52- TUR SURESİNİN KISA TEFSİRİ

TUR SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-8
Dağlar, ince deri sayfalara yazılan ilahi kitaplar, (Allah'a ibadet için) bina edilen bu (kutsal) ev / Kabe, yükseltilmiş bir tavan (gibi olan gökyüzü) ve (kıyamet günü) kaynatılacak olan denizler Allah'ın bildirdiği gerçeklere şahittir. Doğrusu Rabb'inin cezası kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü hiçbir şey de Ona engel olamaz.
Ayet: 9-12
Kıyamet günü gökyüzü şiddetle sarsılacaktır; (yeryüzünde ise) dağlar yürüyüp savrulacaktır. İşte o gün gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanlayan kimselere yazık olacaktır. Çünkü onlar yanlışa dalıp oynayan kimselerdir.
Ayet: 13-20
İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler sürüklenerek cehennem ateşine atıldıklarında, (melekler) onlara: "İşte bu, (dünyadayen) yalanladığınız cehennem ateşidir. Peki, bu (cehennem ateşi) bir sihir mi? Yoksa siz gerçeği hala mı görmüyorsunuz? Haydi, şimdi cehennemde yanın. Artık dayanın ya da dayanmayın fark etmez. Doğrusu siz yaptıklarınızın cezasını çekiyorsunuz." diyecektir. Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler ise ahirette cennet bahçelerinde ve nimetlerin içinde bulunacaktır. Cennete giren kimseler orada Rabb'lerinin onlara verdiği nimetlerden yararlanıp mutluluk duyacaktır. Çünkü Rabb'leri onları cehennem ateşi cezasından koruyacaktır. (Melekler) onlara: "(Dünyada) yaptığınız düzeltici / iyi işlerin ödülü olarak -sırayla (karşılıklı) konulmuş koltuklara oturup- (cennet nimetlerinden) afiyetle yiyin ve için." diyecektir. (Cennette) Biz onları güzel gözlü eşler ile evlendireceğiz.
Ayet: 21-28
Doğrusu Biz İslam'a inananları ve (onları izleyip) İslam inancına uyan çocuklarını (cennette) bir araya getireceğiz. Biz onların yaptıkları düzeltici / iyi işlerin ödülünü eksiltmeden fazlasıyla vereceğiz. Herkes sadece kendi yaptıklarından sorumludur. Sonuçta Biz cennete giren kimselere canlarının istediği her meyveden ve etten lütfedeceğiz. Cennette onlar boş söze ve günaha sokmayan (cennet şaraplarıyla dolu) kadehleri tokuşturacaktır. Allah'ın onlara hizmet etmeleri için cennette genç delikanlılar olarak yarattığı ve korunmuş inciler gibi (tertemiz) olan hizmetçiler de onların etrafında dolaşacaktır. Ahirette insanlar birbirlerine dönüp sorular soracaktır. O vakit onlar: "Doğrusu biz daha önce (dünyadayken kendimiz ve) ailemiz hakkında (Allah'a karşı çıkmaktan) korkardık. Böylece Allah bize iyilikte bulunup (cennet nimetlerini lütfetti) ve bizi (cehennemin) şiddetli cezasından korudu. Doğrusu biz daha önce (dünyadayken) yalnız Allah'a dua (ibadet) ederdik. Şüphesiz ki Allah en iyidir ve en merhametlidir." diyecektir.
Ayet: 29-34
Öyleyse ey elçi, insanlara (bu ilahi kitapla / Kuran'la) öğüt ver. Herkes şunu iyi bilsin ki, sen bir kahin veya aklını yitirmiş / delirmiş biri değil ancak Rabb'inin nimetiyle (gönderdiği bir elçisin.) Ama (ey elçi,) putperest / müşrik Araplar senin hakkında: "Bu adam (Allah'ın elçisi değil) sadece bir şairdir. Zamanın eskitmesiyle onun gözden düştüğünü gözleyeceğiz." diyorlar. Ey elçi, onlara de ki: "Gözleyin bakalım, ben de sizinle beraber Allah'ın takdirini gözlüyorum." Doğrusu putperest / müşrik Arapların gördükleri rüyalar onlara bunu emmrediyor (yani onları senin bir şair olduğuna inandırıyor.) Doğrusu onlar (gerçeklere değil rüyalara inanarak) Allah'a karşı azgınlaşan kimselerdir. Ey elçi, bazıları sana (iftira edip): "Bu Kuran'ı uydurdu." diyorlar. Doğrusu onlar İslam'a inanmıyorlar. Öyleyse eğer onlar doğruyu söylüyorlarsa, bu ilahi kitaba / Kuran'a karşı (daha doğru olabilecek) başka sözleri getirmeleri gerekir.
Ayet: 35-38
(Ey elçi, putperest / müşrik Araplara şu soruları sor:) Onlar bir amaç olmadan mı yaratılmışlar? Yaratıcı olan onlar mı (yoksa Biz miyiz?) Gökleri ve yeri de onlar mı yaratmışlar? Doğrusu onlar (gökleri ve yeri) kesin olarak bilmezler bile! Onlar Rabb'inin hazinelerine mi yoksa Onun (göklerde ve yerdeki) hakimiyetine mi sahipler? Ya da onların bir merdiveni varmış da, onunla evrenin dışına çıkıp (oradan her şeyi) dinliyorlar mıymış? Öyleyse (gökleri ve yeri) dinlediklerini iddia eden kimseler apaçık bir kanıt getirmelidir.
Ayet: 39-43
Ey putperest / müşrik Araplar, siz (bazı putları ve melekleri) Allah'a "kız çocukları" olarak yakıştırırken, kendinize (kızları yakıştırmayıp) erkek çocuklarınızın olmasını istiyorsunuz. Ey elçi, sen İslam'a davet görevin için insanlardan hiçbir karşılık istemiyorsun. Öyleyse onlar hiçbir borcun altına girmemiştir. Doğrusu insanlar bilinmezi (geleceği) bilemezler ve (bu ilahi kitabın / Kuran'ın bildirdiği gerçeklerden daha doğrusunu) yazamazlar. (Bu yüzden onların Allah'ın gönderdiği bu elçiye ve bu ilahi kitaba / Kuran'a ihtiyacı vardır.) Ama ey elçi, onlar sana tuzak kurmak istiyorlar. Aslında onların kendileri bir tuzağa düşmüştür. Doğrusu onların Allah'tan başka bir ilahı yoktur. Doğrusu Allah putperestlerin / müşriklerin Ona ortak koştuğu şeylerden uzaktır.
Ayet: 44-47
Ey elçi, böyleleri gökten (üzerlerine) bir (göktaşı) kütlesinin düşüyor olduğunu görseler bile, (o gerçeğe inanmayıp sahte bir umutla): "Bu, bir bulut yığınıdır." derler. Öyleyse ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri cezaya uğrayacakları kıyamet günüyle karşılaşana kadar kendi hallerine bırak. Kıyamet günü onların planları hiçbir işe yaramayacaktır ve onlar yardımsız / çaresiz kalacaktır. Doğrusu haksızlıkta / zulümde ısrar eden o zalimlere kıyamet gününden önce de bir ceza vardır. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçekleri anlamak istemez.
Ayet: 48-49
Ey elçi, (İslam için) sabırla dayanışarak hareket et ve yalnız Rabb'inin hükmüne uy. Herkes şunu iyi bilsin ki, sen Bizim gözetimimiz / desteğimiz altındasın. Öyleyse ey elçi, her kalktığında Rabb'inin yüceliğini hamd ile anarak hareket et. Ey elçi, geceleyin de (gündüzleyin de yıldızlardan önce de) yıldızlardan sonra da daima Allah'ın yüceliğini anarak hareket et.

سورة الـطور

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

وَالطُّورِۙ ﴿1﴾ وَكِتَابٍ مَسْطُورٍۙ ﴿2﴾ فٖي رَقٍّ مَنْشُورٍۙ ﴿3﴾ وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِۙ ﴿4﴾ وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِۙ ﴿5﴾ وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِۙ ﴿6﴾ اِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌۙ ﴿7﴾ مَا لَهُ مِنْ دَافِعٍۙ ﴿8﴾ يَوْمَ تَمُورُ السَّمَٓاءُ مَوْرًاۙ ﴿9﴾ وَتَسٖيرُ الْجِبَالُ سَيْرًاؕ ﴿10﴾ فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبٖينَۙ ﴿11﴾ اَلَّذٖينَ هُمْ فٖي خَوْضٍ يَلْعَبُونَۢ ﴿12﴾ يَوْمَ يُدَعُّونَ اِلٰى نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّاؕ ﴿13﴾ هٰذِهِ النَّارُ الَّتٖي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ ﴿14﴾ اَفَسِحْرٌ هٰذَٓا اَمْ اَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ ﴿15﴾ اِصْلَوْهَا فَاصْبِرُٓوا اَوْ لَا تَصْبِرُواۚ سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْؕ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿16﴾ اِنَّ الْمُتَّقٖينَ فٖي جَنَّاتٍ وَنَعٖيمٍۙ ﴿17﴾ فَاكِهٖينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۚ وَوَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحٖيمِ ﴿18﴾ كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنٖٓيـًٔا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ ﴿19﴾ مُتَّكِـٖٔينَ عَلٰى سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍۚ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عٖينٍ ﴿20﴾ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِاٖيمَانٍ اَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَٓا اَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍؕ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهٖينٌ ﴿21﴾ وَاَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ ﴿22﴾ يَتَنَازَعُونَ فٖيهَا كَأْسًا لَا لَغْوٌ فٖيهَا وَلَا تَأْثٖيمٌ ﴿23﴾ وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَاَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَكْنُونٌ ﴿24﴾ وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ ﴿25﴾ قَالُٓوا اِنَّا كُنَّا قَبْلُ فٖٓي اَهْلِنَا مُشْفِقٖينَ ﴿26﴾ فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَوَقٰينَا عَذَابَ السَّمُومِ ﴿27﴾ اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُؕ اِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحٖيمُ ﴿28﴾ فَذَكِّرْ فَمَٓا اَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍؕ ﴿29﴾ اَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِهٖ رَيْبَ الْمَنُونِ ﴿30﴾ قُلْ تَرَبَّصُوا فَاِنّٖي مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّصٖينَؕ ﴿31﴾ اَمْ تَأْمُرُهُمْ اَحْلَامُهُمْ بِهٰذَٓا اَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَۚ ﴿32﴾ اَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُۚ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَۚ ﴿33﴾ فَلْيَأْتُوا بِحَدٖيثٍ مِثْلِهٖٓ اِنْ كَانُوا صَادِقٖينَؕ ﴿34﴾ اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ اَمْ هُمُ الْخَالِقُونَؕ ﴿35﴾ اَمْ خَلَقُوا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ بَلْ لَا يُوقِنُونَؕ ﴿36﴾ اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَبِّكَ اَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَؕ ﴿37﴾ اَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فٖيهِۚ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُبٖينٍؕ ﴿38﴾ اَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَؕ ﴿39﴾ اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَؕ ﴿40﴾ اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَؕ ﴿41﴾ اَمْ يُرٖيدُونَ كَيْدًاؕ فَالَّذٖينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكٖيدُونَؕ ﴿42﴾ اَمْ لَهُمْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِؕ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿43﴾ وَاِنْ يَرَوْا كِسْفًا مِنَ السَّمَٓاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ ﴿44﴾ فَذَرْهُمْ حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذٖي فٖيهِ يُصْعَقُونَۙ ﴿45﴾ يَوْمَ لَا يُغْنٖي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـًٔا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَؕ ﴿46﴾ وَاِنَّ لِلَّذٖينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذٰلِكَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿47﴾ وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حٖينَ تَقُومُۙ ﴿48﴾ وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاِدْبَارَ النُّجُومِ ﴿49﴾