün.) Şunu iyi bilin ki, Allah sizin hoş görmediğiniz bir şeyde birçok iyilik yaratabilir. (Kendi isteğinizle tek taraflı olarak) hanımınızı boşayıp başka bir kadınla evlenmek isterseniz de, boşamak istediğiniz hanımınıza yığınla (mehir ve / veya hediye) vermiş olsanız bile, verdiğiniz hiçbir şeyi (haklı bir sebep olmadan) geri alamazsınız. (Hayır,) iftira atarak ve büyük bir günah işleyerek onlara verdiğiniz bir şeyi geri alamazsınız. Siz birbirinizle içli-dışlı (karı-koca) olmuşken ve hanımlarınız sizden ağır bir yemin (olan evlilik sözünü) almışken, onlara verdiğiniz bir şeyi (haklı bir sebep olmadan) asla geri alamazsınız.
Ayet: 22-24
Ey İslam'a inananlar, üvey annelerinizle evlenemezsiniz. Artık böyle (çirkin şeyler) geçmişte kalmıştır. Doğrusu (bazı putperest / müşrik Arapların yaptığı) bu evlilik, utanılacak, nefret uyandıran ve çok kötü bir şeydir. Şunu iyi bilin ki, Allah size annelerinizle, kızlarınızla, kız kardeşlerinizle, halalarınızla, teyzelerinizle, erkek ve kız kardeşlerinizin kızlarıyla (yani yeğenlerinizle), sütannelerinizle, süt kız kardeşlerinizle, hanımlarınızın anneleriyle ve himayeniz altında olan üvey kızlarınızla evlenmeyi haram kılmıştır. -Gerdeğe girmeden boşandığınız eşlerinizin kızlarıyla evlenmekte ise bir günah yoktur- Ayrıca Allah size soyunuzdan olan kendi / öz oğullarınızın hanımlarıyla evlenmeyi ve iki kız kardeşi nikahınızda toplamayı haram kılmıştır. Artık böyle (çirkin şeyler) geçmişte kalmıştır. Şüphesiz ki Allah her zaman çok bağışlayandır ve en merhametlidir. Ayrıca evli kadınlarla (onlar boşanıp iddet / bekleme süresini bitirmeden) evlenmek de haramdır. Allah'ın size yazdığı hükme göre ancak Allah'ın (evlenmenizi) ellerinize izin verdiği / helal kıldığı kadınlarla nikah kıyabilirsiniz. Haram olduğu bildirilenlerin dışında kalan kadınlarla -cinsellik için değil iffetli bir yuva kurmak için- servetinizden mehir vererek evlenmek istemeniz ise size helal kılınmıştır. Öyleyse (evlilik nimetinden) yararlanmak istediğiniz hanımlara -Allah'ın emri olan- mehirlerini verin. Allah'ın emri olan mehir belirlendikten sonra (karı-koca) aranızda karşılıklı rızayla uzlaşmanızda ise bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 25-28
Aranızdan "İslam'a inanan ve iyi bir ailede yetişen (ama çok masraflı istekleri olan) hanımlarla" evlenme imkanı olmayan (gençler) ise (toplumunuzdaki) Allah'ın (evlenmenizi) ellerinize izin verdiği / helal kıldığı İslam'a inanan (yetim / kimsesiz) genç kadınlarla evlenebilirler. Şüphesiz ki Allah sizin inancınızı en iyi bilendir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyleyse yetim / kimsesiz kadınlarla -gizli dost hayatı yaşamak ve sadece cinsellik amacıyla değil iffetli bir yuva kurmak için- ailelerinin iznini alarak ve hakkaniyetli bir mehir vererek evlenebilirsiniz. Yetim / kimsesiz olarak büyümüş (iyi bir ailede yetişmemiş olan) kadınlar, evlendikten sonra utanç verici / çirkin bir şey (fuhuş) yaparsa, onlara iyi bir ailede yetişmiş olan kadınlara verilecek olan cezanın yarısı verilmelidir. Bu hükümler (tek başına kaldığında) sıkıntı çekeceğinden korkanlarınız içindir. Ama (evlilik için acele etmeyip) sabırla dayanışarak hareket ederseniz, bu, sizin için daha iyi olur. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir. Şunu iyi bilin ki, Allah size (bildirdiği gerçekleri) açıklamak, sizi sizden önceki inananların da izlediği dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmek ve tövbelerinizi kabul etmek ister. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir. Allah tövbelerinizi kabul etmek ister; kötü arzularına uyan kimseler ise, sizin büyük bir sapkınlığa yönelmenizi isterler. Doğrusu Allah yükünüzü hafifletmek (ve günahlarınızı affetmek) ister. Çünkü insanlar (açgözlülük, şehvet ve öfke gibi bazı) zayıf (özelliklerle) yaratılmıştır.
Ayet: 29-32
Ey İslam'a inananlar, sakın aranızda birbirinizin servetini -karşılıklı rızaya dayalı alışveriş dışında- haksızca yemeyin ve birbirinizi öldürmeyin! Şüphesiz ki Allah size her zaman en merhametlidir. Düşmanlık ve haksızlık ederek böyle yapan (yani insanları öldüren) kimseler şunu iyi bilsinler ki, Biz onları ahirette cehennem ateşine sokacağız. Şüphesiz ki bu, Allah için çok kolaydır. Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, eğer siz yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, Biz de sizin kötülüklerinizi örtüp sizi ahirette değerli bir yere (cennete) sokarız. Öyleyse sakın Allah'ın bazılarınıza bazılarından daha üstün nimetler lütfetmesine özenip (günah işlemeye yönelmeyin!) Sonuçta (ahirette) herkese -kadınlara da erkeklere de- (bu dünyada) yaptıklarının karşılığı verilecektir. Ey İslam'a inananlar, Allah'tan lütfunu isteyin. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir.
Ayet: 33
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, Biz annelerinizin, babalarınızın ve akrabalarınızın bıraktığı miraslarda her mirasçının payını belirlemişizdir. Ama nikah kıydığınız eşlerinize (Allah'ın belirlediği) miras paylarını hemen (yani diğer mirasçılardan daha önce) verin. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeye şahittir.
Ayet: 34
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, erkekler (fiziksel güçleri sebebiyle) kadınlardan daha güçlüdür. Bunun sebebi Allah'ın kadınlara ve erkeklere farklı özellikler lütfetmesidir. Diğer bir sebebi de erkeklerin ailelerinin geçimi için (çalışmak ve) servetlerinden harcamaktan sorumlu olmasıdır. (İslam'a inanıp) düzeltici / iyi işler yapan kadınlar Allah'a boyun eğip ibadet ederler ve -Allah'ın (onları) koruduğunu bilerek- iffetlerini korurlar. Ey İslam'a inananlar, şiddetli geçimsizliğinden endişe ettiğiniz hanımlarınıza (aile huzuru hakkında) öğüt verebilirsiniz. (Eğer öğüt yarar sağlamazsa) bir süreliğine yataklarınızı ayırabilirsiniz. (Eğer bu da yarar sağlamazsa, boşanmayı isteyip istemediğinizi düşünmek için) bir süreliğine evlerinizi ayırabilirsiniz. Eğer geçimsizlikten vazgeçip (iyilikte / doğrulukta) size uyarlarsa, artık onlara karşı başka bir yol aramayın (ve evliliğinizi sürdürün.) Şüphesiz ki Allah her zaman en yücedir ve en büyüktür.
Ayet: 35
Ey İslam'a inananlar, eğer evli bir çiftin birbirinden ayrılmasından endişe ettiyseniz, erkeğin ve kadının ailelerinden birer hakem / arabulucu gönderebilirsiniz. O çift evliliklerini düzeltmek isterse, Allah onları barıştırır. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir ve tüm yaptıklarınızdan haberdardır / ahirette sizi hesaba çekecektir.
Ayet: 36-40
Ey İslam'a inananlar, Allah'a ibadet edin, hiçbir şeyi Ona ortak koşmayın ve annelerinize, babalarınıza, en yakından başlayıp (ihtiyaç sahiplerine,) yetimlere, yoksullara, yakın-uzak komşulara, yakın arkadaşlara, yolda / sokakta kalan zor durumdaki kimselere ve Allah'ın (beraber bulunmayı) ellerinize izin verdiği / helal kıldığı kimselere iyilik edin. Doğrusu Allah (kendi kendine) övünen ve böbürlenen ama (diğer yandan) cimrilik eden, insanlara cimriliği emreden ve Onun lütfundan verdiği şeyleri gizleyen kimseleri sevmez. Doğrusu Biz İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere ve gösteriş için servetlerinden harcayan / yardım yapan ama Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba (gönülden) inanmayan münafıklara / ikiyüzlülere ahirette alçaltıcı cezalar hazırladık. Arkadaşı şeytan olan kimseler şunu iyi bilsinler ki, o, çok kötü bir arkadaştır. Oysa onlar Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba gerçekten inanıp Allah'ın kendilerine lütfettiği nimetlerden (İslam için) harcama / yardım yapsalardı, (onlar için daha iyi olurdu; böylece cennet nimetlerine erişirlerdi.) Şüphesiz ki Allah herkesi her zaman en iyi bilendir. Şüphesiz ki Allah hiç kimseye nokta kadar bir haksızlık etmez. Şunu iyi bilin ki, bir iyilik yapılırsa, Allah onu kat kat artırır. Böylece Allah (İslam'a inananlara) ahirette lütfundan büyük bir ödül (olan cenneti) verecektir.
Ayet: 41-42
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz (kıyamet günü) her toplumdan bir şahit getirdiğimizde ve onların üzerine de seni şahit getirdiğimizde, inkarcıların sonu çok kötü olacaktır. İşte o gün İslam'ı ısrarla inkar eden ve bu elçiye karşı çıkan kafirler yerle bir olmayı arzu edecektir. Çünkü onlar yaptıkları hiçbir şeyi Allah'tan gizleyemeyecektir.
Ayet: 43
Ey İslam'a inananlar, sarhoşken ne dediğinizi bilene kadar ve cünüp olduğunuzda da yıkanana kadar namaza yaklaşmayın. Ama yolculukta (yani zor şartlar altında cünüpken yıkanmak yerine teyemmüm alabilirsiniz.) Eğer hastaysanız veya yolculuktaysanız (ve su kullanma imkanınız yoksa) ya da sizden biri tuvalet ihtiyacını giderdiğinde veya hanımlarınızla cinsellik yaşadığınızda abdest almak için yeterince su yoksa (suyla abdest almak yerine) temiz toprağa dokunup yüzünüzü ve ellerinizi / kollarınızı mesh edip teyemmüm alabilirsiniz. Şüphesiz ki Allah her zaman çok affedicidir ve çok bağışlayandır.
Ayet: 44-45
Ey elçi, ehli kitaptan (Medineli Yahudilerden) sapkınlığı satın alan ve dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan sapmanızı isteyen kimseleri biliyorsun. Allah düşmanlarınızı en iyi bilendir. Şüphesiz ki Allah size dost ve yardımcı olarak yeter.
Ayet: 46-47
Ey elçi, Medineli Yahudilerden bazıları İslam dinine sataşmak için dillerini eğip büküp kelime oyunu yaparak, 'işittik ve isyan ettik', 'dinle ya da dinleme fark etmez' ve 'bizi güt' derler. Şayet onlar 'işittik ve uyduk', 'bizi dinle' ve 'bize bak' deselerdi, bu, kendileri için daha iyi ve doğru olurdu. Ama (onlar İslam'a inanmadılar,) Allah da onları İslam'ı ısrarla inkar etmeleri yüzünden lanetledi. Artık onlar çok az inanırlar. Ey ehli kitap, (ey Medineli Yahudiler) -Biz inkarcıları yüzlerini / onurlarını silip alçaltmadan veya (geçmişte) Cumartesi günü yasağını çiğneyen kimseleri lanetlediğimiz gibi lanetlemeden önce- elinizdeki (tahrif edilmiş olan) ilahi kitaba sokulan yanlışları düzeltip doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu ilahi kitaba / Kuran'a inanın. Sonuçta Allah'ın emirleri her zaman gerçekleşir.
Ayet: 48
Doğrusu Allah, Ona ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bunun dışındaki günahları ise dileyenlere (yani İslam'a inananlara) bağışlayabilir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'a ortak koşan kimseler en büyük iftira günahını işlemektedir.
Ayet: 49-50
Ey elçi, birbirini temize çıkaran (günahsız sayan) kimseleri biliyorsun. Doğrusu Allah ancak dileyenleri (yani İslam'a inananları) günahlarından arındırır. Sonuçta onlar ahirette hiçbir haksızlığa uğratılmayacaktır. Baksana, bazıları nasıl da Allah'a iftira edip yalan uyduruyorlar! İşte bu, onlara apaçık / büyük bir günah olarak yeter.
Ayet: 51-57
Ey elçi, ehli kitaptan (Medineli Yahudilerden) sihir hurafesine ve Allah'a karşı azgınlaşanlara (yani Tâğut'a) inanan kimseleri biliyorsun. (Medineli Yahudiler) İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar hakkında: "Bunlar İslam'a inananlardan daha doğru yoldadır." diyorlar. İşte onlar Allah'ın lanetlediği kimselerdir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın lanetlediği kimselerin ahirette hiçbir yardımcısı olmayacaktır. Doğrusu (Medineli Yahudilerin) Allah'ın hükümranlığında hiçbir payı yoktur. Şayet bir payları olsaydı, onlar diğer insanlara hiçbir şey vermezlerdi. Onlar Allah'ın lütfundan insanlara verdiği bu ilahi kitabı / Kuran'ı kıskanıyorlar. Geçmişte Biz İbrahim'in soyuna (yani İsrailoğullarına) da ilahi kitaplar, doğru hükümler ve büyük bir krallık verdik. Şimdi ise onlardan bazıları İslam'a inanmakta, bazıları da ondan alıkoymaktadır. Ama (ahirette) cehennemin alevli ateşi İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere yetecektir. Doğrusu Biz bildirdiğimiz gerçekleri ısrarla inkar eden kimseleri ahirette cehennem ateşine sokacağız. Onlar cehennemde sürekli ceza çeksin diye, yanıp kavrulan derilerini her defasında yenileriyle değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah her zaman en üstündür ve en doğru kararı verendir. Biz İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseleri ise -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Cennete giren kimselerin orada tertemiz eşleri olacaktır. Böylece Biz onları (eşleriyle beraber) cennetin rahat gölgeliklerinde yaşatacağız.
Ayet: 58-59
Ey İslam'a inananlar, Allah size emanetleri (ve görevleri) ehline (yani liyakatli kimselere) vermenizi ve insanlar arasında hüküm verirken adaletle hüküm vermenizi emreder. Allah size en güzel öğütleri vermektedir. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi hakkıyla görendir. Ey İslam'a inananlar, Allah'a, elçisine ve sizden olan (İslam'a inanan ve adaletli) yöneticilerinize uyun. Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba inanıyorsanız aranızda bir konuda çekiştiğinizde (kavga etmek yerine) o konuyu (çözmek için) Allah'a ve elçisine getirin. En iyi ve en güzel davranış budur.
Ayet: 60-63
Ey elçi, sana indirilen bu ilahi kitaba / Kuran'a ve senden önce indirilen tüm ilahi kitapların asıllarına inandığını iddia eden ama hakem olarak Allah'a karşı azgınlaşanları (yani Tâğut'u) tercih eden münafıkları / ikiyüzlüleri biliyorsun. Onlara Allah'a karşı azgınlaşanları (yani Tâğut'u) reddetmeleri emredilmişti; (ama onlar Allah'ın emrine uymazlar.) Doğrusu şeytan onları derin bir sapkınlığa düşürmek ister. Onlara: "Allah'ın indirdiği bu ilahi kitaba / Kuran'a ve bu elçiye gelip uyun." denildiğinde, münafıkların / ikiyüzlülerin kaçıp gittiklerini de görmektesin. Ama kendi elleriyle işledikleri günahlar yüzünden bir sıkıntıya uğradıklarında durumları kötü olacaktır. Sonra da onlar sana gelip Allah'ın adıyla yemin ederek (yalandan): "Doğrusu biz sadece iyilik ve başarı istemiştik." diyecektir. Ama Allah onların kalplerindeki (kötü) niyetleri bilir. Öyleyse ey elçi, onlara (ve onların çirkin sözlerine) aldırış etmeden (diğer insanları İslam'a davet et,) onlara öğüt ver ve onların vicdanlarına etkileyici sözleri / gerçekleri söyle.
Ayet: 64-65
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz her elçimizi ancak 'Allah'ın lütfuyla' kendisine uyulsun diye gönderdik. Ey elçi, eğer bazıları kendi kendilerine haksızlık ettiklerinde (günah işlediklerinde) sana gelip Allah'tan bağışlanma dileselerdi ve (sen de) "Allah'ın elçisi" olarak onlar için bağışlanma dileseydin, Allah'ı tövbeleri çok kabul eden ve en merhametli olarak bulurlardı. (Ama münafıklar / ikiyüzlüler öyle yapmadılar.) Ey elçi, -Rabb'in şahittir ki- onlar aralarındaki anlaşmazlıklarda seni hakem yapmadıkça ve senin verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymadan (tam teslimiyetle) uymadıkça İslam'a (gerçekten) inanmış olmazlar.
Ayet: 66-70
Şayet Biz onlara ya kötü arzularınızı öldürün ya da burayı terk edin diye şart koşsaydık, onlar -çok azı hariç- bunların ikisini de yapmazlardı. Ama onlar kendilerine verilen (ilahi) öğüde uyup gereğini yapsalardı, bu, kendileri için daha iyi ve daha sağlam bir sonuç verirdi. O takdirde Biz onlara ahirette lütfumuzdan büyük bir ödül (olan cenneti) verirdik. Böylece Biz onları (bu dünyada da) dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltirdik. Doğrusu (bu dünyada) Allah'a ve elçisine uyan kimseler (ahirette) Allah'ın nimet verdiği kimselerle yani peygamberlerle, sıddıklarla, (özü sözü doğru olanlarla) şehitlerle ve salihlerle (düzeltici / iyi işler yapanlarla) beraber olacaktır. Onlar çok iyi arkadaşlardır. Böyle bir arkadaşlık Allah'ın bir lütfudur. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilen olarak yeter.
Ayet: 71-76
Ey İslam'a inananlar, (Uhud savaşından sonra sizinle savaşmak için hazırlık yapan Medine çevresindeki İslam düşmanlarına karşı) gerekli tedbirleri alın ve (gerektiğinde Allah'ın dosdoğru yolunu / İslam'ı savunmak için) küçük ya da büyük askeri birliklerle savaşa çıkın. Ama şunu iyi bilin ki, sizin aranızda ağırdan davranan (savaştan geri duran) bazı (ikiyüzlü / münafık) kimseler vardır. Siz bir sıkıntıya uğradığınızda, onlar: "Allah bana lütfetmiş de onlarla beraber olmamışım." diyecektir. Siz Allah'tan bir lütuf (bir ganimet) elde ettiğinizde ise -sanki aranızda bir (yalancı) dostluk yokmuş gibi- onlar: "Keşke ben de onlarla beraber olsaydım ve ben de bu büyük başarıyı kazansaydım." diyecektir. Öyleyse dünya hayatını verip ahireti satın alan kimseler Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için savaşmalıdır. Doğrusu Biz Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için savaşan kimselere -öldürülseler de galip gelseler de- (ahirette) büyük bir ödül (olan cenneti) vereceğiz. Niçin Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için savaşmazsınız ki! (Siz de iyi biliyorsunuz ki) zayıf / mağdur durumdaki erkekler, kadınlar ve çocuklar: "Ey Rabb'imiz, bizi halkı zalim olan şu beldeden çıkarıp kurtar ve bize lütfundan dostlar ve yardımcılar gönder." diyerek dua etmektedir. Böylece İslam'a inananlar Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için savaşırlar; İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler ise Allah'a karşı azgınlaşanların (yani Tâğut'un) yolunda savaşırlar. Öyleyse İslam'a inananlar şeytanın dostlarına karşı savaşın. Doğrusu şeytanın tuzağı her zaman zayıftır.
Ayet: 77
Ey elçi, kendilerine: "Elinizi savaştan çekip bekleyin ve namazı düzenli kılmakla beraber (İslam için) zekat verin." denilen kimseleri biliyorsun. Ama (savaş vakti gelince,) savaş onlara emredildiğinde, onlardan bazıları Allah'tan korkar gibi -hatta daha fazla- insanlardan korkup: "Ey Rabb'imiz, niçin bize şimdi savaşmayı emrettin? Keşke bize biraz daha zaman verseydin." dediler. Ey elçi, onlara de ki: "Şunu iyi bilin ki, bu (geçici) dünya hayatından yararlanmak -(sonsuz) ahirete göre- çok azdır ve ahiretteki (cennet nimetleri) Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler için daha iyidir. Sonuçta siz hiçbir haksızlığa uğratılmayacaksınız."
Ayet: 78-80
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, nerede olursanız olun, isterseniz korumalı / sağlam kalelerde olun, ölüm size yetişecektir. Ey elçi, münafıklar / ikiyüzlüler başlarına iyi / güzel bir şey geldiğinde, "bu, Allah'tandır" derler. Ama başlarına kötü bir şey geldiğinde, "bu sıkıntı senin yüzünden başımıza geldi" derler. Ey elçi, onlara de ki: "Şunu iyi bilin ki, her şey Allah tarafından (Onun hükmüyle) gerçekleşir." Niçin şu (ikiyüzlü / münafık) insanlar Allah'ın sözünü anlamaya yanaşmazlar ki! Doğrusu başına gelen her iyi şey Allah'ın lütfundandır; başına gelen her kötü şey de kendi hatalarının yüzündendir. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz seni tüm insanlara elçimiz olarak gönderdik. Şüphesiz ki Allah (her şeye) şahit olarak yeter. Doğrusu bu elçiye uyanlar, Allah'a uymuş demektir; ondan yüz çevirenler ise Allah'tan yüz çevirmiş demektir. Ey elçi, Biz seni onlara bir bekçi olarak göndermedik.
Ayet: 81-82
Ey elçi, münafıklar / ikiyüzlüler, 'sana uyduk' diyorlar; ama onlardan bazıları senin yanından ayrıldıklarında, (kendi aralarında toplanıp) senin söylediğinin tam tersini yaparak gecelemektedir. Doğrusu Allah onların nasıl gecelediğini de (tüm yaptıklarını da) yazar. Öyleyse ey elçi, onlara (ve onların çirkin sözlerine) aldırış etmeden (diğer insanları İslam'a davet et) ve yalnız Allah'a güvenip dayan. Şüphesiz ki Allah savunucu olarak yeter. Aslında onların bu ilahi kitabı / Kuran'ı düşünüp gereğini yapmaları gerekirdi. Çünkü şayet bu ilahi kitap / Kuran Allah'tan başkasından gelseydi, onda birçok çelişki bulurlardı.
Ayet: 83
İkiyüzlülere / münafıklara güvenlik endişesiyle ilgili bir konu geldiğinde, hemen onun dedikodusunu yapıp yayarlar. Şayet onlar (dedikodu yapmak yerine) onu Allah'ın elçisine ve yetkililere götürselerdi, güvenlik güçleri o konuyu araştırıp gerçeğini ortaya koyarlardı. Ey İslam'a inananlar, şayet Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinizde olmasaydı -çok azınız hariç- siz de (o münafıkların / ikiyüzlülerin dedikodularına kanıp) şeytana uyardınız.
Ayet: 84-87
Ey elçi, (tek başına kalsan da) Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için savaş. Ey elçi, sen sadece kendi yaptıklarından sorumlusun. Ey elçi, İslam'a inananları (Allah'ın dosdoğru yolunu / İslam'ı savunmak için savaşmaya) teşvik et. Ey İslam'a inananlar, (siz üzerinize düşeni yaparsanız) Allah'ın İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin gücünü kesmesini umabilirsiniz. Şüphesiz ki Allah gücü ve cezalandırması en şiddetli olandır. Artık her kim bir iyiliğin destekçisi / şefaatçisi olursa, o, yapılan iyiliğin sevabından / ödülünden bir pay alır; her kim de bir kötülüğün destekçisi / şefaatçisi olursa, o kötülüğün günahından / cezasından bir pay alır. Şüphesiz ki Allah herkese hak ettiği payı verendir. Öyleyse ey İslam'a inananlar, size selam verildiğinde, aynısıyla veya daha iyisiyle karşılık verin. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyden hesaba çekendir. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Doğrusu Allah sizi -hiç şüphesiz (gelecek) olan kıyamet gününde- huzurunda toplayıp tüm yaptıklarınızdan hesaba çekecektir. Şüphesiz ki Allah'tan daha doğru sözlüsü yoktur.
Ayet: 88
Ey İslam'a inananlar, sakın yaptıkları kötülükler / günahlar yüzünden Allah'ın tepetaklak ettiği münafıklar / ikiyüzlüler için iki gruba ayrılmayın! Şunu iyi bilin ki, siz -çok isteseniz de- Allah'ın ısrarlı sapkınlıkları içinde bıraktığı kimseleri dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltemezsiniz. Sonuçta Allah'ın ısrarlı sapkınlıkları içinde bıraktığı kimseler için hiçbir çıkış yolu yoktur.
Ayet: 89-91
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, (Medine'ye hicret etmeyip Mekke'de kalan) bazı eski dostlarınız -kendileri İslam'ı inkar ettikleri gibi- sizin de inkar etmenizi ve onlarla beraber olmanızı arzu ederler. Sakın böyle eski dostlarınızı, onlar (İslam'a inanıp) Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için Medine'ye hicret edene kadar dost kabul etmeyin. Ayrıca eğer (eski dostlarınızdan) bazıları sizden yüz çevirip (size karşı savaşırlarsa) onları bulduğunuz yerde yakalayıp öldürebilirsiniz. Sakın (düşmanınızın beraberinde olan kimselerden) dost veya yardımcı edinmeyin. Ama aranızda antlaşma olan bir topluma sığınan veya size gelip "Hem size karşı hem de kendi inkarcı toplumlarına karşı savaşmak istemediğini" söyleyen kimselerle (yardımlaşabilirsiniz.) Çünkü şayet Allah dileseydi, onları da size musallat edebilirdi. Öyleyse eğer onlar sizden uzak durup savaşmazlarsa ve size barış eli uzatırlarsa, Allah size böylelerine karşı savaşmak için bir yol / izin vermez. Ey İslam'a inananlar, hem sizden hem de kendi toplumlarından güvence isteyen ama (İslam'a karşı) her fitneye dalan ikiyüzlü / münafık kimselerle karşılaşacaksınız. Eğer İslam'ı ısrarla inkar edenler sizden uzak durmazlarsa, barış eli uzatmazlarsa ve size saldırmaktan ellerini geri çekmezlerse, (size karşı savaşan düşmanlarınızı) bulduğunuz yerde yakalayıp öldürebilirsiniz. Doğrusu Biz size onlara (karşı savaşmanız için) apaçık bir yetki vermişizdir.
Ayet: 92-93
İslam'a inanan bir kimsenin İslam'a inanan başka bir kimseyi bir hata dışında öldürmesi asla söz konusu olamaz. İslam'a inanan birini hatayla öldüren bir kimsenin, İslam'a inanan bir köleyi özgürlüğe kavuşturması ve ölenin ailesine bir diyet bedeli ödemesi gerekir. Ama ölenin ailesi bir diyet bedeli almak istemezse, onu sadaka olarak bağışlayabilir. Eğer ölen kimse İslam'a inandığı halde ailesi İslam'a inananlara düşmansa, hatayla öldüren kimsenin sadece İslam'a inanan bir köleyi özgürlüğe kavuşturması yeterlidir. Eğer ölen kimse antlaşmalı olduğunuz bir toplumdansa, hatayla öldüren kimsenin ölenin ailesine bir diyet ödemesi ve İslam'a inanan bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Bunu yapmaya imkan bulamayanlar ise -Allah'ın tövbelerini kabul etmesi için- ara vermeden art arda iki ay oruç tutmalıdır. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir. İslam'a inanan bir kimseyi hatayla değil kasten öldüren bir katilin cezası ise sonsuza kadar kalmak üzere cehenneme girmektir. Doğrusu Allah onları öfkesiyle cezalandırıp lanetlemiştir ve onlara ahirette büyük cezalar hazırlamıştır.
Ayet: 94
Ey İslam'a inananlar, Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için bir (savaş) yolculuğuna çıktığınızda (masumların zarar görmemesi için) düşmanı doğru belirleyin. Sakın size barış eli uzatan kimselere bu (geçici) dünya hayatının menfaati için: "Siz İslam'a inanmıyorsunuz. (Siz müslüman değilsiniz.)" demeyin! Şunu iyi bilin ki, (sizin için) ahirette Allah'ın huzurunda nice ganimetler / nimetler olacaktır. Siz İslam'a inanmadan önce böyleydiniz / ganimet elde etmek için savaşırdınız; ama artık Allah size İslam'ı lütfetti. Öyleyse (masumların zarar görmemesi için) düşmanınızı doğru belirleyin. Şüphesiz ki Allah her zaman tüm yaptıklarınızdan haberdardır / ahirette sizi hesaba çekecektir.
Ayet: 95-96
Doğrusu İslam'a inananlardan mazeretsiz olarak mücadeleden (cihattan) geri kalıp evlerinde oturan kimselerle Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için mallarıyla ve canlarıyla mücadele (cihat) edenler bir değildir. Çünkü Allah (İslam için) mallarıyla ve canlarıyla mücadele (cihat) eden kimselere -cihattan geri kalıp evlerinde oturan kimselere göre- daha üstün dereceler lütfedecektir. Allah İslam'a inanan herkese ahiretteki iyilikleri / güzellikleri (cennet nimetlerini) söz vermiştir. Ama Allah İslam'ı savunmak için mücadele (cihat) eden kimselere -cihattan geri kalıp evlerinde oturan kimselere göre- daha büyük ödüller verecektir. Sonuçta Allah onlara lütfundan üstün dereceleri, bağışlamasını ve rahmetini lütfedecektir. Şüphesiz ki Allah her zaman çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 97-100
Şunu iyi bilin ki, melekler, (Medine'ye hicret etmek yerine Mekke'de kalıp İslam'a inananlara düşman taraf olan ve) kendine haksızlık eden (günah işleyen) inkarcıların canını alırken, onlara: "Dünyada ne durumdaydınız?" diyecektir. Onlar (yalandan): "Doğrusu biz (dünyadayken) zayıf / mağdur durumdaydık." deyince, melekler onlara: "Allah'ın yeryüzü genişti. (Medine'ye) hicret etseydiniz ya!" diyecektir. Sonuçta onların ahiretteki sığınağı cehennem olacaktır. Doğrusu cehennem varılabilecek en kötü yerdir. Ama gerçekten zayıf / mağdur durumda olan ve hiçbir çözüm veya çıkış yolu bulamayan kadınlar, erkekler ve çocuklar bu hükmün dışındadır. Çünkü böyleleri, Allah'ın affını umabilir. Şüphesiz ki Allah her zaman çok affedicidir ve çok bağışlayandır. Doğrusu Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için hicret edenler, yeryüzünde gidecek çeşitli yerler ve geniş imkanlar bulabilirler. Doğrusu Allah'a ve elçisine hicret etmek için evinden çıkan bir kimse -gideceği yere varmadan yolda ölse bile- ahirette Allah tarafından ödüllendirilecektir. Şüphesiz ki Allah her zaman çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 101-103
Ey İslam'a inananlar, bir yolculuğa çıktığınızda İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin size bir sıkıntı vermesinden endişe ederseniz namazı kısaltmanızda bir günah yoktur. Çünkü İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler size apaçık düşmanlık etmektedir. Ey elçi, (savaş ortamında) İslam'a inanan askerlerin arasında olup onlara namaz kıldırdığında, onlardan bir grup silahlarını yanına alarak seninle namaza dursun. Onlar secde ederken diğer grup arkada durup onları korusun. (Onlar namazı bitirdiklerinde, arkaya geçip koruma görevini devralsınlar.) Sonra henüz namaz kılmamış olan diğer grup -tedbirlerini ve silahlarını alıp- seninle namaz kılmaya gelsin. Şunu iyi bilin ki, İslam'ı ısrarla inkar eden düşmanlar sizin silahlarınızı ve eşyalarınızı ihmal etmenizi ve size karşı (ihmalkar olduğunuz bir anda) bir baskın saldırı yapmayı arzu ederler. Ama yağmur (gibi olumsuz hava şartlarından) sıkıntı çekerseniz veya hastaysanız, gerekli tedbirleri aldıktan sonra silahlarınızı (güvenli) bir yere bırakmanızda bir günah yoktur. Doğrusu Allah İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere ahirette alçaltıcı cezalar hazırlamıştır. Ey İslam'a inananlar, namazı kıldıktan sonra ayaktayken, otururken ve yatarken, yani her durumda Allah'ı (şükürle) anın. Güvende olduğunuz ortamlarda ise namazı her zamanki gibi (kısaltmadan) kılın. Çünkü namaz kılmak, İslam'a inananlara günün belirli vakitlerinde farz kılınmıştır.
Ayet: 104
Ey İslam'a inananlar, sakın düşmanlarınızı takipte gevşeklik göstermeyin. Şunu iyi bilin ki, eğer siz bir acı çekiyorsanız, onlar da sizin gibi bir acı çekiyordur. (Ama siz manevi bakımdan daha üstünsünüz;) çünkü siz Allah'tan onların ümit etmediği (ilahi yardımını ve cennetini) diliyorsunuz. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 105-113
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı sana -insanlar arasında Allah'ın gösterdiği gibi (yani adaletle) hüküm vermen için- gerçeklerle indirdik. Öyleyse ey elçi, hainlik edenlerin (yanında değil) karşısında dur ve Allah'tan (İslam'a inananları) bağışlamasını dile. Şüphesiz ki Allah her zaman çok bağışlayandır ve en merhametlidir. Ey elçi, sakın birbirlerine hainlik eden kimseleri koruma! Şüphesiz ki Allah hainlikte ısrar eden günahkarları sevmez. Onlar hainliklerini insanlardan gizleyebilir; ama Allah'tan gizleyemezler. Doğrusu onlar geceleyin (toplanıp) Allah'ın hoşlanmadığı konuşmaları yaptığında, Allah onların yanındadır. Şüphesiz ki Allah onların yaptığı her şeyi kuşatandır. Diyelim ki bu dünya hayatında hainlik edenleri korudunuz, şunu iyi bilin ki, kıyamet günü hiç kimse onları Allah'a karşı koruyamaz ya da savunamaz. Ama bir kötülük işledikten, yani kendine haksızlık ettikten (günah işledikten) sonra (hatadan dönüp / tövbe edip) Allah'tan bağışlanma dileyen kimseler Allah'ı çok bağışlayan ve en merhametli olarak bulurlar. Doğrusu her kim bir günah işlerse o günahı kendi aleyhine işler. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir. Hata veya günah işledikten sonra suçunu bir masuma atan kimseler ise sırtlarına bir iftirayı ve büyük bir günahı yüklenirler. Ey elçi, şayet Allah'ın lütfu ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bazıları seni yanıltacaklardı. Doğrusu onlar kendilerinden başkasını yanıltamaz, sana da hiçbir zarar veremezler. Çünkü Allah sana bu ilahi kitabı / Kuran'ı ve doğru hükümleri indirip bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Ey elçi, Allah'ın senin üzerindeki lütufları her zaman çok büyüktür.
Ayet: 114-115
Doğrusu -yardım yapılmasını, iyilik edilmesini veya insanların arasının düzeltilmesini isteyen kimselerin yaptıkları hariç- insanların yaptığı gizli toplantıların birçoğu kötü amaçlıdır. Biz Allah'ın rızasını kazanmak için (yani iyi işler yapmak için) böyle yapan kimselere (ahirette) büyük bir ödül (olan cenneti) vereceğiz; kendilerine dosdoğru yol / İslam / doğruluk belli olduktan sonra bu elçiye düşmanlık eden ve İslam'a inananların dosdoğru yolundan başka yollara uyan kimseleri ise istedikleri yere çevirip cehenneme sokacağız. Doğrusu cehennem varılabilecek en kötü yerdir.
Ayet: 116-117
Doğrusu Allah, Ona ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bunun dışındaki günahları ise dileyenlere (yani İslam'a inananlara) bağışlayabilir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'a ortak koşan kimseler derin bir sapkınlığa düşmüştür. Doğrusu putperest / müşrik Araplar Allah'tan başka (tanrıça saydıkları) dişi putlara / sahte ilahlara da dua (ibadet) ediyorlar. Aslında onlar putlara / sahte ilahlara değil azgın şeytana dua (ibadet) ediyorlar.
Ayet: 118-119
Doğrusu Allah şeytanı lanetlemiştir. Çünkü şeytan Allah'a: "(Eğer Sen bana izin verirsen,) ben Senin kullarından belli bir kısmını kandırıp (dost edineceğim,) onları gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan saptırıp boş kuruntulara / batıl inançlara (hurafelere) inandıracağım ve onlara hayvanların kulaklarını kesmelerini ve Allah'ın yarattığını bozmalarını emredeceğim." dedi. Sonuçta Allah'tan başka şeytanı dost edinen kimseler ahirette büyük zarara uğrayıp kaybedecektir.
Ayet: 120-122
Doğrusu şeytan insanlara yalandan sözler ve boş ümitler verir; ama şeytanın verdiği sözler ancak bir aldatmacadan ibarettir. Sonuçta (şeytana aldanan ve İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin,) işte onların ahiretteki sığınağı cehennem olacaktır. Onlar cehennemden kaçıp sığınacak bir yer bulamayacaktır. Biz İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseleri ise -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Doğrusu Allah'ın verdiği (her) söz bir gerçektir. Şüphesiz ki Allah'tan daha doğru sözlüsü yoktur.
Ayet: 123-124
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, (cennete veya cehenneme girmek) ne sizin ne de ehli kitabın (Yahudilerin ve Hristiyanların) boş kuruntularına göredir. Her kim bir hata / günah işlerse, ahirette onun cezasını çekecektir ve orada Allah'tan başka hiçbir dost veya yardımcı bulamayacaktır. Erkek olsun kadın olsun, İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseler ise ahirette cennete girecektir. Sonuçta onlar ahirette hiçbir haksızlığa uğratılmayacaktır.
Ayet: 125-126
Doğrusu Allah'a teslim olup İslam'ı kabul eden, iyi işler yapan ve hiçbir batıl inanca (hurafeye) inanmayan İbrahim'in toplumuna / inancına uyanlardan daha doğru dinlisi yoktur. Çünkü Allah İbrahim'i dost edinmiştir. Şunu iyi bilin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi kuşatandır.
Ayet: 127-128
Ey elçi, senden kadınlar hakkında fetva isteyen kimselere de ki: "Allah size bu ilahi kitaptan / Kuran'dan aktarılan gerçeklerle onlar hakkında şu fetvayı veriyor. Allah size kendilerine yazılan hakları vermediğiniz ama evlenmek istediğiniz yetim / dul kadınlara ve zayıf / mağdur durumdaki çocuklara haklarını vermenizi ve yetimlere / kimsesizlere adaletli olmanızı emreder." Şüphesiz ki Allah yaptığınız tüm yardımları / iyilikleri her zaman en iyi bilendir. Eğer bir kadın kocasının şiddetli geçimsizliğinden veya ilgisizliğinden endişe ederse, eşlerin uzlaşarak ortak bir karar almasında bir günah yoktur. Çünkü uzlaşmak en iyisidir. Ama bazen bencillik ağır basar (ve bencillik yüzünden uzlaşma gerçekleşmez. Ey İslam'a inananlar, eğer iyi işler yaparsanız ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınırsanız, (bu, sizin için daha iyi olur.) Şüphesiz ki Allah her zaman tüm yaptıklarınızdan haberdardır / ahirette sizi hesaba çekecektir.
Ayet: 129-134
Ey İslam'a inananlar, (eğer birden fazla hanımla evlenirseniz, şunu iyi bilin ki,) çok isteseniz de hanımlarınız arasında adaletli olamazsınız. Öyleyse (birden fazla hanımla evlenmeye) eğilimli olmayın ve hanımınızı askıda bırakmayın / huzursuz etmeyin. Eğer kendinizi düzeltirseniz ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınırsanız, (bu, sizin için daha iyi olur.) Şüphesiz ki Allah her zaman çok bağışlayandır ve en merhametlidir. Eğer evli bir çift (her şeye rağmen) boşanıp birbirinden ayrılırsa, Allah onlardan her birine geniş lütfundan başka imkanlar verir. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi kuşatandır ve en doğru kararı verendir. Şunu iyi bilin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Ey İslam'a inananlar, doğrusu Biz hem size hem de ehli kitaba (Yahudilere ve Hristiyanlara): "Daima emirlerimize duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarımızdan sakının." diye emretmişizdir. Ey insanlar, eğer gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu inkar ederseniz, ((ahirette) zarara uğrayıp kaybedersiniz.) Şunu iyi bilin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Şüphesiz ki Allah her zaman en zengindir / hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır ve en çok övülendir. Şunu iyi bilin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Şüphesiz ki Allah size savunucu olarak yeter. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, eğer Allah dilerse sizi yok edip yerinize başka insanları getirebilir. Şüphesiz ki Allah bunu yapmaya her zaman gücü yetendir. Her kim dünya kazancını isterse şunu iyi bilsin ki dünya ve ahiret kazancı Allah'ın yanındadır. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi hakkıyla görendir ve her şeyi hakkıyla işitendir.
Ayet: 135-136
Ey İslam'a inananlar, kendinizin, annelerinizin, babalarınızın ve yakınlarınızın aleyhine olsa da, Allah için şahitlik edip adaleti savunun. Davalı taraflardan birinin zengin veya fakir olması önemli değildir. Doğrusu Allah, davalı iki tarafın da en yakınıdır. Öyleyse kötü arzunuza uymayın ve adaletli olun. Eğer gerçekleri eğip bükerseniz veya gerçeklere / İslam'a / doğruluğa sırt çevirirseniz (ahirette cezasını çekersiniz.) Şüphesiz ki Allah her zaman tüm yaptıklarınızdan haberdardır / ahirette sizi hesaba çekecektir. Ey İslam'a inananlar, Allah'a, elçisine, Allah'ın ona indirdiği bu ilahi kitaba / Kuran'a ve daha önce indirdiği ilahi kitapların asıllarına gönülden inanın. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ı, meleklerini, ilahi kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü / ahiretteki hesabı ısrarla inkar eden kimseler derin bir sapkınlığa düşmüştür.
Ayet: 137-139
Doğrusu Allah, İslam'a inandığını söyleyen sonra İslam'ı inkar eden sonra yine inandığını söyleyip inkar eden ardından da inkarını daha fazla artıran münafıkları / ikiyüzlüleri asla bağışlamayacaktır ve onları dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmeyecektir. Ey elçi, İslam'a inananları bırakıp İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri veli / önder edinen ikiyüzlü / münafık kimselere ahiretteki şiddetli cezaları müjdele. Onlar üstünlüğü inkarcıların yanında arıyorlar; ama şunu iyi bilsinler ki, üstünlük tümüyle Allah'a aittir.
Ayet: 140
Ey İslam'a inananlar, Allah size bu ilahi kitapta / Kuran'da şu emrini indirmiştir: "Allah'ın bildirdiği gerçeklerin inkar edildiği ve alaya alındığını duyduğunuz bir ortamda başka bir söze geçilene kadar oturmayın." Yoksa siz de onlardan sayılırsınız. Sonuçta Allah, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin ve inkarını gizleyen münafıkların / ikiyüzlülerin hepsini cehennemde toplayacaktır.
Ayet: 141-143
Ey İslam'a inananlar, (Medine'deki) münafıklar / ikiyüzlüler, sizin durumunuzu gözetlemekte ve Allah'ın lütfuyla bir zafer kazandığınızda size: "Sizinle beraber değil miydik?" demektedir; İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler bir başarı elde ettiğinde ise onlara: "Sizi çevreleyip (sizin için bir kalkan) olmadık mı? Sizin İslam'a inananlardan zarar görmenize engel olmadık mı?" demektedir. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, kıyamet günü Allah sizin aranızda (İslam'dan ayrıldığınız konularda) hüküm verecektir. Sonuçta Allah, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere İslam'a inananlara karşı bir yol (başarı) vermeyecektir. İkiyüzlüler / münafıklar Allah'ı aldattıklarını sanırlar. Doğrusu Allah onları aldatıyor. Onlar -sadece gösteriş yapmak için- üşene üşene namaza kalkar ve Allah'ı çok az anarlar. İkiyüzlüler / münafıklar iki tarafın (yani İslam'a inananlar ile inkarcılar) arasında bocalarlar. Ne İslam'a inananlara bağlı kalırlar, ne de İslam'ı ısrarla inkar edenlere bağlı kalırlar. Sonuçta Allah'ın ısrarlı sapkınlıkları içinde bıraktığı kimseler için hiçbir çıkış yolu yoktur.
Ayet: 144-146
Ey İslam'a inananlar, İslam'a inananları bırakıp İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri veli / önder edinmeyin. Siz Allah'a kendi aleyhinize olacak apaçık bir kanıt vermek ister misiniz? Herkes şunu iyi bilsin ki, münafıklar / ikiyüzlüler cehennem ateşinin en alt seviyesinde olacak ve yardımcısız / çaresiz kalacaktır. Hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzelten, Allah'a gönülden bağlanan ve dinlerini (İslam'ı) yanlızca Allah için samimiyetle yaşayan kimseler ise (inkarcılarla değil) İslam'a inananlarla beraberdir. Sonuçta Allah İslam'a inananlara (ahirette) büyük bir ödül (olan cenneti) verecektir.
Ayet: 147-149
Ey insanlar, eğer Allah'ın nimetlerine şükredip İslam'a inanırsanız, (şunu iyi bilin ki,) Allah sizi asla cezalandırmaz. Şüphesiz ki Allah fazlasıyla ödüllendirendir ve her şeyi en iyi bilendir. Doğrusu Allah -haksızlığa / zulme uğrayanların tepkileri hariç- kötü söz söylenmesini sevmez. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir. Eğer -açıktan veya gizliden- bir iyilik yaparsanız ya da bir kötülüğü affederseniz, (şunu iyi bilin ki, Allah sizi ödüllendirir.) Şüphesiz ki Allah her zaman çok affedicidir ve her şeye gücü yetendir.
Ayet: 150-152
Doğrusu Allah'ı ve elçilerini inkar edenler (yani ateistler,) Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyenler (yani deistler,) 'Allah'ın elçilerinden bazılarına inanırız; bazılarını inkar ederiz.' diyenler (yani Yahudiler ve Hristiyanlar) ve İslam'a inananlarla inkarcılar arasında (işlerine geldiği gibi) bir yol tutmak isteyenler (yani münafıklar / ikiyüzlüler) -işte bunların hepsi- İslam'ı gerçekten inkar eden kafirlerdir. Biz de İslam'ı ısrarla inkar eden tüm kafirlere ahirette alçaltıcı cezalar hazırladık. Allah, Ona ve elçilerine inanan ve Onun elçilerinden hiçbirini diğerinden ayırmayan kimseleri (yani İslam'a inananları) ise ahirette ödüllendirecektir. Şüphesiz ki Allah her zaman çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 153-159
Ey elçi, ehli kitaptan (Medineli Yahudilerden) bazıları senin onlara gökten ilahi bir kitap indirmeni istiyorlar. Geçmişte onlar Musa'dan bundan daha ileri bir şeyi de istediler. Onlar Musa'ya: "Allah'ı bize açıkça göster." dediler. Ama bu haksızlıkları yüzünden (yıldırım gibi aniden gelen) bir cezaya uğradılar. Başka bir vakit ise onlar -kendilerine apaçık kanıtlar gelmesine rağmen- buzağı heykelini / putunu edindiler. Sonra Biz (onların tövbelerini kabul ettik ve) onları (cezalandırmayıp) affettik ve Musa'ya apaçık bir kanıt verdik. Başka bir vakit de onlardan yeminle söz alıp dağı onların üstüne kaldırdık. Başka bir vakit de onlara: "Gireceğiniz şu beldenin kapısından Allah'a secde ederek / alçakgönüllü bir şekilde girin." dedik. (Ama onlar bu emre uymadılar.) Başka bir vakit de 'Cumartesi günü yasağını çiğnemeyin!' deyip onlardan ağır bir yeminle söz aldık. (Ama onlar bu sözlerini de tutmadılar.) Onlar sözlerini tutmamaları, Allah'ın bildirdiği gerçekleri ısrarla inkar etmeleri, peygamberleri haksızca öldürmeleri ve (alay ederek) 'Kalplerimiz (İslam'a) kapalıdır.' demeleri yüzünden (cehennem cezasını hak etmiştir.) Doğrusu Allah onların kalplerini İslam'ı ısrarla inkar etmeleri yüzünden damgalamıştır. Artık onlar çok az inanırlar. (Biz onları) İslam'ı ısrarla inkar etmeleri, Meryem'e büyük bir iftira atmaları ve (yalan söyleyip,) 'biz Allah'ın elçisini, yani Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük.' demeleri yüzünden (cehennem cezasına uğratacağız.) (Hayır,) onlar İsa'yı öldüremedi ve çarmıha asamadılar. Ama (çarmıha asılan birini) ona benzettiler. Bu konuda ayrılığa düşenlerin şüpheleri vardır ve hiçbirinin elinde kesin bir bilgi yoktur. (Bu yüzden) onlar ancak kendi zanlarına / boş iddialarına uyarlar. (Hayır,) onlar İsa'yı öldüremediler. Ama Allah onu (eceli / ölüm vakti geldiğinde canını alıp) huzuruna yükseltti. Şüphesiz ki Allah her zaman en üstündür ve en doğru kararı verendir. Doğrusu ehli kitaptan (Yahudilerden ve Hristiyanlardan) samimi olanlar ölmeden önce bu ilahi kitaba / Kuran'a inanırlar. Kıyamet günü bu ilahi kitap / Kuran da onlara (İslam'a inandıklarına) şahitlik edecektir.
Ayet: 160-161
Herkes şunu iyi bilsin ki, Biz Yahudilere (önceden) helal olan temiz / sağlıklı yiyeceklerden bazılarını -haksızlıkta / zulümde ısrar etmeleri, birçok kimseyi Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan alıkoymaları, onlara da yasaklanmış olmasına rağmen tefecilik yapmaları / faizden kazanç sağlamaları ve diğer insanların (yani Yahudi olmayanların) servetlerini haksızca yemeleri yüzünden- haram kıldık. Doğrusu Biz ehli kitaptan İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere ahirette şiddetli cezalar hazırladık.
Ayet: 162
Ama ey elçi, ehli kitaptan (Yahudilerden ve Hristiyanlardan) gerçek bilgiyi esas alan ve İslam'a inanan kimseler sana indirilen bu ilahi kitaba / Kuran'a ve senden önce indirilen tüm ilahi kitapların asıllarına inanırlar. Onlar namazı düzenli kılmakla beraber (İslam için) zekat verirler. Çünkü onlar Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba inanırlar. Biz işte onlara (İslam'a inananlara) (ahirette) büyük bir ödül (olan cenneti) vereceğiz.
Ayet: 163-166
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Biz hem sana hem de Nuh'a ve sonrasında gelen tüm peygamberlere aynı dini (yani İslam'ı) vahiy ettik / bildirdik. Biz İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onların soylarından gelen elçilere, İsa'ya, Eyyüb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da aynı dini (yani İslam'ı) vahiy ettik / bildirdik. Davud'a da Zebur'u verdik. Biz -daha önce sana hikayesini anlattığımız ve anlatmadığımız- (tüm) elçilerimize aynı dini (yani İslam'ı) vahiy ettik / bildirdik. Ayrıca Allah Musa'yla konuşmuştur. Allah (insanlara) müjdeci ve uyarıcı olarak elçiler göndermiştir. Böylece o elçilerden sonra (İslam'ı ısrarla inkar eden) insanların Allah'a karşı hiçbir bahanesi kalmamıştır. Şüphesiz ki Allah her zaman en üstündür ve en doğru kararı verendir. Ey elçi, (bazıları inkar etseler de) bizzat Allah, sana indirdiği bu ilahi kitabı / Kuran'ı kendi ilahi bilgisiyle indirdiğine şahitlik eder. Melekler de (Allah ile beraber) bu gerçeğe şahitlik ederler. Şüphesiz ki Allah (her şeye) şahit olarak yeter.
Ayet: 167-169
Doğrusu İslam'ı ısrarla inkar eden ve Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan alıkoyan kimseler derin bir sapkınlığa düşmüştür. Doğrusu Allah, İslam'ı inkar eden ve haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri bağışlamayacaktır ve onları dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmeyecektir. Allah onları sonsuza kadar kalmak üzere cehenneme sokacaktır. Şüphesiz ki bu, Allah için çok kolaydır.
Ayet: 170
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bu elçi size Rabb'inizin gönderdiği gerçekleri getirmiştir. Öyleyse İslam'a inanın. Eğer İslam'a inanırsanız, bu, sizin için daha iyi olur. Ey insanlar, eğer gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu inkar ederseniz, ((ahirette) zarara uğrayıp kaybedersiniz.) Şunu iyi bilin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Şüphesiz ki Allah her zaman her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 171
Ey ehli kitap, (ey Yahudiler ve Hristiyanlar,) sakın (gerçek) dininiz (olan İslam) hakkında kötü davranmayın ve Allah hakkında ancak gerçeği konuşun. Doğrusu Meryem oğlu İsa Mesih (bir ilah değil) Allah'ın elçisidir, Allah'ın Meryem'e gönderdiği bir (Ol!) sözüdür ve Ondan gelen bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve (bu elçi de dahil) Onun tüm elçilerine inanın. Sakın (Allah'a) üçtür demeyin. Bu yanlıştan vazgeçin. (İslam'a inanmanız) sizin için daha iyi olur. Allah tek ilahtır. Doğrusu Allah tüm eksiklerden uzaktır / yücedir. Ona çocuk sahibi olmak asla yakıştırılamaz. Şunu iyi bilin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Şüphesiz ki Allah size savunucu olarak yeter.
Ayet: 172-173
Doğrusu (Meryem oğlu İsa) Mesih de Allah'ın huzuruna yaklaşma izni olan melekler de Ona bir kul olmaktan asla geri durmazlar. Ama herkes şunu iyi bilsin ki, Allah, Ona kulluktan / ibadetten geri durup büyüklük taslayanların hepsini ahirette huzurunda toplayıp tüm yaptıklarından hesaba çekecektir. Sonra Allah, İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselere ödüllerini eksiksizce verecek ve onlara verdiği nimetleri lütfundan artıracaktır; Ona kulluktan / ibadetten geri durup büyüklük taslayanları ise şiddetle cezalandıracaktır. Sonuçta onlar Allah'tan başka hiçbir dost veya yardımcı bulamayacaktır.
Ayet: 174-175
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, size Rabb'inizden bir kanıt gelmiştir. Doğrusu Biz size apaçık bir ışık (olan bu ilahi kitabı / Kuran'ı) indirdik. Böylece Allah, Ona inanıp bağlananları rahmetine ve lütfuna sokacak ve onları dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltecektir.
Ayet: 176
Ey elçi, senden (miras hakkında) fetva isteyen kimselere de ki: "Allah size 'kelalenin' mirası hakkında şu fetvayı veriyor: Eğer 'kelale' olarak (yani eşi, çocuğu ve babası / dedesi olmadan) ölen bir kimsenin çocuğu yok ama (sadece) bir kız kardeşi varsa, mirasın yarısı onun olur; eğer ölenin (sadece) bir erkek kardeşi varsa, mirasın tamamı onun olur; eğer ölenin (sadece) iki (veya daha fazla) kız kardeşi varsa, mirasın üçte ikisi onların olur; eğer ölenin erkek ve kız kardeşleri varsa, erkek kardeşe kız kardeşin payının iki katı verilir. Allah bunları size yanılmamanız için açıklıyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir.

سورة النساء

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذٖي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثٖيرًا وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذٖي تَسَٓاءَلُونَ بِهٖ وَالْاَرْحَامَؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقٖيبًا ﴿1﴾ وَاٰتُوا الْيَتَامٰٓى اَمْوَالَهُمْ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَبٖيثَ بِالطَّيِّبِ وَلَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَهُمْ اِلٰٓى اَمْوَالِكُمْؕ اِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبٖيرًا ﴿2﴾ وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْؕ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَعُولُواؕ ﴿3﴾ وَاٰتُوا النِّسَٓاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةًؕ فَاِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنٖٓيـًٔا مَرٖٓيـًٔا ﴿4﴾ وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّتٖي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَامًا وَارْزُقُوهُمْ فٖيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا ﴿5﴾ وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ وَلَا تَأْكُلُوهَٓا اِسْرَافًا وَبِدَارًا اَنْ يَكْبَرُواؕ وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْۚ وَمَنْ كَانَ فَقٖيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِؕ فَاِذَا دَفَعْتُمْ اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ فَاَشْهِدُوا عَلَيْهِمْؕ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَسٖيبًا ﴿6﴾ لِلرِّجَالِ نَصٖيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَ وَلِلنِّسَٓاءِ نَصٖيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ اَوْ كَثُرَؕ نَصٖيبًا مَفْرُوضًا ﴿7﴾ وَاِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ اُولُوا الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا ﴿8﴾ وَلْيَخْشَ الَّذٖينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُوا عَلَيْهِمْ فَلْيَتَّقُوا اللّٰهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلًا سَدٖيدًا ﴿9﴾ اِنَّ الَّذٖينَ يَأْكُلُونَ اَمْوَالَ الْيَتَامٰى ظُلْمًا اِنَّمَا يَأْكُلُونَ فٖي بُطُونِهِمْ نَارًاؕ وَسَيَصْلَوْنَ سَعٖيرًا ﴿10﴾ يُوصٖيكُمُ اللّٰهُ فٖٓي اَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۚ فَاِنْ كُنَّ نِسَٓاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَۚ وَاِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُؕ وَلِاَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ اِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌۚ فَاِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُٓ اَبَوَاهُ فَلِاُمِّهِ الثُّلُثُۚ فَاِنْ كَانَ لَهُٓ اِخْوَةٌ فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصٖي بِهَٓا اَوْ دَيْنٍؕ اٰبَٓاؤُكُمْ وَاَبْنَٓاؤُكُمْۚ لَا تَدْرُونَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًاۚ فَرٖيضَةً مِنَ اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٖيمًا حَكٖيمًا ﴿11﴾ وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ اَزْوَاجُكُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصٖينَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍؕ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍؕ وَاِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً اَوِ امْرَاَةٌ وَلَهُٓ اَخٌ اَوْ اُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُۚ فَاِنْ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَهُمْ شُرَكَٓاءُ فِي الثُّلُثِ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصٰى بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۙ غَيْرَ مُضَٓارٍّۚ وَصِيَّةً مِنَ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَلٖيمٌؕ ﴿12﴾ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِؕ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَاؕ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ ﴿13﴾ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فٖيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُهٖينٌ ﴿14﴾ وَالّٰتٖي يَأْتٖينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَبٖيلًا ﴿15﴾ وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَوَّابًا رَحٖيمًا ﴿16﴾ اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذٖينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَرٖيبٍ فَاُولٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٖيمًا حَكٖيمًا ﴿17﴾ وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذٖينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۚ حَتّٰٓى اِذَا حَضَرَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ اِنّٖي تُبْتُ الْـٰٔنَ وَلَا الَّذٖينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌؕ اُولٰٓئِكَ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا اَلٖيمًا ﴿18﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَرِثُوا النِّسَٓاءَ كَرْهًاؕ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اِلَّٓا اَنْ يَأْتٖينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ فٖيهِ خَيْرًا كَثٖيرًا ﴿19﴾ وَاِنْ اَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍۙ وَاٰتَيْتُمْ اِحْدٰيهُنَّ قِنْطَارًا فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْـًٔاؕ اَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا ﴿20﴾ وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ اَفْضٰى بَعْضُكُمْ اِلٰى بَعْضٍ وَاَخَذْنَ مِنْكُمْ مٖيثَاقًا غَلٖيظًا ﴿21﴾ وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَؕ اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًاؕ وَسَٓاءَ سَبٖيلًا ﴿22﴾ حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ اُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْاَخِ وَبَنَاتُ الْاُخْتِ وَاُمَّهَاتُكُمُ الّٰتٖٓي اَرْضَعْنَكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ وَاُمَّهَاتُ نِسَٓائِكُمْ وَرَبَٓائِبُكُمُ الّٰتٖي فٖي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَٓائِكُمُ الّٰتٖي دَخَلْتُمْ بِهِنَّؗ فَاِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْؗ وَحَلَٓائِلُ اَبْنَٓائِكُمُ الَّذٖينَ مِنْ اَصْلَابِكُمْۙ وَاَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْاُخْتَيْنِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَحٖيمًاۙ ﴿23﴾ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْؗ وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِنٖينَ غَيْرَ مُسَافِحٖينَؕ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِهٖ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَرٖيضَةًؕ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فٖيمَا تَرَاضَيْتُمْ بِهٖ مِنْ بَعْدِ الْفَرٖيضَةِؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٖيمًا حَكٖيمًا ﴿24﴾ وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ مِنْكُمْ طَوْلًا اَنْ يَنْكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِؕ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِاٖيمَانِكُمْؕ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِؕ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْؕ وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْؕ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿25﴾ يُرٖيدُ اللّٰهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ ﴿26﴾ وَاللّٰهُ يُرٖيدُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُرٖيدُ الَّذٖينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ اَنْ تَمٖيلُوا مَيْلًا عَظٖيمًا ﴿27﴾ يُرٖيدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْۚ وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَعٖيفًا ﴿28﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُمْ رَحٖيمًا ﴿29﴾ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ عُدْوَانًا وَظُلْمًا فَسَوْفَ نُصْلٖيهِ نَارًاؕ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَسٖيرًا ﴿30﴾ اِنْ تَجْتَنِبُوا كَبَٓائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلًا كَرٖيمًا ﴿31﴾ وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللّٰهُ بِهٖ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍؕ لِلرِّجَالِ نَصٖيبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَٓاءِ نَصٖيبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَؕ وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِهٖؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمًا ﴿32﴾ وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَؕ وَالَّذٖينَ عَقَدَتْ اَيْمَانُكُمْ فَاٰتُوهُمْ نَصٖيبَهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَهٖيدًا ﴿33﴾ اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْؕ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُؕ وَالّٰتٖي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبٖيلًاؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَبٖيرًا ﴿34﴾ وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ اَهْلِهٖ وَحَكَمًا مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُرٖيدَٓا اِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٖيمًا خَبٖيرًا ﴿35﴾ وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهٖ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبٖيلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًاۙ ﴿36﴾ اَلَّذٖينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖؕ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِرٖينَ عَذَابًا مُهٖينًاۚ ﴿37﴾ وَالَّذٖينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِؕ وَمَنْ يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَرٖينًا فَسَٓاءَ قَرٖينًا ﴿38﴾ وَمَاذَا عَلَيْهِمْ لَوْ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقَهُمُ اللّٰهُؕ وَكَانَ اللّٰهُ بِهِمْ عَلٖيمًا ﴿39﴾ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍۚ وَاِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِنْ لَدُنْهُ اَجْرًا عَظٖيمًا ﴿40﴾ فَكَيْفَ اِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ بِشَهٖيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلٰى هٰٓؤُلَٓاءِ شَهٖيدًاؕ ﴿41﴾ يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذٖينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوّٰى بِهِمُ الْاَرْضُؕ وَلَا يَكْتُمُونَ اللّٰهَ حَدٖيثًا ﴿42﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْتُمْ سُكَارٰى حَتّٰى تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ وَلَا جُنُبًا اِلَّا عَابِرٖي سَبٖيلٍ حَتّٰى تَغْتَسِلُواؕ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَعٖيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْدٖيكُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا ﴿43﴾ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ اُوتُوا نَصٖيبًا مِنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ وَيُرٖيدُونَ اَنْ تَضِلُّوا السَّبٖيلَؕ ﴿44﴾ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِاَعْدَٓائِكُمْؕ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَلِيًّا وَكَفٰى بِاللّٰهِ نَصٖيرًا ﴿45﴾ مِنَ الَّذٖينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهٖ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدّٖينِؕ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَقْوَمَۙ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَلٖيلًا ﴿46﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ اٰمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلٰٓى اَدْبَارِهَٓا اَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّٓا اَصْحَابَ السَّبْتِؕ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولًا ﴿47﴾ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِهٖ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْمًا عَظٖيمًا ﴿48﴾ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْؕ بَلِ اللّٰهُ يُزَكّٖي مَنْ يَشَٓاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتٖيلًا ﴿49﴾ اُنْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَؕ وَكَفٰى بِهٖٓ اِثْمًا مُبٖينًا ﴿50﴾ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ اُوتُوا نَصٖيبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذٖينَ كَفَرُوا هٰٓؤُلَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا سَبٖيلًا ﴿51﴾ اُولٰٓئِكَ الَّذٖينَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُؕ وَمَنْ يَلْعَنِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَصٖيرًاؕ ﴿52﴾ اَمْ لَهُمْ نَصٖيبٌ مِنَ الْمُلْكِ فَاِذًا لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقٖيرًاۙ ﴿53﴾ اَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلٰى مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖۚ فَقَدْ اٰتَيْنَٓا اٰلَ اِبْرٰهٖيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَاٰتَيْنَاهُمْ مُلْكًا عَظٖيمًا ﴿54﴾ فَمِنْهُمْ مَنْ اٰمَنَ بِهٖ وَمِنْهُمْ مَنْ صَدَّ عَنْهُؕ وَكَفٰى بِجَهَنَّمَ سَعٖيرًا ﴿55﴾ اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلٖيهِمْ نَارًاؕ كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَزٖيزًا حَكٖيمًا ﴿56﴾ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَٓا اَبَدًاؕ لَهُمْ فٖيهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌؗ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلًّا ظَلٖيلًا ﴿57﴾ اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰٓى اَهْلِهَاۙ وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِؕ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهٖؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَمٖيعًا بَصٖيرًا ﴿58﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَاُولِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ فٖي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِؕ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْوٖيلًا ﴿59﴾ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ يَزْعُمُونَ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرٖيدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ اُمِرُٓوا اَنْ يَكْفُرُوا بِهٖؕ وَيُرٖيدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعٖيدًا ﴿60﴾ وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ رَاَيْتَ الْمُنَافِقٖينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُودًاۚ ﴿61﴾ فَكَيْفَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُصٖيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْدٖيهِمْ ثُمَّ جَٓاؤُكَ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّٓا اِحْسَانًا وَتَوْفٖيقًا ﴿62﴾ اُولٰٓئِكَ الَّذٖينَ يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا فٖي قُلُوبِهِمْ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ فٖٓي اَنْفُسِهِمْ قَوْلًا بَلٖيغًا ﴿63﴾ وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِؕ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَوَّابًا رَحٖيمًا ﴿64﴾ فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ فٖيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فٖٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا ﴿65﴾ وَلَوْ اَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ اَنِ اقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْ اَوِ اخْرُجُوا مِنْ دِيَارِكُمْ مَا فَعَلُوهُ اِلَّا قَلٖيلٌ مِنْهُمْؕ وَلَوْ اَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِهٖ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَشَدَّ تَثْبٖيتًاۙ ﴿66﴾ وَاِذًا لَاٰتَيْنَاهُمْ مِنْ لَدُنَّٓا اَجْرًا عَظٖيمًاۙ ﴿67﴾ وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطًا مُسْتَقٖيمًا ﴿68﴾ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُولٰٓئِكَ مَعَ الَّذٖينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّٖنَ وَالصِّدّٖيقٖينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِحٖينَۚ وَحَسُنَ اُولٰٓئِكَ رَفٖيقًاؕ ﴿69﴾ ذٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّٰهِؕ وَكَفٰى بِاللّٰهِ عَلٖيمًا ﴿70﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا خُذُوا حِذْرَكُمْ فَانْفِرُوا ثُبَاتٍ اَوِ انْفِرُوا جَمٖيعًا ﴿71﴾ وَاِنَّ مِنْكُمْ لَمَنْ لَيُبَطِّئَنَّۚ فَاِنْ اَصَابَتْكُمْ مُصٖيبَةٌ قَالَ قَدْ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيَّ اِذْ لَمْ اَكُنْ مَعَهُمْ شَهٖيدًا ﴿72﴾ وَلَئِنْ اَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِنَ اللّٰهِ لَيَقُولَنَّ كَاَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَنٖي كُنْتُ مَعَهُمْ فَاَفُوزَ فَوْزًا عَظٖيمًا ﴿73﴾ فَلْيُقَاتِلْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ الَّذٖينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِؕ وَمَنْ يُقَاتِلْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْتٖيهِ اَجْرًا عَظٖيمًا ﴿74﴾ وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَفٖينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذٖينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصٖيرًاؕ ﴿75﴾ اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِۚ وَالَّذٖينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ فٖي سَبٖيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعٖيفًا ﴿76﴾ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ قٖيلَ لَهُمْ كُفُّٓوا اَيْدِيَكُمْ وَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۚ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ اِذَا فَرٖيقٌ مِنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّٰهِ اَوْ اَشَدَّ خَشْيَةًۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَۚ لَوْلَٓا اَخَّرْتَنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَرٖيبٍؕ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَلٖيلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَتٖيلًا ﴿77﴾ اَيْنَ مَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ فٖي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍؕ وَاِنْ تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هٰذِهٖ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هٰذِهٖ مِنْ عِنْدِكَؕ قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِؕ فَمَا لِ‌هٰٓؤُلَٓاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدٖيثًا ﴿78﴾ مَٓا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِؗ وَمَٓا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَؕ وَاَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًاؕ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَهٖيدًا ﴿79﴾ مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفٖيظًاؕ ﴿80﴾ وَيَقُولُونَ طَاعَةٌؗ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذٖي تَقُولُؕ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِؕ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَكٖيلًا ﴿81﴾ اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَؕ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوا فٖيهِ اخْتِلَافًا كَثٖيرًا ﴿82﴾ وَاِذَا جَٓاءَهُمْ اَمْرٌ مِنَ الْاَمْنِ اَوِ الْخَوْفِ اَذَاعُوا بِهٖؕ وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَاِلٰٓى اُولِي الْاَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذٖينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْؕ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ اِلَّا قَلٖيلًا ﴿83﴾ فَقَاتِلْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِۚ لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنٖينَۚ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَكُفَّ بَأْسَ الَّذٖينَ كَفَرُواؕ وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَأْسًا وَاَشَدُّ تَنْكٖيلًا ﴿84﴾ مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَصٖيبٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَاؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُقٖيتًا ﴿85﴾ وَاِذَا حُيّٖيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَٓا اَوْ رُدُّوهَاؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَسٖيبًا ﴿86﴾ اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَؕ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ فٖيهِؕ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ حَدٖيثًا ﴿87﴾ فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِقٖينَ فِئَتَيْنِ وَاللّٰهُ اَرْكَسَهُمْ بِمَا كَسَبُواؕ اَتُرٖيدُونَ اَنْ تَهْدُوا مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُؕ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَبٖيلًا ﴿88﴾ وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَٓاءً فَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ اَوْلِيَٓاءَ حَتّٰى يُهَاجِرُوا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِؕ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ وَلِيًّا وَلَا نَصٖيرًاۙ ﴿89﴾ اِلَّا الَّذٖينَ يَصِلُونَ اِلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مٖيثَاقٌ اَوْ جَٓاؤُكُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ اَنْ يُقَاتِلُوكُمْ اَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْؕ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْۚ فَاِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَاَلْقَوْا اِلَيْكُمُ السَّلَمَۙ فَمَا جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَبٖيلًا ﴿90﴾ سَتَجِدُونَ اٰخَرٖينَ يُرٖيدُونَ اَنْ يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْؕ كُلَّمَا رُدُّٓوا اِلَى الْفِتْنَةِ اُرْكِسُوا فٖيهَاۚ فَاِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُٓوا اِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّٓوا اَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْؕ وَاُولٰٓئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُبٖينًا ﴿91﴾ وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ اَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِنًا اِلَّا خَطَـًٔاۚ وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَـًٔا فَتَحْرٖيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ اِلٰٓى اَهْلِهٖٓ اِلَّٓا اَنْ يَصَّدَّقُواؕ فَاِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْرٖيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍؕ وَاِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مٖيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ اِلٰٓى اَهْلِهٖ وَتَحْرٖيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍۚ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِؗ تَوْبَةً مِنَ اللّٰهِؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٖيمًا حَكٖيمًا ﴿92﴾ وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَٓاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فٖيهَا وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَاَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظٖيمًا ﴿93﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِذَا ضَرَبْتُمْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ فَتَبَيَّنُوا وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ اَلْقٰٓى اِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًاۚ تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاؗ فَعِنْدَ اللّٰهِ مَغَانِمُ كَثٖيرَةٌؕ كَذٰلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُواؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبٖيرًا ﴿94﴾ لَا يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ غَيْرُ اُولِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْؕ فَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِدٖينَ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدٖينَ دَرَجَةًؕ وَكُلًّا وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىؕ وَفَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِدٖينَ عَلَى الْقَاعِدٖينَ اَجْرًا عَظٖيمًاۙ ﴿95﴾ دَرَجَاتٍ مِنْهُ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةًؕ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا ﴿96﴾ اِنَّ الَّذٖينَ تَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِمٖٓي اَنْفُسِهِمْ قَالُوا فٖيمَ كُنْتُمْؕ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفٖينَ فِي الْاَرْضِؕ قَالُٓوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فٖيهَاؕ فَاُولٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُؕ وَسَٓاءَتْ مَصٖيرًاۙ ﴿97﴾ اِلَّا الْمُسْتَضْعَفٖينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ لَا يَسْتَطٖيعُونَ حٖيلَةً وَلَا يَهْتَدُونَ سَبٖيلًا ﴿98﴾ فَاُولٰٓئِكَ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَفُوًّا غَفُورًا ﴿99﴾ وَمَنْ يُهَاجِرْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ يَجِدْ فِي الْاَرْضِ مُرَاغَمًا كَثٖيرًا وَسَعَةًؕ وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِهٖ مُهَاجِرًا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِهٖ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ اَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِؕ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا ﴿100﴾ وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِ اِنْ خِفْتُمْ اَنْ يَفْتِنَكُمُ الَّذٖينَ كَفَرُواؕ اِنَّ الْكَافِرٖينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُبٖينًا ﴿101﴾ وَاِذَا كُنْتَ فٖيهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْ وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ وَدَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَمٖيلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًؕ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ وَخُذُوا حِذْرَكُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِرٖينَ عَذَابًا مُهٖينًا ﴿102﴾ فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِكُمْۚ فَاِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا ﴿103﴾ وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَٓاءِ الْقَوْمِؕ اِنْ تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَاِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَۚ وَتَرْجُونَ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا يَرْجُونَؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٖيمًا حَكٖيمًا ﴿104﴾ اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُؕ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِنٖينَ خَصٖيمًاۙ ﴿105﴾ وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَحٖيمًاۚ ﴿106﴾ وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذٖينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا اَثٖيمًاۚ ﴿107﴾ يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللّٰهِ وَهُوَ مَعَهُمْ اِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضٰى مِنَ الْقَوْلِؕ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحٖيطًا ﴿108﴾ هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُلَٓاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فَمَنْ يُجَادِلُ اللّٰهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَكٖيلًا ﴿109﴾ وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَحٖيمًا ﴿110﴾ وَمَنْ يَكْسِبْ اِثْمًا فَاِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلٰى نَفْسِهٖؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٖيمًا حَكٖيمًا ﴿111﴾ وَمَنْ يَكْسِبْ خَطٖٓيـَٔةً اَوْ اِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهٖ بَرٖٓيـًٔا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا ﴿112﴾ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَؕ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍؕ وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُؕ وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظٖيمًا ﴿113﴾ لَا خَيْرَ فٖي كَثٖيرٍ مِنْ نَجْوٰيهُمْ اِلَّا مَنْ اَمَرَ بِصَدَقَةٍ اَوْ مَعْرُوفٍ اَوْ اِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِؕ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ فَسَوْفَ نُؤْتٖيهِ اَجْرًا عَظٖيمًا ﴿114﴾ وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبٖيلِ الْمُؤْمِنٖينَ نُوَلِّهٖ مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِهٖ جَهَنَّمَؕ وَسَٓاءَتْ مَصٖيرًا ﴿115﴾ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِهٖ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُؕ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعٖيدًا ﴿116﴾ اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهٖٓ اِلَّٓا اِنَاثًاۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَانًا مَرٖيدًاۙ ﴿117﴾ لَعَنَهُ اللّٰهُۢ وَقَالَ لَاَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَصٖيبًا مَفْرُوضًاۙ ﴿118﴾ وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِؕ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُبٖينًاؕ ﴿119﴾ يَعِدُهُمْ وَيُمَنّٖيهِمْؕ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُورًا ﴿120﴾ اُولٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَحٖيصًا ﴿121﴾ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَٓا اَبَدًاؕ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاؕ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ قٖيلًا ﴿122﴾ لَيْسَ بِاَمَانِيِّكُمْ وَلَٓا اَمَانِيِّ اَهْلِ الْكِتَابِؕ مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا يُجْزَ بِهٖۙ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيًّا وَلَا نَصٖيرًا ﴿123﴾ وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُولٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَقٖيرًا ﴿124﴾ وَمَنْ اَحْسَنُ دٖينًا مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰهٖيمَ حَنٖيفًاؕ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰهٖيمَ خَلٖيلًا ﴿125﴾ وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُحٖيطًا ﴿126﴾ وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَٓاءِؕ قُلِ اللّٰهُ يُفْتٖيكُمْ فٖيهِنَّۙ وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ فٖي يَتَامَى النِّسَٓاءِ الّٰتٖي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَفٖينَ مِنَ الْوِلْدَانِۙ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامٰى بِالْقِسْطِؕ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِهٖ عَلٖيمًا ﴿127﴾ وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا اَوْ اِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًاؕ وَالصُّلْحُ خَيْرٌؕ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّؕ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبٖيرًا ﴿128﴾ وَلَنْ تَسْتَطٖيعُٓوا اَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَٓاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلَا تَمٖيلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِؕ وَاِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَحٖيمًا ﴿129﴾ وَاِنْ يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللّٰهُ كُلًّا مِنْ سَعَتِهٖؕ وَكَانَ اللّٰهُ وَاسِعًا حَكٖيمًا ﴿130﴾ وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَاِيَّاكُمْ اَنِ اتَّقُوا اللّٰهَؕ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَكَانَ اللّٰهُ غَنِيًّا حَمٖيدًا ﴿131﴾ وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَكٖيلًا ﴿132﴾ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ اَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِاٰخَرٖينَؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى ذٰلِكَ قَدٖيرًا ﴿133﴾ مَنْ كَانَ يُرٖيدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللّٰهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِؕ وَكَانَ اللّٰهُ سَمٖيعًا بَصٖيرًا ﴿134﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّامٖينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَبٖينَۚ اِنْ يَكُنْ غَنِيًّا اَوْ فَقٖيرًا فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ وَاِنْ تَلْوُٓا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبٖيرًا ﴿135﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَالْكِتَابِ الَّذٖي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِهٖ وَالْكِتَابِ الَّذٖٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُؕ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعٖيدًا ﴿136﴾ اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ سَبٖيلًاؕ ﴿137﴾ بَشِّرِ الْمُنَافِقٖينَ بِاَنَّ لَهُمْ عَذَابًا اَلٖيمًاۙ ﴿138﴾ اَلَّذٖينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرٖينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنٖينَؕ اَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَاِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَمٖيعًاؕ ﴿139﴾ وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ اَنْ اِذَا سَمِعْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَاُ بِهَا فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا فٖي حَدٖيثٍ غَيْرِهٖؗ اِنَّكُمْ اِذًا مِثْلُهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ جَامِعُ الْمُنَافِقٖينَ وَالْكَافِرٖينَ فٖي جَهَنَّمَ جَمٖيعًاۙ ﴿140﴾ اَلَّذٖينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْؗ وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِرٖينَ نَصٖيبٌۙ قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَؕ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِرٖينَ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ سَبٖيلًا ﴿141﴾ اِنَّ الْمُنَافِقٖينَ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْۚ وَاِذَا قَامُٓوا اِلَى الصَّلٰوةِ قَامُوا كُسَالٰىۙ يُرَٓاؤُنَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللّٰهَ اِلَّا قَلٖيلًاؗ ﴿142﴾ مُذَبْذَبٖينَ بَيْنَ ذٰلِكَ لَٓا اِلٰى هٰٓؤُلَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُلَٓاءِؕ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَبٖيلًا ﴿143﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِرٖينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنٖينَؕ اَتُرٖيدُونَ اَنْ تَجْعَلُوا لِلّٰهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُبٖينًا ﴿144﴾ اِنَّ الْمُنَافِقٖينَ فِي الدَّرْكِ الْاَسْفَلِ مِنَ النَّارِۚ وَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ نَصٖيرًاۙ ﴿145﴾ اِلَّا الَّذٖينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا دٖينَهُمْ لِلّٰهِ فَاُولٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِنٖينَؕ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِنٖينَ اَجْرًا عَظٖيمًا ﴿146﴾ مَا يَفْعَلُ اللّٰهُ بِعَذَابِكُمْ اِنْ شَكَرْتُمْ وَاٰمَنْتُمْؕ وَكَانَ اللّٰهُ شَاكِرًا عَلٖيمًا ﴿147﴾ لَا يُحِبُّ اللّٰهُ الْجَهْرَ بِالسُّٓوءِ مِنَ الْقَوْلِ اِلَّا مَنْ ظُلِمَؕ وَكَانَ اللّٰهُ سَمٖيعًا عَلٖيمًا ﴿148﴾ اِنْ تُبْدُوا خَيْرًا اَوْ تُخْفُوهُ اَوْ تَعْفُوا عَنْ سُٓوءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُوًّا قَدٖيرًا ﴿149﴾ اِنَّ الَّذٖينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖ وَيُرٖيدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِهٖ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ وَيُرٖيدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَبٖيلًاۙ ﴿150﴾ اُولٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّاۚ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِرٖينَ عَذَابًا مُهٖينًا ﴿151﴾ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْ اُولٰٓئِكَ سَوْفَ يُؤْتٖيهِمْ اُجُورَهُمْؕ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا ﴿152﴾ يَسْـَٔلُكَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَنْ تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِنَ السَّمَٓاءِ فَقَدْ سَاَلُوا مُوسٰٓى اَكْبَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَقَالُٓوا اَرِنَا اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْۚ ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَنْ ذٰلِكَۚ وَاٰتَيْنَا مُوسٰى سُلْطَانًا مُبٖينًا ﴿153﴾ وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِمٖيثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ مٖيثَاقًا غَلٖيظًا ﴿154﴾ فَبِمَا نَقْضِهِمْ مٖيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَقَتْلِهِمُ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌؕ بَلْ طَبَعَ اللّٰهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَلٖيلًا ﴿155﴾ وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلٰى مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظٖيمًاۙ ﴿156﴾ وَقَوْلِهِمْ اِنَّا قَتَلْنَا الْمَسٖيحَ عٖيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّٰهِۚ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلٰكِنْ شُبِّهَ لَهُمْؕ وَاِنَّ الَّذٖينَ اخْتَلَفُوا فٖيهِ لَفٖي شَكٍّ مِنْهُؕ مَا لَهُمْ بِهٖ مِنْ عِلْمٍ اِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَقٖينًاۙ ﴿157﴾ بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَزٖيزًا حَكٖيمًا ﴿158﴾ وَاِنْ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهٖ قَبْلَ مَوْتِهٖۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهٖيدًاۚ ﴿159﴾ فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذٖينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ اُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ كَثٖيرًاۙ ﴿160﴾ وَاَخْذِهِمُ الرِّبٰوا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَاَكْلِهِمْ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِؕ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِرٖينَ مِنْهُمْ عَذَابًا اَلٖيمًا ﴿161﴾ لٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَالْمُقٖيمٖينَ الصَّلٰوةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِؕ اُولٰٓئِكَ سَنُؤْتٖيهِمْ اَجْرًا عَظٖيمًا ﴿162﴾ اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّٖنَ مِنْ بَعْدِهٖۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰهٖيمَ وَاِسْمٰعٖيلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَعٖيسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُدَ زَبُورًاۚ ﴿163﴾ وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلًا لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَؕ وَكَلَّمَ اللّٰهُ مُوسٰى تَكْلٖيمًاۚ ﴿164﴾ رُسُلًا مُبَشِّرٖينَ وَمُنْذِرٖينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَزٖيزًا حَكٖيمًا ﴿165﴾ لٰكِنِ اللّٰهُ يَشْهَدُ بِمَٓا اَنْزَلَ اِلَيْكَ اَنْزَلَهُ بِعِلْمِهٖۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَشْهَدُونَؕ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَهٖيدًا ﴿166﴾ اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَعٖيدًا ﴿167﴾ اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَرٖيقًاۙ ﴿168﴾ اِلَّا طَرٖيقَ جَهَنَّمَ خَالِدٖينَ فٖيهَٓا اَبَدًاؕ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَسٖيرًا ﴿169﴾ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ فَاٰمِنُوا خَيْرًا لَكُمْؕ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٖيمًا حَكٖيمًا ﴿170﴾ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فٖي دٖينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّؕ اِنَّمَا الْمَسٖيحُ عٖيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّٰهِ وَكَلِمَتُهُۚ اَلْقٰيهَٓا اِلٰى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُؗ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖۚ وَلَا تَقُولُوا ثَلٰثَةٌؕ اِنْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْؕ اِنَّمَا اللّٰهُ اِلٰهٌ وَاحِدٌؕ سُبْحَانَهُٓ اَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌۢ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَكٖيلًا ﴿171﴾ لَنْ يَسْتَنْكِفَ الْمَسٖيحُ اَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلّٰهِ وَلَا الْمَلٰٓئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَؕ وَمَنْ يَسْتَنْكِفْ عَنْ عِبَادَتِهٖ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ اِلَيْهِ جَمٖيعًا ﴿172﴾ فَاَمَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّٖيهِمْ اُجُورَهُمْ وَيَزٖيدُهُمْ مِنْ فَضْلِهٖۚ وَاَمَّا الَّذٖينَ اسْتَنْكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا اَلٖيمًاۙ وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيًّا وَلَا نَصٖيرًا ﴿173﴾ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُبٖينًا ﴿174﴾ فَاَمَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِهٖ فَسَيُدْخِلُهُمْ فٖي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْدٖيهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطًا مُسْتَقٖيمًاؕ ﴿175﴾ يَسْتَفْتُونَكَؕ قُلِ اللّٰهُ يُفْتٖيكُمْ فِي الْكَلَالَةِؕ اِنِ امْرُؤٌا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُٓ اُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَۚ وَهُوَ يَرِثُهَٓا اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌؕ فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَؕ وَاِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَٓاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِؕ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اَنْ تَضِلُّواؕ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمٌ ﴿176﴾