"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"
Ayet: 1-9
TA-SİN-MİM ( Dikkat! ) Ey insanlar, bunlar bu apaçık ilahi kitabın / Kuran'ın bildirdiği gerçeklerdir. Ey elçi, bazılarının gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmamasına (üzülüp) kendini harap etme. Şayet Biz dileseydik, gökten bir mucize indirip tüm insanları İslam'a boyun eğdirirdik. (Ama Biz insanları bu dünyada düşünce, inanç ve tercihlerinde özgür bırakıp karakterlerini sınamak isteriz.) Bu sebepten putperest / müşrik Araplar Rahman'ın gönderdiği bu son ilahi öğüt / Kuran kendilerine geldiğinde, ona (inanmak yerine) sadece sırt çevirdiler. Doğrusu onlar (kendilerine gelen gerçekleri) yalanladılar. Ama alaya aldıkları ceza haberleri yakında başlarına gelecektir. Diğer yandan onlar Bizim yeryüzünde birçok bitki çeşidini (insanlar için) bitirdiğimizi de anlamadılar. İşte bunda bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemez. Şüphesiz ki Rabb'in en üstündür ve en merhametlidir.
Ayet: 10-17
Ey elçi, geçmişte Rabb'in Musa'ya: "Şu zalim insanlara, yani Firavuna ve ileri gelen devlet adamlarına git ve onlara, 'Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınmalarını bildir.' diye seslendi / vahiy etti. Musa: "Ey Rabb'im, ben onların beni yalanlamasından ve kalbimin daralıp dilimin kekelemesinden endişe ediyorum. (Ey Rabb'im,) Senden (kardeşim) Harun'u (yanımda yardımcı) bir peygamber olarak görevlendirmeni diliyorum. Ayrıca ben onların beni suçlu sayıp öldürmelerinden de çekiniyorum." dedi. Allah Musa'ya: "Sakın çekinme! Öyleyse (sen ve Harun birlikte) onlara bildirdiğimiz gerçekleri götürün. Şüphesiz ki Biz sizinle beraberiz ve her şeyi hakkıyla işitiriz. Şimdi Firavuna gidin ve ona, '(Ey Firavun,) biz tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'ın elçileriyiz. (Mısır'da köle durumda olan) İsrailoğullarını bizimle gönder.' deyin." dedi.
Ayet: 18-22
Firavun (gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmadı ve) Musa'ya: "(Ey Musa,) biz seni bir bebekken yanımıza alıp büyüttük. Böylece sen yıllarca aramızda (sarayda) yaşadın; ama sonra bize nankörlük edip yapacağını yaptın, (yani bir Mısırlı'yı öldürdün.)" dedi. O vakit Musa: "Doğrusu ben o şeyi (kasıtlı değil) yanlışlıkla yaptım; ama (sizin beni dinlemeden öldürebileceğinizden) çekindim ve kaçtım. Sonra Rabb'im bana en doğru hükümleri lütfetti, beni elçisi yaptı (ve size gönderdi.) Ayrıca (ey Firavun,) senin başıma kakmaya çalıştığın nimet, (aslında bir nimet değil) İsrailoğullarını köleleştirmiş olmandan kaynaklanan bir şeydir." dedi.
Ayet: 23-29
Firavun Musa'ya: "Tüm varlıkların Rabb'i diyerek neyi kastediyorsun?" dedi. Musa ona: "Allah göklerin, yerin ve arasındakilerin (yani her şeyin) tek Rabb'idir. (Ey putperest / müşrik Araplar,) eğer bu gerçeği kesin olarak bilirseniz, (putları / sahte ilahları bırakıp İslam'a inanırsınız.)" dedi. Firavun çevresindeki adamlarına dönüp (alay ederek): "(Musa'yı) dinliyor musunuz(!)" dedi. Musa onlara: "Doğrusu Allah sizin de geçmiş atalarınızın da (yani hepinizin) tek Rabb'idir." dedi. Ama Firavun: "Size gönderilen elçi olduğunu iddia eden bu adam aklını yitirmiş / delirmiş olmalı." dedi. Musa: "Allah doğunun, batının ve arasındakilerin, yani her yerin Rabb'idir. Aklınızı kullanırsanız (anlarsınız.)" dedi. Firavun da: "Eğer benden başka bir ilah kabul edersen, seni hapse atarım." dedi.
Ayet: 30-37
Musa Firavuna: "Eğer ben sana apaçık bir mucize getirdiysem, (ne yapacaksın?)" dedi. Firavun da ona: "Eğer doğruyu söylüyorsan, haydi, o mucizeyi ortaya koy bakalım!" dedi. O vakit Musa asasını / değneğini yere attı ve değnek bir anda büyük bir yılana dönüştü. Sonra Musa elini (gömleğinin içine sokup) çıkardı ve onun eli oradakilerin gözlerinin önünde (kar gibi) bembeyaz oldu. Firavun çevresindeki ileri gelen devlet adamlarına: "Bu (Musa) usta bir sihirbaz olmuş ve yaptığı sihirle / aldatmacayla sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Peki, ne yapmamı önerirsiniz?" dedi. Onlar da Firavuna: "Musa'yı ve kardeşini biraz beklet ve ülkenin her şehrine görevliler gönder ki onlar tüm usta sihirbazları toplayıp (Musa'nın karşısına çıkmaları için) sana getirsinler." dediler.
Ayet: 38-40
Sonra (farklı şehirlerden getirilen) sihirbazlar kararlaştırılan günün kararlaştırılan saatinde bir araya toplandı. Diğer yandan (Firavunun görevlileri tarafından) insanlara: "(Meydanda) toplanın. Sihirbazların üstün gelmesi için onlara destek verelim." denildi.
Ayet: 41-42
(Firavunun gönderdiği görevlilerin topladığı) sihirbazlar Firavuna geldiklerinde ona: "Üstün gelirsek, bize bir ödül verilecek mi?" dediler. Firavun da onlara: "Evet, bir ödül alacaksınız ve bana yakın kimselerden olacaksınız." dedi.
Ayet: 43-48
Musa (karşısına çıkan sihirbazlara): "Atacağınızı atın!" dedi. Sihirbazlar iplerini ve asalarını yere attılar ve (Onların yere attığı ipler ve asalar -yaptıkları sihir / aldatmaca sayesinde- Musa'ya bir anda kıvrılarak hareket eden yılanlar gibi göründü.) Böylece onlar: "Firavunun üstünlüğü adına biz üstün geleceğiz." dediler. Musa da asasını / değneğini yere attı ve o değnek bir anda sihirbazların uydurmaca / hileli yılanlarını yutan (büyük bir yılana dönüştü.) Böylece (aldatmaca değil gerçek bir yılan gören) sihirbazlar secdeye kapanıp: "Artık biz de Musa'nın ve Harun'un Rabb'ine, yani tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'a inandık." dediler.
Ayet: 49-51
Firavun sihirbazlara: "Siz benden izin almadan Musa'ya inandınız, öyle mi? Anlaşılan o ki, Musa size sihri / aldatmacayı öğreten büyük ustanızdır. Ama yakında (nasıl bir cezaya uğrayacağınızı) göreceksiniz. Çünkü ben hepinizi -ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesip- çarmıha asacağım." dedi. O vakit sihirbazlar ona: "Zararı yok! Sonuçta biz ahirette Rabb'imizin huzuruna döneceğiz. Rabb'imizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz; çünkü biz (burada) İslam'a inananların öncüleri olduk." dediler.
Ayet: 52-59
Daha sonra Biz Musa'ya: "(Ey Musa,) kullarımı (İslam'a inananları) geceleyin yola çıkar. (Gizlice Mısır'ı terk edin.) Ama şunu iyi bilin ki, Firavun ve askerleri sizi takip edecektir." diye vahiy ettik / bildirdik. (İslam'a inananların Mısır'ı terk ettiğini haber alan) Firavun hemen ülkenin şehirlerine asker toplama görevlileri gönderdi. Firavun (toplanan askerlere hitap edip): "Düşmanımız olan topluluk sayıca azdır; ama onlar bize (çok) öfkelidir. Oysa biz (öfkeyle hareket eden değil) her ayrıntıya dikkat eden bir orduyuz." dedi. Böylece Biz onları bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve üstün makamlardan çıkardık / ayırdık. Bu böyledir. Sonuçta Biz o nimetleri (o zaman ki) İsrailoğullarına (İslam'a inananlara) bıraktık.
Ayet: 60-68
Gün doğarken Firavun ve askerleri onları takibe başladı. Sonra iki (karşıt) topluluk birbirini görecek kadar yakınlaşınca, Musa'nın yanındakiler: "Yakalanacağız!" dediler. Musa da onlara: "Asla! Çünkü Rabb'im, benimledir ve beni doğru yola yöneltecektir." dedi. O vakit Biz Musa'ya: "Asanı / değneğini denize vur." diye vahiy ettik / bildirdik. Musa değneğini denize vurur vurmaz, deniz yarılıp ikiye ayrıldı ve her parçası büyük bir dağa gibi oldu. Sonra Biz diğerlerini (yani Firavunu ve askerlerini) de onlara (daha çok) yaklaştırdık. Sonuçta Biz Musa'yı ve onun beraberinde olanların hepsini (denizin ortasında açılan yoldan geçirip) kurtardık; diğerlerini (yani İslam'ı ısrarla inkar edenlerii) ise suda boğduk. İşte bunda bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemez. Şüphesiz ki Rabb'in en üstündür ve en merhametlidir.
Ayet: 69-76
Ey elçi, İbrahim'in başından geçen şu olayları da insanlara okuyup aktar. Bir vakit İbrahim babasına ve toplumuna: "Siz neye ibadet ediyorsunuz?" dedi. Onlar: "Heykellere ibadet ediyoruz ve onların önünde duruyoruz / tapınıyoruz " dediler. İbrahim onlara: "Peki, siz onlara dua (ibadet) ettiğinizde, onlar sizi işitebiliyor mu veya size herhangi bir yarar ya da zarar verebiliyor mu?" dediğinde ise onlar: "Hayır, onlar bizi işitemez ve bize hiçbir yarar ya da zarar veremezler; ama biz atalarımızı böyle yaparken gördük (ve aynı şekilde ibadet ediyoruz.)" dediler. İbrahim de onlara: "Peki, önceki atalarınızın ve sizin ibadet ettiğiniz şeylerin (saçmalığını) hiç mi düşünmediniz?" dedi.
Ayet: 77-104
İbrahim onlara: "Şunu iyi bilin ki, sizin -tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'tan başka- ibadet ettikleriniz (yani putlar / sahte ilahlar) benim düşmanımdır. Doğrusu (ben yalnız Allah'a ibadet ederim; çünkü) beni yaratan da, dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelten de, yediren de, içiren de, hastalandığımda iyileştiren de (o putlar / sahte ilahlar değil) Allah'tır. Yine (beni bu dünyada bir süre yaşadıktan sonra) öldürecek olan da (ahirette) diriltecek olan da Allah'tır. İlahi adalet günü (lütfuyla) hatalarımı bağışlamasını umduğum da yalnızca O'dur." dedi. (Sonra) İbrahim şöyle dua etti: "Ey Rabb'im, bana (doğru) hükümleri lütfet ve beni düzeltici / iyi işler yapan insanların arasına kat. Ey Rabb'im, bana diğer insanlara gerçekleri anlatan bir doğruluk dili ver. (Ey Rabb'im,) beni nimetlerle dolu olan cennetin mirasçısı yap. (Ey Rabb'im,) babamı bağışla; çünkü o, dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan sapanlardan oldu. (Ey Rabb'im,) beni diriliş günü (kıyamet günü) utandırma." O gün servet ya da çocuklar değil; ancak dosdoğru bir kalple / vicdanla Allah'a yönelen kimselerin doğruluğu fayda verecektir. (O gün) cennet Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimselere yaklaştırılacak, cehennem ise doğruluktan sapanların önüne çıkarılacaktır. (İşte o gün) cehenneme giren putperestlere / müşriklere: "Allah'tan başka ibadet ettiğiniz (putlar / sahte ilahlar) hani neredeler? Size veya kendilerine yardım edebiliyorlar mı? (Hayır!)" denilecektir. Sonuçta hem putlar / sahte ilahlar, hem onlara inanıp doğruluktan sapanlar, hem de İblis'in (insan ve cin) tüm askerleri tepetaklak cehennem ateşine atılacaktır. Onlar cehennemde birbirlerini suçlayıp: "Allah'ın adıyla yemin ederiz ki, dünyadayken büyük bir sapkınlıkta olduğumuzu ve sizi (putları / sahte ilahları) tüm varlıkların Rabb'iyle bir tuttuğumuzu şimdi anladık. Günahta ısrar eden suçlular bizi dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan saptırdıklarından, artık (ahirette) bizim hiçbir destekçimiz / şefaatçimiz ya da yakın bir dostumuz olmayacaktır. Keşke bize bir daha dünyaya geri dönme fırsatı verilseydi, o zaman İslam'a inanırdık." diyecektir. İşte bunda bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemez. Şüphesiz ki Rabb'in en üstündür ve en merhametlidir.
Ayet: 105-116
Nuh'un toplumu da elçilerimizi yalanladı. Geçmişte bir vakit onların bir soydaşı olan Nuh onlara: "Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Şunu iyi bilin ki, ben Allah'ın size gönderdiği güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve bana uyun. Doğrusu ben İslam'a davet görevim için sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Ama tüm varlıkların Rabb'i olan Allah benim ödülümü (ahirette) verecektir. Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve bana uyun." dedi. Ama onlar: "(Ey Nuh,) şunu iyi bil ki, aramızdaki en alt tabakadan olan kimseler sana uyarlarken, biz sana inanmayız." dediler. Nuh da onlara: "Doğrusu ben (bana uyanların İslam'a inanmadan önceden) ne işler yaptığını bilemem; (ama şimdi onlar İslam'a inanan değerli insanlardır.) Sonuçta Rabb'im onları da (sizi de tüm yaptıklarınızdan) hesaba çekecektir. Keşke ahiretteki hesap gerçeğinin bir farkında olsaydınız. Ayrıca ben İslam'a inananları yanımdan kovacak değilim. Doğrusu ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." dedi. Ama onlar: "(Ey Nuh,) eğer (İslam'a davetten) vazgeçmezsen, seni aramızdan kovarız." dediler.
Ayet: 117-122
Nuh (onları yıllarca İslam'a davet ettikten sonra): "Ey Rabb'im, toplumum beni (ısrarla) yalanladı. (Ey Rabb'im,) onlarla benim aramda (ceza) hükmünü ver. (Ey Rabb'im,) beni ve benimle beraber (İslam'a inananları) kurtar." diyerek dua etti. Sonuçta Biz Nuh'u ve onun beraberinde olanları (Nuh'un yaptığı ve içine insanları ve hayvanları) yüklediği gemiyle kurtardık; sonra da geride kalanları (tufanda) suda boğduk. İşte bunda bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemez. Şüphesiz ki Rabb'in en üstündür ve en merhametlidir.
Ayet: 123-140
Ad toplumu da elçilerimizi yalanladı. Geçmişte bir vakit onların bir soydaşı olan Hud onlara: "Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Şunu iyi bilin ki, ben Allah'ın size gönderdiği güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve bana uyun. Doğrusu ben İslam'a davet görevim için sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Ama tüm varlıkların Rabb'i olan Allah benim ödülümü (ahirette) verecektir. Diğer yandan siz (putlar / sahte ilahlar adına) her tepeye bir işaret / anıt yaparak boş şeylerle uğraşıyorsunuz ve kendinize sanat eserli (mezarlar) ediniyorunuz. Umulur ki (onlarda) ölümsüz olursunuz(!) Ayrıca siz elinize geçirdiğiniz herkese / her şeye zorbaca davranmaktasınız. Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve bana uyun. Öyleyse bildiğiniz tüm nimetleri size lütfeden; (yani) size çocuklar, hayvanlar, bahçeler, pınarlar lütfeden Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. (Yoksa) korkarım ki büyük günün / kıyamet gününün cezasına uğrarsınız." dedi. Ama onlar: "Ey Hud, sen bize ne kadar öğüt verirsen ver, hiç fark etmez. Bunlar ancak eskilerin uydurduğu şeylerdir. Ayrıca biz (Allah tarafından) cezalandırılacak da değiliz." dediler. Böylece onlar gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanladılar. Biz de onları cezalandırıp yok ettik. İşte bunda bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemez. Şüphesiz ki Rabb'in en üstündür ve en merhametlidir.
Ayet: 141-159
Semud toplumu da elçilerimizi yalanladı. Geçmişte bir vakit onların bir soydaşı olan Salih onlara: "Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Şunu iyi bilin ki, ben Allah'ın size gönderdiği güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve bana uyun. Doğrusu ben İslam'a davet görevim için sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Ama tüm varlıkların Rabb'i olan Allah benim ödülümü (ahirette) verecektir. Şimdi siz burada bahçelerde, pınarlarda, ekin tarlalarında ve salkımlı hurmalıklarda güvende olabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Siz dağları ustalıkla oyarak yaptığınız yapılarda (güvenle kalabileceğinizi mi sanıyorsunuz?) Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve bana uyun. (Bundan sonra) yeryüzünde düzelticilik değil bozgunculuk eden ve aşırıya giden (günahta ısrar eden) kimselerin emrine uymayın." dedi. Ama onlar (Salih'e): "Doğrusu sen kendisine sihir yapılmış / ne dediğini bilmeyen bir kimsesin. (Hayır, sen Allah'ın elçisi olamazsın;) çünkü sen sadece bizim gibi (sıradan) bir insansın. Eğer doğruyu söylüyorsan, bize bir mucize getir." dediler. Salih de onlara: "İşte bu dişi deve, (ihtiyaç sahipleri süt içsin diye) Allah'ın size gönderdiği bir mucizedir. Allah'ın emrine göre şu sudan bir gün o, bir gün siz sırasıyla su içeceksiniz. Sakın ona kötülükle dokunmayın. Yoksa büyük günün / kıyamet gününün cezasına uğrarsınız." dedi. Bu açıklamaya rağmen onlar o dişi deveyi kesip öldürdüler. Sonuçta onlar pişman oldular; çünkü (Allah'ın) cezasına uğradılar. İşte bunda bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemez. Şüphesiz ki Rabb'in en üstündür ve en merhametlidir.
Ayet: 160-175
Lut'un toplumu da elçilerimizi yalanladı. Geçmişte bir vakit onların bir soydaşı olan Lut onlara: "Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Şunu iyi bilin ki, ben Allah'ın size gönderdiği güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve bana uyun. Doğrusu ben İslam'a davet görevim için sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Ama tüm varlıkların Rabb'i olan Allah benim ödülümü (ahirette) verecektir. Diğer yandan siz Rabb'inizin sizin için yarattığı hanımlarınızı bırakıp başka erkeklere (cinsel istekle) yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz haddini aşan (Allah'ın koyduğu sınırı çiğneyen) kimselersiniz." dedi. Ama onlar: "Ey Lut, eğer (İslam'a davetten) vazgeçmezsen, seni aramızdan çıkarıp (kovarız.)" dediler. Lut da onlara: "Doğrusu ben sizin yaptıklarınızdan iğreniyorum." dedi. Lut: "Ey Rabb'im, beni ve ailemi / benim beraberimde olanları (yani İslam'a inananları) onların yaptıklarından koru." diyerek dua etti. Sonuçta Biz -cezaya uğrayan yaşlı hanımı hariç- Lut'u ve ailesinin / onun beraberinde olanların (yani İslam'a inananların) hepsini kurtardık; sonra da diğerlerini (yani İslam'ı ısrarla inkar edenleri) yıkıp yerle bir ettik. Daha sonra Biz İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin üzerine bir felaket yağmuru yağdırdık. Herkes şunu iyi bilsin ki, uyarılarımıza uymayanlara yağan ceza yağmuru çok kötü olur. İşte bunda bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemez. Şüphesiz ki Rabb'in en üstündür ve en merhametlidir.
Ayet: 176-191
Eyke halkı da elçilerimizi yalanladı. Geçmişte bir vakit Şuayb onlara: "Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Şunu iyi bilin ki, ben Allah'ın size gönderdiği güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve bana uyun. Doğrusu ben İslam'a davet görevim için sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Ama tüm varlıkların Rabb'i olan Allah benim ödülümü (ahirette) verecektir. Ölçüyü (ve tartıyı) tam olarak yerine getirin. Sakın ölçüyü / tartıyı bozanlardan olmayın! Dosdoğru ölçün ve insanların haklarını çalmayın. Sakın yeryüzünde bozgunculuk edip karışıklık çıkarmayın! Artık sizi ve önceki nesilleri yaratan Rabb'inizin emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının." dedi. Ama onlar (Şuayb'e): "Doğrusu sen kendisine sihir yapılmış / ne dediğini bilmeyen bir kimsesin. (Hayır, sen Allah'ın elçisi olamazsın;) çünkü sen sadece bizim gibi (sıradan) bir insansın. Bu yüzden biz senin bir yalancı olduğunu düşünüyoruz. Eğer doğru söylüyorsan, haydi, ceza olarak üzerimize gökten parçalar (taşlar) düşür." dediler. Şuayb ise onlara: "Şüphesiz ki Rabb'im yaptığınız kötülükleri en iyi bilendir. (Öyleyse cezayı benden değil Allah'tan bekleyin.)" dedi. Onlar Şuayb'ı ısrarla yalanladılar ve sonuçta (kara bulutlarla) gölgeli bir günün cezasına uğradılar. Doğrusu (onları öldüren) o ceza da büyük günün / kıyamet gününün cezasından sayılır. İşte bunda bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemez. Şüphesiz ki Rabb'in en üstündür ve en merhametlidir.
Ayet: 192-197
Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran tüm varlıkların Rabb'i (olan Allah) tarafından indirilmiştir. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Ruhul Emin / Cebrail onu senin kalbine (insanları) uyarasın diye indirmiştir. Bu ilahi kitap / Kuran (ilk muhatap olan Araplar onu iyi anlasınlar diye) apaçık bir Arapçayla (indirilmiştir) ve onun öğretisi / İslam tüm önceki ilahi kitapların asıllarında da vardır.. Öyleyse (sayıları az olsa da) İsrailoğullarından ilahi kitabı bilen (samimi) kimselerin bu ilahi kitabı / Kuran'ı anlayıp (İslam'a inanmaları) tüm insanlar için bir kanıt olmalıdır.
Ayet: 198-204
Şayet Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı bu elçi yerine Arap olmayan birine (Arapça olmayan bir dilde) indirseydik ve o elçi onu Araplara okusaydı, onlar (anlamadıkları) o kitaba inanmazlardı. (Bu yüzden Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı ilk muhatap olan Araplar anlasınlar diye Arapça indirdik.) Bu böyledir. Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı günahta ısrar eden suçluların kalplerine de sunarız; ama onlar şiddetli cezamızı görene kadar İslam'a inanmazlar. Sonuçta ceza onlara bir anda hiç beklemedikleri bir yerden gelecektir. İşte o vakit onlar: "Acaba bize biraz erteleme verilir mi?" diyecektir. Öyleyse onlar cezamızın hemen gelmesini istememelidir.
Ayet: 205-209
Ey elçi, biliyorsun ki, Biz İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin (cezalarını erteleyip) onları (bu dünya nimetlerinden) yıllarca yararlandırsak bile, tehdit edildikleri ceza onların başlarına gelecektir. Sonuçta (dünyada) yararlandıkları şeyler onları (cezadan) kurtaramayacaktır. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Biz hiçbir beldeyi -oraya bir uyarıcı göndermeden- cezalandırıp yok etmedik. İşte bu ilahi kitap / Kuran ilahi bir öğüttür. Çünkü Biz hiçbir zaman haksızlık etmeyiz.
Ayet: 210-213
Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran, (kötülük için) şeytanlar tarafından değil (Allah'ın emriyle iyilik için melekler tarafından) indirilmiştir. Bu ilahi kitap / Kuran şeytanlara yakıştırılamaz ve onlar onu asla kendilerine yakıştıramazlar. Doğrusu (şeytanların kötü niyeti) onları bu ilahi kitabı / Kuran'ı dinlemekten de uzak tutmaktadır. Öyleyse Allah ile beraber (sahte) bir ilaha daha dua (ibadet) etme! Yoksa Allah'ın cezasına uğrayanlardan olursun.
Ayet: 214-220
Ey elçi, en yakınlarından başlayarak insanları uyar ve İslam'a inanıp sana uyan kimseleri -kol kanat gererek- koru. Eğer bazıları sana karşı çıkarlarsa, onlara: "(Doğrusu ben sizin yaptığınız kötülüklerden uzağım." de ve yalnız en üstün ve en merhametli olan Allah'a güvenip dayan. Şüphesiz ki Allah seni (bir şey için) ayağa kalktığında da, secde edenlerin arasında secdeye gidip geldiğinde de, yani her durumda görür. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir.
Ayet: 221-227
Şimdi size şeytanların kime indiğini bildireyim: Doğrusu şeytanlar iftiracı ve günahkar olan herkese inerler. Çünkü onlar şeytanların yalanlarını dinlerler ve onlardan birçoğu yalan söylerler. Doğrusu (iftira atan ve günahı öven şiirler söyleyen) putperest / müşrik şairlere (ancak) doğruluktan sapanlar uyarlar. Ey elçi, biliyorsun ki, o putperest / müşrik şairler (yalanın) her alanında hayal kurup yapmadıkları şeyleri söyleyebilirler. İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan, Allah'ı çokça (şükürle) anan ve (putperest / müşrik Araplar tarafından) haksızlığa uğratıldıktan sonra (İslam'a inananlara) destek veren şairler ise (sizdendir.) Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, haksızlıkta / zulümde ısrar eden tüm zalimler ahirette ne kötü bir yıkılışla yıkıldıklarını anlayacaktır.