36- YASİN SURESİNİN KISA TEFSİRİ

YASİN SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-4
YA-SİN ( Dikkat! ) En doğru hükümlerle dolu olan bu ilahi kitap / Kuran gerçeklere şahittir. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, sen Allah'ın gönderdiği elçilerinden birisin ve dosdoğru yol / İslam / doğruluk üzeresin.
Ayet: 5-7
Ey elçi, en üstün ve en merhametli olan (Allah) tarafından indirilen bu ilahi kitap / Kuran, ataları (ilahi kitapla) uyarılmamış ve kendileri gerçeği umursamadan yaşayan bir toplumu (yani ilk muhatap olan putperest / müşrik Arapları) uyarman için (sana gönderilmiştir.) Doğrusu ceza emrimiz birçoğunun üzerinde gerçekleşecektir; çünkü onlar gerçeklere / İslam'a / doğruluğa ısrarla inanmazlar.
Ayet: 8-10
Doğrusu Biz (görünmez) günah halkalarını (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin) boyunlarına geçirmekteyiz (ve o halkaları onların) çenelerine kadar (dayamaktayız.) Böylece onların burunları havadadır. Doğrusu Biz (onların günahlarını) önlerine ve arkalarına birer set olarak koyup onları (günahlarıyla) örtmekteyiz. Bu yüzden onlar (bazen gözlerinin önündeki bir şeyi bile) görmezler. Ey elçi, (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri) uyarsan da uyarmasan da, onlar için fark etmez. Onlar gerçeklere / İslam'a / doğruluğa ısrarla inanmazlar.
Ayet: 11-12
Ey elçi, sen ancak bu ilahi öğüde / Kuran'a uyan ve Rahman'a karşı çıkmaktan gönülden korkan kimseleri uyarabilirsin. Ey elçi, böylelerine Allah'ın bağışlamasını ve cömert / sonsuz bir ödül (olan cenneti) müjdele. Doğrusu (dünyada) ölenleri (ahirette) Biz dirilteceğiz ve onların yaptığı ve sebep olduğu her şeyi yazıp (karşılarına çıkaracağız.) Sonuçta Biz her şeyin yazılı olduğu büyük bir kitaptan tek tek sayıp (tüm insanları hesaba çekeceğiz.)
Ayet: 13-19
Ey elçi, insanlara (geçmişte) elçiler gönderdiğimiz şu belde halkının örneğini ver. Onlar kendilerine gelen iki elçimizi de yalanladılar. Sonra Biz o iki elçiyi desteklemesi için oraya üçüncü elçimizi gönderdik. O üç elçi (birlikte) onlara: "Doğrusu biz Allah'ın size gönderdiği elçileriz." dediler. Ama oradaki inkarcılar elçilerimize: "(Siz Allah'ın elçileri olamazsınız.) Çünkü siz sadece bizim gibi (sıradan) insanlarsınız. Ayrıca Rahman da bir şey indirmiş değildir. Siz yalan söylüyorsunuz." dediler. O vakit elçilerimiz: "Rabb'imiz biliyor ki biz Onun size gönderdiği elçileriz. Doğrusu bizim tek görevimiz gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu açıkça duyurmaktır." dediler. İslam'ı ısrarla inkar eden o kafirler elçilerimize: "Doğrusu biz sizin yüzünüzden bir uğursuzluğa uğradık. Eğer (İslam'a davetten) vazgeçmezseniz, sizi aramızdan kovarız ve şiddetli cezamıza uğrarsınız." dediler. Elçilerimiz de onlara: "Doğrusu başınıza gelen her uğursuzluk / kötü şey kendinizdendir (yani kendi yaptıklarınız yüzündedir.) Doğrusu size bir öğüt verildiğinde, siz bir uğursuzluğa uğramış olmazsınız. Doğrusu siz aşırıya giden (günahta ısrar eden) bir toplumsunuz." dediler.
Ayet: 20-29
Sonra şehrin dışından bir adam koşarak geldi ve onlara: "Ey toplumum, (Allah'ın gönderdiği) bu elçilere uyun. (Sizi İslam'a davet eden,) sizden hiçbir karşılık istemeyen ve "dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelen" bu elçilere uyun. Nasıl olur da beni yoktan var edip yaratan (Allah'a) ibadet etmem ki! Şunu iyi bilin ki, ahirette Allah'ın huzuruna döndürülüp (tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.) Doğrusu ben Allah'tan başka (güya) ilahları / putları kabul etmem. Şayet Rahman bana bir zarar vermek isterse, o putların / sahte ilahların desteği / şefaati benden hiçbir zararı gideremez ki! Onlar beni (hiçbir sıkıntıdan) kurtaramazlar ki! (Şayet ben dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa değil putlara / sahte ilahlara inanırsam,) o takdirde apaçık / büyük bir sapkınlıkta olurum. Ey elçiler, siz de işitin (ve şahit olun ki,) ben sizin Rabb'inize (Allah'a) inandım." dedi. Ahirette o adama: "(Haydi) cennete gir." denilecektir. O adam da: "Keşke benim toplumum da Rabb'imin beni bağışladığını ve bana (cennet nimetlerini) ikram ettiğini bir bilseydi!" diyecektir. Doğrusu Biz -ondan sonra- onun toplumunu cezalandırmak için gökten bir (melek) ordusu indirmedik. Biz onlara (bir melek ordusu) indirmek istemedik. Aslında (başlarına gelen şey) sadece tek bir ceza haykırışıydı; böylece onlar yok olup gittiler.
Ayet: 30-32
(İslam'ı ısrarla inkar eden) o kullarıma yazıklar olsun! Onlar da kendilerine gelen elçileri alaya alıyorlardı. (Ne yazık ki) putperest / müşrik Araplar kendilerinden önce nice inkarcı nesilleri cezalandırıp -bir daha geri dönmemek üzere- yok ettiğimizi anlamadılar. Ama herkes şunu iyi bilsin ki, önceki ve sonraki insanların hepsi ahirette huzurumuza getirilip tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir.
Ayet: 33-36
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, (yağdırdığımız yağmurla) ölü haldeki / kurak toprağı canlandırmamız ve ondan (insanların ve hayvanların) yedikleri bitkileri çıkarmamız mucize görmek isteyenler için bir mucizedir. Biz yeryüzünde hurma bahçeleri ve üzüm bağları yarattık. Ayrıca Biz onlara su sağlamak için de yeraltından su pınarları fışkırttık. Böylece insanlar onların meyvelerinden yiyebilirler. Doğrusu insanlar bu nimetlerden hiçbirini kendi elleriyle yapmış değildir. Artık insanların Allah'a şükretmesi gerekir. Doğrusu toprağın bitirdiği her çeşit ürünü, insanların bizzat kendilerini ve onların bilmedikleri nice şeyleri yaratan (Allah) en yücedir.
Ayet: 37
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, mucize görmek isteyenler için gece de bir mucizedir. Biz geceden gündüzün ışığını çıkarırız. Böylece onlar karanlıkta kalıp (dinlenirler.)
Ayet: 38
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, mucize görmek isteyenler için güneş'in kendisi için kararlaştırılmış yörüngede akıp gitmesi de bir mucizedir. İşte bunlar en üstün olan ve her şeyi en iyi bilen Allah'ın takdir ettiği / bir düzene koyduğu şeylerdir.
Ayet: 39-40
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, mucize görmek isteyenler için Ay'a, belirli evreler takdir etmemiz de bir mucizedir. Böylece Ay son evrede ipince bir hilale dönüşür. (Allah'ın takdirine göre) Güneş Ay'ın peşinden gitmez; gece de gündüzün önüne geçmez. Çünkü onların her biri ayrı bir yörüngede akıp gider.
Ayet: 41-46
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, mucize görmek isteyenler için insan soyunu (Nuh'un yaptığı ve içine insanları ve hayvanları) yüklediği gemiyle taşıyıp (tufanda yok olmaktan kurtarmamız) da bir mucizedir. Biz -o gemiden sonra- insanlar için daha nice taşıtları yarattık. Eğer Biz dileseydik (tüm) insanları (o tufanda) boğardık, o takdirde onlar bir çığlık bile atamazlardı ve asla kurtarılamazlardı. Ama Biz insanlara rahmetimizi lütfetmekte ve onları belli bir süreye (ölüm vaktine) kadar bu dünya nimetlerinden yararlandırarak (sınamaktayız.) (Ne yazık ki Nuh'un toplumu) -onlara: "Önde ve arkada (yani her yerde) Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının. Umulur ki Allah'ın rahmetine erişirsiniz." denildiğinde- (İslam'ı ısrarla inkar etti ve sonuçta cezaya uğradı.) Doğrusu İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler -onlara Rabb'lerinin bildirdiği gerçeklerden hangisi gelirse gelsin- ona (inanmayıp) sadece sırt çevirmektedir.
Ayet: 47-50
İslam'ı inkar eden putperest / müşrik Araplara: "(İslam için) Allah'ın size lütfettiği nimetlerden harcama / yardım yapın." denildiğinde ise onlar İslam'a inananlara: "Şayet dileseydi, Allah'ın doyuracağı kimseleri biz mi doyuracakmışız(!) Doğrusu siz apaçık / büyük bir sapkınlığın içindesiniz." dediler. İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazıları (alay ederek) İslam'a inananlara: "Eğer doğruyu söylüyorsanız, Allah'ın (bizi tehdit ettiği) bu ceza ne zaman gelecekmiş / niçin hemen gelmiyor(!)" diyorlar. Aslında onlar -böyle tartışıp çekişirlerken- kendilerini (aniden) cezalandıracak olan tek bir ceza haykırışından başka bir şeyi beklemiyorlar. Ama (o ceza geldiğinde,) onların vasiyette bulunmaya da ailelerine geri dönmeye de gücü olmayacaktır.
Ayet: 51-54
Sonra (kıyamet günü) Sur borusuna (ikinci defa) üflendiğinde, insanlar hemen kabirden çıkıp (tüm yaptıklarından hesaba çekilmek için) Rabb'lerinin huzuruna koşacaktır. O vakit İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler (kendi kendilerine): "Yazıklar olsun bize! (Çünkü biz dünyadayken ahiretteki hesaba inanmadık.) Şimdi yattığımız yerden bizi kim kaldıdı / diriltti? (Ahirette bizi dirilten Allah'tır.) Bu da Rahman'ın bize verdiği sözdür. Allah'ın gönderdiği (tüm) elçiler de (bize bu gerçeği bildirmiş ve) doğruyu söylemiştir." diyecektir. Doğrusu ahirette insanların hepsi tek bir haykırışla hemen huzurumuza getirilecektir. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, kıyamet günü hiç kimseye hiçbir haksızlık edilmeyecektir. Sonuçta siz sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.
Ayet: 55-58
Doğrusu kıyamet günü cennete giren kimseler (Allah'ın lütfettiği çeşitli nimetlerin) keyfini sürecektir. Onlar eşleriyle beraber cennetteki ağaçların gölgesinde koltuklara oturacak ve orada cennet meyvelerine ve istedikleri her şeye erişecektir. Cennette onlar en merhametli olan Rabb'lerinin 'Selam / esenlikler üzerinize olsun' sözüyle (karşılanacaktır.)
Ayet: 59-65
Kıyamet günü Allah (İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere): "Ey günahta ısrar eden suçlular, bugün (cehennem cezasını çekmek için) bir tarafa ayrılın. Ey Adem'in çocukları, Ben size, 'En büyük düşmanınız olan şeytana değil yalnız Bana ibadet edin. İşte, dosdoğru yol / İslam budur.' demiştim. Doğrusu (siz dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa uymadığınızdan), şeytan sizden birçok nesli saptırdı. Aslında sizin aklınızı kullanmanız gerekirdi. İşte bu, size söz verdiğim cehennemdir. Haydi, İslam'ı ısrarla inkar etmenizin cezası olarak bugün cehennemde yanın. İşte, bugün, Biz İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin ağızlarını mühürleyeceğiz. Onlar Bizim'le (ancak) el işaretleriyle konuşacaktır; ayakları da tüm yaptıklarına şahitlik edecektir.
Ayet: 66-68
Herkes şunu iyi bilsin ki, şayet Biz dileseydik, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri (dünya hayatında) hemen cezalandırıp gözlerini kör ederdik ve onlar yollarda (böyle) hızlı bir şekilde gidemezlerdi. Yine şayet dileseydik, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri (dünya hayatında) hemen cezalandırıp bulundukları yerde taşa çevirirdik ve onlar öne veya arkaya bir adım bile atamazlardı. (Ama Biz insanları bu dünyada düşünce, inanç ve tercihlerinde özgür bırakıp karakterlerini sınarız.) Ama Biz uzun ömür verdiğimiz insanların (düşünce yetilerini) azaltırız. Öyleyse insanların (geç kalmadan) akıllarını kullanmaları gerekir.
Ayet: 69-70
Doğrusu Biz bu elçiye (gerçek dışı) bir şiir değil (ilahi bilgileri) öğrettik. Çünkü ona (gerçek dışı bir şey) gerekmez. İşte bu, ancak ilahi bir öğüttür ve apaçık (ilahi bir kitap olan) Kuran'dır. Herkes şunu iyi bilsin ki, Allah bu ilahi kitapla / Kuran'la (ölüleri değil) dirileri uyarmak ve ceza emrinin (ancak) İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin üzerinde gerçekleşmesini ister.
Ayet: 71-76
Putperest / müşrik Araplar sahip oldukları hayvanları Bizim -onlar için- kendi ellerimizle / kudretimizle yarattığımızı anlamadılar. Biz hayvanları insanlara boyun eğdirdik. Böylece insanlar bazı hayvanları binek olarak kullanır, bazılarını da yerler. İnsanlar hayvanlardan nice yararlar görür ve içtikleri (çeşitli sütleri) elde ederler. Artık insanların Allah'a şükretmesi gerekir. Ama putperest / müşrik Araplar Allah'tan başka (sahte) ilahlar / putlar edindiler. (Güya) putlar / sahte ilahlar onlara yardım edebilirmiş(!) Doğrusu putlar / sahte ilahlar onlara asla yardım edemezler. Bu gerçeğe rağmen onlar o putlar / sahte ilahlar için bir ordu haline geldiler.
Ayet: 76-80
Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin çirkin sözlerine üzülme / aldırış etme. Şüphesiz ki Biz onların gizlediği ve açıkladığı her şeyi biliriz. Doğrusu İslam'ı ısrarla inkar eden her insan Bizim onu bir damlacık sıvıdan yarattığımızı bilir; ama (Bize karşı) apaçık bir düşmana dönüşür. Bazıları da -Bizim onları nasıl yarattığımızı unutup- Bize şu örneği verip: "Çürümüş ve toza-toprağa dönüşmüş olan şu kemiklere kim hayat verebilir ki!" dediler. Ey elçi, onlara de ki: "Doğrusu o kemiklere (ahirette) hayat verecek olan (güç sahibi) onları ilk defasında (yani dünyada) yoktan var edip yaratan (Allah'tır.) Şüphesiz ki Allah her türlü yaratmayı bilendir. Sizin için yemyeşil ağaçtan (kıpkırmızı) ateşi çıkaran da Allah'tır. Doğrusu siz Allah'ın bu nimetiyle (ihtiyacınız olan) ateşi yakabiliyorsunuz."
Ayet: 81-83
Ey insanlar, bir düşünün bakalım, gökleri ve yeri yoktan var edip yaratan Allah (ahirette) bunların benzerlerini yaratamaz mı? Evet, yaratır. Şüphesiz ki Allah her şeyi yaratandır ve her şeyi en iyi bilendir. Doğrusu Allah bir şeyin olmasını istediğinde, ona sadece 'Ol' der; o şey de hemen oluverir. Öyleyse her şeyin sahibi ve hükümranı olan Allah'ın en yücedir. Sonuçta hepiniz ahirette Allah'ın huzuruna döndürülüp (tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.)"

سورة يس

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

يٰسٓؕ ﴿1﴾ وَالْقُرْاٰنِ الْحَكٖيمِۙ ﴿2﴾ اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلٖينَۙ ﴿3﴾ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍؕ ﴿4﴾ تَنْزٖيلَ الْعَزٖيزِ الرَّحٖيمِۙ ﴿5﴾ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَٓا اُنْذِرَ اٰبَٓاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ ﴿6﴾ لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰٓى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿7﴾ اِنَّا جَعَلْنَا فٖٓي اَعْنَاقِهِمْ اَغْلَالًا فَهِيَ اِلَى الْاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ ﴿8﴾ وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْدٖيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ ﴿9﴾ وَسَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿10﴾ اِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِۚ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَاَجْرٍ كَرٖيمٍ ﴿11﴾ اِنَّا نَحْنُ نُحْيِ الْمَوْتٰى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَاٰثَارَهُمْؕ وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ فٖٓي اِمَامٍ مُبٖينٍ ﴿12﴾ وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ اِذْ جَٓاءَهَا الْمُرْسَلُونَۚ ﴿13﴾ اِذْ اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ ﴿14﴾ قَالُوا مَٓا اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۙ وَمَٓا اَنْزَلَ الرَّحْمٰنُ مِنْ شَيْءٍۙ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَكْذِبُونَ ﴿15﴾ قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ اِنَّٓا اِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ ﴿16﴾ وَمَا عَلَيْنَٓا اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبٖينُ ﴿17﴾ قَالُٓوا اِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿18﴾ قَالُوا طَٓائِرُكُمْ مَعَكُمْؕ اَئِنْ ذُكِّرْتُمْؕ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ ﴿19﴾ وَجَٓاءَ مِنْ اَقْصَا الْمَدٖينَةِ رَجُلٌ يَسْعٰى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلٖينَۙ ﴿20﴾ اِتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْـَٔلُكُمْ اَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَ ﴿21﴾ وَمَا لِيَ لَٓا اَعْبُدُ الَّذٖي فَطَرَنٖي وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿22﴾ ءَاَتَّخِذُ مِنْ دُونِهٖٓ اٰلِهَةً اِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنّٖي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـًٔا وَلَا يُنْقِذُونِۚ ﴿23﴾ اِنّٖٓي اِذًا لَفٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ ﴿24﴾ اِنّٖٓي اٰمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِؕ ﴿25﴾ قٖيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَؕ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمٖي يَعْلَمُونَۙ ﴿26﴾ بِمَا غَفَرَ لٖي رَبّٖي وَجَعَلَنٖي مِنَ الْمُكْرَمٖينَ ﴿27﴾ وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلٰى قَوْمِهٖ مِنْ بَعْدِهٖ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلٖينَ ﴿28﴾ اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ خَامِدُونَ ﴿29﴾ يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِۚ مَا يَأْتٖيهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُنَ ﴿30﴾ اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ ﴿31﴾ وَاِنْ كُلٌّ لَمَّا جَمٖيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ ﴿32﴾ وَاٰيَةٌ لَهُمُ الْاَرْضُ الْمَيْتَةُۚ اَحْيَيْنَاهَا وَاَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ ﴿33﴾ وَجَعَلْنَا فٖيهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخٖيلٍ وَاَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فٖيهَا مِنَ الْعُيُونِۙ ﴿34﴾ لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِهٖۙ وَمَا عَمِلَتْهُ اَيْدٖيهِمْؕ اَفَلَا يَشْكُرُونَ ﴿35﴾ سُبْحَانَ الَّذٖي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْاَرْضُ وَمِنْ اَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ ﴿36﴾ وَاٰيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُۚ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَاِذَا هُمْ مُظْلِمُونَۙ ﴿37﴾ وَالشَّمْسُ تَجْرٖي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَاؕ ذٰلِكَ تَقْدٖيرُ الْعَزٖيزِ الْعَلٖيمِؕ ﴿38﴾ وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدٖيمِ ﴿39﴾ لَا الشَّمْسُ يَنْبَغٖي لَهَٓا اَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِؕ وَكُلٌّ فٖي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ ﴿40﴾ وَاٰيَةٌ لَهُمْ اَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ ﴿41﴾ وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِهٖ مَا يَرْكَبُونَ ﴿42﴾ وَاِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرٖيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنْقَذُونَۙ ﴿43﴾ اِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا اِلٰى حٖينٍ ﴿44﴾ وَاِذَا قٖيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ اَيْدٖيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿45﴾ وَمَا تَأْتٖيهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضٖينَ ﴿46﴾ وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُۙ قَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لِلَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ اَطْعَمَهُ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا فٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ ﴿47﴾ وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ ﴿48﴾ مَا يَنْظُرُونَ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ ﴿49﴾ فَلَا يَسْتَطٖيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَٓا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ ﴿50﴾ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَاِذَا هُمْ مِنَ الْاَجْدَاثِ اِلٰى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ ﴿51﴾ قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَاۢ ࣝ هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ ﴿52﴾ اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ جَمٖيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ ﴿53﴾ فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـًٔا وَلَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿54﴾ اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فٖي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ ﴿55﴾ هُمْ وَاَزْوَاجُهُمْ فٖي ظِلَالٍ عَلَى الْاَرَٓائِكِ مُتَّكِؤُنَ ﴿56﴾ لَهُمْ فٖيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ ﴿57﴾ سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحٖيمٍ ﴿58﴾ وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ ﴿59﴾ اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَنٖٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبٖينٌۙ ﴿60﴾ وَاَنِ اعْبُدُونٖيؕ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقٖيمٌ ﴿61﴾ وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثٖيرًاؕ اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ ﴿62﴾ هٰذِهٖ جَهَنَّمُ الَّتٖي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ ﴿63﴾ اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿64﴾ اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَٓا اَيْدٖيهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿65﴾ وَلَوْ نَشَٓاءُ لَطَمَسْنَا عَلٰٓى اَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَاَنّٰى يُبْصِرُونَ ﴿66﴾ وَلَوْ نَشَٓاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلٰى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ ﴿67﴾ وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِؕ اَفَلَا يَعْقِلُونَ ﴿68﴾ وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغٖي لَهُؕ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْاٰنٌ مُبٖينٌۙ ﴿69﴾ لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرٖينَ ﴿70﴾ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْدٖينَٓا اَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ ﴿71﴾ وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ ﴿72﴾ وَلَهُمْ فٖيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُؕ اَفَلَا يَشْكُرُونَ ﴿73﴾ وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَؕ ﴿74﴾ لَا يَسْتَطٖيعُونَ نَصْرَهُمْۙ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ ﴿75﴾ فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿76﴾ اَوَلَمْ يَرَ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَصٖيمٌ مُبٖينٌ ﴿77﴾ وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُؕ قَالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظَامَ وَهِيَ رَمٖيمٌ ﴿78﴾ قُلْ يُحْيٖيهَا الَّذٖٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍؕ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلٖيمٌۙ ﴿79﴾ اَلَّذٖي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْاَخْضَرِ نَارًا فَاِذَٓا اَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ ﴿80﴾ اَوَلَيْسَ الَّذٖي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْؕ بَلٰى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلٖيمُ ﴿81﴾ اِنَّمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَيْـًٔا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿82﴾ فَسُبْحَانَ الَّذٖي بِيَدِهٖ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿83﴾