37- SAFFAT SURESİNİN KISA TEFSİRİ

SAFFAT SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-5
Sıraya dizilip (namaz kılan,) kötülüğü yasaklayan ve bu ilahi öğüdü / bu Kuran'ı) okuyup aktaran (İslam'a inananlar) Allah'ın bildirdiği gerçeklere şahittir. Ey insanlar, sizin ilahınız tek ilahtır / Allah'tır. (Allah'tan başka ilah yoktur.) Doğrusu Allah göklerin, yerin ve arasındakilerin (yani her şeyin) tek Rabb'dir. Şüphesiz ki Allah doğuların (ve batıların yani her yerin, herkesin ver her şeyin tek) Rabb'idir.
Ayet: 6-10
Doğrusu Biz Dünya'nın içinde bulunduğu göğü yıldızlarla / gezegenlerle süsledik ve onu tüm arsız şeytanların (yani kahinlerin ve müneccimlerin) uydurduğu yalanlardan koruduk. Doğrusu onlar melekler meclisini asla dinleyemezler. Onların uydurduğu yalanlar da her bakımdan taşlanıp çürütülmeye mahkumdur. Ahirette ise onlar sürekli alçaltıcı cezalara uğrayacaktır. Ama (kulak hırsızlığı yapan ve) kaptığı bazı bilgileri (yıldızlardan okuduğunu söyleyen) o şeytanları, yani kahinleri ve müneccimleri (cehennemde) yakarak delen ateş topları kovalayacaktır.
Ayet: 11-26
Ey elçi, (ahirete / ahiretteki hesaba inanmayan) putperest / müşrik Araplara sor bakalım: "Onları yoktan var edip yaratmak mı yoksa (bu dünyada) yarattığımızı (ahirette tekrar) yaratmak mı daha zordur." Doğrusu Biz insanları yapışkan / balçık çamurdan yarattık. Ama ey elçi, sen (Allah'ın yaratma gücüne hayranlıkla) bakarken, onlardan bazıları (Onun yaratma gücünü) alaya alıyorlar. Ayrıca onlar kendilerine (Allah'ın bildirdiği gerçeklerle) öğüt verildiğinde, ders almıyorlar. Doğrusu onlar bir mucize görselerdi bile, onu alaya alacaklardı. Ayrıca onlar bu ilahi kitap / Kuran hakkında: "Bu, ancak büyük bir sihirdir / aldatmacadır." dediler. Putperest / müşrik Araplardan bazıları: "(Ne yani,) biz ve önceki atalarımız ölüp toprağa ve (çürümüş) kemiklere dönüştükten sonra (ahirette) diriltilip tüm yaptıklarımızdan hesaba mı çekileceğiz? (Olamaz!)" diyorlar. Ey elçi, onlara de ki: "Evet! Siz ahirette alçaltılmış bir durumda (diriltileceksiniz.)" Doğrusu (kıyametin kopması ve sizin diriltilmeniz için) Allah'ın bir emri yeter. (Ahirette Allah emredince, tüm insanlar dirilecektir ve) etraflarına bakacaktır. (İşte o gün) İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler: "Yazıklar olsun bize! İşte bu, (bize sözü verilen) ilahi adalet günüdür." diyecektir. (Melekler tarafından) onlara: "İşte bugün, sizin dünyadayken yalanladığınız son hüküm günüdür / kıyamet günüdür." denilecektir. O vakit Allah meleklere: "Haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri, onların eşlerini ve ibadet ettikleri putları / sahte ilahları toplayın ve onları cehenneme yöneltin. (Ama cehennemden önce) onları (bir süre için) durdurun. Çünkü onlar tüm yaptıklarından hesaba çekilecekler." diyecektir. (O gün) cehenneme girecek olan kimselere: "Niçin birbirinize yardım edemediğinizi biliyor musunuz? Doğrusu bugün tüm insanlar Allah'a teslim olacaktır." denilecektir.
Ayet: 27-35
Ahirette insanlar birbirlerine dönüp sorular soracaktır. Bazıları bazılarına: "(Dünyadayken) siz bize sağdan geliyordunuz / güven veriyordunuz (ve bize, 'İslam'ı inkar etmemizi' söylüyordunuz.)" diyecektir. (Suçlananlar ise): "Hayır, siz (bizim dememizle değil kendi iradenizle) İslam'a inanmıyordunuz. Doğrusu bizim sizin üzerinizde hiçbir zorlayıcı gücümüz yoktu. Ama siz (günahta ısrar eden) azgın kimselerdiniz. (Şimdi) Rabb'imizin ceza emri üzerimizde gerçekleşecektir ve hepimiz ceza çekeceğiz. (Siz İslam'ı ısrarla inkar ettiniz;) ama biz sizi (biraz daha) doğruluktan saptırıp azdırdık. Doğrusu biz de doğruluktan sapan kimselerdik." diyecektir. Sonuçta kıyamet günü onlar (cehennem) cezasına ortak olacaktır. Biz günahta ısrar eden suçlulara böyle yaparız. Doğrusu (dünyadayken) onlara: "Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır." denildiğinde, onlar büyüklük taslıyorlardı.
Ayet: 36-39
Putperest / müşrik Araplardan bazıları ise bu elçi hakkında : "(Hayır,) biz aklını yitirmiş / delirmiş bir şair için ilahlarımızı terk edecek değiliz!" diyorlar. Doğrusu bu elçi gerçekleri getirmiştir ve Allah'ın tüm elçilerini doğrulamıştır. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, (eğer siz gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu inkar ederseniz,) ahirette şiddetli cezalar çekeceksiniz. Sonuçta siz sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.
Ayet: 40-49
Ama Allah'ın samimi kullarının (ahiretteki) sonu çok iyi olacaktır. İşte onlara (ahirette) nimet cennetlerinde özel yiyecekler ve (çeşitli) meyveler ikram edilecektir. Onlar cennette karşılıklı koltuklara oturacaktır. Allah'ın cennette yarattığı hizmetçiler de onların etrafında dolaşacaktır ve onlara cennet pınarlarından kadehlere doldurulmuş ve içenlerin hoşuna giden çok lezzetli içecekleri servis yapacaktır. O içecekler hiçbir sarhoşluk veya sıkıntı vermeyecektir. Yumuşak bakışlı hanımları da onların yanında bulunacaktır. Onlar korunmuş inciler gibi (tertemizdir.)
Ayet: 50-60
Ahirette insanlar birbirlerine dönüp sorular soracaktır. Onlardan biri (tanıdığı kimselere): "(Dünyadayken) benim bir arkadaşım vardı ve o, (alay ederek) bana, 'ölüp toprağa ve (çürümüş) kemiklere dönüştükten sonra ahirette (diriltilip) hesaba çekileceğimize nasıl inanırsın ki!' diyordu. Acaba siz onu gördünüz mü?" diyecektir. Sonra o adam (araştırarak) bakacak ve arkadaşını cehennem ateşinin ortasında görecektir ve: "Allah'ın adıyla yemin ediyorum ki sen -az daha- beni de (cehennem ateşine kadar) alçaltacaktın. Şayet Rabb'imin (İslam) nimeti olmasaydı, ben de cehennemde olacaktım. Doğrusu bir defa öldük mü bir daha ölecek değiliz. Doğrusu biz (İslam'a inananlar) ahirette ceza değil (cennet ödülünü alacağız.) En büyük başarı da budur." diyecektir.
Ayet: 61-68
Öyleyse (ey insanlar,) bu (cennet) ödülü için çalışın. (Bir düşünün bakalım, sizin için ahirette) bu ödülün (yani cennetin) nimetleriyle ikram görmek mi, yoksa (cehnennem cezasına uğrayıp oradaki zehirli) zakkum ağacından yemek mi daha iyidir? Doğrusu Biz cehennem ateşinin dibinden çıkan ve şeytan / yılan başlarına benzeyen tomurcukları olan (zehirli) zakkum ağacını zulümde / haksızlıkta ısrar eden zalimlere bir sıkıntı olsun diye var ettik. Onlar (ahirette cehenneme girip zehirli) zakkum ağacının meyvelerinden yiyerek karınlarını dolduracak ve (o yemeğin) üzerine cehennemin kaynar sıcak sularından içecektir; daha sonra da (tekrar tekrar) cehennem ateşine geri dönecektir.
Ayet: 69-74
Doğrusu putperest / müşrik Araplar atalarını dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan sapmış olarak buldular ve koşa koşa atalarının izinden gidip (İslam'ı ısrarla inkar ettiler.) Geçmişte putperest / müşrik Araplardan önceki insanların birçoğu da dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan sapmıştı. Doğrusu Biz onlara da uyarıcılarımızı (elçilerimizi) göndermiştik. Baksana, (cezamızla) uyarılan (ama uyarılarımıza uymayıp onları alaya alan) önceki inkarcıların sonu ne kötü oldu. Ama Allah'ın samimi kullarının (ahiretteki) sonu çok iyi olacaktır.
Ayet: 75-82
Geçmişte Nuh Bize seslenip (dua etti.) Biz de onun duasını güzel bir şekilde kabul ettik. Sonuçta Biz onu ve ailesini / onun beraberinde olanları (yani İslam'a inananları) büyük bir sıkıntıdan (tufanda suda boğulmaktan) kurtardık ve onun soyunu yeryüzünde kalan insanlar yaptık. Doğrusu Biz Nuh'un İslam'a davetini (örnek gösterip) diğer insanlara bıraktık. İnsanların arasından (özellikle) Nuh'a selam / esenlikler olsun! Bu böyledir. Biz iyi işler yapanları ödüllendiririz. Çünkü o, İslam'a inanan kullarımızdandı. Sonuçta Biz (Nuh'u ve onun beraberinde olanların hepsini tufandan kurtardık;) diğerlerini (yani İslam'ı ısrarla inkar edenlerii) ise suda boğduk.
Ayet: 83-98
Doğrusu İbrahim de Nuh'un (İslam'a inanan) toplumundandı. İbrahim dosdoğru bir kalple Rabb'ine yönelirdi. Bir vakit İbrahim babasına ve toplumuna: "Siz neye ibadet ediyorsunuz? Allah'tan başka uydurma şeylere, yani (sahte) ilahlara / putlara da mı (inanmak) istiyorsunuz! Siz tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'ı ne sanıyorsunuz? (Siz Allah'ın her şeye gücü yeten olduğunu anlamıyor musunuz?)" dedi. Sonra İbrahim (inkarcıların ibadet ettiği) yıldızlara şöyle bir bakıp: "Doğrusu ben (sizin Allah'tan başka Onun yarattığı gök cisimlerine de ibadet etmenizden) çok rahatsızım." dedi. Ama onlar İbrahim'den yüz çevirdi ve gittiler. Sonra İbrahim (babasının ve toplumunun ibadet ettiği o (sahte) ilahların / putların yanına yaklaşıp: "(Haydi, önünüze konan yiyecekleri) yesenize(!) Niçin konuşmuyorsunuz(!)" dedi. İbrahim onlara (biraz daha) yaklaşıp (en büyük put hariç tüm putlara) tüm gücüyle vurdu. Ama (putlarının kırıldığını haber alan) putperestler / müşrikler hızla İbrahim'in yanına geldiler. İbrahim onlara: "Siz (kendi ellerinizle) yonttuğunuz şeylere mi ibadet ediyorsunuz? (Olamaz!) Doğrusu sizi de yaptığınız her şeyi de yaratan Allah'tır." dedi. Ama onlar (İslam'a inanmadılar ve): "İbrahim'i yakmak için bir yer yapın ve onu (büyük) bir ateşin içine atın." dediler. Onlar (İbrahim'i öldürmek için) bir plan yapmak istediler; (ama Biz o planı bozup) onları alçalttık.
Ayet: 99-113
(Allah onu inkarcıların ellerinden kurtardıktan sonra) İbrahim: "Doğrusu ben (bu inkarcı beldeden çıkıp) Rabb'imin emrine gideceğim. Şüphesiz ki O, beni doğruya yöneltecektir. (Daha sonra) İbrahim: "Ey Rabb'im, bana düzeltici / iyi işler yapan bir çocuk lütfet." dedi. Biz de (İbrahim'in duasını kabul ettik ve) ona hoşgörülü bir oğulu (yani İsmail'i) müjdeledik. İbrahim -oğlu (İsmail) onunla beraber iş yapma yaşına geldiğinde- ona: "Ey oğlum, ben rüyamda kendimi seni keserken (kurban ederken) görüyorum. Baksana (Rabb'im beni bir sözümle sınıyor.) Peki, senin bu konudaki görüşün nedir?" dedi. O vakit oğlu (İsmail) İbrahim'e: "Babacığım, (Allah'ın) sana emrettiğini yap. (Endişe etme; çünkü) -Allah'ın dilemesiyle / lütfuyla- benim sabırlı olduğumu göreceksin." dedi. Böylece her ikisi de Allah'ın emrine teslim oldu. İbrahim oğlu (İsmail'in) alnını yere koyduğunda, Biz ona: "Ey İbrahim, sen rüyanı doğrulamış oldun; (ama şunu iyi bil ki İslam'da insanı kurban etmek yoktur.)" diye seslendik / vahiy ettik. Bu böyledir. Biz iyi işler yapanları ödüllendiririz. Doğrusu bu, (İbrahim için) apaçık / büyük bir sınavdı. Sonra Biz İbrahim'e (oğlunu kurban etmek yerine) kurban etmesi için büyük bir kurbanlık hayvan verdik. Doğrusu Biz İbrahim'in İslam'a davetini (örnek gösterip) diğer insanlara bıraktık. (İnsanların arasından özellikle) İbrahim'e selam / esenlikler olsun! Bu böyledir. Biz iyi işler yapanları ödüllendiririz. Çünkü o, İslam'a inanan kullarımızdandı. Daha sonra Biz İbrahim'e, düzeltici / iyi işler yapan bir peygamber olacak olan (ikinci erkek çocuğunu, yani) İshak'ı müjdeledik. Doğrusu Biz (İbrahim'in her iki oğluna, yani) İsmail'e ve İshak'a (ilahi) bereketler verdik; ama onların soylarından gelen insanların arasında hem iyi işler yapan kimseler hem de kendilerine haksızlık eden / günahta ısrar eden kimseler vardır.
Ayet: 114-122
Geçmişte Biz Musa'ya ve Harun'a da iyilikler lütfettik. Böylece Biz onları ve onların toplumunu (yani İsrailoğullarını) büyük bir sıkıntıdan (Firavunun zulmünden) kurtardık. Biz onlara yardım ettik ve onlar (yardımımıza sayesinde Firavuna ve askerlerine karşı) galip geldiler. Geçmişte Biz onlara apaçık ilahi bir kitap verdik ve onları dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttik. Doğrusu Biz Musa'nın ve Harun'un İslam'a davetlerini diğer insanlara bir örnek olarak bıraktık. (İnsanların arasından özellikle) Musa'ya ve Harun'a selam / esenlikler olsun! Bu böyledir. Biz iyi işler yapanları ödüllendiririz. Çünkü onlar İslam'a inanan kullarımızdandı.
Ayet: 123-132
İlyas da gönderdiğimiz elçilerdendi. İlyas kendi toplumuna: "Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınmanız gerekir. Siz nasıl olur da her şeyi en güzel şekilde yaratan Allah'ı bırakıp B'al (adını verdiğiniz bir puta / sahte ilaha) dua (ibadet) edersiniz ki! Doğrusu Allah sizin de geçmiş atalarınızın da (yani hepinizin) tek Rabb'idir." dedi. Buna rağmen onlar İlyas'ı ısrarla yalanladılar. Sonuçta onlar (cehennem ateşine) getirilip toplanacaktır. Ama Allah'ın samimi kullarının (ahiretteki) sonu çok iyi olacaktır. Doğrusu Biz İlyas'ın İslam'a davetini (örnek gösterip) diğer insanlara bıraktık. (İnsanların arasından özellikle) İlyas gibi olanlara selam / esenlikler olsun! Bu böyledir. Biz iyi işler yapanları ödüllendiririz. Çünkü o, İslam'a inanan bir kulumuzdu.
Ayet: 133-138
Lut da gönderdiğimiz elçilerdendi. Geçmişte Biz -cezaya uğrayan yaşlı hanımı hariç- Lut'u ve ailesinin / onun beraberinde olanların (yani İslam'a inananların) hepsini kurtardık; sonra da diğerlerini (yani İslam'ı ısrarla inkar edenleri) yıkıp yerle bir ettik. (Ey putperest / müşrik Araplar,) siz (ticaret kervanlarınızla) sabah-akşam daima onların yok edildiği o beldeden (yani Lut toplumunun harabelerinin önünden) geçip gidiyorsunuz; (ama hiç ibret almıyorsunuz.) Artık aklınızı kullanmanız gerekir.
Ayet: 139-148
Yunus da gönderdiğimiz elçilerdendi. Geçmişte Yunus (İslam'a karşı çıkan) toplumunu terk etti ve yüklü bir gemiye bindi. Ama (aşırı yüklenmiş o gemi denizde batma tehlikesiyle karşlaştığında, bazı yolcuların ve eşyaların denize atılması için) kura çekildi. Yunus (o kurada) kaybedenlerden oldu, (denize atıldı ve denizin ortasında kaldı.) O vakit Yunus (İslam'a davet etmekle görevli olduğu toplumu terk etmesinin büyük bir yanlış olduğunu anlayıp) kendi kendini kınarken, büyük bir balık onu yuttu. Şayet Yunus Allah'ın yüceliğini anarak hareket etmesiydi, diriliş gününe (kıyamet gününe) kadar o balığın karnında kalırdı. Sonra (o balık Yunus'u ağzından çıkardı ve) Biz onu rahatsız (bitkin) bir halde ıssız / boş bir yere attık. (O ıssız yerde) Biz onu yerden bitirdiğimiz kabak ağacının (yapraklarıyla) gölgeledik. Daha sonra Biz onu yüz bini aşan toplumuna (elçimiz olarak) geri gönderdik. O vakit onlar İslam'a inandılar. Böylece Biz onları belli bir süreye (ölüm vaktine) kadar (bu dünya nimetlerinden) yararlandırdık. (Ahirette ise Biz onları cennet nimetleriyle ödüllendireceğiz.)
Ayet: 149-157
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara sor bakalım: Kız çocukları Rabb'ininmiş de erkek çocukları onların mıymış? Biz melekleri kızlar olarak mı yaratmışız? Onlar buna şahit mi olmuşlar? (Asla!) Herkes şunu iyi bilsin ki, bazılarının, 'Allah çocuk sahibi oldu.' demesi ancak onların uydurduğu bir iftiradır. Doğrusu onlar (apaçık) yalan söylüyorlar. Allah kız çocukları erkek çocuklara tercih mi etmiş? (Hayır, Allah'ın kız çocukları ile erkek çocuklar arasında bir çocuk tercihi yoktur.) Niçin ve nasıl böyle yanlış hükümler veriyorsunuz? Artık gerçekleri düşünüp öğüt almanız gerekir. Ey putperest / müşrik Araplar, sizin (elinizde) apaçık bir yetkiniz var mı? Eğer doğruyu söylüyorsanız, (bu ilahi kitaba / Kuran'a karşı daha doğru olabilecek) kitabınızı getirmeniz gerekir.
Ayet: 158-160
Putperest / müşrik Araplar Allah ile Onun yarattığı cinler (ve melekler) arasında (güya) bir akrabalık bağı uydurmuşlar. Ama cinler (ve melekler) onların (ahirette cehennem ateşine getirilip toplanacağını) bilmektedir. Doğrusu Allah putperestlerin / müşriklerin çirkin yakıştırmalarından uzaktır. (Evet, sonuçta ahirette onlar cehennem ateşine getirilip toplanacaktır.) Ama Allah'ın samimi kullarının (ahiretteki) sonu çok iyi olacaktır.
Ayet: 161-163
Ey putperestler / müşrikler, şunu iyi bilin ki, siz de sizin ibadet ettiğiniz putlarınız / sahte ilahlarınız da -(kendi istekleriyle) cehennem ateşine girmek isteyen kimseler hariç- hiç kimseyi Allah'tan saptıramazsınız.
Ayet: 164-170
(İslam'a inananlar kendilerini şöyle tanıtırlar: Allah'ın değerlendirmesine göre) her birimizin belli bir konumu vardır ve biz (namaz kılarken) Allah'ın huzurunda sırayla diziliriz. Doğrusu biz daima Allah'ın yüceliğini anarak hareket ederiz." Putperest / müşrik Araplardan ise: "Şayet öncekilerden bize ilahi bir öğüt / kitap kalsaydı, biz de Allah'ın samimi kulları olurduk." diyorlar. Doğrusu onlar İslam'ı ısrarla inkar ettiler. Sonuçta (ahirette) onlar da gerçekleri anlayacaktır; (ama iş işten geçtikten sonra gerçekleri anlamalarının onlara hiçbir yararı olmayacaktır.)
Ayet: 171-179
Doğrusu Biz elçi olarak gönderdiğimiz kullarımıza önceden şu sözü vermişizdir: Sonuçta İslam'a inananlar yardımımızla zafere ulaşacaktır ve ordumuz galip gelecektir. Öyleyse ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bir süre için yüz çevir (ve diğer insanları İslam'a davet et. Onların sonunu bekle ve gör. Onlar da (kendi sonlarının ne kötü olduğunu) görecektir. Öyleyse onlar cezamızın hemen gelmesini istememelidir. Çünkü cezamız onlara indiğinde, uyardığımız (yani günahta ısrar eden) kimselerin sabahı çok kötü olacaktır. Ey elçi, bir süre için onlardan yüz çevir (ve diğer insanları İslam'a davet et. Bekle ve gör. Onlar da (kendi sonlarının ne kötü olduğunu) görecektir.
Ayet: 180-182
Ey elçi, tüm üstünlüklerin sahibi olan Rabb'in putperestlerin / müşriklerin çirkin yakıştırmalarından uzaktır. Ey insanlar, 'Allah'ın gönderdiği elçilerin hepsine selam / esenlikler olsun ve tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'a hamdolsun' demelisiniz.

سورة الصافات

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

وَالصَّٓافَّاتِ صَفًّاۙ ﴿1﴾ فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًاۙ ﴿2﴾ فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًاۙ ﴿3﴾ اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌؕ ﴿4﴾ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِؕ ﴿5﴾ اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِزٖينَةٍۨ الْكَوَاكِبِۙ ﴿6﴾ وَحِفْظًا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ ﴿7﴾ لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَاِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍ ﴿8﴾ دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ ﴿9﴾ اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ ﴿10﴾ فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقًا اَمْ مَنْ خَلَقْنَاؕ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ طٖينٍ لَازِبٍ ﴿11﴾ بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ ﴿12﴾ وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ ﴿13﴾ وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَ ﴿14﴾ وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُبٖينٌۚ ﴿15﴾ ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ ﴿16﴾ اَوَاٰبَٓاؤُنَا الْاَوَّلُونَؕ ﴿17﴾ قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ ﴿18﴾ فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ ﴿19﴾ وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّٖينِ ﴿20﴾ هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذٖي كُنْتُمْ بِهٖ تُكَذِّبُونَ ﴿21﴾ اُحْشُرُوا الَّذٖينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ ﴿22﴾ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَحٖيمِۙ ﴿23﴾ وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُلُونَۙ ﴿24﴾ مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ ﴿25﴾ بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ ﴿26﴾ وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ ﴿27﴾ قَالُٓوا اِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمٖينِ ﴿28﴾ قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِنٖينَۚ ﴿29﴾ وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍۚ بَلْ كُنْتُمْ قَوْمًا طَاغٖينَ ﴿30﴾ فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا اِنَّا لَذَٓائِقُونَ ﴿31﴾ فَاَغْوَيْنَاكُمْ اِنَّا كُنَّا غَاوٖينَ ﴿32﴾ فَاِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿33﴾ اِنَّا كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمٖينَ ﴿34﴾ اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا قٖيلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ ﴿35﴾ وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍؕ ﴿36﴾ بَلْ جَٓاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلٖينَ ﴿37﴾ اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَلٖيمِۚ ﴿38﴾ وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ ﴿39﴾ اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَصٖينَ ﴿40﴾ اُولٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ ﴿41﴾ فَوَاكِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ ﴿42﴾ فٖي جَنَّاتِ النَّعٖيمِۙ ﴿43﴾ عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِلٖينَ ﴿44﴾ يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَعٖينٍۙ ﴿45﴾ بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِبٖينَۚ ﴿46﴾ لَا فٖيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ ﴿47﴾ وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عٖينٌۙ ﴿48﴾ كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ ﴿49﴾ فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ ﴿50﴾ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّٖي كَانَ لٖي قَرٖينٌۙ ﴿51﴾ يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّقٖينَ ﴿52﴾ ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَدٖينُونَ ﴿53﴾ قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ ﴿54﴾ فَاطَّلَعَ فَرَاٰهُ فٖي سَوَٓاءِ الْجَحٖيمِ ﴿55﴾ قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْدٖينِۙ ﴿56﴾ وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّٖي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَرٖينَ ﴿57﴾ اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتٖينَۙ ﴿58﴾ اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُولٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبٖينَ ﴿59﴾ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ ﴿60﴾ لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ ﴿61﴾ اَذٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلًا اَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ ﴿62﴾ اِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِمٖينَ ﴿63﴾ اِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فٖٓي اَصْلِ الْجَحٖيمِۙ ﴿64﴾ طَلْعُهَا كَاَنَّهُ رُؤُسُ الشَّيَاطٖينِ ﴿65﴾ فَاِنَّهُمْ لَاٰكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُنَ مِنْهَا الْبُطُونَؕ ﴿66﴾ ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِنْ حَمٖيمٍۚ ﴿67﴾ ثُمَّ اِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَاِلَى الْجَحٖيمِ ﴿68﴾ اِنَّهُمْ اَلْفَوْا اٰبَٓاءَهُمْ ضَٓالّٖينَۙ ﴿69﴾ فَهُمْ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ ﴿70﴾ وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ اَكْثَرُ الْاَوَّلٖينَۙ ﴿71﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا فٖيهِمْ مُنْذِرٖينَ ﴿72﴾ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرٖينَۙ ﴿73﴾ اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَصٖينَ ﴿74﴾ وَلَقَدْ نَادٰينَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجٖيبُونَۚ ﴿75﴾ وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ ﴿76﴾ وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاقٖينَؗ ﴿77﴾ وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِرٖينَؗ ﴿78﴾ سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَمٖينَ ﴿79﴾ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنٖينَ ﴿80﴾ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنٖينَ ﴿81﴾ ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَرٖينَ ﴿82﴾ وَاِنَّ مِنْ شٖيعَتِهٖ لَاِبْرٰهٖيمَۢ ﴿83﴾ اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلٖيمٍ ﴿84﴾ اِذْ قَالَ لِاَبٖيهِ وَقَوْمِهٖ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ ﴿85﴾ اَئِفْكًا اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُرٖيدُونَؕ ﴿86﴾ فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمٖينَ ﴿87﴾ فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ ﴿88﴾ فَقَالَ اِنّٖي سَقٖيمٌ ﴿89﴾ فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرٖينَ ﴿90﴾ فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ ﴿91﴾ مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ ﴿92﴾ فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمٖينِ ﴿93﴾ فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ ﴿94﴾ قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ ﴿95﴾ وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ ﴿96﴾ قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَاَلْقُوهُ فِي الْجَحٖيمِ ﴿97﴾ فَاَرَادُوا بِهٖ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَلٖينَ ﴿98﴾ وَقَالَ اِنّٖي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّٖي سَيَهْدٖينِ ﴿99﴾ رَبِّ هَبْ لٖي مِنَ الصَّالِحٖينَ ﴿100﴾ فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلٖيمٍ ﴿101﴾ فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّٖٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّٖٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىؕ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُؗ سَتَجِدُنٖٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِرٖينَ ﴿102﴾ فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبٖينِۚ ﴿103﴾ وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰهٖيمُۙ ﴿104﴾ قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنٖينَ ﴿105﴾ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُبٖينُ ﴿106﴾ وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظٖيمٍ ﴿107﴾ وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِرٖينَ ﴿108﴾ سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰهٖيمَ ﴿109﴾ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنٖينَ ﴿110﴾ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنٖينَ ﴿111﴾ وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِيًّا مِنَ الصَّالِحٖينَ ﴿112﴾ وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَؕ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِهٖ مُبٖينٌ ﴿113﴾ وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ ﴿114﴾ وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِۚ ﴿115﴾ وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبٖينَۚ ﴿116﴾ وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبٖينَۚ ﴿117﴾ وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقٖيمَۚ ﴿118﴾ وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِرٖينَ ﴿119﴾ سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ ﴿120﴾ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنٖينَ ﴿121﴾ اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنٖينَ ﴿122﴾ وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَلٖينَؕ ﴿123﴾ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهٖٓ اَلَا تَتَّقُونَ ﴿124﴾ اَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِقٖينَۙ ﴿125﴾ اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّلٖينَ ﴿126﴾ فَكَذَّبُوهُ فَاِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ ﴿127﴾ اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَصٖينَ ﴿128﴾ وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِرٖينَ ﴿129﴾ سَلَامٌ عَلٰٓى اِلْ‌يَاسٖينَ ﴿130﴾ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنٖينَ ﴿131﴾ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنٖينَ ﴿132﴾ وَاِنَّ لُوطًا لَمِنَ الْمُرْسَلٖينَؕ ﴿133﴾ اِذْ نَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اَجْمَعٖينَۙ ﴿134﴾ اِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرٖينَ ﴿135﴾ ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَرٖينَ ﴿136﴾ وَاِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِحٖينَۙ ﴿137﴾ وَبِالَّيْلِؕ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿138﴾ وَاِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلٖينَؕ ﴿139﴾ اِذْ اَبَقَ اِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ ﴿140﴾ فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَضٖينَۚ ﴿141﴾ فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلٖيمٌ ﴿142﴾ فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحٖينَۙ ﴿143﴾ لَلَبِثَ فٖي بَطْنِهٖٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿144﴾ فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ سَقٖيمٌۚ ﴿145﴾ وَاَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْطٖينٍۚ ﴿146﴾ وَاَرْسَلْنَاهُ اِلٰى مِائَةِ اَلْفٍ اَوْ يَزٖيدُونَۚ ﴿147﴾ فَاٰمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى حٖينٍؕ ﴿148﴾ فَاسْتَفْتِهِمْ اَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَۙ ﴿149﴾ اَمْ خَلَقْنَا الْمَلٰٓئِكَةَ اِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ ﴿150﴾ اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ ﴿151﴾ وَلَدَ اللّٰهُۙ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿152﴾ اَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنٖينَؕ ﴿153﴾ مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿154﴾ اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ ﴿155﴾ اَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُبٖينٌۙ ﴿156﴾ فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ ﴿157﴾ وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًاؕ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ ﴿158﴾ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ ﴿159﴾ اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَصٖينَ ﴿160﴾ فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ ﴿161﴾ مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنٖينَۙ ﴿162﴾ اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحٖيمِ ﴿163﴾ وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ ﴿164﴾ وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ ﴿165﴾ وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ ﴿166﴾ وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ ﴿167﴾ لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْرًا مِنَ الْاَوَّلٖينَۙ ﴿168﴾ لَكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَصٖينَ ﴿169﴾ فَكَفَرُوا بِهٖۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿170﴾ وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلٖينَۚ ﴿171﴾ اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَ ﴿172﴾ وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ ﴿173﴾ فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى حٖينٍۙ ﴿174﴾ وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿175﴾ اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ﴿176﴾ فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرٖينَ ﴿177﴾ وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى حٖينٍۙ ﴿178﴾ وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿179﴾ سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ ﴿180﴾ وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلٖينَۚ ﴿181﴾ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ ﴿182﴾