"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"
Ayet: 1-3
TA-HA ( Dikkat! )
Ey elçi, Biz sana bu ilahi kitabı / Kuran'ı sıkıntı vermek için değil ancak Allah'a karşı çıkmaktan korkan kimseler için ilahi bir hatırlatma olsun diye indirdik.
Ayet: 4-8
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, bu ilahi kitap / Kuran, yeri ve yüksek gökleri yaratan (Allah) tarafından indirilmiştir.
Rahman olan Allah (gökleri ve yeri kuşatan) Arş'a hükmetmektedir. Şüphesiz ki Allah göklerin, yerin, arasındakilerin ve yerin altındakilerin (yani her şeyin) tek sahibidir.
(Düşünceni) açıklasan da (gizlesen da fark etmez;) çünkü Allah gizliyi ve gizlinin gizlisini bilir.
Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Doğrusu Allah en güzel isimlerin sahibidir.
Ayet: 9-17
Ey elçi, sana Musa'nın yaşadığı olayların haberi geldi: Geçmişte bir vakit Musa (yolculuğu sırasında) bir ateş gördü ve ailesine: "Siz beni burada bekleyin. Yakında bir ateş gördüm. (Oraya gideyim.) Belki size (ateş yakmak için) bir kor parçası getirebilirim veya ateşin yanında yolu bilen birini bulabilirim." dedi. Musa o ateşe vardığında, (Allah tarafından) ona: "Ey Musa, Ben senin Rabb'inim. (Şimdi) ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen (şu an) kutsal Tuva vadisindesin. Ben seni (elçim olarak) seçtim. Şimdi sana vahiy ettiğim / bildirdiğim gerçekleri (iyice) dinle. Doğrusu Ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur / Ben tüm varlıkların tek ilahıyım. Öyleyse yalnız Bana ibadet et ve ilahi öğüdümden yararlanmak için düzenli olarak namaz kıl. Doğrusu kıyametin kopması gelip çatacaktır. Ama Ben herkese (bu dünya sınavında) yaptığının karşılığı (ahirette) verilsin diye Ben (kıyametin kopma vaktini) gizliyorum. (Ey Musa,) kıyametin kopacağına (ve ahiretteki hesaba) inanmayıp kötü arzularına uyan kimseler seni Bana ibadetten alıkoymasın! Yoksa sonun kötü olur. (Şimdi söyle bakalım,) sağ elinde ne var?" diye seslenildi / vahiy edildi.
Ayet: 18-24
Musa: "Bu, benim asamdır / değneğimdir. (Gerektiğinde) ona dayanırım, (gerektiğinde) onunla koyunlarım için yaprak koparırım ve (gerektiğinde) diğer işlerimi yapmada ondan yararlanırım." dedi.
Allah Musa'ya: "Ey Musa, onu yere at." dediğinde, Musa değneğini yere attı. O değnek bir anda hızla hareket eden bir yılana dönüştü. Allah ona: "Değneğini yerden al. Sakın çekinme! Biz onu eski haline döndüreceğiz. Şimdi de elini gömleğinin içine sok. O elin -başka bir mucize olarak- kusursuz (kar gibi) bembeyaz olarak gömleğinden çıkacaktır. Biz bunları büyük mucizelerimizden bazılarını sana göstermek için ortaya koyduk. (Şimdi) Firavuna git (ve onu İslam'a davet et.) Çünkü o, (Allah'a karşı) azgınlaştı." dedi.
Ayet: 25-35
Musa: "Ey Rabb'im, kalbime ferahlık ver, işimi kolaylaştır ve dilimdeki (düğümü) zorluğu çöz. (Güzel konuşmamı sağla ki) insanlar sözlerimi iyi anlasınlar. (Ey Rabb'im,) ailemden birini -kardeşim Harun'u- bana yardımcı yap ve onunla beni güçlendir. Elçilik görevimde Harun'u bana ortak et ki, biz Senin yüceliğini çokça anarak hareket edelim ve Seni çokça (şükürle) analım. Şüphesiz ki Sen her zaman tüm yaptıklarımızı hakkıyla göresin / ahirette bizi tüm yaptıklarımızdan hesaba çekeceksin." dedi.
Ayet: 36-44
Allah: "Ey Musa, (Benden) istediklerin sana verilmiştir. Ey Musa, doğrusu (geçmişte) Biz sana bir defa daha iyilikte bulunmuştuk. (O vakit sen bebekken, Firavunun askerleri seni öldürmesin diye) Biz senin annene, 'Bebeğini bir sandık içine koy ve su akıntısına bırak. Su akıntısı onu (güvenli bir) kıyıya götürecektir. Böylece Bana ve ona düşman olan Firavun (o bebeğin İsrailoğullarından olduğunu bilmeden) onu (korumasına) alacaktır.' diye vahiy ettik / bildirdik. Ayrıca Ben sana rahmetimden bir sevimlilik verdim. Çünkü ben senin -Benim gözetimim altında- (Firavunun yanında) yetiştirilmeni istedim. Bu arada kız kardeşin de (Firavunun sarayına) gidiyordu ve 'Size o bebeğin bakımını üstlenecek birini bildireyim mi?' diyordu. Böylece Biz seni annene -gözü aydın olsun ve artık üzülmesin diye- geri döndürdük. Sonra sen (büyüdün ve yanlışlıkla) bir kimseyi öldürdün. Ama Biz seni o dertten kurtardık ve bazı sınavlardan geçirdik. Daha sonra sen yıllarca Medyen halkının arasında (yaşayıp) kaldın ve bir ölçüye göre (yani Şuayb'ın şart koştuğu süreyi tamamlayıp Mısır'a) geri geldin. (Ey Musa,) Ben seni elçim olarak görevlendirdim. (Şimdi) sen ve kardeşin bildirdiğim gerçeklerle (ve mucizelerimle) Firavuna gidin ve ilahi öğüdümü duyurmada gevşeklik göstermeyin. (Artık) Firavuna gidin (ve onu İslam'a davet edin.) Çünkü o, (Allah'a karşı) azgınlaştı. Ama ona (sert değil) yumuşak sözler söyleyin. Umulur ki Firavun öğüt alır ya da (ilahi öğüdümü işittiğinde) kalbinde bir ürperti duyar." dedi.
Ayet: 45-48
Musa ve Harun: "Ey Rabb'imiz, Firavunun bize karşı aşırı derecede kötü davranmasından veya azıtmasından çekiniyoruz." dediler. Allah da onlara: "Endişe etmeyin, şunu iyi bilin ki, Ben sizinle beraberim. Şüphesiz ki Ben her şeyi hakkıyla işitirim ve görürüm. Şimdi Firavuna gidin ve ona, 'Ey Firavun, doğrusu biz Rabb'inin (gönderdiği) elçileriz. Öyleyse İsrailoğullarını bizimle gönder ve onları cezalandırma. (Biliyorsun ki) biz sana Rabb'inin bildirdiği gerçekleri (ve mucizeleri) getirdik. Selam / esenlik, dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa uyanların üzerine olsun. (Ey Firavun, şunu iyi bil ki, Allah tarafından) bize gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanlayan ve yüz çeviren kimselerin ahirette cezaya uğrayacağı' vahiy edildi / bildirildi.' deyin." dedi.
Ayet: 49-53
(Onlar Firavuna gittiklerinde,) Firavun (alay ederek): "Ey Musa, sizin Rabb'iniz de kimmiş?" dedi. Musa ona: "(Ey Firavun,) bizim Rabb'imiz her şeyi yaratandır ve dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltendir." dedi. Firavun: "Peki, öncekilerin durumu nedir?" dediğinde ise Musa: "Onların durumunun bilgisi Rabb'imin yanındaki (büyük / ana) bir kitapta yazılıdır. Şüphesiz ki Rabb'im doğruluktan sapmaz ve unutmaz. Doğrusu Allah yeryüzünü (orada yaşamanıza) uygun olarak yaratandır, orada sizin için yollar açandır ve -onunla çeşitli bitki çeşitlerini çıkardığımız- yağmuru gökten yağdırandır." dedi.
Ayet: 54-55
Ey insanlar, (yağmurla topraktan çıkan ürünlerden) yiyin ve (yağmurla yeşeren otlaklarda) hayvanlarınızı otlatın. İşte bunda akıl sahiplerine bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Şunu iyi bilin ki, Biz sizi topraktan yarattık; (öldüğünüzde) sizi toprağa geri döndürürüz; ahirette de sizi yeniden topraktan çıkarıp dirilteceğiz.
Ayet: 56-60
Doğrusu Biz (Musa ve Harun ile) bildirdiğimiz gerçeklerin (ve mucizelerin) hepsini Firavuna gösterdik; ama o, onları yalanladı ve karşı çıktı.
O vakit Firavun: "Ey Musa, sen sihirbazlığınla bizi yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin? Öyleyse biz de sana senin yaptığın sihirbazlık gibi sihirbazlıkla geliriz. Şimdi senin de bizim de karşı çıkmayacağımız bir buluşma vakti ve iki taraf için uygun bir buluşma yeri belirle." dedi. Musa da ona: "Sizin benimle buluşma vaktiniz bayram günü olsun. O gün insanlar gündüz vakti (şehir meydanda) toplanabilirler." dedi. Böylece Firavun (konuşmayı sonlandırdı ve) yüzünü çevirip gitti. Daha sonra Firavun planını kurdu ve (buluşma vaktinde buluşma yerine) geldi.
Ayet: 61-64
Musa (sihirbazları İslam'a davet etti ve) onlara: "(Eğer İslam'ı ısrarla inkar ederseniz, ahirette) size yazık olacaktır. Sakın yalan uydurup Allah'a iftira etmeyin! Yoksa Allah sizi bir cezayla yok eder. Şunu iyi bilin ki, iftira edenler ahirette kaybedecektir." dedi. O vakit (Musa'nın karşısına çıkan) sihirbazlar yapacakları işler hakkında kendi aralarında çekiştiler ve fısıldaşarak: "Bu iki sihirbaz (Musa ve Harun) yaptıkları sihirle / aldatmacayla sizi yurdunuzdan çıkarmak ve benimsediğiniz yolu / inancı ortadan kaldırmak istiyorlar. Öyleyse planınızı kurun ve sırayla gelin. Çünkü bugün üstün gelen kurtuluşa erişecektir." dediler.
Ayet: 65-70
(Musa'nın karşısına çıkan) sihirbazlar: "Ey Musa, sen mi atacaksın, yoksa önce biz mi atalım?" dediler. Musa da onlara: "Önce siz atın." dedi. Onların (yere attığı) ipler ve asalar -yaptıkları sihir / aldatmaca sayesinde- Musa'ya bir anda kıvrılarak hareket eden (yılanlar) gibi göründü. Musa (etkilenip) içinde bir korku hissetti.
Biz de Musa'ya: "Endişe etme. Çünkü sen (onlardan) üstünsün. Şimdi sağ elinde bulunan asayı / değneği yere at. O değnek onların yaptıklarını yutacaktır. Onların yaptıkları gerçek değil sadece sihirbazlık hilesidir. Doğrusu sihirbazlar -ne yaparsa yapsın- asla kurtuluşa erişemez." dedik. Sonra sihirbazlar (Musa'nın yere attığı değneğin bir yılana dönüşüp onların düzeneklerini yuttuğunu gördüler ve) secdeye kapanıp: "(Artık biz de) Harun'un ve Musa'nın Rabb'i olan Allah'a inandık." dediler.
Ayet: 71-73
Firavun sihirbazlara: "Siz benden izin almadan Musa'ya inandınız, öyle mi? Anlaşılan o ki, Musa size sihri / aldatmacayı öğreten büyük ustanızdır. Hepinizi ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesip hurma kütüğüne çarmıha asacağım. Böylece hangimizin daha şiddetli ve daha kalıcı cezalandırdığını öğreneceksiniz." dedi.
Sihirbazlar da Firavuna: "Şunu iyi bil ki, biz bize gelen apaçık kanıtları ve bizi yoktan var edip yaratan Allah'ı bırakıp da seni tercih etmeyiz. Artık ne hüküm vereceksen ver. Çünkü sen ancak bu dünya hayatında hükmedersin. Doğrusu biz Rabb'imize inandık. Rabb'imizin bizim hatalarımızı ve senin zorlamanla yaptığımız bu sihirbazlığı / aldatmacayı bağışlayacağını umuyoruz. Şüphesiz ki Allah (her bakımdan) daha iyidir ve daha kalıcıdır." dediler.
Ayet: 74-76
Doğrusu ahirette Rabb'inin huzuruna günahta ısrar eden suçlular olarak gelen kimselere cehennem (cezası) vardır. Cehenneme giren kimseler orada ne ölür, ne de yaşar. Rabb'inin huzuruna İslam'a inanan ve düzeltici / iyi işler yapan kimseler olarak gelenlere ise (cennette) yüksek dereceler vardır. Onlar -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan Adn cennetlerine girecektir. İşte, (maddi ve manevi kirlerden) temizlenenlerin ödülü böyle olacaktır.
Ayet: 77-79
Daha sonra Biz Musa'ya: "(Ey Musa,) kullarımı (İslam'a inananları) geceleyin yola çıkar. (Gizlice Mısır'ı terk edin.)" diye vahiy ettik / bildirdik. (Firavun ve askerleri onların yola çıktıklarını haber alıp takibe başladılar. Onlar denizin kıyısına geldiklerinde, yani gidecek başka bir yol kalmadığında) Biz Musa'ya: "(Asanı / değneğini denize vur ve) onların (İsrailoğullarının) geçmesi için denizde kuru bir yol aç. Artık (düşmanınızın) size yetişmesinden endişe etme ve korkma." dedik.
(İsrailoğulları denizin içinde açılan yoldan karşı kıyıya geçti.) Firavun ve askerleri onları takip ederek (o yolun ortasına kadar ilerledi;) ama (o yolu tekrar dolduran) su akıntısı onları kaplayıp (boğdu.) Doğrusu Firavun kendi toplumunu dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmek yerine onları saptırmıştı.
Ayet: 80-82
Ey İsrailoğulları, geçmişte sizi düşmanınızdan kurtardığımızı, sizinle Sina Dağının sağ (batı) yakasında sözleştiğimizi ve size (çölde yiyecek bulamazken yemeniz için) kudret helvası ve bıldırcın lütfettiğimizi hatırlayın. (Ey insanlar,) size nimet olarak verdiğimiz temiz / sağlıklı yiyeceklerden yiyin. Sakın koyduğum sınırları çiğnemeyin! Yoksa öfkeme / cezama uğrarsınız. Öfkeme / cezama uğrayan kimseler ise (cehennem ateşine) düşecektir. Diğer yandan Ben tövbe edip İslam'a inanan, düzeltici / iyi işler yapan ve doğruluğa yönelen kimseleri bağışlayıcıyımdır.
Ayet: 83-85
(Başka bir vakit) Allah Musa'ya: "Ey Musa, niçin toplumunu bırakıp aceleyle (buluşma vaktinden önce buluşma yerine) geldin ki!" dedi.
Musa: "Ey Rabb'im, onlar benim izimden gidiyor / İslam'a uyuyor. Doğrusu ben Sen benden razı olasın diye buraya aceleyle geldim." dediğinde, Allah ona: "Ey Musa, şunu iyi bil ki, Biz senin ardından toplumunu sınadık. Ama Samiri onları dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan saptırdı." dedi.
Ayet: 86-91
Sonra Musa, toplumuna geri döndüğünde (buzağı heykelinden) öfke ve üzüntü duydu. Musa onlara: "Ey toplumum, (Söyleyin bana) Rabb'iniz size güzel bir söz vermedi mi? (Evet, verdi.) Yoksa Allah'ın verdiği sözün gerçekleşme vakti size uzun mu geldi ya da Rabb'inizin öfkesine / cezasına uğramak mı istediniz? Siz bana verdiğiniz sözden döndünüz." dedi.
O vakit onlar: "(Ey Musa,) biz sana verdiğimiz sözden kendi isteğimizle dönmedik. (Evet, yanlış yaptık;) ama biz (Mısırdan yola çıkarken) Mısırlıların süs eşyalarını almanın günah yükünü yüklenmiştik. Bu yüzden o süs eşyalarını (bir eritme potasının içine) atıp erittik. Böylece Samiri eriyen altını (bir kalıba) döktü." dediler.
Böylece Samiri onlara (o döküm kalıbından) böğürme sesi de çıkaran bir buzağı heykeli / putu yaptı. Bazıları da: "Bu buzağı heykeli / putu hem sizin hem de Musa'nın ilahıdır; ama o, bunu unutmuş." dediler. (Aslında onlar da) o buzağı heykelinin onlara hiçbir söz söyleyemeyeceğini ve hiçbir zarar ya da yarar veremeyeceğini görüyorlardı. Doğrusu daha önce Harun da onlara: "Ey toplumum, bu buzağı heykeliyle / putuyla sınanmaktasınız. Doğrusu sizin Rabb'iniz yalnızca Rahman'dır. Öyleyse (Onun elçisi olarak) bana uyun ve emrimi yerine getirin." dedi. Ama onlar: "(Hayır,) Musa bize geri dönene kadar, biz bu buzağı heykelinin önünde durup ibadet etmekten vazgeçmeyeceğiz." dediler.
Ayet: 92-94
Musa (toplumuna geri dönünce) kardeşine: "Ey Harun, dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan saptıklarını gördüğünde, seni (onlara sert bir tepki göstermekten) alıkoyan sebep nedir? Niçin bana uymadın? Yoksa sen de mi emrime karşı çıktın?" dedi (ve Harun'un saçını ve sakalını tutup çekti.) O vakit Harun ona: "Ey kardeşim, saçımı ve sakalımı çekme. Doğrusu ben senin, 'sözümü çiğnedin ve İsrailoğullarının arasına ayrılık çıkardın' demenden korktum." dedi.
Ayet: 95-97
Musa (Samiri'ye dönüp): "Ey Samiri, amacın nedir?" dediğinde, Samiri ona: "Diğerlerinin göremediğini ben gördüm. Doğrusu ben (önce) Allah'ın elçisinin öğretisinden biraz aldım; sonra da o öğretiyi atıp (kendim başka bir öğreti ortaya koydum.) Böylece ben kendimi bir şeye yönelttim (ve bu buzağı heykelini yaptım.)" dedi. Musa da ona: "Öyleyse defol git! Artık (bu dünyada) hayatın boyunca: "(İnsanlardan korkup) dokunmayın bana!" diyeceksin. Ahirette ise senin için -asla karşı çıkamayacağın- bir (cehennemle) buluşma vakti vardır. Şimdi, önünde durup ibadet ettiğin şu sahte ilahına (buzağı heykeline / putuna) bir bak. (Bak ona neler yapacağız!) Doğrusu biz onu yakacağız ve ondan saçılan parçaları su akıntısına saçacağız." dedi.
Ayet: 98
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, ilahınız yalnızca Allah'tır. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Şüphesiz ki Allah sınırsız bilgisiyle her şeyi kuşatandır.
Ayet: 99-101
Ey elçi, bu böyledir. Biz sana geçmişte yaşanmış olayların haberlerini anlatıyoruz ve rahmetimizden bu ilahi öğüdü / bu Kuran'ı lütfetmiş bulunuyoruz. Herkes şunu iyi bilsin ki, bu ilahi öğütten / Kuran'dan yüz çeviren kimseler kıyamet günü bu günahın yükünü sonsuza kadar taşıyacaktır. Doğrusu onların kıyamet günü taşıyacağı o yük çok kötü bir yüktür.
Ayet: 102-104
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Biz günahta ısrar eden suçluları -(kıyamet günü) Sur borusuna (ikinci defa) üflendiğinde huzurumuzda kör olarak toplayıp tüm yaptıklarından hesaba çekeceğiz. O vakit onlar (birbirlerine) kısık bir sesle : "Siz (dünya hayatında) ancak on gün kaldınız." diyecektir. -Doğrusu Biz onların ne dediklerini en iyi bileniz.- Onlardan yolu / görüşü daha çok benimsenenler de: "(Dünyada) olsa olsa bir gün kalmışsınızdır." diyecektir.
Ayet: 105-110
Ey elçi, sana (kıyamet günü) dağların ne olacağı hakkında sorular soranlara de ki: "(O gün,) Rabb'im dağları (yıkıp) saçacak ve onları boş alanlar olarak bırakacaktır; yeryüzünde hiçbir iniş veya yokuş görünmeyecektir. İşte o gün insanlar onları çağıran görevlileri hiç sapmadan takip edecektir. Ahirette tüm sesler Rahman'a (duyulan ürpertiden) kısılacak ve fısıltıdan başka bir ses işitilmeyecektir. İşte o gün -Rahman'ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseler hariç- hiç kimse hiçbir destek / şefaat göremeyecektir. Doğrusu Allah tüm varlıkların öncesini ve sonrasını bilir; ama onlar Allah'ı bilip kavrayamazlar.
Ayet: 111-112
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, (kıyamet günü) tüm yüzler (yani herkes) hayat veren ve her şeyi gözeten Allah'a boyun eğecektir. Ama haksızlıkta / zulümde ısrar etme (günahını) yüklenen kimseler (ahirette) kaybetmiş olacaktır. İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseler ise (cennet nimetleriyle ödüllendirilecektir.) Ahirette onlar haksızlığa uğramaktan veya haklarının yenilmesinden asla korkmayacaktır.
Ayet: 113
Ey elçi, bu böyledir. Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı (ilk muhatap olan Araplar anlasınlar diye) Arapça indirdik ve onda (insanları uyardığımız) tehditleri açıklamaktayız. Umulur ki insanlar Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınır ya da bu ilahi kitap / Kuran onların gerçekleri düşünüp öğüt almasına bir sebep olur.
Ayet: 114
Doğrusu her şeyin gerçek hükümranı olan Allah en yücedir. Ey elçi, sana vahiy edilmesi / bildirilmesi tamamlanmadan önce bu ilahi kitabı / Kuran'ı insanlara okuyup aktarmada acele etme ve: "Ey Rabb'im, bilgimi artır." diyerek dua et.
Ayet: 115
Geçmişte Biz Adem'e (şu ağaçtan yeme diye) emrettik; ama o, unuttu. O vakit Biz Adem'i kararsız / tutarsız bulduk.
Ayet: 116-119
Bir vakit Biz meleklere: "(İlk insan olan) Adem'e secde edin / saygı gösterin." dedik. O vakit İblis hariç meleklerin hepsi hemen secde ettiler / saygı gösterdiler. İblis ise emrimize karşı çıktı. Biz Adem'e: "Ey Adem, bu (şeytan) senin ve hanımının düşmanıdır. Öyleyse (dikkat edin) şeytan sizi (aldatarak) bu bahçeden / cennetten çıkarmasın; yoksa mutsuz olursun. Doğrusu sen cennette ne aç, ne çıplak, ne susuz, ne de gölgesiz kalırsın." dedik.
Ayet: 120-122
Ama şeytan, Adem'e vesevese verip: "Ey Adem, sana sonsuzluk ağacını ve bitmeyen hükümranlığın yolunu göstereyim mi?" dedi. Adem ve hanımı (şeytanın yalanlarına inanıp Allah'ın yasakladığı) o ağacın (meyvesinden) yediler. Böylece onların kötü yönleri (yani açgözlü oldukları) ortaya çıktı. (Ama onlar şeytanın yalanına kanıp Allah'ın koyduğu yasağı çiğnediklerine pişman oldular ve çok utanıp) o bahçenin / cennetin yapraklarıyla üstlerini örtmeye başladılar. Çünkü Adem Rabb'ine karşı çıkıp doğrudan ayrılmıştı. Ama (Adem hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzelttiğinden) Rabb'i onu seçip dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltti ve onun tövbesini kabul etti.
Ayet: 123-124
Allah, Adem'e ve hanımına: "Hepiniz (o bahçeden / cennetten) aşağıya inin. Artık siz (insanlar ve şeytan) birbirinize düşmansınız. Şunu iyi bilin ki, Benden size bir doğruluk rehberi geldiğinde, Benim doğruluk rehberime uyan kimseler asla İslam'dan / doğruluktan sapmazlar ve (ahirette) mutsuz olmazlar. İlahi öğüdümden yüz çevirenler ise (ahirette) çok sıkıntılı bir yaşam vardır. Ayrıca kıyamet günü Biz onları huzurumuzda kör olarak toplayıp (tüm yaptıklarından hesaba çekeceğiz.)" dedi.
Ayet: 125-126
Ahirette kör olan o kimseler: "Ey Rabb'im, niçin beni huzuruna kör olarak getirdin? Oysa dünyadayken gözlerim görüyordu." diyecektir. Allah da ona: "Bu böyledir. (Dünyadayken) sana bildirdiğimiz gerçekler geldiğinde, sen onları unutmuştun. Bugün de unutulan sen oldun." diyecektir.
Ayet: 127
Bu böyledir. Biz aşırı giden / günahta ısrar eden ve Rabb'inin bildirdiği gerçeklere inanmayan bir kimseyi (ahirette) cezalandırırız Doğrusu ahiret cezaları daha şiddetli ve daha kalıcıdır.
Ayet: 128-131
(Ne yazık ki) kendilerinden önce nice inkarcı nesilleri cezalandırıp yok etmemiz de, onların (harabe olmuş) evlerini gezip dolaşmaları da putperest / müşrik Arapları dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmedi. İşte bunda akıl sahiplerine bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ey elçi, şayet Rabb'inin önceden verdiği (insanları bu dünya hayatında sınama) sözü ve (herkes için takdir ettiği) belli bir süre / ölüm vakti olmasaydı, suçluların cezaları hemen gelip onlara yapışırdı. Öyleyse ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin söylediği çirkin sözlere sabret ve hem güneş doğmadan ve batmadan önce hem de gece ve gündüz boyunca daima Rabb'inin yüceliğini hamd ile anarak hareket et. Umulur ki (böylece sen de) razı olursun. Öyleyse ey elçi, sakın (İslam'ı ısrarla inkar eden) bazı ailelere -onları bu dünyanın süsüyle sınamak için- yararlandırdığımız imkanlara özenme! Şunu iyi bil ki, Rabb'inin (cennet) nimetleri daha iyi ve daha kalıcıdır.
Ayet: 132
Ey elçi, ailene / senin beraberinde olanlara düzenli olarak namaz kılmayı emret ve sen de namazda gevşeklik gösterme. Şüphesiz ki Biz senden nimet isteyen değil sana nimet vereniz. Öyleyse herkes şunu iyi bilsin ki, mutlu son (cennet) Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimselerin (ödülü) olacaktır.
Ayet: 133-135
İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar: "Bu elçi bize Rabb'inden bir mucize getirseydi ya!" demektedir. Doğrusu (bu ilahi kitapla / Kuran'la) onlara önceki ilahi sayfaların (bildirdiği mucizelerin ve onları inkar edenlerin) bilgisi apaçık bir kanıt olarak gelmiştir. Diğer yandan şayet Biz onları -bu elçiyi onlara göndermeden önce- cezalandırıp yok etseydik, onlar: "Ey Rabb'imiz, şayet bize bir elçi gönderseydin, biz de (böyle) alçalıp rezil olmadan önce (Senin elçine ve) bildirdiğin gerçeklere uyardık." diyeceklerdi. Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere de ki: "Herkes bir şeyi bekliyor; siz de (cezanızı) bekleyin bakalım! Sonuçta kimin doğru yola girip dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneldiğini anlayacaksınız.