56- VAKI'A SURESİNİN KISA TEFSİRİ

VAKI'A SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-7
Kesinlikle gerçekleşecek olan olay (yani kıyametin kopması) gerçekleşince, hiç kimse o gerçeği yalanlayamayacaktır. (Kıyamet günü) bazılarını alçaltırken, bazılarını yükseltecektir. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, (kıyamet günü) yeryüzü büyük depremlerle sarsıldığında ve dağlar parçalanıp toz gibi havaya saçıldığında, siz üç gruba ayrılacaksınız.
Ayet: 8-14
(Birinci grup) ahirette amel defterini sağ eliyle alacak ve (cennette) mutlu olacak olan kimselerdir. (İkinci grup) ahirette amel defterini sol eliyle alacak ve (cehennemde) mutsuz olacak olan kimselerdir. (Üçüncü grup ise) düzeltici / iyi işlerde yarışan ve öne geçen kimselerdir. İşte onlar Allah'ın huzuruna yaklaşma izni olan kullarıdır. Onlar (ahirette) nimet cennetlerinde olacaktır. Doğrusu cennete giren kimselerin birçoğu birinci gruptan, birazı da üçüncü gruptan olacaktır.
Ayet: 15-40
Cennete giren kimseler orada (onlara özel) konulmuş koltuklarda karşılıklı oturup (sohbet edecektir.) Allah'ın onlara hizmet etmeleri için cennette ölümsüz gençler olarak yarattığı hizmetçiler onların etrafında dolaşacaktır ve onlara bardaklarla, sürahilerle ve kadehlerle cennet pınarlarından doldurulmuş hiç sarhoş etmeyen ve baş ağrısı yapmayan çok lezzetli içecekleri servis yapacaktır. O hizmetçiler onların dilediği meyveleri ve canlarının istediği kuş eti (yemeklerini) onlara sunacaktır. Ayrıca Biz onları güzel gözlü ve korunmuş inciler gibi (tertemiz) eşler ile evlendireceğiz. Bunlar onların (Allah'a inanıp) düzeltici / iyi işler yapmalarının ödülüdür. Onlar cennette boş / rahatsız edici veya günah sözler değil sıklıkla "Selam!" sözünü işitecektir. (Birinci grup) ahirette amel defterini sağ eliyle alacak ve (cennette) mutlu olacak olan kimselerdir. Cennete giren kimseler (orada) dikensiz yemiş ağaçlarının, salkımlı muz ağaçlarının, geniş gölgeliklerin, çağlayan suların ve çok (çeşitli) bitmez-tükenmez ve yasaksız olan meyvelerin arasında olacaktır ve yüksek koltuklarda oturacaktır. Biz cennete giren kadınları (orada yeni bir yaratılışla) var edeceğiz. Biz onları sevgi dolu ve eşleriyle aynı yaşta olan bakire genç kızlar olarak yaratacağız. Bunlar amel defterini sağ eliyle alan kimseler içindir. Birinci gruptan ve üçüncü gruptan olanlar ahirette (sonsuza kadar cennet nimetlerinin içinde yaşayacaktır.)
Ayet: 41-46
(İkinci grup) ahirette amel defterini sol eliyle alacak ve (cehennemde) mutsuz olacak olan kimselerdir. Onlar cehenneme girecek ve orada şiddetli ateşinin, kaynar sıcak suların ve bunaltan ve daraltan koyu karanlıkların arasında olacaktır. Çünkü onlar daha önce (dünyadayken) zenginlikten şımaran ve günahta ısrar eden kimselerdi.
Ayet: 47-56
Putperest / müşrik Araplardan bazıları: "(Ne yani,) biz ve önceki atalarımız ölüp toprağa ve (çürümüş) kemiklere dönüştükten sonra (ahirette) diriltilip (tüm yaptıklarımızdan hesaba mı çekileceğiz? Olamaz!)" diyorlardı. Ey elçi, onlara de ki: "(Evet!) Doğrusu önceki ve sonraki tüm insanlar (ahirette) diriltilecektir ve vakti (Allah tarafından belirlenmiş olan) belli günde (yani kıyamet gününde) bir araya toplanıp (tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir." Ey dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan sapan ve yalanlayan kimseler artık şunu iyi bilin ki, siz (ahirette cehenneme girip zehirli) zakkum ağacının meyvelerinden yiyerek karınlarınızı dolduracaksınız ve (o yemeğin) üzerine kaynar sıcak sulardan içeceksiniz. Siz o kaynar sıcak sulardan -susuz kalmış develer gibi- içtikçe içeceksiniz. İlahi adalet günü İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin (cehennemdeki) ağırlanması işte böyle olacaktır.
Ayet: 57-67
Ey putperest / müşrik Araplar, sizi Biz yarattık. Artık bu gerçeğe inanmanız gerekir. Bir düşünün bakalım, çıkardığınız bir damlacık sıvıyı yaratan siz misiniz yoksa Biz miyiz. (Tabii ki her şeyi yaratan Biziz.) Aranızda kimin (önce) öleceğini belirleyen de Biziz. Doğrusu hiç kimse Bizim (sizi öldürüp) yerinize başka insanları getirmemize ve sizi (ahirette diriltip) bilemediğiniz bir şekilde var etmemize engel olamaz. Siz ilk varoluşunuzu (yani bu dünyada annelerinizin rahimlerinde nasıl yaratıldığınızı) öğrendiniz. Artık düşünüp öğüt almanız gerekir.
Ayet: 63-67
Ey putperest / müşrik Araplar, bir düşünün bakalım, toprağa ektiğiniz tohumları çoğaltan siz misiniz yoksa Biz miyiz? (Tabii ki her şeyi çoğaltan Biziz.) Ama Biz dilersek, ekinlerinizi (işe yaramaz) çerçöp haline de getirebiliriz. İşte o vakit siz: Eyvah! Mahvolduk! Doğrusu biz bu nimetten yoksun kaldık." diye sızlanıp durursunuz.
Ayet: 68-70
Ey putperest / müşrik Araplar, içtiğiniz suyu bir düşünün bakalım! Yağmuru bulutlardan indiren siz misiniz yoksa Biz miyiz? Şayet Biz dilersek, (içtiğiniz) suyun tadını acımsı yapabiliriz. Artık Allah'a şükretmeniz gerekir.
Ayet: 71-73
Ey putperest / müşrik Araplar, yaktığınız ateşi bir düşünün bakalım! Ateşte yaktığınız ağaçları var eden siz misiniz yoksa Biz miyiz? Doğrusu Biz ateşi hem (cehennemden uyaran) bir hatırlatıcı hem de ihtiyaç duyulan yararlı bir şey yaptık.
Ayet: 74
Öyleyse ey elçi, daima en büyük olan Rabb'inin yüce adını anarak hareket et.
Ayet: 75-80
Ey insanlar, yıldızların konumlarını şahit tutarak yemin ederim ki, -keşke bir bilseniz, bu ne büyük bir yemindir- bu ilahi kitap / Kuran çok değerlidir ve korunan (büyük / ana) bir kitapta (yani Levh-i Mahfuzda) da bulunmaktadır. Bu yüzden ona sadece (maddi ve manevi kirlerden) temizlenen kimseler dokunabilir. Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran tüm varlıkların Rabb'i (olan Allah) tarafından indirilmiştir.
Ayet: 81-85
Ama ey putperest / müşrik Araplar, siz Allah'ın sözünü / Kuran'ı karalamaya ve size bir nimet olarak lütfedilen İslam'ı yalanlıyorsunuz. Peki, can boğaza geldiğinde (yani ölüm anında) ne yapacaksınız? İşte o vakit siz (ölüm gerçeği karşısında hiçbir şey yapamayıp) sadece bakakalırsınız. Doğrusu Biz ölen bir kimseye sizden daha yakınızdır; ama siz bunu göremezsiniz.
Ayet: 86-87
Ey putperest / müşrik Araplar, eğer (ahirette) hesaba çekilmeyeceğinizi iddia ediyorsanız ve doğruyu söylüyorsanız, ahiretten kaçmamanız gerekir.
Ayet: 88-94
Herkes şunu iyi bilsin ki, eğer ölen kimse (üçüncü gruptan yani) Allah'ın huzuruna yaklaşma izni olan kullardan ise o, (ahirette) rahatlıklarla, hoş kokulu bitkilerle ve (sonsuz) nimetlerle dolu olan bir cennet hayatına sahip olacaktır. Eğer ölen kimse ahirette amel defterini sağ eliyle alacak olan kimselerden ise (o da ahirette cennet nimetlerinin içinde olacaktır.) Böylece amel defterini sağ eliyle alan herkese (cennette): "Selam sana!" denilecektir. Ama ölen kimse dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan sapan ve doğruluğu yalanlayan kimselerden ise ona (ahirette) ikram olarak(!) cehennemin kaynar sıcak sularından içirilecektir ve o, cehennem ateşine atılacaktır.
Ayet: 95
Herkes şunu iyi bilsin ki, bu ilahi kitap / Kuran, (Allah tarafından insanlara) kesin olarak bildirilen gerçeklerdir.
Ayet: 96
Öyleyse ey elçi, daima en büyük olan Rabb'inin yüce adını anarak hareket et.

سورة الواقعـة

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ ﴿1﴾ لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ ﴿2﴾ خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ ﴿3﴾ اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجًّاۙ ﴿4﴾ وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّاۙ ﴿5﴾ فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثًّاۙ ﴿6﴾ وَكُنْتُمْ اَزْوَاجًا ثَلٰثَةًؕ ﴿7﴾ فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِؕ ﴿8﴾ وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِؕ ﴿9﴾ وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ ﴿10﴾ اُولٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ ﴿11﴾ فٖي جَنَّاتِ النَّعٖيمِ ﴿12﴾ ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّلٖينَۙ ﴿13﴾ وَقَلٖيلٌ مِنَ الْاٰخِرٖينَؕ ﴿14﴾ عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ ﴿15﴾ مُتَّكِـٖٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلٖينَ ﴿16﴾ يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ ﴿17﴾ بِاَكْوَابٍ وَاَبَارٖيقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَعٖينٍۙ ﴿18﴾ لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ ﴿19﴾ وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ ﴿20﴾ وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَؕ ﴿21﴾ وَحُورٌ عٖينٌۙ ﴿22﴾ كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِۚ ﴿23﴾ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿24﴾ لَا يَسْمَعُونَ فٖيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثٖيمًاۙ ﴿25﴾ اِلَّا قٖيلًا سَلَامًا سَلَامًا ﴿26﴾ وَاَصْحَابُ الْيَمٖينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَمٖينِؕ ﴿27﴾ فٖي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ ﴿28﴾ وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ ﴿29﴾ وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ ﴿30﴾ وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ ﴿31﴾ وَفَاكِهَةٍ كَثٖيرَةٍۙ ﴿32﴾ لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ ﴿33﴾ وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍؕ ﴿34﴾ اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ ﴿35﴾ فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَارًاۙ ﴿36﴾ عُرُبًا اَتْرَابًاۙ ﴿37﴾ لِاَصْحَابِ الْيَمٖينِؕ ﴿38﴾ ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّلٖينَۙ ﴿39﴾ وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِرٖينَؕ ﴿40﴾ وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِؕ ﴿41﴾ فٖي سَمُومٍ وَحَمٖيمٍۙ ﴿42﴾ وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ ﴿43﴾ لَا بَارِدٍ وَلَا كَرٖيمٍ ﴿44﴾ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَفٖينَۚ ﴿45﴾ وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظٖيمِۚ ﴿46﴾ وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ ﴿47﴾ اَوَاٰبَٓاؤُنَا الْاَوَّلُونَ ﴿48﴾ قُلْ اِنَّ الْاَوَّلٖينَ وَالْاٰخِرٖينَۙ ﴿49﴾ لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى مٖيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ ﴿50﴾ ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ ﴿51﴾ لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ ﴿52﴾ فَمَالِؤُنَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ ﴿53﴾ فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمٖيمِۚ ﴿54﴾ فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهٖيمِؕ ﴿55﴾ هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّٖينِؕ ﴿56﴾ نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ ﴿57﴾ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَؕ ﴿58﴾ ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ ﴿59﴾ نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقٖينَۙ ﴿60﴾ عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فٖي مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿61﴾ وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُولٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ ﴿62﴾ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَؕ ﴿63﴾ ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ ﴿64﴾ لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ ﴿65﴾ اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ ﴿66﴾ بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ ﴿67﴾ اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذٖي تَشْرَبُونَؕ ﴿68﴾ ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ ﴿69﴾ لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ ﴿70﴾ اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّتٖي تُورُونَؕ ﴿71﴾ ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُنَ ﴿72﴾ نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوٖينَۚ ﴿73﴾ فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظٖيمِ ﴿74﴾ فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِۙ ﴿75﴾ وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظٖيمٌۙ ﴿76﴾ اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَرٖيمٌۙ ﴿77﴾ فٖي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ ﴿78﴾ لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَؕ ﴿79﴾ تَنْزٖيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمٖينَ ﴿80﴾ اَفَبِهٰذَا الْحَدٖيثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ ﴿81﴾ وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ ﴿82﴾ فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ ﴿83﴾ وَاَنْتُمْ حٖينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ ﴿84﴾ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ ﴿85﴾ فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَدٖينٖينَۙ ﴿86﴾ تَرْجِعُونَهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ ﴿87﴾ فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبٖينَۙ ﴿88﴾ فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعٖيمٍ ﴿89﴾ وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَمٖينِۙ ﴿90﴾ فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَمٖينِ ﴿91﴾ وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبٖينَ الضَّٓالّٖينَۙ ﴿92﴾ فَنُزُلٌ مِنْ حَمٖيمٍۙ ﴿93﴾ وَتَصْلِيَةُ جَحٖيمٍۙ ﴿94﴾ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقٖينِۚ ﴿95﴾ فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظٖيمِ ﴿96﴾