9- TÖVBE SURESİNİN KISA TEFSİRİ

Tövbe Suresi, yaptıkları antlaşmayı bozan putperest / müşrik Araplara o antlaşmanın iptal olduğunu duyurur; münafıkların / ikiyüzlülerin kötü özelliklerini bildirir; onları tövbe etmeye çağırır ve İslam'a inananlara İslam'ı savunmak için düşmanlara karşı savaşmayı emreder.

TÖVBE SURESİNİN ANLAMI



Ayet: 1-2
Ey İslam'a inananlar, bu, Allah ve elçisi tarafından sizin antlaşma yaptığınız (ama antlaşmaya uymayan) putperest / müşrik Araplara bir antlaşma iptali bildirimidir. (Ey antlaşmayı bozan putperest / müşrik Araplar,) yeryüzünde dört ay daha dolaşabilirsiniz. Ama şunu iyi bilin ki, Allah'ın (cezasına) asla engel olamazsınız. Şüphesiz ki Allah İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri alçaltandır.
Ayet: 3
Herkes şunu iyi bilsin ki, bu duyuru Hacc-ı ekber (yani büyük hac) günü Allah ve elçisi tarafından (tüm ilgili) insanlara yapılmıştır: "Şüphesiz ki Allah ve elçisi putperest / müşrik Arapların (çirkin yakıştırmalarından) uzaktır. Ey putperest / müşrik Araplar, eğer hatadan dönüp / tövbe edip kendinizi düzeltirseniz, bu, sizin için iyi olur; ama şunu iyi bilin ki, gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirseniz, Allah'ın (cezasına) asla engel olamazsınız." Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar edenlere ahiretteki şiddetli cezaları müjdele.
Ayet: 4
Ey İslam'a inananlar, sizinle yaptığı antlaşmayı hiçbir şekilde bozmayan ve düşmanlarınızı desteklemeyen putperest / müşrik Arapların durumu ise farklıdır. Öyleyse -süreleri dolana kadar- onlarla yapılan antlaşmaların şartlarına uyun. Şüphesiz ki Allah, Onun emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseleri sever.
Ayet: 5
Ey İslam'a inananlar, haram aylar çıktığında (antlaşmayı bozup size karşı savaşanları tehlike durumuna göre) gerekirse bulduğunuz yerde öldürebilir, gerekirse hapsedebilir ve gerekirse gözaltına alabilirsiniz. Ama eğer onlar da tövbe edip İslam'a inanırlarsa ve namazı düzenli kılmakla beraber (İslam için) zekat verirlerse, onları serbest bırakın. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 6
Ey elçi, eğer putperest / müşrik Araplardan biri (İslam'ı öğrenmek için) senin yanına gelirse, onu Allah'ın sözlerini / Kuran'ı dinleyebilmesi için konuk et ve güven içinde olacağı yere (yani mescide) gönder. (Ey elçi, onları kendi kötü ortamlarında değil daha iyi bir ortamda İslam'a davet et.) Çünkü onlar (kendi kötü ortamlarında) gerçekleri bilmek istemeyen kimselerdir.
Ayet: 7-11
Doğrusu (antlaşmayı bozan) putperest / müşrik Arapların, Allah'ın ve elçisinin yanında hiçbir değeri yoktur. Ey İslam'a inananlar, Mescidi Haram'da kendileriyle antlaşma yaptığınız (ve yaptıkları antlaşmayı bozmayan putperest / müşrik Arap kabilelerin) durumu ise farklıdır. Onlar sizin lehinize olan antlaşmaya şartlarına uydukları sürece, siz de onların lehine olan antlaşma şartlarına uymalısınız. Şüphesiz ki Allah, Onun emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseleri sever. Hayır, (İslam'a inananlarla yaptıkları antlaşmayı bozanların Allah'ın ve elçisinin yanında hiçbir değeri yoktur.) Çünkü onlar size üstün gelirlerse, sizin hakkınızda asla bir yakınlık veya bir sorumluluk gözetmezler. Onlar dilleriyle sizi razı etmeye uğraşabilirler; ama kalpleri (o söylediklerine) karşı çıkar. Doğrusu onlardan birçoğu günahta ısrar eden fasıklardır. Onlar Allah'ın bildirdiği gerçekleri ucuz dünya menfaatleri için satmakta ve Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan alıkoymaya çalışmaktadır. Doğrusu onlar kötü şeyler yapan kimselerdir. Onlar İslam'a inananlar hakkında asla bir yakınlık veya bir sorumluluk gözetmezler. İşte onlar haddini aşan kimselerdir. Ama eğer onlar da tövbe edip İslam'a inanırlarsa ve namazı düzenli kılmakla beraber (İslam için) zekat verirlerse, din (İslam) kardeşleriniz olurlar. Doğrusu Biz bildirdiğimiz gerçekleri anlamak isteyenlere ayrıntısıyla açıklarız.
Ayet: 12-16
Ey İslam'a inananlar, eğer onlar söz verdikten sonra yeminlerini / antlaşmalarını bozarlarsa ve dininize (İslam'a) sataşırlarsa, siz de İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin önderlerine karşı savaşın. Çünkü onlar yemini / antlaşmayı yok saymıştır. Umulur ki yanlışlarına son verirler. Öyleyse yeminlerini / antlaşmalarını bozan, bu elçiyi yurdundan çıkarmak için her kötülüğü yapan ve savaşı ilk başlatan taraf olan düşmanlarınıza karşı savaşın. Eğer Allah'a inandıysanız -onlardan değil- ancak Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah, Ondan korkulmaya daha layıktır. Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırıp alçaltsın, size yardım edip onlara karşı zafer kazandırsın ve İslam'a inananların gönüllerine şifa verip kalplerindeki öfkeyi gidersin. Ama Allah dileyenlerin (tövbe edip İslam'a inananların) tövbelerini kabul eder. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir. Ey İslam'a inananlar, sakın Allah içinizden İslam için mücadele (cihat) eden ve Allah'tan, elçisinden ve İslam'a inananlardan başka sırdaş edinmeyen kimseleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı (yani bu dünya sınavının biteceğini) sanmayın! Şüphesiz ki Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır / ahirette sizi hesaba çekecektir.
Ayet: 17-18
Artık putperest / müşrik Arapların kendileri İslam'ı inkar ettiklerine şahitlik ederlerken, Allah'ın mescitlerine (ve Mescidi Haram'a) hizmet etmeleri asla söz konusu değildir. Onların tüm yaptıkları boşa gidecektir ve onlar sonsuza kadar cehennem ateşinde kalacaktır. Doğrusu Allah'ın mescitlerine (ve Mescidi Haram'a) ancak Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba inanan, namazı düzenli kılmakla beraber (İslam için) zekat veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler hizmet verirler. İşte onlar dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneldiklerini umabilirler.
Ayet: 19-22
Sakın hacılara su veren ve Mescidi Haram'a hizmet eden putperest / müşrik Araplar ile Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba inanıp Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için mücadele (cihat) eden kimseleri bir tutmayın! Çünkü Allah'a göre onlar asla bir değildir. Doğrusu Allah haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmez. İslam'a inanıp Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için hicret eden ve mallarıyla ve canlarıyla mücadele (cihat) eden kimseler ise ahirette Allah'ın huzurunda en büyük derecelere sahip olacaktır. İşte onlar gerçek başarıyı kazanan kimselerdir. Rabb'leri onlara rahmetini, rızasını ve içinde kalıcı (sonsuz) nimetler bulunan cennetleri müjdeler. Onlar o cennetlerde sonsuza kadar yaşayacaktır. Doğrusu en büyük ödül ahirette Allah'ın huzurundadır.
Ayet: 23
Ey İslam'a inananlar, eğer onlar İslam inancı yerine İslam'ı ısrarla inkar etmeyi tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile veli / önder edinmeyin. Herkes şunu iyi bilsin ki, sizden İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri veli / önder edinen kimseler, işte onlar, haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin ta kendileridir.
Ayet: 24
Ey elçi, insanlara de ki: "Eğer (İslam'ı inkar eden) babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız servetiniz, kötüye gitmesinden çekindiğiniz ticaretiniz ve hoşunuza giden evleriniz size Allah'tan, elçisinden ve Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için mücadeleden (cihattan) daha sevimliyse, -Allah (ceza) hükmünü ortaya koyana kadar- bekleyebilirsiniz. Doğrusu Allah günahta ısrar eden fasıkları dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmez.
Ayet: 25-27
Ey İslam'a inananlar, doğrusu Allah size birçok yerde yardım ettiği gibi Huneyn savaşında da yardım etmiştir. O vakit siz sayıca çok olmanıza sevinmiştiniz; ama çokluğunuzun bir yararını göremediniz. Sonra (sayıca çok olmanıza rağmen zor duruma düştünüz ve) yeryüzü size tüm genişliğine rağmen dar geldi ve geri çekildiniz. Sonra Allah, elçisine ve İslam'a inananlara güven duygusu (huzur) lütfetti ve göremediğiniz bir (melek) ordusu indirip İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri cezalandırdı. (Sonuçta Allah onları yenilgiye uğrattı.) İşte bu, İslam'ı ısrarla inkar eden tüm kafirlerin cezasıdır. Ama Allah -bu olaydan sonra da- dileyenlerin (tövbe edip İslam'a inananların) tövbelerini kabul eder. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 28
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, putperest / müşrik Araplar (manevi anlamda) pistir. Öyleyse artık bu yıldan sonra onlar Mescidi Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer siz (bundan sonra Mekke'de onlarla ticaret yapamamanız yüzünden) yoksul düşmekten çekiniyorsanız, şunu iyi bilin ki, Allah -dilerse- sizi lütfuyla zenginleştirir. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 29
Ey İslam'a inananlar, ehli kitaptan (Medineli Yahudilerden) Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba (gerçekten) inanmayan, Allah'ın ve elçisinin yasakladığı şeyleri yasak saymayan, gerçekler dinini (İslam'ı) kabul etmeyen (ve size düşmanlık eden) kimselere karşı da -onlar küçük düşüp (yenilip) kendi elleriyle cizye (vergi) verene kadar- savaşın.
Ayet: 30-33
(Bazı) Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur." dediler. (Bazı) Hristiyanlar da: "(İsa) Mesih Allah'ın oğludur." dediler. Bunlar onların dilleriyle uydurdukları (iftira) sözlerdir. Aslında onlar önceki inkarcıların uydurma sözlerine benzer uydurmalar yapıyorlar. Doğrusu Allah onları (ahirette) kahredecektir. (Baksana,) bazıları gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan ne kolay saptırılıyorlar! Onlar hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu (İsa'yı) Mesih'i Allah'tan başka (güya) rabler edindiler. Oysa onlara da yalnız tek ilaha / Allah'a ibadet etmeleri emrolunmuştu. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Doğrusu Allah putperestlerin / müşriklerin Ona ortak koştuğu şeylerden uzaktır. İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplardan bazıları Allah'ın ışığını (İslam'ı) dilleriyle uydurdukları (iftiralarla) söndürmek istiyorlar. Ama İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar hoşlanmasalar da, Allah ışığını kesinlikle yaygınlaştıracaktır. Doğrusu İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar hoşlanmasalar da, elçisini bu doğruluk rehberiyle / Kuran'la ve gerçekler dini (olan İslam'la) gönderen ve bu dini tüm batıl dinlere üstün getirmek isteyen Allah'tır.
Ayet: 34-35
Ey İslam'a inananlar, (Medine'deki) hahamların ve papazların birçoğu insanların servetlerini haksızca yiyor ve Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan alıkoyuyorlar Onlar altınları ve gümüşleri yığıyor ve (biriktirdikleri) serveti Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için harcamıyorlar. Öyleyse ey elçi, onlara ahiretteki şiddetli cezaları müjdele. Kıyamet günü onların serveti cehennem ateşinde kızdırılıp alınlarına, iki yanlarına ve sırtlarına basılacaktır ve onlara: "İşte bu, kendiniz için yığdığınız (servettir.) Şimdi yığdığınız servetin cezasını çekin, bakalım!" denilecektir.
Ayet: 36
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah'ın kitabına göre, Onun gökleri ve yeri yarattığı ilk andan itibaren ayların sayısı on ikidir. On iki ayın dördü ise savaşın yasak olduğu haram aylardır. İşte, gerçek / doğru din (İslam) budur. Bu haram aylarda birbirinize haksızlık / zulüm etmemeniz (savaşmamanız) gerekir. Ey İslam'a inananlar, (bu haram aylar çıktıktan sonra) putperest / müşrik Araplar size karşı topluca (bir blok halinde) savaştıkları gibi siz de onlara karşı topluca (bir blok halinde) savaşın. Şüphesiz ki Allah, Onun emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimselerle beraberdir.
Ayet: 37
(Ey İslam'a inananlar, dikkatli olun; çünkü putperest / müşrik Araplar size karşı savaşmak için takvimdeki ayların yerlerini işlerine geldiği gibi değiştirerek haram ayları atlatabilirler.) Doğrusu onların ayların yerlerini istedikleri şekilde değiştirmeleri (yani Nesi' yapmaları) inkarda ileri gitmektir. Çünkü İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar (Nes'i ile) gerçeklerden saptırılırlar. Onlar takvimdeki ayların yerini kaydırıp (istedikleri) bir ayı bu yıl helal, bir sonraki yıl ise haram sayabilirler. Onlar Allah'ın haram kıldığı ayların sayısını (güya) denk getirmeye çalışırlar; ama (inkar ederek) Allah'ın haram kıldığı (bir ayı) helal sayarlar. Böylece yaptıkları kötü işler kendilerine süslü görünmektedir. Doğrusu Allah İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmez.
Ayet: 38-41
Ey İslam'a inananlar, size: "Allah'ın dosdoğru yolunu / İslam'ı savunmak için savaşa çıkın." denildiğinde, niçin -sanki yere çakılmış gibi- kaldınız. (Niçin ağır davrandınız.) Yoksa siz ahiret yerine dünya hayatından mı razı oldunuz? Ama şunu iyi bilin ki, bu (geçici) dünya hayatı -(sonsuz) ahirete göre- çok az bir yararlanmadan başka bir şey değildir. Şunu iyi bilin ki, eğer siz (gerektiği gibi) savaşa çıkmazsanız, Allah sizi şiddetle cezalandırıp yerinize başka bir toplumu getirir. Siz Allah'a hiçbir zarar veremezsiniz; (ama O, dilediğini yapar.) Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir. Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, eğer siz Allah'ın elçisine yardım etmezseniz, (ahirette yardımsız kalırsınız.) Doğrusu Allah, elçisine yardım etmiştir (ve daima yardım edecektir.) Allah bu elçiye, -İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar onu (Mekke'den) çıkardığında (hicret yolunda) da- yardım etti. Bu elçi ve yanındaki arkadaşı (Mekke'den Medine'ye hicret ederken) bir mağaraya sığındılar. O vakit bu elçi arkadaşına: "Üzülme, Allah bizimle beraberdir." diyordu. Böylece Allah ona güven duygusu (huzur) lütfetti ve onu göremediğiniz bir (melek) ordusuyla destekledi. Sonuçta Allah İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin sözünü alçaltıp başarısız kıldı. Çünkü Allah'ın sözü her şeyden üstündür. Şüphesiz ki Allah en üstündür ve en doğru kararı verendir. Ey İslam'a inananlar, hem hafif hem de ağır olarak (yani tüm imkanları seferber ederek) savaşa çıkın ve Allah'ın dosdoğru yolunu / İslam'ı savunmak için mallarınızla ve canlarınızla mücadele (cihat) edin. Böyle yapmanız sizin için daha iyidir. Keşke gerçekleri bir anlasaydınız.
Ayet: 42
Ey elçi, şunu iyi bil ki, münafıkların / ikiyüzlülerin yakında elde edilebilecek bir dünya menfaati (ganimet) ve kolay bir savaş yolculuğu olsaydı, onlar hemen sana uyup katılırlardı. Ama zor bir yolculuk (olan Tebük seferi) onlara uzak (ve ganimet alma ihtimali düşük) olarak geldi. Bu yüzden onlar sana: "(Hiç imkanımız yok.) Şayet yapabilseydik, sizinle beraber yola çıkardık." bahanesini uydurup Allah'ın adıyla (yalandan) yeminler edecektir. Ama onlar (söyledikleri yalanlarla) kendi kendilerini yok ediyorlar. Çünkü Allah bilir ki, onlar yalancılardır.
Ayet: 43-47
Ey elçi, Allah seni affetti; ama bir bahane uydurup senden izin isteyen münafıklara / ikiyüzlülere -doğru söyleyip söylemediklerini anlayana ve yalancı olanları bilene kadar- izin vermemeliydin. Doğrusu Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba gönülden inanan kimseler (bir bahane uydurup) senden izin istemezler; çünkü onlar (İslam'ı savunmak için) mallarıyla ve canlarıyla mücadele (cihat) ederler. Şüphesiz ki Allah, Onun emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseleri en iyi bilendir. Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba inanmayan ve kalplerinde şüphe taşıyıp şüphe içinde bocalayan münafıklar / ikiyüzlüler ise (bir bahane uydurup) senden izin isterler. Şayet onlar (Tebük seferine) çıkmak isteselerdi, onun için bir hazırlık yaparlardı. Ama (onlar Tebük seferine katılmak istemediler.) Doğrusu Allah onların hareketlerinden hoşlanmadı ve onları evlerinde bıraktı. Böylece onlara: "Evde oturanlarla (kadınlar ve çocuklar ile) beraber oturun." denildi. Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, şayet o münafıklar / ikiyüzlüler sizinle beraber (Tebük seferine) çıksalardı bile, size zarardan başka bir şey katmazlardı ve sizin aranıza sokulup sıkıntı çıkarmak isterlerdi. Ey İslam'a inananlar, (ne yazık ki) sizin aranızda düşmanlarınıza casusluk yapan münafıklar / ikiyüzlüler vardır. Şüphesiz ki Allah haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri en iyi bilendir.
Ayet: 48-50
Ey elçi, münafıklar / ikiyüzlüler daha önce de sıkıntı çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü işler çevirmişlerdi. Ama onların fitneleri ancak gerçekler gelene kadar sürdü ve sonuçta onlar hoşlanmasalar da, Allah'ın emri üstün geldi. Ey elçi, münafıkların / ikiyüzlülerin arasında sana, '(Bir mazeretim var. Lütfen) bana izin ver ve beni sıkıntıya sokma.' diyen kimseler vardır. Herkes şunu iyi bilsin ki, onlar asıl sıkıntıya (ahirette) düşecektir. Çünkü İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler (ahirette) cehennem ile çepeçevre kuşatacaktır. Ey elçi, o münafıklar / ikiyüzlüler, sana bir iyilik geldiğinde üzülür; sana bir kötülük (sıkıntı) geldiğinde ise sevinip senden yüz çevirerek: "Zaten biz önlemimizi önceden almıştık." derler.
Ayet: 51-54
Ey elçi, (o münafıklara / ikiyüzlülere) de ki: "Şunu iyi bilin ki, bizim başımıza Allah'ın takdir ettiğinden başkası gelmez. Allah bizim gerçek dostumuzdur. (O, bize iyilik eder.) Öyleyse İslam'a inananlar yalnız Allah'a güvenip dayanmalıdır. Doğrusu siz bizim için ancak iki güzel şeyden birini (yani ya zafer kazanmamızı ya da Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için şehit olmamızı) bekleyebilirsiniz. Diğer yandan biz de Allah'ın sizi Onun tarafından veya bizim ellerimizle gelecek bir cezaya uğratmasını bekleriz. Öyleyse bekleyin durun, biz de sizinle beraber Allah'ın takdirini bekliyoruz. (Ey münafıklar / ikiyüzlüler,) siz (bu dünyada) isteyerek ya da istemeyerek (gösteriş için) bazı harcamalar / yardımlar yapabilirsiniz; ama şunu iyi bilin ki, (ahirette) onlar sizden kabul edilmeyecektir. Çünkü siz günahta ısrar eden fasıklar oldunuz." Doğrusu onların yardımlarının kabul edilmemesinin tek sebebi, onların Allah'ı ve elçisini ısrarla inkar eden, namaza (isteksizce) üşene üşene gelen ve hoşlanmadıkları halde (sadece gösteriş için) yardım yapan (ikiyüzlü / münafık) kimseler olmalarıdır.
Ayet: 55
Ey elçi, bazı inkarcıların (büyük) servetlere ve (çok sayıda) çocuklara sahip olmalarına şaşma. Doğrusu Allah onları bu dünya hayatında sahip oldukları şeyleri kaybetmekle ve İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler olarak ölmekle cezalandırmak ister.
Ayet: 56-57
Ey İslam'a inananlar, o münafıklar / ikiyüzlüler (sözde) sizden olduklarını (ispatlamak için) Allah'ın adıyla yemin etseler de, onlar sizden değildir. Doğrusu onlar (İslam'a inananların arasında gizlenen) ama (bir fırsat bulunca) ayrılan kimselerdir. Şunu iyi bilin ki, onlar (sizinle savaşa gelseler de,) bir sığınak, bir mağara veya içine girilecek bir yer buldular mı (savaşmadan) oraya kaçarlar.
Ayet: 58-59
Ey elçi, münafıkların / ikiyüzlülerin arasında senin sadaka (zekat) dağıtımına dil uzatan kimseler vardır. Onlar (öyle menfaatçidir ki) kendilerine (istedikleri) pay verilirse, razı olurlar; ama kendilerine (istedikleri) pay verilmezse, hemen öfkeye kapılırlar. Şayet onlar Allah'ın ve elçisinin kendilerine verdiği paya razı olup: "Allah bize yeter. Allah bize (ahirette) lütfundan verecektir. Onun elçisi de (bize takdir ettiği şeyi) verir. Doğrusu biz yalnız Allah'a yöneliriz." deselerdi, (bu, onlar için daha iyi olurdu.)
Ayet: 60
Herkes şunu iyi bilsin ki, sadaka (zekat) ancak fakirlere, yoksullara, zekat toplamakla görevli memurlara, (henüz İslam'a inanmayan ama) kalpleri İslam'a yaklaştırılan kimselere, köleliği ortadan kaldırmaya, (temel ihtiyaçları için borçlanmış) borçlulara, Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için mücadele (cihat) edenlere ve yolda / sokakta kalan zor durumdaki kimselere verilmelidir. Zekatı doğru dağıtmak Allah'ın emrettiği bir görevdir. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 61
O ikiyüzlülerin / münafıkların arasında bu peygamberi inciten ve onun hakkında, 'bu adam bir kulak gibi herkesi dinliyor' diyen kimseler de vardır. Ey elçi, onlara de ki: "O kulak sizin için hayırlı bir kulaktır, (sizi iyiliğe yöneltmek için dinler,) Allah'a inanır ve İslam'a inananlara güvenir. Doğrusu o, sizden İslam'a inananlar için bir rahmettir." Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'ın elçisini inciten kimseler (ahirette) şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 62-63
Ey İslam'a inananlar, bazı münafıklar / ikiyüzlüler sizi razı etmek için Allah'ın adıyla (yalandan) yeminler ediyorlar; ama onlar İslam'a gerçekten inansalardı, Allah'ın ve elçisinin razı edilmeye daha layık olduğunu bilirlerdi. O münafıklar / ikiyüzlüler, Allah'a ve elçisine karşı meydan okuyanların sonsuza kadar cehennem ateşinde kalacağını anlamadılar. İşte bu, en büyük alçalmadır.
Ayet: 64-66
Doğrusu o münafıklar / ikiyüzlüler kalplerinden geçen niyetleri onlara bildiren bir surenin indirilmesinden çekinmektedir. Ey elçi, onlara de ki: "(Siz kendi aranızda İslam'a inananlarla) alay edebilirsiniz; ama şunu iyi bilin ki, Allah sizin çekindiğiniz her şeyi (bir gün) ortaya çıkaracaktır." Ey elçi, onlara sorarsan, onlar sana: "(Şakaya) dalarak oyun oynuyorduk / eğleniyorduk." diyecektir. Ey elçi, onlara de ki: "Siz Allah'ı, bildirdiği gerçekleri ve elçisini alıyordunuz. (Bahaneler uydurup yalandan) özür dilemeyin! Çünkü siz İslam'a (güya) inandıktan sonra onu ısrarla inkar ettiniz." Ey münafıklar / ikiyüzlüler, Biz sizden bazılarını (yani tövbe edip İslam'a inananları) affetsek de, bazılarını günahta ısrar eden suçlular olmaları yüzünden cezalandıracağız.
Ayet: 67-68
Erkek-kadın tüm münafıklar / ikiyüzlüler birbirlerine benzerler. Onlar kötülüğü emreder, iyiliği yasaklar ve cimrilik ederler. Onlar Allah'ı unuttuklarından, O da onları (cehennemde) unutacaktır. Çünkü münafıklar / ikiyüzlüler günahta ısrar eden fasıklardır. Ama Allah, erkek-kadın tüm münafıklara / ikiyüzlülere ve İslam'ı ısrarla inkar eden tüm kafirlere -sonsuza kadar kalmak üzere- cehennem ateşini söz vermiştir. (Sonuçta / ahirette) cehennem ateşi onlara yetecektir. Doğrusu Allah İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri lanetlemiştir. Böylece onlar (sonsuza kadar) kalıcı cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 69-70
Ey İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplar, siz, önceki inkarcılara benziyorsunuz. Ama onlar sizden daha güçlü, servetçe daha zengin ve soy bakımından daha kalabalıktılar. Onlar bu dünyanın kendi paylarına düşen nimetlerinden yararlandılar. Siz de -önceki inkarcılar gibi- kendi payınıza düşen dünya nimetlerinden yararlandınız ve onlar gibi (ahireti unutup) dünyaya battınız. İşte (İslam'ı ısrarla inkar eden) böylelerinin tüm yaptıkları dünyada ve ahirette boşa gidecektir. Doğrusu onlar (ahirette) zarara uğrayıp kaybedecektir. (Bu ilahi kitapla / Kuran'la) önceki inkarcıların, yani Nuh, Ad ve Semud toplumlarının, İbrahim'in karşı çıktığı inkarcı toplumun, Medyen halkının ve (günahları yüzünden) alt üst edilen nice beldelerin (kötü sonlarının) haberleri insanlara gelmiş bulunuyor. Allah'ın önceki inkarcılara gönderdiği elçiler de onlara apaçık kanıtlar getirmişlerdi. (Ama onlar önyargıyla yalanladıkları İslam'a inanmadılar.) Doğrusu Allah onlara hiçbir haksızlık etmiyordu; ama onlar kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.
Ayet: 71-72
Doğrusu erkek-kadın tüm İslam'a inananlar birbirlerinin dostlarıdır. Onlar iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar, namazı düzenli kılmakla beraber (İslam için) zekat verir ve Allah'a ve elçisine uyarlar. Allah işte onlara rahmetini lütfedecektir. Şüphesiz ki Allah en üstündür ve en doğru kararı verendir. Doğrusu Allah erkek-kadın tüm İslam'a inananlara -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetleri ve Adn cennetlerindeki temiz / güzel evleri söz vermiştir. Ama Allah'ın rızası (tüm cennet nimetlerinden) daha büyüktür. En büyük başarı da budur.
Ayet: 73-74
Ey peygamber, İslam'ı ısrarla inkar eden düşmanlara ve (onlara casusluk eden) münafıklara / ikiyüzlülere karşı mücadele (cihat) et ve onlara (caydırıcı bir şekilde) sert davran. Sonuçta onların ahiretteki sığınağı cehennem olacaktır. Doğrusu cehennem varılacak en kötü yerdir. (Gerçek şu ki,) bazı münafıklar / ikiyüzlüler İslam'ı inkar eden sözler söylemelerine rağmen söylemediklerine dair Allah'ın adıyla (yalandan) yeminler ediyorlar. Doğrusu onlar İslam'a (güya) inandıktan sonra ısrarla inkar etmiş ve asla başaramayacakları bir şeyi (yani İslam'ı yok etmeyi) amaçlamıştır. Onların İslam'dan nefret etmesinin tek sebebi Allah'ın ve elçisinin, İslam'a inananların (kalplerini) Onun lütfuyla zenginleştirmiş olmasıdır. Bundan sonra (onlardan bazıları) tövbe edip (İslam'a gerçekten inanırlarsa,) bu, onlar için daha iyi olur. Ama onlar gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirmeyi sürdürürlerse, Allah onları dünyada ve ahirette şiddetle cezalandıracaktır. O vakit onların yeryüzünde hiçbir dostu veya yardımcısı kalmayacaktır.
Ayet: 75-77
O münafıkların / ikiyüzlülerin arasında, 'Eğer Allah bize lütfundan (zenginlik) verirse, ihtiyaç sahiplerine yardım edip düzeltici / iyi işler yapan kimselerden olacağız.' diyerek Allah'a söz veren kimseler vardır. Ama Allah onlara lütfundan (zenginlik) verdiğinde, onlar (o zenginlik ile) cimrilik ettiler ve gerçeklere / İslam'a / doğruluğa sırt çevirdiler. Allah da onları Onun'la buluşacakları (kıyamet gününe) kadar kalplerine "ikiyüzlü / münafık" damgasını vurarak cezalandırdı. Çünkü onlar Allah'a verdikleri sözden dönüp yalan söylemeyi sürdürdüler.
Ayet: 78-79
O münafıklar / ikiyüzlüler, Allah'ın onların sırlarını ve fısıldaşmalarını bildiğini ve Allah'ın "tüm bilinmezleri bilen" olduğunu anlamadılar. (Böylece) onlar İslam'a inananlardan (ihtiyaç sahiplerine) yardım yapan gönüllüleri ve emeğinden başka verecek bir şey bulamayan (yoksulları) alaya alıyorlar. (Ama) Allah da İslam'a inananları alaya alan o münafıkları / ikiyüzlüleri alaya alacaktır. Sonuçta (ahirette) onlar şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 80
Ey elçi, sen (Allah'tan) onları bağışlamasını dilesen de, dilemesen de -hatta yetmiş defa (tekrar ederek) onların bağışlanmasını dilesen de (fark etmez)- Allah o münafıkları / ikiyüzlüleri asla bağışlamaz. Çünkü onlar Allah'ı ve elçisini ısrarla inkar etmiştir. Doğrusu Allah günahta ısrar eden fasıkları dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmez.
Ayet: 81-85
Allah'ın elçisinin emrine uymayıp (Tebük seferine çıkmayıp) geride kalan (ikiyüzlü / münafık) kimseler evlerinde oturmaktan sevinç duydular. Çünkü onlar Allah'ın dosdoğru yolu / İslam için mallarıyla ve canlarıyla mücadele (cihat) etmekten hoşlanmadılar. Bazıları da (kendi çevrelerine): "Sakın bu sıcakta sefere / savaşa çıkmayın!" dediler. Ey elçi, onlara de ki: "Doğrusu cehennem ateşi çok daha sıcak olacaktır. Keşke insanlar gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu bir anlasalardı!" Öyleyse -yaptıkları kötülükler karşılığında ahirette çekecekleri cezalar için- onlar daha az gülmeli ve daha çok ağlamalıdır. Ey elçi, eğer Allah seni onlardan bazılarıyla karşılaştırırsa ve onlar senden (ganimet almayı umdukları) bir savaşa çıkmak için izin isterlerse, onlara de ki: "Artık siz hiçbir zaman benimle beraber bir sefere çıkmayacak ve benimle beraber düşmana karşı savaşmayacaksınız. (Hatırlayın,) siz daha önce evde oturmaktan hoşlanmıştınız. Siz bundan sonra da (sürekli) geride kalan kadınlar ve çocuklar ile beraber evde oturun!" Ey elçi, sakın ikiyüzlü / münafık olarak ölen birinin cenaze namazını kılma ve onun mezarının başında durma! Çünkü onlar Allah'ı ve elçisini inkar ettiler ve günahta ısrar eden fasıklar olarak öldüler. Ey elçi, bazı inkarcıların (büyük) servetlere ve (çok sayıda) çocuklara sahip olmalarına şaşma. Doğrusu Allah onları bu dünya hayatında sahip oldukları şeyleri kaybetmekle ve İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler olarak ölmekle cezalandırmak ister.
Ayet: 86-87
(Ey elçi, hatırla) 'Allah'a inanın ve İslam'ı savunmak için Onun elçisiyle beraber mücadele (cihat) edin' diye emreden bir sure indirildiğinde, o münafıklardan / ikiyüzlülerden bazıları güç sahibi olmalarına rağmen (yalan söyleyip): "(Sıkıntımız var) bize izin ver de evde oturanlarla (kadınlar ve çocuklar ile) olalım." diyerek senden izin istediler. Onlar geride kalan (kadınlar ve çocuklar ile) olmaktan hoşlandılar. Böylece onların kalplerine "ikiyüzlülük / münafıklık" damgası vuruldu. Çünkü onlar gerçekleri anlamak istemeyen kimselerdir.
Ayet: 88-89
Allah'ın elçisi ve onunla beraber İslam'a inananlar ise (İslam'ı savunmak için) mallarıyla ve canlarıyla mücadele (cihat) ettiler. İşte onlar tüm iyilikleri hak eden ve kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişecek olan kimselerdir. Allah onlara -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetleri hazırlamıştır. En büyük başarı da budur.
Ayet: 90
Bedevi Araplardan (bir bahane uydurup) mazeret sunanlar da kendilerine izin verilmesi için (bu elçiye) geldiler. (Bu elçi onların mazeretlerini kabul etti ve onlara izin verdi.) Böylece Allah'a ve elçisine yalan söyleyen o kimseler de (Tebük seferine çıkmayıp) evlerinde oturdular. Ama onlardan İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler ahirette şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 91
Doğrusu savaş için zayıf durumda olan kimselere, (çok yaşlılara, çocuklara, kadınlara,) hastalara, (engellilere) ve (sefere / savaşa çıkmak için) harcayacak bir şey bulamayan yoksullara -Allah'a ve elçisine samimiyetle bağlı oldukları sürece- bir yükümlülük yoktur. Çünkü iyi işler yapan kimseler (güç yetiremedikleri şeylerden) sorumlu değildir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 92-93
Ey elçi, (Tebük seferine katılmak için) sana gelip senden kendilerini sefere götürmeni istedikleri halde, sen, 'Sizi (götürmek için) bindirebileceğim bir binek bulamıyorum.' dediğinde, (kendi imkanlarıyla sefere çıkmak için) harcayacak bir şey bulamadıklarından üzülüp gözyaşı dökerek geri dönen kimselere de bir yükümlülük yoktur. Ama (yeterince) zengin olmalarına rağmen (bir bahane uydurup) senden izin isteyen o münafıklar / ikiyüzlüler sorumludur. Onlar geride kalan (kadınlar ve çocuklar ile) olmaktan hoşlandılar. Böylece Allah onların kalplerine "ikiyüzlülük / münafıklık" damgasını vurdu. Çünkü onlar gerçekleri anlamak istemezler.
Ayet: 94
Ey İslam'a inananlar, (Tebük seferinden) onlara döndüğünüzde, o münafıklar / ikiyüzlüler size (çeşitli) mazeretler sunacaktır. Ey elçi, onlara de ki: "(Bahaneler uydurup yalandan) özür dilemeyin! Artık size asla inanmayız. Çünkü Allah bize sizin haberlerinizi / yaptıklarınızı bildirdi. (Ey münafıklar / ikiyüzlüler, şunu iyi bilin ki, siz ne yaparsanız yapın,) Allah sizin yaptıklarınızı görecektir; elçisi de (Onun bildirmesiyle sizin yaptıklarınızdan haber alacaktır.) Sonuçta (ahirette) hepiniz görülen-görülmeyen her şeyi en iyi bilen (Allah'ın huzuruna) döndürüleceksiniz. O da size tüm yaptıklarınızı bildirecek (ve sizi hesaba çekecektir.)"
Ayet: 95-96
Ey İslam'a inananlar, (Tebük seferinden) onlara döndüğünüzde, o münafıklar / ikiyüzlüler size -onları mazeretli kabul etmeniz için- Allah'ın adıyla (yalandan) yeminler edecektir. Ama siz onlara aldırış etmeyin! Şunu iyi bilin ki, onlar (manevi anlamda) pistir. Sonuçta -yaptıkları kötülükler karşılığında- onların ahiretteki sığınağı cehennem olacaktır. Ey İslam'a inananlar, o münafıklar / ikiyüzlüler sizin onlardan razı olmanız için Allah'ın adıyla (yalandan) yeminler ediyorlar. Ama siz onlardan razı olsanız bile, Allah günahta ısrar eden fasıklardan asla razı olmayacaktır.
Ayet: 97-99
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, (çevrenizdeki bazı) bedevi Araplar, İslam'ı inkarda ve münafıklıkta / ikiyüzlülükte daha ileridedir ve Allah'ın, elçisine indirdiği sınırları tanımamaya daha yatkındır. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir. O bedevi Arapların arasında ihtiyaç sahiplerine yapılan harcamaları / yardımları bir yük olarak kabul eden ve sizin başınıza bir sıkıntının gelmesini bekleyen kimseler vardır. Doğrusu onlar (ahirette) en kötü sıkıntıya uğrayacaktır. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir. Ama bedevi Arapların arasında Allah'a ve ahiret gününe / ahiretteki hesaba inanan kimseler de vardır. Onlar ihtiyaç sahiplerine yapılan harcamaları / yardımları Allah'ın rızasına yaklaşmanın ve Onun elçisine destek vermenin bir aracı olarak kabul ederler. Herkes şunu iyi bilsin ki, ihtiyaç sahiplerine yapılan harcamalar / yardımlar, insanı Allah'ın rızasına yaklaştırır. Sonuçta Allah İslam'a inananları rahmetine (ve cennetine) sokacaktır. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 100
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, Allah Mekke'den Medine'ye ilk hicret edenlerden, Medine'de onlara kucak açıp yardım edenlerden ve iyi işlerde onlara uyanlardan razı olmuştur. Onlar da Allah'tan razı olmuştur. Allah onlara -sonsuza kadar yaşamak üzere- içlerinden ırmaklar akan cennetleri hazırlamıştır. En büyük başarı da budur.
Ayet: 101
Ey İslam'a inananlar, şunu iyi bilin ki, çevrenizdeki bedevi Arapların arasında münafıklar / ikiyüzlüler vardır. Medine halkının içinde de sizin bilmediğiniz ama Bizim bildiğimiz ikiyüzlülükte / münafıklıkta ısrar eden kimseler vardır. Doğrusu Biz onları iki kat fazla cezalandıracağız. Sonuçta onlar büyük cezalara döndürülecektir.
Ayet: 102
(İslam'a inandıkları halde Tebük seferine katılmayan ama Allah'ın elçise bahane uyduran münafıklar / ikiyüzlüler gibi de davranmayıp tövbe eden) diğer bazı kimseler ise hatalarını / günahlarını itiraf ettiler. Onlar yaptıkları iyi işlere kötü bir şey karıştırmışlardı. Ama onlar (hatadan dönüp / tövbe edip kendilerini düzelttiklerinden) Allah'ın onların tövbelerini kabul etmesi umulabilir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir.
Ayet: 103-104
Ey elçi, İslam'a inananları temizleyip arındırmak için onların servetlerinden sadaka (zekat) al ve onlara (başarılı olmaları için) dua et. Çünkü senin duan onlara huzur verir. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir. (Ne yazık ki) münafıklar / ikiyüzlüler, Allah'ın, (samimi) kullarının tövbelerini kabul ettiğini ve sadakayı / zekatı (ihtiyaç sahipleri için) aldığını anlamadılar. Şüphesiz ki Allah tövbeleri çok kabul edendir ve en merhametlidir.
Ayet: 105
Ey elçi, onlara de ki: "İyi işler yapın. (Şunu iyi bilin ki, siz ne yaparsanız yapın,) Allah sizin yaptıklarınızı görecektir; elçisi de (Onun bildirmesiyle sizin yaptıklarınızdan haber alacaktır.) Sonuçta (ahirette) hepiniz görülen-görülmeyen her şeyi en iyi bilen (Allah'ın huzuruna) döndürüleceksiniz. O da size tüm yaptıklarınızı bildirecek (ve sizi hesaba çekecektir.)"
Ayet: 106
(İslam'a inandıkları halde Tebük seferine katılmayan ama münafıklar / ikiyüzlüler gibi bir bahane uydurmayıp tövbe eden) diğerleri, Allah'ın iki hükmünden birini bekleyebilir: Allah onları ya cezalandıracaktır ya da tövbelerini kabul edecektir. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 107-108
Bazı münafıklar / ikiyüzlüler İslam'a inananların arasında ayrılık çıkarmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaş açan düşmanlara casusluk etmek için zarar ve inkar amaçlı (sahte) bir mescit yaptılar. Onlar (yalandan) yeminler ederek: "İyilikten başka bir şey istemedik." diyorlar; ama Allah onların yalan söylediklerine şahittir. Ey elçi, sakın o münafıkların / ikiyüzlülerin yaptığı o (sahte) mescitte namaz kılma! Doğrusu sana yakışan, kurulduğu ilk günden beri takva ilkesini (yani Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranmayı ve yasaklarından sakınmayı) benimseyen bir mescitte namaz kılmaktır. Çünkü orada temizlenmeyi (maddi ve manevi kirlerden arınmayı) seven kimseler / adamlar vardır. Şüphesiz ki Allah temizlenenleri (maddi ve manevi kirlerden arınanları) sever.
Ayet: 109-110
Öyleyse söyleyin bakalım, binasını takva ilkesine (yani Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranmaya ve yasaklarından sakınmaya) ve Onun rızasına uygun inşa eden bir kimsenin yaptığı mı doğrudur yoksa binasını bir uçurumun yıkılmak üzere olan kenarında inşa edip onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan bir kimsenin yaptığı mı doğrudur? Şunu iyi bilin ki, Allah haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimleri dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltmez. Onların yaptığı o çürük temelli yapılar ölene kadar kalplerinde bir şüphe olarak sürekli kalacaktır. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir.
Ayet: 111
Doğrusu Allah İslam'a inananların canlarını ve mallarını (ahirette lütfedeceği) cennete karşılık olarak satın almıştır. Onlar Allah'ın dosdoğru yolunu / İslam'ı savunmak için savaşırlar ve savaşırlarken öldürebilir veya öldürülebilirler. Doğrusu cennet, Allah'ın Tevrat'ta, İncil'de ve bu ilahi kitapta / Kuran'da verdiği kesinlikle gerçekleşecek bir sözüdür. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah'tan daha iyi sözünü tutan yoktur. Öyleyse ey İslam'a inananlar, Allah'la yaptığınız bu alışverişe sevinin. En büyük başarı da budur.
Ayet: 112
Doğrusu İslam'a inananlar hatadan dönüp / tövbe edip kendini düzelten, yalnız Allah'a ibadet eden, Ona hamd eden, İslam için sefere çıkan, rüku ve secde ederek namaz kılan, iyiliği emreden, kötülüğü yasaklayan ve Allah'ın koyduğu sınırları koruyan kimselerdir. Ey elçi, İslam'a inananlara (cenneti) müjdele.
Ayet: 113
Herkes şunu iyi bilsin ki, bu peygamberin ve İslam'a inananların -en yakınları için olsa bile- putperest / müşrik (ölen) bir kimseye -onun cehennem ateşine gireceği belli olduktan sonra- Allah'tan bağışlama dilemesi asla mümkün değildir.
Ayet: 114
İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi ona daha önceden verdiği bir sözdü. Ama sonra İbrahim babasının Allah'ın düşmanı olduğunu anlayınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim hem çok duygulu hem de çok hoşgörülüydü.
Ayet: 115-116
Doğrusu Allah'ın, bir toplumu sakınmaları gereken şeyleri göstermek için dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelttikten sonra doğruluktan saptırması asla söz konusu değildir. (Ama bazı insanlar kendi tercihleriyle dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan sapabilir.) Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir. Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin tek hükümranıdır. Yaşatan da öldüren de O'dur. Doğrusu sizin Allah'tan başka gerçek bir dostunuz veya bir yardımcınız yoktur.
Ayet: 117-119
Doğrusu Allah, bu peygamberin ve zor anlarda Muhacir ve Ensar olarak ona uyan (İslam'a inananların) -bazılarının kalpleri yanlışa kayar gibi olduktan sonra- tövbelerini kabul etmiştir. Şüphesiz ki Allah onlara (İslam'a inananlara) en şefkatlidir ve en merhametlidir. Allah (İslam'a inandıkları halde Tebük seferine katılmayan, yani bir hata yüzünden) geride kalan üç kişinin tövbelerini kabul etmiştir. Onlar öyle üzüldüler ki yeryüzü onlara tüm genişliğine rağmen dar geldi. Onlar çok utanıp sıkıldı ve Allah'ın cezasından ancak Ona sığınmak gerektiğini düşündüler. Allah -insanların hatadan dönüp / tövbe edip kendilerini düzeltmelerini istediğinden- onların tövbelerini kabul etmiştir. Şüphesiz ki Allah tövbeleri çok kabul edendir ve en merhametlidir. Ey İslam'a inananlar, her zaman Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve doğru sözlü insanlarla beraber olun.
Ayet: 120-122
Doğrusu Medine halkına da çevresindeki bedevi Araplara da Allah'ın elçisinin emrine uymayıp (Tebük seferine çıkmayıp) geride kalmaları ve kendi canlarını Allah'ın elçisinin canının önünde tutmaları yakışmaz. Çünkü İslam'a inananların Allah'ın dosdoğru yolunu / İslam'ı savunmak için yaşadıkları her susuzluk, yorgunluk veya açlık da İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri öfkelendiren her adım da düşmana karşı elde edilen her başarı da onların (amel defterlerine) 'düzeltici / iyi işler' olarak yazılacaktır. Şüphesiz ki Allah iyi işler yapanların ödülünü eksik etmez / onları fazlasıyla ödüllendirir. Aynı şekilde onların (İslam için) yaptıkları küçük ya da büyük her harcama / yardım da (İslam için) gittikleri her mesafe de onların (amel defterlerine 'düzeltici / iyi işler' olarak) yazılacaktır. Sonuçta Allah onları yaptıklarının en iyisine göre ödüllendirmek ister. Ama İslam'a inananların tümden sefere / savaşa çıkması doğru değildir. Her topluluktan (şartları uygun olan) bir grubun sefere / savaşa çıkması doğrudur. Böylece onlar (sefer ortamında da) dini (yani İslam'ı) yaşayıp anlayabilir ve kendi topluluklarına geri döndüklerinde onları (bazı yanlışlara karşı) uyarabilirler. Umulur ki dikkate alırlar.
Ayet: 123
Ey İslam'a inananlar, İslam'ı ısrarla inkar eden düşmanlardan size (bir tehdit olarak) yaklaşanlara karşı savaşın. Artık düşmanlarınız sizde (yumuşaklık değil) sertlik bulsunlar. (Böylece caydırıcı olabilirsiniz.) Şunu iyi bilin ki, Allah, Onun emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimselerle beraberdir.
Ayet: 124-125
(Allah tarafından) bir sure indirildiğinde, münafıkların / ikiyüzlülerin arasında (alay ederek): "Bu sure hanginizin inancını artırdı ki(!)" diyen kimseler vardır. Doğrusu inen her sureyle İslam'a inananların inancı artar ve onlar sevinirler. Diğer yandan aynı sure kalplerinde (manevi) bir hastalık (yani kişilik bozukluğu) olan münafıkların / ikiyüzlülerin ise pisliklerine pislik (kötülüklerine kötülük) katacaktır. Böylece onlar "İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler"' olarak ölecektir.
Ayet: 126
O münafıklar / ikiyüzlüler, her yıl (bir uyarı olarak) birkaç kez sıkıntıya uğratıldıklarını görmüyorlar mı? Buna rağmen onlar tövbe etmeyip (İslam'a inanmıyorlar) ve düşünüp öğüt almıyorlar.
Ayet: 127
O münafıklar / ikiyüzlüler (Rabb'leri tarafından) bir sure indirildiğinde, birbirlerine bakıp: "İslam'a inananlardan sizi gören biri var mı?" diyorlar ve (eğer onları gören biri yoksa, o sureyi dinlemek istemediklerinden) dönüp gidiyorlar. Allah onların kalplerini (İslam'dan) çevirmiştir. Çünkü onlar gerçekleri bilmek istemeyen kimselerdir.
Ayet: 128-129
Ey insanlar, aranızdan size şerefli bir elçi gelmiştir. Sizi sıkıntı çekmeniz ona çok ağır gelir (ve onu üzer.) Bu elçi size çok düşkündür, İslam'a inananlara şefkatlidir ve merhametlidir. Ey elçi, bazıları gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirlerse, onlara de ki: "Şüphesiz ki Allah bana yeter. Allah'tan başka ilah yoktur / Allah tüm varlıkların tek ilahıdır. Doğrusu ben yalnız Ona güvenip dayandım. Şüphesiz ki Allah (gökleri ve yeri kuşatan) büyük Arş'ın Rabb'idir."

سورة التوبة

بَرَٓاءَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖٓ اِلَى الَّذٖينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِكٖينَؕ ﴿1﴾ فَسٖيحُوا فِي الْاَرْضِ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِرٖينَ ﴿2﴾ وَاَذَانٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖٓ اِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْاَكْبَرِ اَنَّ اللّٰهَ بَرٖٓيءٌ مِنَ الْمُشْرِكٖينَۙ وَرَسُولُهُؕ فَاِنْ تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِؕ وَبَشِّرِ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ اَلٖيمٍۙ ﴿3﴾ اِلَّا الَّذٖينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْـًٔا وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ اَحَدًا فَاَتِمُّٓوا اِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ اِلٰى مُدَّتِهِمْؕ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّقٖينَ ﴿4﴾ فَاِذَا انْسَلَخَ الْاَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِكٖينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍۚ فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَخَلُّوا سَبٖيلَهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿5﴾ وَاِنْ اَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ اسْتَجَارَكَ فَاَجِرْهُ حَتّٰى يَسْمَعَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ اَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُؕ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْلَمُونَ ﴿6﴾ كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِكٖينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ رَسُولِهٖٓ اِلَّا الَّذٖينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۚ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقٖيمُوا لَهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّقٖينَ ﴿7﴾ كَيْفَ وَاِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لَا يَرْقُبُوا فٖيكُمْ اِلًّا وَلَا ذِمَّةًؕ يُرْضُونَكُمْ بِاَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبٰى قُلُوبُهُمْۚ وَاَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَۚ ﴿8﴾ اِشْتَرَوْا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ ثَمَنًا قَلٖيلًا فَصَدُّوا عَنْ سَبٖيلِهٖؕ اِنَّهُمْ سَٓاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿9﴾ لَا يَرْقُبُونَ فٖي مُؤْمِنٍ اِلًّا وَلَا ذِمَّةًؕ وَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْمُعْتَدُونَ ﴿10﴾ فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَاِخْوَانُكُمْ فِي الدّٖينِؕ وَنُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿11﴾ وَاِنْ نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ مِنْ بَعْدِ عَهْدِهِمْ وَطَعَنُوا فٖي دٖينِكُمْ فَقَاتِلُٓوا اَئِمَّةَ الْكُفْرِۙ اِنَّهُمْ لَٓا اَيْمَانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ ﴿12﴾ اَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِاِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَؤُكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍؕ اَتَخْشَوْنَهُمْۚ فَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشَوْهُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ ﴿13﴾ قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللّٰهُ بِاَيْدٖيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنٖينَۙ ﴿14﴾ وَيُذْهِبْ غَيْظَ قُلُوبِهِمْؕ وَيَتُوبُ اللّٰهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ ﴿15﴾ اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تُتْرَكُوا وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الَّذٖينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَلَمْ يَتَّخِذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلَا رَسُولِهٖ وَلَا الْمُؤْمِنٖينَ وَلٖيجَةًؕ وَاللّٰهُ خَبٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿16﴾ مَا كَانَ لِلْمُشْرِكٖينَ اَنْ يَعْمُرُوا مَسَاجِدَ اللّٰهِ شَاهِدٖينَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ بِالْكُفْرِؕ اُولٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْۚ وَفِي النَّارِ هُمْ خَالِدُونَ ﴿17﴾ اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّٰهَ فَعَسٰٓى اُولٰٓئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدٖينَ ﴿18﴾ اَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَٓاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَجَاهَدَ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِؕ لَا يَسْتَوُنَ عِنْدَ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَۢ ﴿19﴾ اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۙ اَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللّٰهِؕ وَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ ﴿20﴾ يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَهُمْ فٖيهَا نَعٖيمٌ مُقٖيمٌۙ ﴿21﴾ خَالِدٖينَ فٖيهَٓا اَبَدًاؕ اِنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظٖيمٌ ﴿22﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُٓوا اٰبَٓاءَكُمْ وَاِخْوَانَكُمْ اَوْلِيَٓاءَ اِنِ اسْتَحَبُّوا الْكُفْرَ عَلَى الْاٖيمَانِؕ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاُولٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿23﴾ قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُكُمْ وَاَبْنَٓاؤُكُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَشٖيرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَٓا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَجِهَادٍ فٖي سَبٖيلِهٖ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِهٖؕ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقٖينَ ﴿24﴾ لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ فٖي مَوَاطِنَ كَثٖيرَةٍۙ وَيَوْمَ حُنَيْنٍۙ اِذْ اَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنْكُمْ شَيْـًٔا وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِرٖينَۚ ﴿25﴾ ثُمَّ اَنْزَلَ اللّٰهُ سَكٖينَتَهُ عَلٰى رَسُولِهٖ وَعَلَى الْمُؤْمِنٖينَ وَاَنْزَلَ جُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَعَذَّبَ الَّذٖينَ كَفَرُواؕ وَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْكَافِرٖينَ ﴿26﴾ ثُمَّ يَتُوبُ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿27﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلَا يَقْرَبُوا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هٰذَاۚ وَاِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْنٖيكُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖٓ اِنْ شَٓاءَؕ اِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ ﴿28﴾ قَاتِلُوا الَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدٖينُونَ دٖينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ حَتّٰى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ ﴿29﴾ وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌۨ ابْنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَسٖيحُ ابْنُ اللّٰهِؕ ذٰلِكَ قَوْلُهُمْ بِاَفْوَاهِهِمْۚ يُضَاهِؤُنَ قَوْلَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُؕ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُؗ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ ﴿30﴾ اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَسٖيحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهًا وَاحِدًاۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَؕ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿31﴾ يُرٖيدُونَ اَنْ يُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللّٰهُ اِلَّٓا اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ ﴿32﴾ هُوَ الَّذٖٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدٖينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّٖينِ كُلِّهٖۙ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ ﴿33﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ كَثٖيرًا مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِؕ وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍۙ ﴿34﴾ يَوْمَ يُحْمٰى عَلَيْهَا فٖي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوٰى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنُوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْؕ هٰذَا مَا كَنَزْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ فَذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْنِزُونَ ﴿35﴾ اِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللّٰهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فٖي كِتَابِ اللّٰهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ مِنْهَٓا اَرْبَعَةٌ حُرُمٌؕ ذٰلِكَ الدّٖينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا فٖيهِنَّ اَنْفُسَكُمْ وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكٖينَ كَٓافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَٓافَّةًؕ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّقٖينَ ﴿36﴾ اِنَّمَا النَّسٖٓيءُ زِيَادَةٌ فِي الْكُفْرِ يُضَلُّ بِهِ الَّذٖينَ كَفَرُوا يُحِلُّونَهُ عَامًا وَيُحَرِّمُونَهُ عَامًا لِيُوَاطِؤُا عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللّٰهُؕ زُيِّنَ لَهُمْ سُٓوءُ اَعْمَالِهِمْؕ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرٖينَ ﴿37﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا قٖيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِؕ اَرَضٖيتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَلٖيلٌ ﴿38﴾ اِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا اَلٖيمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْـًٔاؕ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ ﴿39﴾ اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذٖينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهٖ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَاۚ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَكٖينَتَهُ عَلَيْهِ وَاَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذٖينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىؕ وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاؕ وَاللّٰهُ عَزٖيزٌ حَكٖيمٌ ﴿40﴾ اِنْفِرُوا خِفَافًا وَثِقَالًا وَجَاهِدُوا بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِؕ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿41﴾ لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرٖيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لَاتَّبَعُوكَ وَلٰكِنْ بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُؕ وَسَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْۚ يُهْلِكُونَ اَنْفُسَهُمْۚ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿42﴾ عَفَا اللّٰهُ عَنْكَۚ لِمَ اَذِنْتَ لَهُمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذٖينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِبٖينَ ﴿43﴾ لَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ بِالْمُتَّقٖينَ ﴿44﴾ اِنَّمَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَارْتَابَتْ قُلُوبُهُمْ فَهُمْ فٖي رَيْبِهِمْ يَتَرَدَّدُونَ ﴿45﴾ وَلَوْ اَرَادُوا الْخُرُوجَ لَاَعَدُّوا لَهُ عُدَّةً وَلٰكِنْ كَرِهَ اللّٰهُ انْبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَقٖيلَ اقْعُدُوا مَعَ الْقَاعِدٖينَ ﴿46﴾ لَوْ خَرَجُوا فٖيكُمْ مَا زَادُوكُمْ اِلَّا خَبَالًا وَلَااَوْضَعُوا خِلَالَكُمْ يَبْغُونَكُمُ الْفِتْنَةَۚ وَفٖيكُمْ سَمَّاعُونَ لَهُمْؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ بِالظَّالِمٖينَ ﴿47﴾ لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْاُمُورَ حَتّٰى جَٓاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ اَمْرُ اللّٰهِ وَهُمْ كَارِهُونَ ﴿48﴾ وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ لٖي وَلَا تَفْتِنّٖيؕ اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواؕ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحٖيطَةٌ بِالْكَافِرٖينَ ﴿49﴾ اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ وَاِنْ تُصِبْكَ مُصٖيبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ ﴿50﴾ قُلْ لَنْ يُصٖيبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿51﴾ قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا اِلَّٓا اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِؕ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ اَنْ يُصٖيبَكُمُ اللّٰهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِهٖٓ اَوْ بِاَيْدٖينَاؗ فَتَرَبَّصُٓوا اِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ ﴿52﴾ قُلْ اَنْفِقُوا طَوْعًا اَوْ كَرْهًا لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْؕ اِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْمًا فَاسِقٖينَ ﴿53﴾ وَمَا مَنَعَهُمْ اَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ اِلَّٓا اَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَبِرَسُولِهٖ وَلَا يَأْتُونَ الصَّلٰوةَ اِلَّا وَهُمْ كُسَالٰى وَلَا يُنْفِقُونَ اِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ ﴿54﴾ فَلَا تُعْجِبْكَ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْؕ اِنَّمَا يُرٖيدُ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ اَنْفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ ﴿55﴾ وَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنَّهُمْ لَمِنْكُمْؕ وَمَا هُمْ مِنْكُمْ وَلٰكِنَّهُمْ قَوْمٌ يَفْرَقُونَ ﴿56﴾ لَوْ يَجِدُونَ مَلْجَـًٔا اَوْ مَغَارَاتٍ اَوْ مُدَّخَلًا لَوَلَّوْا اِلَيْهِ وَهُمْ يَجْمَحُونَ ﴿57﴾ وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِۚ فَاِنْ اُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَاِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَٓا اِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ ﴿58﴾ وَلَوْ اَنَّهُمْ رَضُوا مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ سَيُؤْتٖينَا اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ وَرَسُولُهُٓۙ اِنَّٓا اِلَى اللّٰهِ رَاغِبُونَ ﴿59﴾ اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَٓاءِ وَالْمَسَاكٖينِ وَالْعَامِلٖينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمٖينَ وَفٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّبٖيلِؕ فَرٖيضَةً مِنَ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ ﴿60﴾ وَمِنْهُمُ الَّذٖينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ اُذُنٌؕ قُلْ اُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنٖينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْؕ وَالَّذٖينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿61﴾ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَكُمْ لِيُرْضُوكُمْۚ وَاللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَحَقُّ اَنْ يُرْضُوهُ اِنْ كَانُوا مُؤْمِنٖينَ ﴿62﴾ اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّهُ مَنْ يُحَادِدِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدًا فٖيهَاؕ ذٰلِكَ الْخِزْيُ الْعَظٖيمُ ﴿63﴾ يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ اَنْ تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُمْ بِمَا فٖي قُلُوبِهِمْؕ قُلِ اسْتَهْزِؤُاۚ اِنَّ اللّٰهَ مُخْرِجٌ مَا تَحْذَرُونَ ﴿64﴾ وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ اِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُؕ قُلْ اَبِاللّٰهِ وَاٰيَاتِهٖ وَرَسُولِهٖ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِؤُنَ ﴿65﴾ لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ اٖيمَانِكُمْؕ اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمٖينَ ﴿66﴾ اَلْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُمْ مِنْ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ اَيْدِيَهُمْؕ نَسُوا اللّٰهَ فَنَسِيَهُمْؕ اِنَّ الْمُنَافِقٖينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿67﴾ وَعَدَ اللّٰهُ الْمُنَافِقٖينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدٖينَ فٖيهَاؕ هِيَ حَسْبُهُمْۚ وَلَعَنَهُمُ اللّٰهُۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقٖيمٌۙ ﴿68﴾ كَالَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْكُمْ قُوَّةً وَاَكْثَرَ اَمْوَالًا وَاَوْلَادًاؕ فَاسْتَمْتَعُوا بِخَلَاقِهِمْ فَاسْتَمْتَعْتُمْ بِخَلَاقِكُمْ كَمَا اسْتَمْتَعَ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ بِخَلَاقِهِمْ وَخُضْتُمْ كَالَّذٖي خَاضُواؕ اُولٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿69﴾ اَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَاُ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ اِبْرٰهٖيمَ وَاَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِؕ اَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۚ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿70﴾ وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقٖيمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُطٖيعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُؕ اُولٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُؕ اِنَّ اللّٰهَ عَزٖيزٌ حَكٖيمٌ ﴿71﴾ وَعَدَ اللّٰهُ الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فٖي جَنَّاتِ عَدْنٍؕ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِ اَكْبَرُؕ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ ﴿72﴾ يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقٖينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْؕ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُؕ وَبِئْسَ الْمَصٖيرُ ﴿73﴾ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ مَا قَالُواؕ وَلَقَدْ قَالُوا كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُوا بَعْدَ اِسْلَامِهِمْ وَهَمُّوا بِمَا لَمْ يَنَالُواۚ وَمَا نَقَمُٓوا اِلَّٓا اَنْ اَغْنٰيهُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ مِنْ فَضْلِهٖۚ فَاِنْ يَتُوبُوا يَكُ خَيْرًا لَهُمْۚ وَاِنْ يَتَوَلَّوْا يُعَذِّبْهُمُ اللّٰهُ عَذَابًا اَلٖيمًا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَمَا لَهُمْ فِي الْاَرْضِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصٖيرٍ ﴿74﴾ وَمِنْهُمْ مَنْ عَاهَدَ اللّٰهَ لَئِنْ اٰتٰينَا مِنْ فَضْلِهٖ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِحٖينَ ﴿75﴾ فَلَمَّٓا اٰتٰيهُمْ مِنْ فَضْلِهٖ بَخِلُوا بِهٖ وَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ ﴿76﴾ فَاَعْقَبَهُمْ نِفَاقًا فٖي قُلُوبِهِمْ اِلٰى يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ بِمَٓا اَخْلَفُوا اللّٰهَ مَا وَعَدُوهُ وَبِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ ﴿77﴾ اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ عَلَّامُ الْغُيُوبِۚ ﴿78﴾ اَلَّذٖينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّعٖينَ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ فِي الصَّدَقَاتِ وَالَّذٖينَ لَا يَجِدُونَ اِلَّا جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْؕ سَخِرَ اللّٰهُ مِنْهُمْؗ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿79﴾ اِسْتَغْفِرْ لَهُمْ اَوْ لَا تَسْتَغْفِرْ لَهُمْؕ اِنْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْعٖينَ مَرَّةً فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْؕ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖؕ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقٖينَ ﴿80﴾ فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلَافَ رَسُولِ اللّٰهِ وَكَرِهُٓوا اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَقَالُوا لَا تَنْفِرُوا فِي الْحَرِّؕ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ اَشَدُّ حَرًّاؕ لَوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ ﴿81﴾ فَلْيَضْحَكُوا قَلٖيلًا وَلْيَبْكُوا كَثٖيرًاۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿82﴾ فَاِنْ رَجَعَكَ اللّٰهُ اِلٰى طَٓائِفَةٍ مِنْهُمْ فَاسْتَأْذَنُوكَ لِلْخُرُوجِ فَقُلْ لَنْ تَخْرُجُوا مَعِيَ اَبَدًا وَلَنْ تُقَاتِلُوا مَعِيَ عَدُوًّاؕ اِنَّكُمْ رَضٖيتُمْ بِالْقُعُودِ اَوَّلَ مَرَّةٍ فَاقْعُدُوا مَعَ الْخَالِفٖينَ ﴿83﴾ وَلَا تُصَلِّ عَلٰٓى اَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ اَبَدًا وَلَا تَقُمْ عَلٰى قَبْرِهٖؕ اِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ ﴿84﴾ وَلَا تُعْجِبْكَ اَمْوَالُهُمْ وَاَوْلَادُهُمْؕ اِنَّمَا يُرٖيدُ اللّٰهُ اَنْ يُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ اَنْفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ ﴿85﴾ وَاِذَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ اَنْ اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَجَاهِدُوا مَعَ رَسُولِهِ اسْتَأْذَنَكَ اُولُوا الطَّوْلِ مِنْهُمْ وَقَالُوا ذَرْنَا نَكُنْ مَعَ الْقَاعِدٖينَ ﴿86﴾ رَضُوا بِاَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطُبِعَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ ﴿87﴾ لٰكِنِ الرَّسُولُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا مَعَهُ جَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْؕ وَاُولٰٓئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُؗ وَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿88﴾ اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَاؕ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ ﴿89﴾ وَجَٓاءَ الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ وَقَعَدَ الَّذٖينَ كَذَبُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُؕ سَيُصٖيبُ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿90﴾ لَيْسَ عَلَى الضُّعَفَٓاءِ وَلَا عَلَى الْمَرْضٰى وَلَا عَلَى الَّذٖينَ لَا يَجِدُونَ مَا يُنْفِقُونَ حَرَجٌ اِذَا نَصَحُوا لِلّٰهِ وَرَسُولِهٖؕ مَا عَلَى الْمُحْسِنٖينَ مِنْ سَبٖيلٍؕ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌۙ ﴿91﴾ وَلَا عَلَى الَّذٖينَ اِذَا مَٓا اَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لَٓا اَجِدُ مَٓا اَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ تَوَلَّوْا وَاَعْيُنُهُمْ تَفٖيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَنًا اَلَّا يَجِدُوا مَا يُنْفِقُونَؕ ﴿92﴾ اِنَّمَا السَّبٖيلُ عَلَى الَّذٖينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ وَهُمْ اَغْنِيَٓاءُۚ رَضُوا بِاَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِۙ وَطَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿93﴾ يَعْتَذِرُونَ اِلَيْكُمْ اِذَا رَجَعْتُمْ اِلَيْهِمْؕ قُلْ لَا تَعْتَذِرُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّاَنَا اللّٰهُ مِنْ اَخْبَارِكُمْؕ وَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿94﴾ سَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَكُمْ اِذَا انْقَلَبْتُمْ اِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُوا عَنْهُمْؕ فَاَعْرِضُوا عَنْهُمْؕ اِنَّهُمْ رِجْسٌؗ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿95﴾ يَحْلِفُونَ لَكُمْ لِتَرْضَوْا عَنْهُمْۚ فَاِنْ تَرْضَوْا عَنْهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يَرْضٰى عَنِ الْقَوْمِ الْفَاسِقٖينَ ﴿96﴾ اَلْاَعْرَابُ اَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَاَجْدَرُ اَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِهٖؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ ﴿97﴾ وَمِنَ الْاَعْرَابِ مَنْ يَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ مَغْرَمًا وَيَتَرَبَّصُ بِكُمُ الدَّوَٓائِرَؕ عَلَيْهِمْ دَٓائِرَةُ السَّوْءِؕ وَاللّٰهُ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ ﴿98﴾ وَمِنَ الْاَعْرَابِ مَنْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ قُرُبَاتٍ عِنْدَ اللّٰهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِؕ اَلَٓا اِنَّهَا قُرْبَةٌ لَهُمْؕ سَيُدْخِلُهُمُ اللّٰهُ فٖي رَحْمَتِهٖؕ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿99﴾ وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرٖينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذٖينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَٓا اَبَدًاؕ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ ﴿100﴾ وَمِمَّنْ حَوْلَكُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ مُنَافِقُونَؕ وَمِنْ اَهْلِ الْمَدٖينَةِ مَرَدُوا عَلَى النِّفَاقِ لَا تَعْلَمُهُمْؕ نَحْنُ نَعْلَمُهُمْؕ سَنُعَذِّبُهُمْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ اِلٰى عَذَابٍ عَظٖيمٍۚ ﴿101﴾ وَاٰخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلًا صَالِحًا وَاٰخَرَ سَيِّئًاؕ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْؕ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿102﴾ خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّٖيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْؕ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْؕ وَاللّٰهُ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ ﴿103﴾ اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهٖ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ ﴿104﴾ وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَؕ وَسَتُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۚ ﴿105﴾ وَاٰخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِاَمْرِ اللّٰهِ اِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَاِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ ﴿106﴾ وَالَّذٖينَ اتَّخَذُوا مَسْجِدًا ضِرَارًا وَكُفْرًا وَتَفْرٖيقًا بَيْنَ الْمُؤْمِنٖينَ وَاِرْصَادًا لِمَنْ حَارَبَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُؕ وَلَيَحْلِفُنَّ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّا الْحُسْنٰىؕ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿107﴾ لَا تَقُمْ فٖيهِ اَبَدًاؕ لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوٰى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ فٖيهِؕ فٖيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُواؕ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرٖينَ ﴿108﴾ اَفَمَنْ اَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلٰى تَقْوٰى مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ اَمْ مَنْ اَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلٰى شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهٖ فٖي نَارِ جَهَنَّمَؕ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ ﴿109﴾ لَا يَزَالُ بُنْيَانُهُمُ الَّذٖي بَنَوْا رٖيبَةً فٖي قُلُوبِهِمْ اِلَّٓا اَنْ تَقَطَّعَ قُلُوبُهُمْؕ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ ﴿110﴾ اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَؕ يُقَاتِلُونَ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْجٖيلِ وَالْقُرْاٰنِؕ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذٖي بَايَعْتُمْ بِهٖؕ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ ﴿111﴾ اَلتَّٓائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّٓائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِؕ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنٖينَ ﴿112﴾ مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكٖينَ وَلَوْ كَانُٓوا اُولٖي قُرْبٰى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُمْ اَصْحَابُ الْجَحٖيمِ ﴿113﴾ وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ اِبْرٰهٖيمَ لِاَبٖيهِ اِلَّا عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُٓ اَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّٰهِ تَبَرَّاَ مِنْهُؕ اِنَّ اِبْرٰهٖيمَ لَاَوَّاهٌ حَلٖيمٌ ﴿114﴾ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُضِلَّ قَوْمًا بَعْدَ اِذْ هَدٰيهُمْ حَتّٰى يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَؕ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمٌ ﴿115﴾ اِنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ يُحْيٖ وَيُمٖيتُؕ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصٖيرٍ ﴿116﴾ لَقَدْ تَابَ اللّٰهُ عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِرٖينَ وَالْاَنْصَارِ الَّذٖينَ اتَّبَعُوهُ فٖي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِنْ بَعْدِ مَا كَادَ يَزٖيغُ قُلُوبُ فَرٖيقٍ مِنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْؕ اِنَّهُ بِهِمْ رَؤُفٌ رَحٖيمٌۙ ﴿117﴾ وَعَلَى الثَّلٰثَةِ الَّذٖينَ خُلِّفُواؕ حَتّٰٓى اِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ اَنْفُسُهُمْ وَظَنُّٓوا اَنْ لَا مَلْجَاَ مِنَ اللّٰهِ اِلَّٓا اِلَيْهِؕ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواؕ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ ﴿118﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقٖينَ ﴿119﴾ مَا كَانَ لِاَهْلِ الْمَدٖينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ اَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللّٰهِ وَلَا يَرْغَبُوا بِاَنْفُسِهِمْ عَنْ نَفْسِهٖؕ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ لَا يُصٖيبُهُمْ ظَمَاٌ وَلَا نَصَبٌ وَلَا مَخْمَصَةٌ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَلَا يَطَؤُنَ مَوْطِئًا يَغٖيظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلًا اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِهٖ عَمَلٌ صَالِحٌؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُضٖيعُ اَجْرَ الْمُحْسِنٖينَۙ ﴿120﴾ وَلَا يُنْفِقُونَ نَفَقَةً صَغٖيرَةً وَلَا كَبٖيرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِيًا اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿121﴾ وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنْفِرُوا كَٓافَّةًؕ فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَٓائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدّٖينِ وَلِيُنْذِرُوا قَوْمَهُمْ اِذَا رَجَعُٓوا اِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ ﴿122﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا قَاتِلُوا الَّذٖينَ يَلُونَكُمْ مِنَ الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا فٖيكُمْ غِلْظَةًؕ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّقٖينَ ﴿123﴾ وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ اَيُّكُمْ زَادَتْهُ هٰذِهٖٓ اٖيمَانًاۚ فَاَمَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا فَزَادَتْهُمْ اٖيمَانًا وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ ﴿124﴾ وَاَمَّا الَّذٖينَ فٖي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَتْهُمْ رِجْسًا اِلٰى رِجْسِهِمْ وَمَاتُوا وَهُمْ كَافِرُونَ ﴿125﴾ اَوَلَا يَرَوْنَ اَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فٖي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً اَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ ﴿126﴾ وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ نَظَرَ بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍؕ هَلْ يَرٰيكُمْ مِنْ اَحَدٍ ثُمَّ انْصَرَفُواؕ صَرَفَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ ﴿127﴾ لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزٖيزٌؗ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرٖيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَؤُفٌ رَحٖيمٌ ﴿128﴾ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُؗ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَؕ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظٖيمِ ﴿129﴾