"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"
Ayet: 1-2
SAD ( Dikkat! ) Öğütlerle dolu olan bu ilahi kitap / Kuran gerçeklere şahittir. Ama İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler (İslam'a karşı) bir büyüklük taslama ve bir düşmanlık içindedir.
Ayet: 3-8
Doğrusu Biz putperest / müşrik Araplardan önce nice inkarcı nesilleri cezalandırıp yok ettik. Onlar (son anlarında) seslenip feryat ettiler; ama kurtulmak için çok geç kalmışlardı. (Şimdi de) putperest / müşrik Araplar kendilerine aralarından bir uyarıcının (elçinin) gelmesine şaştılar. İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler bu elçi hakkında: "Bu adam yalancı bir sihirbazdır / aldatıcıdır. Çünkü o, ilahlarımızı / putlarımızı (inkar edip) tek ilahı / Allah'ı kabul etti. Şaşılacak bir şey!" dediler. Onlardan ileri gelen kimseler öne atılıp diğer insanlara: "Haydi, (bizimle beraber) yürüyün ve ilahlarınıza / putlarınıza inanmakta sabredip (bağlılık gösterin.) Sizden istediğimiz tek şey budur. Çünkü biz (bu adamın söylediklerini) başka milletlerde bile duymadık. (Bu adamın söyledikleri) uydurmaca sözlerdir. İlahi öğüt / kitap aramızdan (bula bula) ona mı inmiş(!)" dediler. Doğrusu onlar ilahi öğüdümden / kitabımdan şüphe içindedir; ama (ahirette) cezamı tattıklarında, (bu ilahi kitaba / Kuran'a inanmak için iş işten geçmiş olacaktır.)
Ayet: 9-15
Ey elçi, onlar Rabb'inin rahmet hazinelerinin sahibi değildir. (Onlar Allah'ın rahmetini / bu Kuran'ı kime indireceğine asla karışamazlar.) Şüphesiz ki Allah en üstündür ve çok lütfedendir. Yine onlar göklerin, yerin ve arasındakilerin (yani her şeyin) hükümranı değildir. (Şayet onlar her şeyin hükümranı olduklarını iddia ediyorlarsa,) bir yol bulup yukarıya (göklerin ve yerin dışına) çıkmaları gerekir. İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Arapların farklı gruplardan oluşturduğu ordu da yakında yenilgiye uğrayacaktır. Geçmişte putperest / müşrik Araplardan önce Nuh'un toplumu da piramitler diken Firavunlar da Semud toplumu da Lut'un toplumu da Eyke halkı da gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanladılar. O inkarcı toplumlardan her biri (kendilerine gelen) elçiyi ısrarla yalanladı ve cezamı hak etti. Öyleyse İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar ancak tam vaktinde gelecek olan bir ceza haykırışını bekliyorlar.
Ayet: 16-20
Putperest / müşrik Araplardan bazıları (alay ederek): "Ey Rabb'imiz, (Senin cezadan) payımıza düşeni bize -hesap gününden önce- hemen ver." dediler. Ey elçi, onların söylediği çirkin sözlere sabret ve insanlara güç irade sahibi olan kulumuz Davud'tan bahset. Çünkü o, (bir hata yaptığında hemen) hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzeltirdi. Doğrusu Biz (Davud'un çevresindeki) dağları onun hizmetine sunduk. O dağlar (yankı vererek) sabah ve akşam vakitlerinde Davud'la beraber Rabb'lerinin yüceliğini anardı. O vakit kuşlar da toplanıp (Davud'un dağlarla beraber Allah'ın yüceliğini anmasına) katılırdı. Sonra Biz Davud'un krallığını güçlendirdik ve ona doğru hükümler ve etkili hitabet gücü verdik.
Ayet: 21-26
Ey elçi, sana (Davud'un hüküm verdiği) "davalı tarafların" haberi geldi: Bir gün davalı kimseler (gizlice) mabedin mihrap duvarını aşıp Davud'un yanına geldiler. (Onlar aniden geldiklerinde, Davud onlardan korktu. Ama onlar Davud'a: "Korkma, biz bir davanın taraflarıyız. Birimiz diğerinin hakkına girdi. (Ey Davud,) sen bizim aramızda taraf tutmadan gerçeklerle hüküm ver ve bizi dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelt." dediler. Onlardan biri şu açıklamayı yaptı: "Bu, benim kardeşimdir. Kardeşimin doksan dokuz koyunu var; benim ise sadece bir koyunum var. Buna rağmen kardeşim bana, 'O bir koyunu da bana bırak.' dedi ve tartışmada bana üstün geldi." dedi. Davud ona: "Kardeşin sana -senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle- haksızlık etmiştir. Doğrusu -İslam'a inanıp iyi işleri yapan kimseler hariç- ortakların birçoğu birbirinin hakkına böyle girerler. Ama onlar da çok azdır." dedi. (Davud yönettiği devlette haksızlıklara engel olmakta bazı kusurlarının olduğunu anladı.) Sonra Davud Bizim onu (bu dünyada) ancak sınadığımızı düşündü. Böylece o, Rabb'inden bağışlanma diledi, rükuya eğilip secdeye kapandı ve Ona gönülden yöneldi. Biz de onun (hatalarını) bağışladık. Sonuçta (ahirette) Davud'a huzurumuza yakın olma izni ve en güzel dönüş yeri (olan cennet ödülü) vardır. Biz ona: "Ey Davud, Biz seni yeryüzünde bir yönetici yaptık. Öyleyse insanlar arasında gerçeklerle hüküm ver. Sakın bazılarının kötü arzularına uyma! Yoksa o kötü arzular seni Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan saptırır. Allah'ın dosdoğru yolundan sapanlar ise -hesap gününü unuttuğundan- ahirette şiddetli cezalara uğrayacaktır." dedik.
Ayet: 27
Doğrusu Biz göğü, yeri ve arasındakileri boşuna yaratmadık. Bunların boş yere (tesadüfen) yaratıldığı düşüncesi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin bir zannıdır / boş bir iddiasıdır. Ama İslam'ı ısrarla eden kafirlere (ahirette) yazık olacaktır; çünkü onlar cehennem ateşine girecektir.
Ayet: 28-29
Doğrusu Biz İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselerle yeryüzünde bozgunculuk eden kimseleri (ahirette) bir tutmayacağız. Doğrusu Biz emirlerimize duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarımızdan sakınan kimselerle günahta ısrar eden kimseleri (ahirette) bir tutmayacağız. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, sana indirdiğimiz bu ilahi kitap / Kuran bereketlerle doludur. Çünkü Allah akıl sahiplerinin bu ilahi kitabın / Kuran'ın bildirdiği gerçekleri (dinleyip) gereğini yapmalarını ve düşünüp öğüt almalarını ister.
Ayet: 30-40
Sonra Biz Davud'a (oğlu) Süleyman'ı lütfettik. Süleyman çok iyi bir kulumuzdu. Çünkü o, (bir hata yaptığında hemen) hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzeltirdi. Bir akşamüstü ona (yeni gelen) iyi cins yarış atları sunulduğunda, Süleyman: "Doğrusu ben iyi / güzel şeyleri sevmekteyim, çünkü onlar bana Rabb'imi (şükürle anmayı) hatırlatır." dedi. Sonra (gece olunca) her şey karanlığın perdesinin arkasına gizlendi. (Ertesi sabah) Süleyman görevlilere: "O atları buraya getirin." dedi ve (yanına getirilen) atların bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı. Doğrusu Biz Süleyman'ı -onun tahtına (devletine) ceset (gibi ağır külçe külçe altınlar) katarak- sınadık; ama o, (zenginlikten şımarmadı ve Allah'a) gönülden yöneldi. Süleyman: "Ey Rabb'im, beni bağışla ve bana -benden sonra hiç kimseye nasip olamayacak- bir hükümranlık lütfet. (Öyle ki insanlar benim zenginlikle sınavımı düşünüp öğüt alsınlar.) Şüphesiz ki Sen çok lütfedensin." diyerek dua etti. Biz de rüzgarı (yani gelişmiş yelkenli gemileri) onun hizmetine sunduk. O gemiler Süleyman'ın emriyle her yere rahatça giderdi. Ayrıca Biz Süleyman'a bina / gemi yapımı ve dalgıçlık gibi ustalık gerektiren işlerde şeytanları (inkarcıların büyüklerini) ve birbirine zincirle bağlı olan suçluları çalıştırma imkanını da verdik. Biz ona: "(Ey Süleyman,) Bu zenginlik sana lütfumuzdur. Artık sen -bu dünyada sana hesap sorulmadan- istediğin kadar iyilik yapabilirsin ya da zenginliği elinde tutup / cimrilik edip iyilik yapmayabilirsin." dedik. (Böylece Süleyman -kendi tercihiyle- insanlara iyilik yaptı.) Sonuçta (ahirette) Süleyman'a huzurumuza yakın olma izni ve en güzel dönüş yeri (olan cennet ödülü) vardır.
Ayet: 41-44
Ey elçi, insanlara kulumuz Eyyüb'ten bahset. Bir gün o, Rabb'ine seslenip: "Ey Rabb'im, şeytan (yanlışa yöneltmesiyle) bana bir bitkinlik ve bir sıkıntı dokundurdu. (Ey Rabb'im, lütfunla bana yardım et; çünkü ben şeytana uyup bir yanlış yaptım ve hasta oldum.)" diyerek dua etti. Biz de ona: "(Ey Eyyüb,) ayağını yere vur. Oradan hem yıkanacağın hem de içeceğin soğuk bir pınar çıkacaktır." dedik. (Böylece Biz onun hastalığını iyileştirdik.) Sonra Biz ona rahmetimizden (bir süre uzak kaldığı) ailesini ve onlarla beraber (eski zenginliğinin) iki kat fazlasını lütfettik. Böylece Biz akıl sahiplerine ilahi bir öğüt verdik. Daha sonra Biz ona: "(Hastalıktan geriye kalan yara izlerini yok etmesi için) eline bir demet ot al, (o otlardan bir merhem yap) ve onu (yara izlerinin üzerine) sür. Şimdi (günlük işlerine geri dönebilirsin; ama daima dikkatli ol ve) sakın günah işleme!" dedik. Doğrusu Biz Eyyüb'ün sabırla dayanışarak hareket ettiğini gördük. Eyyüb çok iyi bir kulumuzdu. Çünkü o, (bir hata yaptığında hemen) hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzeltirdi.
Ayet: 45-48
Ey elçi, insanlara güçlü irade ve görüş sahibi olan diğer kullarımız; İbrahim'den, İshak'tan ve Yakub'tan bahset. Doğrusu Biz onları, ahiret yurdunu öğütleyen elçiler olarak seçtik. Onlar Allah tarafından seçilmiş iyi işler yapan (örnek) insanlardır. Ey elçi, insanlara İsmail, Elyasa ve Zülkifl'den bahset. Çünkü onlardan her biri de iyi işler yapardı.
Ayet: 49-54
Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran ilahi bir öğüttür. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimselere ahirette en güzel dönüş yeri olan (cennet) vardır. Onlara Adn cennetlerinin kapıları açılacaktır. Onlar orada koltuklara oturup cennetin çok çeşitli meyvelerinden ve içeceklerinden isteyecektir. (Kendileriyle) aynı yaşta olan ve yumuşak bakışlı hanımları da onların yanında bulunacaktır. (Ey İslam'a inananlar,) işte bu, size hesap günü için sözü verilen cennettir; işte bu, (size ahirette lütfedeceğimiz) tükenmez (sonsuz) nimettir.
Ayet: 55-58
Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran (ilahi bir öğüttür.) Diğer yandan (İslam'ı ısrarla inkar edip) azıtan kimselere ise ahirette en kötü dönüş yeri olan (cehennem) vardır. Onlar cehenneme girecektir. Doğrusu cehennem kalınacak en kötü yerdir. (Evet,) bu ilahi kitap / Kuran (ilahi bir öğüttür.) Öyleyse (bu ilahi öğüdü dinlemeyenler) cezalarını çeksinler. Onlar cehennemde kaynar sıcak sular (içecek,) pis / irinli şeyler (yiyecek) ve benzeri çeşitli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 59-64
(Ahirette İslam'ı ısrarla inkar eden öncülere): "İşte bu topluluk (size uyduklarından) sizinle beraber cehenneme girmiştir." denilecektir. Onlar da kendilerine uyup cehenneme giren kimseler hakkında: "O topluluk rahat yüzü görmesin! Çünkü onlar cehennem ateşine girmeyi hak ettiler." diyecektir. O vakit onlara uyan kimseler İslam'ı ısrarla inkar eden öncüler hakkında: "Asıl siz rahat yüzü görmeyin! Çünkü siz bizim cehenneme girmemize sebep oldunuz. Doğrusu cehennem kalınacak en kötü yerdir. Ey Rabb'imiz, bu cezaya uğramamıza sebep olan kimselerin cehennemin ateşindeki cezalarını kat kat fazlasıyla artır." diyecektir. Sonra onlar birbirlerine: "Niçin (dünyadayken) kötü sayıp alaya aldığımız (İslam'a inanan) kimseleri burada göremiyoruz. Yoksa onlar gözden mi kaçtılar?" diyecektir. Doğrusu cehennem ateşine giren kimselerin birbirleriyle böyle tartışacakları da bir gerçektir.
Ayet: 65-70
Ey elçi, de ki: "Ey insanlar, ben sadece bir uyarıcıyım. Doğrusu tek ilah olan ve her şeyi emrine boyun eğdiren Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Göklerin, yerin ve onların arasındaki herkesin / her şeyin Rabb'i olan Allah en üstündür ve çok bağışlayandır. Ey elçi, İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplara de ki: "Doğrusu bu, (yani ahiretteki hesap) büyük bir haberdir; ama siz ona sırt çeviriyorsunuz. Ayrıca (eğer bu ilahi kitap / Kuran bana haber vermeseydi,) melekler meclisinde meydana gelen tartışmayı (yani İblis'in Adem'e saygı göstermediğini ve insana düşman olduğunu) bilebilmem de asla söz konusu olamazdı. Şunu iyi bilin ki, bu ilahi kitap / Kuran bana ancak sizi uyarmam için vahiy ediliyor. Doğrusu ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."
Ayet: 71-85
Ey elçi, bir vakit Rabb'in meleklere: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Ben onu düzenleyip içine ruhumdan (can) üflediğimde, hemen ona secde edin / saygı gösterin." dedi. O vakit meleklerin hepsi secde ettiler / saygı gösterdiler. Ama İblis büyüklük taslayıp (secde etmedi) ve İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden oldu. Allah ona: "Ey İblis, (söyle bakalım,) seni ellerimle (yani kudretimle) yarattığım insana secde etmekten / saygı göstermekten engelleyen nedir? (Şimdi) sen büyüklük mü tasladın, yoksa bir zorba mı oldun?" dediğinde, İblis: "Sen beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın. (Bu yüzden) ben ondan daha iyiyim / üstünüm." dedi. Allah ona: "(Ey İblis, meleklerin meclisinden) defol çık! Çünkü sen (rahmetimden) kovuldun. Ama şunu iyi bil ki, ilahi adalet gününe kadar lanetim senin üzerinde olacaktır." dedi. İblis: "Ey Rabb'im, bana diriliş gününe (kıyamet gününe) kadar süre ver." dediğinde, Allah ona: "(Ey İblis,) Ben sana o belli güne (yani kıyamet gününe) kadar bir süre verdim." dedi. Sonra İblis: "Ey Rabb'im, Senin üstünlüğüne yemin ederim ki, -Senin samimi kulların hariç- insanların hepsini doğruluktan saptırmaya çalışacağım." dedi. Allah da ona: "(Ey İblis, senin bu sözün) doğrudur; (ama diğer sözlerin yalandır.) Şüphesiz ki Ben ancak doğruyu söylerim. Sonuçta Ben cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım." dedi.
Ayet: 86-88
Ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu ben İslam'a davet görevim için sizden hiçbir karşılık istemiyorum ve size hiçbir yük yüklemiyorum. Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran tüm varlıklar için ilahi bir öğüttür. (Ey insanlar, şunu iyi bilin ki,) bir süre sonra (ahirette) hepiniz bu ilahi kitabın / Kuran'ın haber verdiği olayları anlayacaksınız."