10- YUNUS SURESİNİN KISA TEFSİRİ

YUNUS SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1
ELİF-LAM-RA ( Dikkat! ) Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bunlar en doğru hükümlerle dolu olan bu ilahi kitabın / Kuran'ın bildirdiği gerçeklerdir.
Ayet: 2
Ama putperest / müşrik Araplar Bizim onların arasından bir adama (bu elçiye): "İnsanları uyar ve İslam'a inananlara ahirette Rabb'lerinin huzurunda bir doğruluk makamı olacağını müjdele." diye vahiy etmemize / bildirmemize şaştılar. İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler (bu elçiye iftira edip): "Bu adam büyük bir sihirbazdır / aldatıcıdır." dediler.
Ayet: 3-4
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah hepinizin tek Rabb'idir, gökleri ve yeri altı evrede yaratandır, (onları kuşatan) Arş'a hükmedendir ve her şeyi en uygun düzene koyandır. Onun izni olmadan hiç kimse hiçbir kimsenin destekçisi / şefaatçisi olamaz. İşte, Rabb'iniz olan Allah'ın özellikleri böyledir. Öyleyse yalnız Ona ibadet edin. Artık gerçekleri düşünüp öğüt almanız gerekir. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, hepiniz ahirette Onun huzuruna döndürülüp (tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.) Doğrusu Allah'ın verdiği (her) söz bir gerçektir. Doğrusu Allah yaratmaya başlayan ve onu sürdürendir; çünkü Allah (bu dünyada) İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseleri (ahirette ilahi) adaletiyle ödüllendirmek ister. İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler ise gerçekleri / doğruluğu ısrarla inkar ettiklerinden (ahirette cehenneme girip) kaynar sıcak sulardan içecektir ve onlar (orada) şiddetli cezalara uğrayacaktır.
Ayet: 5-10
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Güneş'i bir ışık kaynağı, Ay'ı ise bir ışık yapan ve yılların hesabını bilmeniz için Ay'a evreler takdir eden Allah'tır. Allah bunları ancak gerçeklerle yaratmaktadır. Allah bildirdiği gerçekleri anlamak isteyenlere ayrıntısıyla açıklar. Doğrusu geceyle gündüzün yer değiştirmesinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattıklarında Onun emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimselere bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Ahirette Bizimle buluşup tüm yaptıklarından hesaba çekileceklerine inanmayan ve dünya hayatını tercih ederek onunla yetinen kimseler bildirdiğimiz gerçeği umursamayan gafillerdir. İşte böylelerinin ahiretteki sığınağı işledikleri günahlar yüzünden cehennem ateşi olacaktır. Diğer yandan Rabb'leri, İslam'a inanıp düzeltici / iyi işler yapan kimseleri -İslam inançları sayesinde- (ahirette) içlerinden ırmaklar akan nimet cennetlerine yöneltecektir. Onların cennetteki duası, 'Ey Allah'ım, Sen tüm eksiklerden uzaksın / yücesin' diyerek olacaktır. Onların cennetteki selamlaşması, 'Selam / esenlikler üzerinize olsun' diyerek olacaktır. Onların dualarının sonu ise 'Tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'a hamdolsun' diyerek olacaktır.
Ayet: 11
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, şayet Allah bazılarının hak ettiği kötü cezayı -onların bir menfaat için acele ettiği gibi- hemen verseydi, onların ölüm hükümleri (çoktan) verilirdi. Ama Biz ahirette huzurumuzda buluşup tüm yaptıklarından hesaba çekileceğine inanmayan kimseleri azgınlıklarının içinde bocalamaya bırakırız.
Ayet: 12
Doğrusu İslam'ı inkar eden insanlar bile onlara bir sıkıntı dokunduğunda yatarlarken, otururlarken veya ayaktalarken (yani her durumda) Bize dua ederler. Ama Biz sıkıntılarını giderdiğimizde, onlar -sanki kendilerine dokunan sıkıntılardan kurtulmak için Bize dua etmemişler gibi- geçip giderler. Bu böyledir. Doğrusu yaptıkları kötülükler aşırıya giden (günahta ısrar eden) kimselere süslü görünmektedir.
Ayet: 13-14
(Ey putperest / müşrik Araplar,) doğrusu Biz sizden önce nice nesilleri -haksızlıkta / zulümde ısrar ettiklerinden- cezalandırıp yok ettik. Allah'ın elçileri onlara apaçık kanıtlar getirdiği halde, onlar İslam'a inanmamakta ısrar ettiler. Bu böyledir. Biz günahta ısrar eden suçluları cezalandırırız. Sonra da Biz sizi onların ardından (bu dünya hayatında) neler yapacağınıza bakmak için yeryüzünde yöneticiler yaptık.
Ayet: 15-16
Bildirdiğimiz apaçık gerçekler putperest / müşrik Araplara okunup aktarıldığında, (ahirette) Bizimle buluşup tüm yaptıklarından hesaba çekileceğine inanmayanlar sana: "Bundan başka bir Kuran getir veya onu değiştir." dediler. Ey elçi, onlara de ki: "Şunu iyi bilin ki, benim bu ilahi kitabı / Kuran'ı kendime göre değiştirmem asla mümkün değildir. Doğrusu ben ancak (Rabb'imden) bana vahiy edilen / bildirilen bu ilahi kitaba / Kuran'a uyarım. Eğer Rabb'ime karşı çıkarsam, korkarım ki, ben de büyük günün / kıyamet gününün cezasına uğrarım. Şayet Allah dileseydi, (bu ilahi kitabı / Kuran'ı size göndermezdi;) ben de onu size okuyup aktaramazdım. Artık benim size gerçekleri söylediğimi anlayın; çünkü ben bundan önce sizin aranızda bir ömür geçirdim. Artık aklınızı kullanmanız gerekir."
Ayet: 17
Herkes şunu iyi bilsin ki, yalan uydurup Allah'a iftira eden ya da Onun bildirdiği gerçekleri yalanlayan kimselerden daha zalimi yoktur. Doğrusu günahta ısrar eden suçlular kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişemeyecektir.
Ayet: 18
Putperest / müşrik Araplar, Allah'tan başkasına -kendilerine hiçbir zarar ya da yarar veremeyen- putlara / sahte ilahlara ibadet ederler ve: "Bunlar ahirette Allah'ın huzurunda bizim (destekçimiz / şefaatçimiz) olacaktır." derler. Ey elçi, onlara de ki: "(Olamaz!) Siz Allah'a (güya) Onun göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz(!)" Doğrusu Allah putperestlerin / müşriklerin Ona ortak koştuğu şeylerden uzaktır ve çok yücedir.
Ayet: 19
Herkes şunu iyi bilsin ki, ilk insanlar (İslam'a inanan) tek bir topluluktu. Sonra insanlardan bazıları (İslam'dan) ayrılığa düştüler. Ey elçi, şayet Rabb'inin önceden verdiği (belli bir süreye / ölüm vaktine kadar insanları bu dünya hayatında sınama) sözü olmasaydı, onlara ayrılığa düştükleri konularda (ceza) hükümleri hemen verilirdi.
Ayet: 20
İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazıları (alay ederek) bu elçi hakkında: "Rabb'inden ona (bizim istediğimiz) bir mucizenin indirilmesi gerekmez miydi(!)" diyorlar. Ey elçi, onlara de ki: "Bilinmezin (geleceğin) sahibi ancak Allah'tır. Bekleyin bakalım, ben de sizinle beraber Allah'ın takdirini bekliyorum."
Ayet: 21
Doğrusu Biz İslam'ı inkar eden insanlara -başlarına gelen bir sıkıntının ardından- rahmetimizi tattırdığımızda, onlar (yaşadıkları o sıkıntıyı hemen unutup) bildirdiğimiz gerçeklere karşı plan yapmaya başlarlar. Ey elçi, insanlara de ki: "Doğrusu Allah sizden daha hızlı plan yapar." Ey insanlar şunu iyi bilin ki, melek elçilerimiz de sizin tüm planlarınızı yazmaktadır.
Ayet: 22-23
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, sizin karada ve denizde yolculuk etmenizi sağlayan Allah'tır. Şimdi hoş bir rüzgarla yüzen yelkenli bir gemide bulunduğunuzu ve yolcuların sevinçli olduğu bir anda geminin bir fırtınaya kapıldığını ve üzerlerine her taraftan dalgaların geldiğini gözününüzde canlandırın. İşte o vakit insanlar suyla kuşatılacağını / boğulacağını düşünerek yalnız gerçek dinin (İslam'ın) tek sahibi olan Allah'a samimiyetle dua edecektir. Onlar Allah'a yalvarıp: "Eğer bizi bu sıkıntıdan kurtarırsan, Sana şükredenlerden olacağız." diyecektir. Ama Allah onları o sıkıntıdan kurtardığında, İslam'ı inkar eden insanlar hemen yeryüzünde haksızca azgınlığa başlayacaktır. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, (günahta ısrar edip) azıtmanız ahirette kendi aleyhinize olacaktır. Çünkü siz bu (geçici) dünya hayatından (biraz) yararlandıktan sonra ahirette huzurumuza döndürülüp hesaba çekileceksiniz. Biz de size tüm yaptıklarınızı bildireceğiz.
Ayet: 24
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, dünya hayatı (yani bu dünyada yapılan iyilikler) gökten yağdırdığımız yağmura benzetilebilir. Çünkü yağmurun karıştığı (beslediği) -insanların ve hayvanların yediği bitkileri de içeren- yeryüzündeki bitki örtüsü (gelişir ve fayda verir) ve bu sayede yeryüzü süsünü takınıp güzel görünecektir. Diğer yandan bazı toprak sahipleri ise (yağdırdığımız yağmurla toprakta) yetişen ürünlerin kendi güçleriyle elde edildiğini sanacaktır. Ama (onlar şunu iyi bilsinler ki) gece veya gündüz (dilediğimiz bir anda) emrimiz o ürünlere gelebilir ve Biz onları -sanki dün orada hiç bulunmamışlar gibi- biçip yok edebiliriz. Bu böyledir. Biz bildirdiğimiz gerçekleri düşünüp öğüt almak isteyenlere ayrıntısıyla açıklarız.
Ayet: 25-27
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah, sizi esenlik / mutluluk yurdu olan cennete çağırır ve dileyenleri (yani İslam'a inananları) dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltir. Doğrusu dünyada iyilik edenlere ahirette iyilikler ve daha fazlası (yani Allah'ın rızası) vardır. Ahirette onların yüzleri morarmayacak ve utanmayacaktır. İşte onlar sonsuza kadar yaşamak üzere cennete girecektir. (Dünyada ısrarla) kötülük / günah işleyen kimselere ise yaptıklarının tam karşılığı olan ceza verilecektir. Ahirette onların yüzlerini utanç kaplayacak ve hiç kimse onları Allah'ın cezasından kurtaramayacaktır. Onların yüzleri kopkoyu gecenin karanlığıyla kaplanmış gibi moraracaktır. İşte onlar sonsuza kadar kalmak üzere cehennem ateşine girecektir.
Ayet: 28-30
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Biz kıyamet günü putperestlerin / müşriklerin hepsini bir araya toplayıp onlara: "Ey putperestler / müşrikler, siz ve Allah'a ortak koştuğunuz putlar / sahte ilahlar yerlerinize geçin." diyeceğiz. Böylece Biz onları birbirlerinden ayıracağız. O vakit putperestlerin / müşriklerin Allah'a ortak koştuğu putlar / sahte ilahlar onlara: "Siz (dünyadayken) yalnız bize değil (başka şeylere de) ibadet ediyordunuz. Aramızda (bizim doğruyu söylediğimize) Allah'ın şahitliği yeter. Doğrusu biz sizin bize ibadet ettiğizden habersizdik." diyecektir. İşte o vakit orada, herkes dünyada yaptıklarından hesaba çekilecek. (O gün) tüm insanlar gerçek dostları olan Allah'ın huzuruna döndürülecektir. Sonuçta (ahirette) putperestlerin / müşriklerin uydurduğu (putlar / sahte ilahlar) onları terk edecektir.
Ayet: 31-33
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara: "Size gökten ve yerden nimetler lütfeden kimdir? (Sahip olduğunuz) kulakların ve gözlerin (gerçek) sahibi kimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran ve her şeyi en uygun düzene koyan kimdir?" diye sorarsan, onlar sana: "Allah" diyecektir. Öyleyse ey elçi, onlara de ki: "Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınmanız gerekir." İşte, gerçek Rabb'iniz olan Allah'ın özellikleri böyledir. Herkes şunu iyi bilsin ki, gerçeklerin / İslam'ın / doğruluğun dışında sadece sapkınlık vardır. Öyleyse gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan saptırılmamanız gerekir. Bu böyledir. Rabb'inin ceza emri günahta ısrar eden fasıkların üzerinde gerçekleşecektir. Çünkü onlar gerçeklere / İslam'a / doğruluğa ısrarla inanmazlar.
Ayet: 34-36
Ey elçi, putperestlere / müşriklere de ki: "Sizin Allah'a ortak koştuğunuz putların / sahte ilahların arasında yaratmaya başlayıp onu sürdüren var mı? (Hayır!) Doğrusu Allah yaratmaya başlayıp onu sürdürendir. Artık gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan saptırılmamanız gerekir. Peki, sizin Allah'a ortak koştuğunuz putların / sahte ilahların arasında gerçeklere / İslam'a / doğruluğa yönelten var mı? (Hayır!) Ama Allah gerçeklere / İslam'a / doğruluğa yöneltir. Öyleyse niçin ve nasıl böyle yanlış hükümler veriyorsunuz?" Doğrusu onların birçoğu sadece zanna / boş iddiaya uyar. Ama zanlar / boş iddialar gerçeklerin karşısında geçersizdir. Şüphesiz ki Allah onların yaptığı her şeyi en iyi bilendir.
Ayet: 37
Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran Allah'tan başkası tarafından uydurulabilecek bir şey değildir. Çünkü bu Kuran önceki ilahi kitaplara sokulan yanlışları düzeltip doğrulayan, ayrıntısıyla açıklayan ve içinde hiçbir şüphe olmayan ilahi bir kitaptır. Bu ilahi kitap / Kuran tüm varlıkların Rabb'i (olan Allah) tarafından (indirilmiştir.)
Ayet: 38
Ey elçi, bazıları bu ilahi kitap / Kuran hakkında sana, 'onu uydurdu' diyorlar. Ey elçi, onlara de ki: "Eğer doğruyu söylüyorsanız, Allah'tan başka çağırabileceğiniz herkesi de (yardımınıza) çağırıp bu ilahi kitaba / Kuran'a karşı (daha doğru olabilecek) bir sureyi getirmeniz gerekir."
Ayet: 39-44
Ama putperest / müşrik Araplar, bu ilahi kitabı / Kuran'ı anlamadıklarından ve onun haber verdiği olay (yani kıyamet günü) henüz başlarına gelmediğinden gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanladılar. Bu böyledir. Onlardan önceki inkarcılar da gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanlamışlardı. Baksana (geçmişte) haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlerin sonu ne kötü oldu. Ey elçi, insanlar arasında İslam'a inananlar da inanmayanlar da olacaktır. Şüphesiz ki Rabb'in bozgunculuk edenleri en iyi bilendir. Ey elçi, bazıları seni yalanladığında onlara de ki: "Doğrusu benim yaptığım (düzeltici / iyi işler) bana, sizin yaptığınız (kötülükler / günahlar) da sizedir. Siz benim yaptıklarımdan sorumlu değilsiniz; ben de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değilim." Ey elçi, insanlar arasında senin İslam'a davetini dinlemek isteyenler olacağı gibi seni dinlemek istemeyenler de olacaktır. Öyleyse sen gerçeklere karşı sağır davrananlara işittiremezsin. Eğer onlar akıllarını kullanmazlarsa, (sen onlara bir şey anlatamazsın ki!) Ey elçi, insanlar arasında sana bakanlar olacağı gibi sana bakmak istemeyenler de olacaktır. Öyleyse sen gerçeklere karşı kör davrananları asla dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltemezsin. Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir haksızlık etmez; ama bazıları kendilerine haksızlık ederler / günah işlerler.
Ayet: 45
Kıyamet günü Allah tüm insanları bir araya topladığında, onlar dünyada sanki sadece gündüzün bir anı kadar kalıp birbirleriyle tanıştıklarını sanacaktır. Sonuçta (ahirette) Allah'ın huzurunda buluşup tüm yaptıklarından hesaba çekileceklerini yalanlayan kimseler (kıyamet günü) zarara uğrayıp kaybedecektir. Çünkü onlar dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelmemiştir.
Ayet: 46
Ey elçi, Biz istersek inkarcılara söz verdiğimiz cezalardan bazılarını sana gösterebiliriz, istersek de (o cezaları göstermeden önce) seni vefat ettirebiliriz. Sonuçta onlar ahirette huzurumuza dönüp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir. Şüphesiz ki Allah onların yaptığı her şeye şahittir.
Ayet: 47-52
Doğrusu her topluma (İslam'a uymaları için Allah tarafından gönderilmiş) bir elçi vardır. Allah'ın gönderdiği elçiler onlara geldiğinde, insanlar arasında adaletle hükmedilmiş ve onlara hiçbir haksızlık edilmemiştir. İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerden bazıları (alay ederek) İslam'a inananlara: "Eğer doğruyu söylüyorsanız, Allah'ın (bizi tehdit ettiği) bu ceza ne zaman gelecekmiş / niçin hemen gelmiyor(!)" diyorlar. Ey elçi, onlara de ki: "Doğrusu ben kendime bile herhangi bir zarar ya da yarar verebilecek (olağanüstü) bir güce sahip değilim. Doğrusu ancak Allah'ın dilediği şey olur. (Onun dilemediği şey ise asla olmaz.) Şunu iyi bilin ki, her toplumun bir eceli / ölüm vakti vardır. Doğrusu insanlar kendilerine ecel / ölüm vakti geldiğinde, onu ne bir an önceye ne de bir an sonraya alabilirler. Şimdi söyleyin bakalım, Allah'ın cezası size gece mi yoksa gündüz mü gelsin istersiniz(!) Niçin günahta ısrar eden suçlular Allah'tan onları hemen cezalandırmasını isterler ki! O cezaya uğradıktan sonra mı İslam'a inanacaksınız? (Ama o cezaya uğradıktan sonra İslam'a inandığınızda) size, 'Şimdi mi? (Artık İslam'a inanmak için çok geç kaldınız.) Ayrıca siz bu cezanın hemen gelmesini istemiştiniz.' denilecektir. Sonra da haksızlıkta / zulümde ısrar eden o zalimlere, 'Sonsuz (cehennem) cezasını çekin. Doğrusu siz işlediğiniz günahların cezasını alacaksınız.' denilecektir."
Ayet: 53-54
Ey elçi, sana: "Bu ilahi kitap / Kuran bir gerçek midir?" diye soranlara de ki: "Evet, Rabb'im şahittir ki, bu ilahi kitap / Kuran bir gerçektir ve siz ona asla engel olamazsınız. Doğrusu haksızlıkta / zulümde ısrar eden her bir zalim -yeryüzü kadar zenginliğe sahip olsa da- sahip olduklarının tümünü kıyamet günü feda edip Allah'ın cezasından kurtulmak ister; (ama Allah'ın cezasından asla kurtulamaz.) Böylece onlar o cezayı gördüklerinde içlerinde derin bir pişmanlık duyacaktır. Kıyamet günü tüm insanlar arasında adaletle hükmedilecek ve hiç kimse hiçbir haksızlık edilmeyecektir."
Ayet: 55-56
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Şunu da iyi bilin ki, Allah'ın verdiği (her) söz bir gerçektir. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçekleri anlamak istemez. Doğrusu yaşatan da öldüren de Allah'tır. Sonuçta hepiniz ahirette Onun huzuruna döndürülüp (tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.)
Ayet: 57-58
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, size Rabb'inizden ilahi bir öğüt ve gönüllerinize bir şifa gelmiştir Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran, İslam'a inananlar için bir doğruluk rehberidir ve bir rahmettir. Ey elçi, insanlara de ki: "Bu ilahi kitap / Kuran size Allah'ın lütfu ve rahmeti sayesinde gelmiştir." Öyleyse insanlar (bu ilahi kitabın / Kuran'ın gelişine) sevinip mutlu olmalıdır. Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran insanların biriktirdiği (tüm) servetlerden daha üstündür.
Ayet: 59-60
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Allah'ın size lütfettiği yiyecekleri düşünün. Ama siz (batıl inançlarınıza / hurafelerinize göre) onlardan bazılarını helal bazılarını da haram kılmaktasınız. Size helal / haram koyma iznini Allah mı verdi? Yoksa siz Allah'a iftira mı ediyorsunuz. (Evet, siz yalan uydurup Allah'a iftira ediyorsunuz.)" Peki, yalan uydurup Allah'a iftira eden iftiracılar, kıyamet gününün nasıl bir gün olacağını sanıyorlar ki! Şüphesiz ki Allah insanlara çok lütufkardır; ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu Ona şükretmez.
Ayet: 61
Ey elçi, Biz senin her durumuna, bu ilahi kitaptan / Kuran'dan okuyup aktardığın (her söze) ve giriştiğiniz her işe şahidiz. Doğrusu göklerde ve yerde nokta kadar olsa bile, hiçbir şey Rabb'inden gizli olamaz Doğrusu (noktadan) daha küçük olanlar da daha büyük olanlar da, yani her şey (Allah'ın huzurundaki) büyük (ana) bir kitapta (Levh-i Mahfuzda yazılıdır.)
Ayet: 62-64
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah'ı dost edinenlerin (yani İslam'a inananların) (ahirette) hiçbir korkusu veya üzüntüsü olmayacaktır. Çünkü onlar dünyadayken İslam'a inanmış ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınmıştır. Onlara dünya hayatında ve ahirette müjdeler vardır. Doğrusu Allah'ın sözlerinde hiçbir değişiklik olmaz. (Onlar Allah'ın söz verdiği cennete girecektir.) En büyük başarı da budur.
Ayet: 65-66
Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin çirkin sözlerine üzülme / aldırış etme. Herkes şunu iyi bilsin ki, üstünlük tümüyle Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir. Herkes şunu da iyi bilsin ki, Allah göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. Öyleyse Allah'tan başka Ona ortak koştukları (putlara / sahte ilahlara) da dua (ibadet) edenler neye uyuyorlar ki! Doğrusu onlar zanlara / boş iddialara uyup saçmasapan batıl inançlar (hurafeler) uyduruyorlar.
Ayet: 67-70
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah dinlenmeniz için geceyi karanlık yapandır ve işlerinizi rahatça görmeniz için gündüzü aydınlık yapandır. İşte bunda gerçekleri dinleyenlere bildirdiğimiz nice gerçekler vardır. Bazı insanlar: "Allah çocuk edindi." dediler. (Olamaz!) Doğrusu Allah tüm eksiklerden uzaktır / yücedir. Şüphesiz ki Allah en zengindir / hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. O, göklerde ve yerdeki herkesin / her şeyin tek sahibidir. (Ey yalancılar,) sizin bu konuda hiçbir kanıtınız yoktur. Ama siz Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri (uydurup) söylüyorsunuz. Ey elçi, de ki: "Doğrusu yalan uydurup Allah'a iftira eden kimseler kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişemeyecektir." Onlar bu (geçici) dünya hayatından (biraz) yararlandıktan sonra ahirette huzurumuza döndürülüp tüm yaptıklarından hesaba çekilecektir. Sonuçta Biz onları İslamı ısrarla inkar ettiklerinden şiddetli cezalara uğratacağız.
Ayet: 71-73
Ey elçi, sana Nuh hakkında bildirdiğimiz haberleri insanlara okuyup aktar. Geçmişte Nuh kendi toplumuna: "Ey toplumum, eğer benim sizin aranızda bir elçi olarak bulunup size Allah'ın bildirildiği gerçekleri öğütlemem zorunuza gidiyorsa, şunu iyi bilin ki, ben yalnız Ona güvenip dayandım. Haydi, siz de Allah'a ortak koştuklarınızı (yani putlarınızı / sahte ilahlarınızı) toplayıp ne yapacağınıza karar verin, elinizden geleni ardınıza koymayın ve hiç bekletmeden bana ne yapacaksanız yapın. Ey toplumum, eğer gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan yüz çevirirseniz, (Allah'ın cezasına uğrarsınız.) Doğrusu ben İslam'a davet görevim için sizden hiçbir karşılık istemedim. Ama Allah benim ödülümü (ahirette) verecektir. Doğrusu ben İslam'a inananlardan olmakla emrolundum." dedi. Ama Nuh'un toplumu onu yalanladı. Biz de onu ve onun beraberinde gemiye binenleri (İslam'a inananları) kurtardık. Böylece Biz onları (yeryüzünde) yöneticiler yaptık; bildirdiğimiz gerçekleri yalanlayanları ise (tufanda) boğduk. Baksana, (cezamızla) uyarılan (ama uyarılarımıza uymayıp onları alaya alan) önceki inkarcıların sonu ne kötü oldu.
Ayet: 74
Biz Nuh'tan sonra da toplumlarını İslam'a davet etmeleri için elçiler gönderdik. O elçiler de toplumlarına apaçık kanıtlar getirdiler. Ama bazıları önceden (önyargıyla) yalanladıkları gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmaya yanaşmadılar. Bu böyledir. Biz haddini aşanların kalplerini damgalarız.
Ayet: 75-79
Onların ardından Biz Musa'yı ve Harun'u bildirdiğimiz gerçeklerle (ve mucizelerimizle) Firavuna ve ileri gelen devlet adamlarına gönderdik; ama onlar büyüklük tasladılar. Çünkü onlar günahta ısrar eden suçlu kimselerdi. Bu yüzden gönderdiğimiz gerçekler kendilerine geldiğinde, onlar: "Bu, büyük bir sihirdir / aldatmacadır." dediler. Musa da onlara: "Gerçekler / doğrular size geldiğinde, siz onlara sihir / aldatmaca mı diyorsunuz? Doğrusu sihirbazlar gerçekler karşısında başarılı olamazlar." dedi. O vakit onlar: "Ey Musa, sen bizi atalarımızdan gördüğümüz gelenekten çevirmeye mi geldin? Acaba (sen ve kardeşin) bu ülkede büyüklüğü (iktidarı) ele geçirmek mi istiyorsunuz? Doğrusu biz size inanacak değiliz." dediler. Daha sonra Firavun bazı adamlarına: "(Ülkenin her yerinden) usta sihirbazları toplayıp bana getirin." dedi.
Ayet: 80-82
Musa (karşısına çıkan sihirbazlara): "Atacağınızı atın!" dedi. Sihirbazlar (düzeneklerini) attıklarında, Musa onlara: "Sizin yaptığınız bir sihirdir / aldatmacadır. Şunu iyi bilin ki, Allah (sizin sihrinizi) boşa çıkaracaktır. Şüphesiz ki Allah bozgunculara yardım etmez. Doğrusu Allah -günahta ısrar eden suçlular hoşlanmasalar da- gerçekleri kendi sözleriyle ortaya koymak (ister.)" dedi.
Ayet: 83-86
Ama bazıları Firavunun ve devlet adamlarının bir sıkıntı vereceğinden korktuğundan Musa'ya inanmadılar. Musa'ya ancak kendi toplumunun (İsrailoğullarının) gençleri gönülden inandılar. Doğrusu Firavun yeryüzünde zorbalık eden ve aşırıya giden (günahta ısrar eden) bir kimseydi. Ama Musa onlara: "Ey toplumum, Allah'a inandıysanız ve İslam'ı kabul ettiyseniz, yalnız Ona güvenip dayanın." dedi. O vakit İslam'a inananlar: Doğrusu biz yalnız Allah'a güvenip dayandık. Ey Rabb'imiz, bizi zalimlerin ellerine oyuncak etme ve rahmetinle / lütfunla bizi İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlerin kötülüklerinden kurtar." dediler.
Ayet: 87
Biz Musa'ya ve kardeşine: "Toplumunuz için Mısır'da (bazı) evler hazırlayın, o evlerinizi namazgah (mescit) yapın ve namazı düzenli kılın. (Ey Musa, sen) İslam'a inananlara (cenneti) müjdele." diye vahiy ettik / bildirdik.
Ayet: 88-89
Musa: "Ey Rabb'imiz, Sen bu dünya hayatında Firavuna ve ileri gelen devlet adamlarına süslü eşyalar ve servetler verdin. Ey Rabb'imiz, onlar insanları Senin dosdoğru yolundan / İslam'dan saptırmak istiyorlar. Ey Rabb'imiz, onların servetlerini yok et ve kalplerine sıkıntı ver. Onlar şiddetli cezayı görmeden İslam'a inanmıyorlar ki!" diyerek dua etti. Allah da (Musa'ya ve kardeşi Harun'a): "İkinizin duaları da kabul edildi. Öyleyse (insanlara) dosdoğru davranın ve cahillerin (gerçeği bilmeyenlerin) yoluna uymayın." dedi.
Ayet: 90-93
Sonra Biz İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla onları takip ediyorlardı. (Sonra Biz onları suda boğmak için denizi üzerlerine getirdik.) Firavun boğulacak / ölecek duruma geldiği son anda: "(Tamam,) ben de İsrailoğullarının inandığı -Ondan başka ilah olmayan- Allah'a inandım ve Allah'a teslim olup İslam'ı kabul ettim." dedi. Ama Allah ona: "Şimdi mi? (Artık çok geç!) Çünkü sen daha önce (hayatın boyunca) sürekli Benim emirlerime baş kaldırdın ve bozgunculardan oldun. Bugün senin cesedini senden sonrakilere ibret olması için kurtaracağız. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu bildirdiğimiz gerçeği umursamayan gafillerdir." dedi. Doğrusu (bu olaydan sonra) Biz İsrailoğullarını güvenli bir yere yerleştirdik ve onlara temiz / helal nimetler lütfettik. Ama onlardan bazıları (Medineli Yahudiler) kendilerine bu ilahi bilgi (yani bu ilahi kitap / Kuran) geldiğinde, (İslam'dan) ayrılığa düştüler. Ama ey elçi, Rabb'in onların (İslam'dan) ayrılığa düştüğü konularda kıyamet günü hükmünü verecektir.
Ayet: 94-98
Ey elçi, sana indirdiğimizden bir şüphen varsa, senden önce indirdiğimiz ilahi kitapları okuyan (bilgili) kimselere sorabilirsin. Ey elçi, Rabb'inden sana gerçekler gelmiştir. Öyleyse sakın şüphe edenlerden olma! Sakın Allah'ın bildirdiği gerçekleri yalanlama! Yoksa ahirette kaybedenlerden olursun. Doğrusu Rabb'inin ceza emri İslam'a inanmamakta ısrar eden kafirler üzerinde gerçekleşecektir. Çünkü onlar tüm mucizeler kendilerine gelse de, şiddetli cezayı görene kadar İslam'a inanmazlar. Aslında her beldenin (tümden) İslam'a inanıp inancının yararını görmesi gerekirdi. Ama Yunus'un toplumu hariç bunu yapan olmadı. (Yunus'un toplumu İslam'a inandığında,) Biz onları bu dünya hayatında (yaşayacakları) alçalma cezasından kurtardık ve onlara bir süre daha (dünya nimetlerinden) yararlanma imkanı verdik.
Ayet: 99
Ey elçi, şayet Rabb'in zorla inandırmak isteseydi, yeryüzündeki herkes gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanırdı. (Doğrusu Allah insanları bu dünyada düşünce, inanç ve tercihlerinde özgür bırakıp karakterlerini sınamak ister.) Öyleyse ey elçi, sen hiç kimseyi İslam'a inananlardan olmaya zorlayamazsın.
Ayet: 100
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah'ın izni / lütfu olmasaydı (Onun lütfettiği inanç özgürlüğü olmasaydı) hiç kimsenin istediği bir inanca inanması söz konusu olamazdı. Ama Allah aklını kullanmak istemeyen kimselerin üzerine pislik / sıkıntı yağdırır.
Ayet: 101-103
Ey elçi, insanlara de ki: "Göklerde ve yerde olan şeylere bir bakın." Ama (ne yazık ki) Allah'ın bildirildiği gerçekler ve uyarılar, İslam'a ısrarla inanmayan kimselere hiçbir yarar sağlamaz. Doğrusu onlar önceden gelip geçmiş inkarcıların başına gelen ceza günlerinin bir benzerini bekliyorlar. Ey elçi, onlara de ki: "Bekleyin bakalım, ben de sizinle beraber Allah'ın takdirini bekliyorum." Sonuçta Biz elçilerimizi ve İslam'a inananları kurtarırız. Bu böyledir. Biz İslam'a inananları kurtarmayı bir hak olarak üzerimize alırız.
Ayet: 104-107
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara de ki: "Ey (putperest / müşrik) insanlar, eğer benim dinimden (İslam'dan) bir şüpheniz varsa, şunu iyi bilin ki, ben sizin Allah'tan başka ibadet (dua) ettiğiniz (putlara / sahte ilahlara) değil sizi öldürecek (ve ahirette diriltip tüm yaptıklarınızdan hesaba çekecek olan) Allah'a ibadet ederim. Doğrusu ben İslam'a inananlardan olmakla emrolundum. Öyleyse hiçbir batıl inanç (hurafe) karıştırmadan gerçek dine (İslam'a) yönel. Sakın Allah'a ortak koşanlardan olma! Sakın Allah'tan başkasına, sana hiçbir yarar ya da zarar veremeyen putlara / sahte ilahlara, dua (ibadet) etme; yoksa zalimlerden olursun. Ey elçi, eğer Allah sana herhangi bir zarar dokundurursa, onu Ondan başkası asla gideremez. Eğer Allah sana bir iyilik verirse de, Onun lütfunu hiç kimse geri çeviremez. Allah, (lütfunu) kullarından dilediğine verir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir."
Ayet: 108
Ey elçi, de ki: "Ey insanlar, size Rabb'inizin gönderdiği gerçekler gelmiştir. Öyleyse her kim dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelirse, bu, onun kendi yararına olur; her kim de dosdoğru yoldan / İslam'dan / doğruluktan saparsa, bu, onun kendi zararına olur. Doğrusu ben sizin (yaptığınız yanlışları) savunacak değilim."
Ayet: 109
Ey elçi, (Rabb'inden) sana vahiy edilen / bildirilen bu ilahi kitaba / Kuran'a uy ve Allah (son) hükmünü verene kadar sabırla dayanışarak hareket et. Şüphesiz ki Allah en iyi hükmü verendir.

سورة يونس

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

الٓرٰ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكٖيمِ ﴿1﴾ اَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا اَنْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى رَجُلٍ مِنْهُمْ اَنْ اَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْؕ قَالَ الْكَافِرُونَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ مُبٖينٌ ﴿2﴾ اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذٖي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ فٖي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْاَمْرَؕ مَا مِنْ شَفٖيعٍ اِلَّا مِنْ بَعْدِ اِذْنِهٖؕ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُؕ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿3﴾ اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمٖيعًاؕ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاؕ اِنَّهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُعٖيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِؕ وَالَّذٖينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمٖيمٍ وَعَذَابٌ اَلٖيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ ﴿4﴾ هُوَ الَّذٖي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنٖينَ وَالْحِسَابَؕ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّؕ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿5﴾ اِنَّ فِي اخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ ﴿6﴾ اِنَّ الَّذٖينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَاطْمَاَنُّوا بِهَا وَالَّذٖينَ هُمْ عَنْ اٰيَاتِنَا غَافِلُونَۙ ﴿7﴾ اُولٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿8﴾ اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْدٖيهِمْ رَبُّهُمْ بِاٖيمَانِهِمْۚ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ فٖي جَنَّاتِ النَّعٖيمِ ﴿9﴾ دَعْوٰيهُمْ فٖيهَا سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فٖيهَا سَلَامٌۚ وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ ﴿10﴾ وَلَوْ يُعَجِّلُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُمْ بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ اِلَيْهِمْ اَجَلُهُمْؕ فَنَذَرُ الَّذٖينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا فٖي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿11﴾ وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِهٖٓ اَوْ قَاعِدًا اَوْ قَٓائِمًاۚ فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَاَنْ لَمْ يَدْعُنَٓا اِلٰى ضُرٍّ مَسَّهُؕ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفٖينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿12﴾ وَلَقَدْ اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواۙ وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُواؕ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمٖينَ ﴿13﴾ ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ ﴿14﴾ وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍۙ قَالَ الَّذٖينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ائْتِ بِقُرْاٰنٍ غَيْرِ هٰذَٓا اَوْ بَدِّلْهُؕ قُلْ مَا يَكُونُ لٖٓي اَنْ اُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَٓائِ نَفْسٖيۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۚ اِنّٖٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّٖي عَذَابَ يَوْمٍ عَظٖيمٍ ﴿15﴾ قُلْ لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَدْرٰيكُمْ بِهٖؗ فَقَدْ لَبِثْتُ فٖيكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِهٖؕ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿16﴾ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِهٖؕ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ ﴿17﴾ وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُلَٓاءِ شُفَعَٓاؤُنَا عِنْدَ اللّٰهِؕ قُلْ اَتُنَبِّؤُنَ اللّٰهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِؕ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿18﴾ وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواؕ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فٖيمَا فٖيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿19﴾ وَيَقُولُونَ لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّهٖۚ فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ فَانْتَظِرُواۚ اِنّٖي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرٖينَ ﴿20﴾ وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ فٖٓي اٰيَاتِنَاؕ قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْرًاؕ اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ ﴿21﴾ هُوَ الَّذٖي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِؕ حَتّٰٓى اِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِرٖيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَٓاءَتْهَا رٖيحٌ عَاصِفٌ وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُحٖيطَ بِهِمْۙ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَۚ لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِهٖ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرٖينَ ﴿22﴾ فَلَمَّٓا اَنْجٰيهُمْ اِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّؕ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْۙ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿23﴾ اِنَّمَا مَثَلُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِهٖ نَبَاتُ الْاَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُؕ حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذَتِ الْاَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ اَهْلُهَٓا اَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَٓاۙ اَتٰيهَٓا اَمْرُنَا لَيْلًا اَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصٖيدًا كَاَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْاَمْسِؕ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿24﴾ وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِؕ وَيَهْدٖي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ ﴿25﴾ لِلَّذٖينَ اَحْسَنُوا الْحُسْنٰى وَزِيَادَةٌؕ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌؕ اُولٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ ﴿26﴾ وَالَّذٖينَ كَسَبُوا السَّيِّـَٔاتِ جَزَٓاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَاۙ وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌؕ مَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ كَاَنَّمَٓا اُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ الَّيْلِ مُظْلِمًاؕ اُولٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ ﴿27﴾ وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمٖيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذٖينَ اَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ اَنْتُمْ وَشُرَكَٓاؤُكُمْۚ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَٓاؤُهُمْ مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ ﴿28﴾ فَكَفٰى بِاللّٰهِ شَهٖيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلٖينَ ﴿29﴾ هُنَالِكَ تَبْلُوا كُلُّ نَفْسٍ مَٓا اَسْلَفَتْ وَرُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿30﴾ قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْاَمْرَؕ فَسَيَقُولُونَ اللّٰهُۚ فَقُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ ﴿31﴾ فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّۚ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ اِلَّا الضَّلَالُۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ ﴿32﴾ كَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذٖينَ فَسَقُٓوا اَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿33﴾ قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُعٖيدُهُؕ قُلِ اللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُعٖيدُهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ ﴿34﴾ قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَهْدٖٓي اِلَى الْحَقِّؕ قُلِ اللّٰهُ يَهْدٖي لِلْحَقِّؕ اَفَمَنْ يَهْدٖٓي اِلَى الْحَقِّ اَحَقُّ اَنْ يُتَّبَعَ اَمَّنْ لَا يَهِدّٖٓي اِلَّٓا اَنْ يُهْدٰىۚ فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿35﴾ وَمَا يَتَّبِعُ اَكْثَرُهُمْ اِلَّا ظَنًّاؕ اِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنٖي مِنَ الْحَقِّ شَيْـًٔاؕ اِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ ﴿36﴾ وَمَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ اَنْ يُفْتَرٰى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ تَصْدٖيقَ الَّذٖي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصٖيلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فٖيهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَمٖينَ ﴿37﴾ اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُؕ قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِهٖ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ ﴿38﴾ بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحٖيطُوا بِعِلْمِهٖ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوٖيلُهُؕ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمٖينَ ﴿39﴾ وَمِنْهُمْ مَنْ يُؤْمِنُ بِهٖ وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهٖؕ وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِالْمُفْسِدٖينَ ﴿40﴾ وَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ لٖي عَمَلٖي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْۚ اَنْتُمْ بَرٖٓيؤُنَ مِمَّٓا اَعْمَلُ وَاَنَا بَرٖٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ ﴿41﴾ وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَؕ اَفَاَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ ﴿42﴾ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْظُرُ اِلَيْكَؕ اَفَاَنْتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُوا لَا يُبْصِرُونَ ﴿43﴾ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْـًٔا وَلٰكِنَّ النَّاسَ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿44﴾ وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْؕ قَدْ خَسِرَ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدٖينَ ﴿45﴾ وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذٖي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّٰهُ شَهٖيدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ ﴿46﴾ وَلِكُلِّ اُمَّةٍ رَسُولٌۚ فَاِذَا جَٓاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿47﴾ وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ ﴿48﴾ قُلْ لَٓا اَمْلِكُ لِنَفْسٖي ضَرًّا وَلَا نَفْعًا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُؕ لِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌؕ اِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ ﴿49﴾ قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا اَوْ نَهَارًا مَاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ ﴿50﴾ اَثُمَّ اِذَا مَا وَقَعَ اٰمَنْتُمْ بِهٖؕ آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ كُنْتُمْ بِهٖ تَسْتَعْجِلُونَ ﴿51﴾ ثُمَّ قٖيلَ لِلَّذٖينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِۚ هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ ﴿52﴾ وَيَسْتَنْبِؤُنَكَ اَحَقٌّ هُوَؕ قُلْ اٖي وَرَبّٖٓي اِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِزٖينَ ﴿53﴾ وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِهٖؕ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿54﴾ اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ اَلَٓا اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿55﴾ هُوَ يُحْيٖ وَيُمٖيتُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿56﴾ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَٓاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنٖينَ ﴿57﴾ قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِهٖ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُواؕ هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ ﴿58﴾ قُلْ اَرَاَيْتُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًاؕ قُلْ آٰللّٰهُ اَذِنَ لَكُمْ اَمْ عَلَى اللّٰهِ تَفْتَرُونَ ﴿59﴾ وَمَا ظَنُّ الَّذٖينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ ﴿60﴾ وَمَا تَكُونُ فٖي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُوا مِنْهُ مِنْ قُرْاٰنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ اِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا اِذْ تُفٖيضُونَ فٖيهِؕ وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ وَلَٓا اَصْغَرَ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرَ اِلَّا فٖي كِتَابٍ مُبٖينٍ ﴿61﴾ اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ ﴿62﴾ اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَؕ ﴿63﴾ لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِؕ لَا تَبْدٖيلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِؕ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُؕ ﴿64﴾ وَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَمٖيعًاؕ هُوَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ ﴿65﴾ اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِؕ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَٓاءَؕ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ ﴿66﴾ هُوَ الَّذٖي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فٖيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًاؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ ﴿67﴾ قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُؕ هُوَ الْغَنِيُّؕ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ اِنْ عِنْدَكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهٰذَاؕ اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿68﴾ قُلْ اِنَّ الَّذٖينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَؕ ﴿69﴾ مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذٖيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدٖيدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ ﴿70﴾ وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ نُوحٍۢ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهٖ يَا قَوْمِ اِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامٖي وَتَذْكٖيرٖي بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَعَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْتُ فَاَجْمِعُٓوا اَمْرَكُمْ وَشُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ اَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُٓوا اِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ ﴿71﴾ فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍؕ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمٖينَ ﴿72﴾ فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَٓائِفَ وَاَغْرَقْنَا الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرٖينَ ﴿73﴾ ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهٖ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهٖ مِنْ قَبْلُؕ كَذٰلِكَ نَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِ الْمُعْتَدٖينَ ﴿74﴾ ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَائِهٖ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمٖينَ ﴿75﴾ فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُٓوا اِنَّ هٰذَا لَسِحْرٌ مُبٖينٌ ﴿76﴾ قَالَ مُوسٰٓى اَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَكُمْؕ اَسِحْرٌ هٰذَاؕ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ ﴿77﴾ قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَٓاءُ فِي الْاَرْضِؕ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِنٖينَ ﴿78﴾ وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونٖي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلٖيمٍ ﴿79﴾ فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ ﴿80﴾ فَلَمَّٓا اَلْقَوْا قَالَ مُوسٰى مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُؕ اِنَّ اللّٰهَ سَيُبْطِلُهُؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدٖينَ ﴿81﴾ وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهٖ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ ﴿82﴾ فَمَٓا اٰمَنَ لِمُوسٰٓى اِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِهٖ عَلٰى خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ وَمَلَائِهِمْ اَنْ يَفْتِنَهُمْؕ وَاِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْاَرْضِۚ وَاِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفٖينَ ﴿83﴾ وَقَالَ مُوسٰى يَا قَوْمِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُسْلِمٖينَ ﴿84﴾ فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِمٖينَۙ ﴿85﴾ وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ ﴿86﴾ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰى وَاَخٖيهِ اَنْ تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَؕ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنٖينَ ﴿87﴾ وَقَالَ مُوسٰى رَبَّنَٓا اِنَّكَ اٰتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَاَهُ زٖينَةً وَاَمْوَالًا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبٖيلِكَۚ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلٰٓى اَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَلٖيمَ ﴿88﴾ قَالَ قَدْ اُجٖيبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَقٖيمَا وَلَا تَتَّبِعَٓانِّ سَبٖيلَ الَّذٖينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿89﴾ وَجَاوَزْنَا بِبَنٖٓي إِسْرَٓاءٖيلَ الْبَحْرَ فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًاؕ حَتّٰٓى اِذَٓا اَدْرَكَهُ الْغَرَقُۙ قَالَ اٰمَنْتُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا الَّذٖٓي اٰمَنَتْ بِهٖ بَنُٓوا اِسْرَٓاءٖيلَ وَاَنَا مِنَ الْمُسْلِمٖينَ ﴿90﴾ آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِدٖينَ ﴿91﴾ فَالْيَوْمَ نُنَجّٖيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ اٰيَةًؕ وَاِنَّ كَثٖيرًا مِنَ النَّاسِ عَنْ اٰيَاتِنَا لَغَافِلُونَ ﴿92﴾ وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنٖٓي اِسْرَٓاءٖيلَ مُبَوَّاَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُؕ اِنَّ رَبَّكَ يَقْضٖي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فٖيمَا كَانُوا فٖيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿93﴾ فَاِنْ كُنْتَ فٖي شَكٍّ مِمَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ فَسْـَٔلِ الَّذٖينَ يَقْرَؤُنَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَقَدْ جَٓاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرٖينَۙ ﴿94﴾ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرٖينَ ﴿95﴾ اِنَّ الَّذٖينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَۙ ﴿96﴾ وَلَوْ جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَلٖيمَ ﴿97﴾ فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ اٰمَنَتْ فَنَفَعَهَٓا اٖيمَانُهَٓا اِلَّا قَوْمَ يُونُسَؕ لَمَّٓا اٰمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى حٖينٍ ﴿98﴾ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَاٰمَنَ مَنْ فِي الْاَرْضِ كُلُّهُمْ جَمٖيعًاؕ اَفَاَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتّٰى يَكُونُوا مُؤْمِنٖينَ ﴿99﴾ وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِؕ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذٖينَ لَا يَعْقِلُونَ ﴿100﴾ قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَمَا تُغْنِي الْاٰيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿101﴾ فَهَلْ يَنْتَظِرُونَ اِلَّا مِثْلَ اَيَّامِ الَّذٖينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِهِمْؕ قُلْ فَانْتَظِرُٓوا اِنّٖي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرٖينَ ﴿102﴾ ثُمَّ نُنَجّٖي رُسُلَنَا وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا كَذٰلِكَۚ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِنٖينَ ﴿103﴾ قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ فٖي شَكٍّ مِنْ دٖينٖي فَلَٓا اَعْبُدُ الَّذٖينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ اَعْبُدُ اللّٰهَ الَّذٖي يَتَوَفّٰيكُمْۚ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَۙ ﴿104﴾ وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّٖينِ حَنٖيفًاۚ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ ﴿105﴾ وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَۚ فَاِنْ فَعَلْتَ فَاِنَّكَ اِذًا مِنَ الظَّالِمٖينَ ﴿106﴾ وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۚ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَٓادَّ لِفَضْلِهٖؕ يُصٖيبُ بِهٖ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِهٖؕ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحٖيمُ ﴿107﴾ قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَدٖي لِنَفْسِهٖۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنَا عَلَيْكُمْ بِوَكٖيلٍؕ ﴿108﴾ وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمٖينَ ﴿109﴾