"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"
Ayet: 1-2
HA-MİM , 'AYN-SİN-KAF ( Dikkat! ) Ayet: 3-4
Bu böyledir. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, sana ve senden önceki elçilere gerçekleri vahiy eden / bildiren Allah en üstündür ve her şeyi en iyi bilendir. Herkes şunu da iyi bilsin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Şüphesiz ki Allah en yücedir ve en büyüktür.
Ayet: 5
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, melekler Rabb'lerinin yüceliğini hamd ile anarak hareket ederlerken ve yeryüzündeki (İslam'a inanan) kimseler için bağışlanma dilerlerken, gökler (Allah'a duydukları derin saygıdan) neredeyse baştan sona parçalanacak gibi olur. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 6
Allah'tan başka (putları / sahte ilahları da güya) dost edinen kimseler şunu iyi bilsinler ki, onları koruyup gözeten (putlar / sahte ilahlar değil) Allah'tır. Ey elçi, sen onların (yaptığı yanlışları) savunacak değilsin.
Ayet: 7
Ey elçi, bu böyledir, Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı sana, ilk muhatap olan Mekkeli Arapları ve çevresindeki insanları -hiç şüphesiz olan- toplanma günü (yani kıyamet günü) hakkında uyarman için, Arapça olarak vahiy ettik / bildirdik. Doğrusu kıyamet günü insanlardan bazıları cennete, bazıları da cehennemin alevli ateşine girecektir.
Ayet: 8-10
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, şayet Allah dileseydi (zorlasaydı) tüm insanları (İslam'a inanan) tek bir toplum yapardı. Ama (Allah insanları bu dünyada düşünce, inanç ve tercihlerinde özgür bırakıp karakterlerini sınar ve ancak) dileyenleri (yani İslam'a inananları) rahmetine sokar. Sonuçta haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin (Ondan başka) bir dostu veya yardımcısı kalmayacaktır. Ama (ne yazık ki) putperest / müşrik Araplar Allah'tan başka (putları / sahte ilahları da güya) dost edindiler. (Ey insanlar, şunu iyi bilin ki,) sizin gerçek dostunuz Allah'tır. Doğrusu Allah ölüleri (ahirette) diriltecektir. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir. Ey elçi, de ki: "Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, sizin (İslam'dan) ayrılığa düştüğünüz konularda hüküm yalnız Allah'ındır. İşte, Rabb'im olan Allah'ın özellikleri böyledir. Doğrusu ben yalnız Allah'a güvenip dayandım ve yalnız Ona gönülden yönelirim."
Ayet: 11-12
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, gökleri ve yeri yoktan var edip yaratan Allah sizi ve hayvanları (erkek ve dişi) çiftler halinde yaratıp böylece çoğaltmaktadır. Onun hiçbir benzeri yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi hakkıyla görendir. Doğrusu Allah göklerin ve yerin anahtarlarının (yani hükümranlığının) tek sahibidir. Allah (bu dünyada bir sınav olarak) verdiği nimetleri dilediğine bol, dilediğine de belli bir ölçüde verir. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir.
Ayet: 13-14
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah (geçmişte) Nuh'a emrettiği hükmün aynısını size de emretmiştir. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, sana vahiy ettiğimiz / bildirdiğimiz hükümle, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya emrettiğimiz hüküm aynıdır. (O temel hüküm şudur:) Dini (İslam'ı) dosdoğru yaşayın ve İslam'dan ayrılığa düşmeyin. Ey elçi, (ne yazık ki) senin onları çağırdığın din (İslam) putperest / müşrik Araplara ağır geldi. Doğrusu Allah dileyenleri (yani İslam'a inananları) seçer ve Ona gönülden yönelen kimseleri dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltir. Doğrusu (ehli kitaptan) bazıları (Medineli Yahudiler) kendilerine bu ilahi bilgi (yani bu ilahi kitap / Kuran) geldikten sonra kıskançlıkları yüzünden (İslam'dan) ayrılığa düştüler. Ey elçi, şayet Rabb'inin önceden verdiği (insanları bu dünya hayatında belli bir süreye / ölüm vaktine kadar sınama) sözü olmasaydı, (günahta ısrar eden suçluların ceza) hükümleri hemen verilirdi. Ne yazık ki (İslam'a inanan) önceki ehli kitaptan sonra gelen ve ilahi kitabı miras / emanet alan şimdiki ehli kitap (İslam'a inanmak yerine onu inkar edip) şüphe içinde bocalamaktadır.
Ayet: 15
Öyleyse ey elçi, insanları İslam'a davet et, emrolunduğun gibi dosdoğru ol ve bazılarının kötü arzularına uyma. Ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu ben Allah'ın indirdiği bu ilahi kitaba / Kuran'a inandım ve aranızda adaletli olmakla emrolundum. Şüphesiz ki Allah -bizim de sizin de- hepimizin tek Rabb'idir. Doğrusu bizim yaptığımız bize, sizin yaptığınız da size dönecektir. Aramızda çekişmemize gerek yok! (Çünkü eğer çekişmezsek,) Allah (bir gün) aramızı bulur. Sonuçta herkes ahirette Allah'ın huzuruna varıp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir."
Ayet: 16
Doğrusu (bu elçinin) İslam'a davetine olumlu cevap verildikten sonra (İslam'a inananların inancını bozmak için) Allah hakkında (yalanlar uydurup) tartışan putperest / müşrik Arapların (tüm) iddiaları Rabb'leri tarafından geçersiz kılınmıştır. Onlar Allah'ın öfkesini / cezasını hak etmiştir. Sonuçta (ahirette) onlar şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 17-18
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bu ilahi kitabı / Kuran'ı gerçeklerle indiren ve terazi (yani adalet) ilkesini lütfeden Allah'tır. Nereden bileceksin, belki kıyamet çok yakında kopacaktır. Ama kıyametin kopacağına (ahiretteki hesaba) inanmayan kimseler (alay ederek) onun hemen kopmasını isterler. İslam'a inananlar ise ahiretteki hesaptan çekinir ve onun bir gerçek olduğunu bilirler. (Ey insanlar,) şunu iyi bilin ki, kıyametin kopacağına inanmayıp tartışan putperest / müşrik Araplar derin bir sapkınlığın içindedir.
Ayet: 19-20
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah kulları için (büyük) lütuflar sahibidir. Allah dileyenlere (yani çalışanlara) nimetlerini lütfeder. Şüphesiz ki Allah en güçlüdür ve en üstündür. Doğrusu Biz ahiret kazancını isteyenlere ahiret kazancını artırarak veririz; (ahiret kazancını değil sadece) dünya kazancını isteyen kimselere ise dünya kazancından (biraz) veririz. Ama onların ahiretteki (cennet nimetlerinden) hiçbir payı olmayacaktır.
Ayet: 21
Doğrusu putperest / müşrik Arapların Allah'a ortak koştuğu putları / sahte ilahları vardır. O putlar / sahte ilahlar da onlara Allah'ın izin vermediği (İslam'a aykırı) şeyleri (uydurma) bir din yapmıştır. Şayet (Allah'ın önceden verdiği insanları bu dünya hayatında belli bir süreye / ölüm vaktine kadar sınama ve) seçip ayırma sözü olmasaydı, (günahta ısrar eden suçluların ceza) hükümleri hemen verilirdi. Sonuçta haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 22-23
Ey elçi, (ahirette) sen haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri -yaptıkları (kötülüklerin) cezasına uğradıklarında- korkudan titrerlerken göreceksin. İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseler ise ahirette cennet bahçelerinde (bulunacaktır.) Doğrusu Rabb'leri onlara diledikleri (her nimeti) lütfedecektir. En büyük lütuf da budur. Allah İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kullarına işte bu müjdeyi veriyor. Ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu ben İslam'a davet görevim için sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Sizden sadece yakınlarıma (İslam'a inananlara) sevgi duymanızı istiyorum. Doğrusu Biz iyi işler yapanların ödüllerini ahirette artırarak vereceğiz. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve fazlasıyla ödüllendirendir.
Ayet: 24-26
Ey elçi, bazıları sana, 'yalan uydurup Allah'a iftira etti' diyorlar. (Hayır, onlar yalan söylüyorlar. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Doğrusu Allah batıl inançları (hurafeleri) yok etmek ve gerçekleri kendi sözleriyle ortaya koymak (ister.) Şüphesiz ki Allah herkesin kalbinden geçeni (niyetini) en iyi bilendir. (Ey insanlar, şunu iyi bilin ki,) Allah kullarının tövbelerini kabul edendir, (hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzelten kimselerin) kötülüklerini affedendir ve tüm yaptıklarınızı bilendir. Doğrusu Allah, İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimselerin dualarına olumlu cevap verir ve onlara (ahirette vereceği nimetleri) artırır. İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler ise (ahirette) şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 27-28
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, şayet Allah kullarına lütfettiği dünya nimetlerini daha bol verseydi, onlar yeryüzünde (daha çok) azgınlık ederlerdi. Bu yüzden Allah dünya nimetlerini dilediğine dilediği kadar lütfeder. Şüphesiz ki Allah kullarından haberdardır ve her şeyi hakkıyla görendir. Doğrusu (uzun süren bir kuraklığın ardından ve) insanlar (yağmurdan) ümit kestikten sonra yağmuru (yeniden) yağdıran ve rahmetini yayan Allah'tır. Şüphesiz ki Allah insanların gerçek dostudur ve övgüye en layıktır.
Ayet: 29
Doğrusu Allah'ın gökleri ve yeri yaratıp canlıları oralarda yayması Onun bildirdiği gerçeklerdendir. Şüphesiz ki Allah dilediğinde (yani ahirette) onları bir araya toplamaya (ve tüm yaptıklarından hesaba çekmeye) gücü yetendir.
Ayet: 30-31
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, başınıza gelen her sıkıntı kendi ellerinizle yaptıklarınız yüzündendir. Şunu iyi bilin ki, (Allah) birçok hatanızı affeder. Ey insanlar, şunu da iyi bilin ki, siz yeryüzünde (Allah'ın hiçbir gerçeğine) engel olamazsınız. Doğrusu sizin Allah'tan başka gerçek bir dostunuz veya bir yardımcınız yoktur.
Ayet: 32-35
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, (Allah'ın lütfuyla) dağ gibi büyük gemilerin denizde yüzüp gitmesi Onun bildirdiği gerçeklerdendir. Ama Allah -dilerse- rüzgarı keserek yelkenli gemileri denizin ortasında bırakabilir. İşte bunda (İslam için) sabreden ve şükreden kimselere bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Diğer yandan Allah -bazılarının yaptığı yanlışlar yüzünden- o gemileri batırabilir. Ama Allah birçok yanlışı affeder. Öyleyse bildirdiğimiz gerçeklere karşı mücadele eden kimseler Allah'tan kaçıp sığınabilecekleri bir yer olmadığını bilmelidir.
Ayet: 36-39
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, size verilen (yani sahip olduğunuz) her şey (ancak) bu dünya hayatının (geçici) faydalarıdır; ama ahirette Allah'ın huzurundaki (cennet nimetleri) İslam'a inanan ve yalnız Rabb'lerine güvenip dayanan kimseler için daha iyidir ve daha kalıcıdır. İslam'a inanan ve yalnız Rabb'lerine güvenip dayanan kimseler büyük günahlardan ve utanç verici / çirkin şeylerden kaçınırlar ve kızdıklarında (öfkelerini yutkunup) hataları bağışlarlar. Onlar Rabb'lerinin emrine olumlu cevap verir, namazı düzenli kılar, işlerini aralarında istişare eder ve kendilerine lütfettiğimiz nimetlerden (İslam için) harcama / yardım yaparlar. Onlar bir saldırıya (haksızlığa) uğradıklarında ise (daha çok) yardımlaşırlar.
Ayet: 40-47
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bir kötülüğün karşılığı ancak o kötülüğe denk bir ceza olabilir. Ama Allah (hataları) affeden ve düzeltici / iyi işler yapan kimseleri (ahirette) lütfuyla ödüllendirilecektir. Şüphesiz ki Allah haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri sevmez. Ama bir haksızlığa / zulme uğradıktan sonra yardımlaşan kimseler (kendilerini savunurlarken verdikleri zarardan) sorumlu değildir. Doğrusu ancak insanlara karşı haksızlıkta / zulümde ısrar eden ve yeryüzünde haksızca azgınlaşan kimseler yaptıklarından sorumludur. İşte onlar (ahirette) şiddetli cezalara uğrayacaktır. Diğer yandan (İslam için) sabırla dayanışarak hareket eden ve hataları bağışlayan kimseler (ahirette cennet ödülünü kazanacaktır.) Doğrusu bunlar (Allah'ın cennet ödülünü kazandıran) önemli işlerdir. Allah'ın ısrarlı sapkınlıkları içinde bıraktığı kimselerin ise Ondan başka bir dostu (veya yardımcısı) kalmayacaktır. Ey elçi, biliyorsun ki, haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler (ahiretteki) cezayı gördüklerinde, 'Bu cezadan geri dönmenin bir yolu / çaresi var mı?' diyecektir. Ey elçi, (ahirette) onların -utançtan boyun eğmiş ve göz ucuyla gizlice etrafa bakar bir halde- (cehennem cezasına) sunulduğunu göreceksin. Doğrusu gerçekten kaybedenler (dünyada kaybedenler değil) ancak hem kendilerine hem de yakınlarına kıyamet günü kaybettiren kimselerdir. Herkes şunu iyi bilsin ki, haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler (ahirette) kalıcı (sonsuz) cezaların içinde olacaktır. Doğrusu onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek bir dostu kalmayacaktır. Sonuçta Allah'ın ısrarlı sapkınlıkları içinde bıraktığı kimseler için (cehennem cezasından) geri dönmenin hiçbir yolu / çaresi yoktur. (Öyleyse) Allah'ın söz verdiği ve geri çevrilmesi mümkün olmayan kıyamet günü gelmeden önce Rabb'inizin emrine olumlu cevap verin. Yoksa (şunu iyi bilin ki,) o gün gelince, hiçbir yere kaçıp sığınamazsınız ve ahiretteki hesabı yok sayamazsınız.
Ayet: 48
Eğer putperest / müşrik Araplar gerçeklere / İslam'a / doğruluğa sırt çevirirlerse, (ahirette cezaya uğrayacaktır.) Ey elçi, Biz seni onlara bir bekçi olarak göndermedik. Ey elçi, senin görevin sadece gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu açıkça duyurmaktır. Doğrusu Biz bazı insanlara lütfumuzdan bir rahmet (nimet) tattırdığımızda, çok sevinip şımarmaktadır. Bazılarının başlarına -bu dünyada işledikleri günahlar yüzünden- bir sıkıntı geldiğinde ise onlar hemen (Allah'ın rahmetinden ümit kesip) nankörlük etmektedir. Doğrusu İslam'ı inkar eden insanlar çok nankördür.
Ayet: 49-50
Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin tek hükümranıdır. Doğrusu Allah dilediği şekilde yaratır. Doğrusu Allah dilediklerine kız çocuğu lütfederken, dilediklerine erkek çocuğu lütfeder. Yine Allah (dilediklerine) erkek ve kız çocuklarını birlikte verirken, dilediklerini kısır yapabilir. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir ve her şeye gücü yetendir.
Ayet: 51
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah'ın bir insanla sizin konuştuğunuz gibi konuşması asla söz konusu olamaz. Doğrusu Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla, yani bir engel ardından ya da bir melek elçi göndererek konuşur. Böylece Allah izniyle / lütfuyla dilediğine (elçisine) dilediği sözleri vahiy eder / bildirir. Şüphesiz ki Allah en yücedir ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 52-53
Ey elçi, bu böyledir, Biz insanlara ruh (hayat) veren bu ilahi kitabı / Kuran'ı sana emrimizle vahiy ettik / bildirdik. Doğrusu sen (daha önceden) -ilahi kitap nedir veya Allah'ın kitabına inanmak nedir?- bilmezdin. Ama Biz (bu ilahi kitabı / Kuran'ı sana indirip) onu kendisiyle kullarımızdan dileyenleri (yani İslam'a inananları) dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttiğimiz bir ışık yaptık. Ey elçi, sen insanları (bu ışıkla / Kuran'la) dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa, yani göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibi olan Allah'ın dosdoğru yoluna yöneltiyorsun. Herkes şunu iyi bilsin ki, her konu (hesabının sorulması için) Allah'ın huzuruna gelecektir.