"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"
Ayet: 1-2
ELİF-LAM-RA ( Dikkat! ) Ey insanlar, bunlar bu apaçık ilahi kitabın / Kuran'ın bildirdiği gerçeklerdir. Doğrusu Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı (ilk muhatap olan Araplar anlasınlar diye) Arapça olarak indirdik. Umulur ki aklınızı kullanırsınız.
Ayet: 3-7
Ey elçi, Biz sana bu ilahi kitabı / Kuran'ı vahiy ederek / bildirerek hikayelerin en güzelini (Yusuf'ın hikayesini) anlatacağız. Doğrusu sen -Biz sana bildirmeden önce- bu hikayeden habersizdin. Geçmişte Yusuf babasına: "Babacığım, ben (rüyamda) on bir yıldızın / gezegenin, Güneş'in ve Ay'ın bana secde ettiğini / saygı gösterdiğini gördüm." dedi. Babası da ona "Ey oğlum, sakın bu rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa onlar (şeytanın kışkırtmasıyla seni kıskanıp) sana bir tuzak kurabilirler. Doğrusu şeytan insanın büyük bir düşmanıdır. Bu böyledir. Rabb'in seni (elçisi olarak) seçecek ve sana sözleri / olayları yorumlamayı öğretecektir. Böylece Allah, önceden ataların İbrahim'e ve İshak'a lütfettiği nimetleri yaygınlaştırdığı gibi sana ve Yakub ailesine lütfettiği nimetleri de yaygınlaştıracaktır. Şüphesiz ki Rabb'in her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir." dedi. Doğrusu Yusuf ve kardeşleri hakkındaki (bu gerçek hikayede) soranlara bildirdiğimiz nice gerçekler vardır.
Ayet: 8
Bir vakit Yusuf'un kardeşleri kendi aralarında: "Babamız Yakub, Yusuf'u ve onun öz kardeşini (Bünyamin'i) bizden daha çok seviyor. Ama biz (onlardan daha) güçlüyüz. Doğrusu babamız büyük bir yanlışın içindedir." dediler.
Ayet: 9-10
(Şeytan onlara): "Yusuf'u öldürün ya da uzak bir yere bırakıp ölüme terk edin ki babanızın sevgisi yalnız size kalsın. Sonra da düzeltici / iyi işler yapan insanlar olursunuz." dedi. (Onlar bu kötülüğü yapmaya karar verdiğinde,) onlardan biri: "Yusuf'u öldürmeyin. Eğer bir şey yapacaksanız, Yusuf'u bir kuyunun dibine bırakın da gelip geçen bir kervan onu bulup götürsün." dedi.
Ayet: 11-14
Onlar babalarına: "Sevgili babamız, niçin Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun ki! Doğrusu biz onun iyiliği için öğüt veriyoruz. Yusuf'un koşup oynaması için onu bizimle beraber yarınki gezintiye göndersene. Endişe etme, biz onu koruyup gözeteceğiz." dediler. Babaları onlara: "Onu götürmeniz beni üzer. Çünkü korkarım ki siz ondan habersizken bir kurt (saldırıp) onu yiyebilir." dedi. Onlar da: "Eğer biz bu kadar güçlüyken, bir kurt (saldırıp) onu yerse, o takdirde bize yazıklar olsun!" dediler.
Ayet: 15
Onlar Yusuf'u gezintiye götürdüğünde, topluca 'onu bir kuyunun dibine bırakma' kararını verdiler. (Onlar Yusuf'u bir kuyunun dibinde bıraktığında,) Biz ona: "Doğrusu sen (burdan kurtulduğunda) kardeşlerinin seni tanımayıp farkında olmadıkları bir anda onlara yaptıkları bu (kötü) işi haber vereceksin." diye vahiy ettik / bildirdik.
Ayet: 16-18
Yatsı vaktinde Yusuf'un kardeşleri (güya) ağlayarak babalarına gelip: "Sevgili babamız, biz yarış yapmaya gitmiştik; Yusuf'u da eşyalarımızın yanına bırakmıştık. Ama bir kurt (saldırıp) onu yemiş. Doğruyu söylesek de sen bize inanmazsın ki!" yalanını söylediler. Ayrıca Yusuf'un gömleğine sahte bir kan lekesi bulaştırıp getirdiler. Ama babaları (Yakub) onlara: "(Hayır, size inanmıyorum.) Doğrusu siz kendinizi (kötü) bir şeye yöneltmişsiniz. Artık (bu olay çözülene kadar) bana düşen güzel bir sabır göstermektir. Doğrusu ben sizin çirkin yakıştırmalarınıza / yalanlarınıza karşı Allah'ın yardımını dilerim." dedi.
Ayet: 19-20
Sonra o kuyunun yakınına bir kervan geldi. Kervandakiler sucularını kuyuya gönderdiler. Onlardan biri kovasını kuyuya indirdi ve: "Müjde! Burada bir erkek çocuk var." dedi. Onlar Yusuf'u satılacak bir mal olarak alıp yanlarında tuttular. Şüphesiz ki Allah onların ne yaptığını en iyi bilendir. Sonra onlar Yusuf'u çok düşük bir fiyata (Mısır'da) sattılar.
Ayet: 21
Yusuf'u satın alan Mısır'lı adam hanımına: "Bu çocuğa iyi davran. Belki o, bize fayda verir ya da onu evlat ediniriz." dedi. Bu böyledir. Biz Yusuf'u -ona sözleri / olayları yorumlamayı öğretmek için- o ülkeye (Mısır'a) yerleştirdik. Şüphesiz ki Allah her işinde üstün gelendir. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçekleri anlamak istemez.
Ayet: 22
Yusuf ergenlik çağına geldiğinde, Biz ona ilahi bilgi ve doğru hükümler lütfettik. Bu böyledir. Biz iyi işler yapanları ödüllendiririz.
Ayet: 23
Sonra Yusuf'un evinde bulunduğu kadın (yani valinin hanımı) onu elde etmek istedi ve kapıları kilitleyip ona: "Haydi, gel." dedi. Yusuf ise: "Böyle bir günah işlemekten Allah'a sığınırım. Doğrusu benim Rabb'im Allah'tır. Allah beni bu iyi duruma getirmiştir. Doğrusu haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimler kurtuluşa / gerçek mutluluğa / cennet nimetlerine erişemeyecektir." dedi.
Ayet: 24
(Valinin hanımı) Yusuf'u istedi. Şayet Rabb'inin apaçık kanıtını görmeseydi Yusuf da onu isteyecekti. Bu böyledir. Biz onu kötü ve utanç verici / çirkin şeylerden çevirmek için ona gerçekleri gösterdik. Çünkü o, Bizim samimi kullarımızdandı.
Ayet: 25
Yusuf (ondan kaçmak için) valinin hanımı da (onu yakalamak için) kapıya koştular. Sonra o, Yusuf'un gömleğini arkadan tutup yırttı. (O sırada kapı açıldı ve) onlar kapının önünde kadının kocasıyla karşılaştılar. Kadın kocasına: "Ailene kötülük etmek isteyen bir kimsenin cezası ne olabilir? (O ceza) ya hapse atılmak ya da şiddetli bir cezaya uğramak olmalı değil midir?" dedi (ve Yusuf'un üzerine bir iftira attı.)
Ayet: 26-27
Yusuf: "(Hayır, doğru söylemiyor.) Doğrusu o, beni elde etmek istedi; (ama ben onu istemedim.)" dedi. O vakit kadının ailesinden şahitlik eden bir bilirkişi: "Eğer erkeğin gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylüyordur; erkek yalancıdır. Ama erkeğin gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalancıdır; erkek doğru söylüyordur." dedi
Ayet: 28-29
Vali Yusuf'un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce hanımına: "Bu, (senin gibi) kadınların planlarından biriymiş. Doğrusu sizin planınız çok müthiş oluyor(!)" dedi. Sonra vali, Yusuf'a: "Ey Yusuf, sen bu olaya sırt çevir (ve hiç olmamış olarak kabul et.)" dedi; hanımına da: "Günahın için bağışlanma dile. Çünkü hatalı olan sensin." dedi.
Ayet: 30-32
Ama şehirdeki bazı kadınlar: "Valinin hanımı (evinde hizmet eden) delikanlıyı elde etmek istiyormuş. (Yusuf'un) sevgisi onun kalbinde yer etmiş. Doğrusu biz valinin hanımını büyük bir yanlışın içinde görüyoruz." dediler. Valinin hanımı onların dedikodusunu duyunca, onları (evindeki ziyafete) davet etti ve onlara (özel) koltuklar hazırladı. Sonra onlardan her birine (yemekte kullanmaları için) birer bıçak verdi. Onlar yemek yerlerken, valinin hanımı Yusuf'a: "Onların karşısına çık" dedi. Onlar Yusuf'u görünce, ona hayran kaldı ve (şaşkınlıktan) ellerini kestiler. Onlar: "Aman Allah'ım! Bu, bir insan olamaz! Bu, olsa olsa çok cömert bir melek olabilir." dediler. Valinin hanımı da onlara: "Siz işte bu delikanlı yüzünden beni kınıyordunuz. Doğrusu ben onu elde etmek istedim. Buna rağmen o, iffetini korudu. Ama o, (bundan sonra) benim her emrimi yerine getirmezse, hapse atılıp küçük düşecektir." dedi.
Ayet: 33-35
O vakit Yusuf: "Ey Rabb'im, benim hapse atılmam ahlaksız kadınların beni günaha davet etmesinden daha iyidir. Eğer Sen onların planlarını benden uzaklaştırmazsan, ben (yanlışlıkla) onlara kapılıp cahillerden (gerçeği bilmeyenlerden) olabilirim." dedi. Rabb'i ona olumlu cevap verdi ve onların planlarını Yusuf'tan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işitendir ve her şeyi en iyi bilendir. Sonra (Mısır'daki yetkililer,) Yusuf'un suçsuz olduğunu gösteren gerçekleri görüp bilmelerine rağmen Yusuf'u bir süre için hapse atmayı uygun buldular.
Ayet: 36-41
Yusuf'la beraber iki delikanlı daha hapse girmişti. Onlardan biri Yusuf'a: "Rüyamda şarap yapmak için (üzüm) sıktığımı gördüm" derken, diğeri: "Doğrusu ben de rüyamda başımın üstünde kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm." dedi. Onların ikisi birden: "(Ey Yusuf,) rüyalarımızın yorumunu bize bildirir misin? Çünkü biz seni iyi işler yapan biri olarak görüyoruz." deyince, Yusuf onlara: "Yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce onun yorumunu size bildirebilirim. (Size yapacağım) bu iki rüya yorumu da Rabb'imin bana öğrettiği bilgilerdendir. (Ey hapishane arkadaşlarım,) doğrusu ben Allah'a inanmayan ve ahireti / ahiretteki hesabı inkar eden kimselerin toplumunu / inancını terk ettim ve atalarım olan İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un toplumuna / inancına (İslam'a) uydum. (İslam'a inananlar olarak) bizim Allah'a ortak koşmamız asla mümkün değildir. Doğrusu bu (İslam inancı) Allah'ın bize ve tüm insanlara bir lütfudur; ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu Ona şükretmez. Ey hapishane arkadaşlarım, düşünün bakalım, ayrı ayrı (sahte) "rablere" inanmak mı, yoksa her şeyi emrine boyun eğdiren tek ilaha / Allah inanmak mı iyidir / doğrudur? Doğrusu sizin Allah'tan başka ibadet ettiğiniz putlar / sahte ilahlar sizin ve atalarınızın (yakıştırıp) adlandırdığınız uydurma adlardan başka bir şey değildir. Çünkü Allah onlar hakkında hiçbir kanıt indirmemiştir. Şüphesiz ki (her konuda) son hüküm ancak Allah'a aittir. Allah sizin yalnız Ona ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte, gerçek / doğru din (İslam) budur. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçekleri anlamak istemez. Ey hapishane arkadaşlarım, (rüya yorumlarınıza gelecek olursak) biriniz efendisine (hükümdara) şarap sunacak. Diğeriniz ise (ne yazık ki) çarmıha asılarak idam edilecektir ve kuşlar da onun başından yiyecektir. İşte, benden açıklamamı istediğiniz rüya yorumlarınız tamamlanmıştır." dedi.
Ayet: 42
Yusuf hapisten kurtulacağını düşündüğü arkadaşına: "Efendinin (hükümdarın) yanında benden bahset." dedi. Ama şeytan (vesvese vererek) ona (hükümdarın yanında) Yusuf'tan bahsetmeyi unutturdu. Böylece Yusuf birkaç yıl daha hapiste kaldı.
Ayet: 43-49
Bir gün hükümdar çevresindeki devlet adamlarına: "Rüyamda yedi şişman inek gördüm. Onları yedi zayıf inek yiyordu. Ayrıca yedi yeşil başak ve bir o kadar da kuru başak gördüm. Ey devletin ileri gelen devlet adamları, eğer rüya yorumu yapmayı biliyorsanız, benim bu rüyam hakkında bana bir açıklama yapınız." dedi. Onlar da: "Bunlar birbirine karışmış rüyalardır. Böyle rüyaları yorumlamayı bilmiyoruz." dediler. O vakit Yusuf'un hapishane arkadaşlarından hapisten kurtulanı, uzun bir sürenin sonrasında Yusuf'u hatırladı ve: "(Belki) ben size bu rüyanın yorumunu öğrenip bildirebilirim; ama beni (hapishaneye) göndermeniz gerekir." dedi. (Böylece) o, hapishaneye gelip: "Ey Yusuf, ey doğru sözlü arkadaşım, "Yedi şişman inek, bunları yiyen yedi zayıf inek ve yedi yeşil başakla beraber yedi kuru başak" rüyası ne anlama gelir? İnsanlara bu rüyanın doğru yorumuyla dönmeyi umuyorum. Umulur ki insanlar gerçekleri anlarlar." dedi. Yusuf (bu rüya hakkında): "Yedi yıl boyunca, bildiğiniz şekilde tarlalarınızı ekin ve biçtiğiniz ürünleri -(hemen) yiyeceğiniz çok azı hariç- başağında bırakıp depolayın. Çünkü bu yılların ardından yedi kurak yıl gelecek ve depoladığınız ürünler -(tohumluk olarak) saklayacağınız çok azı hariç- işte o zor yıllarda yenecektir. Sonra da insanların bereketli yağmurlara (ve bol ürünlere) kavuşacağı bir yıl gelecektir. O yıl insanlar bolca (meyve) sıkacak ve (süt) sağacaktır" dedi.
Ayet: 50-53
(Yusuf'un bu rüya yorumunu duyan) hükümdar: "Yusuf'u bana getirin!" dedi. Ama hükümdarın elçisi Yusuf'a geldiğinde, Yusuf ona: "Hükümdara dön ve ondan 'ellerini kesen kadınların' görüşlerini sormasını iste. Şüphesiz ki Rabb'im onların planlarını en iyi bilendir." dedi. Hükümdar (o kadınları mahkemeye çağırıp): "Amacınızı söyleyin bakalım! (Yusuf mu sizi istedi) yoksa siz mi Yusuf'u elde etmek istediniz?" dedi. Onlar: "Hayır! Allah için biz ondan hiçbir kötülük görmedik" dediler. Valinin hanımı da: "Şimdi gerçekler yerini bulacak. Doğrusu ben Yusuf'u elde etmek istedim; ama o, beni istemedi. Yusuf doğru sözlü biridir." dedi. O vakit Yusuf: "(Bu davanın tekrar görülmesindeki) amacım, valinin yokluğunda ona hainlik etmediğimin ve Allah'ın hainlerin planını asla başarıya ulaştırmayacağının anlaşılmasıdır. Doğrusu ben kendi kendimi temize çıkarmıyorum; (ama şahitler ve kanıtlar beni temize çıkarmıştır.) Şunu iyi bilin ki, (iyiliği / güzelliği / doğruluğu düşünmeyen) herkes kötülüğü emreder. Ama Rabb'imin rahmetini lütfettiği kimseler (yani İslam'a inananlar) farklıdır. (Çünkü İslam'a inananlar iyiliği / güzelliği / doğruluğu emrederler.) Şüphesiz ki Rabb'im çok bağışlayandır ve en merhametlidir." dedi.
Ayet: 54-55
Hükümdar: "Yusuf'u bana getirin, onu kendime özel danışman yapacağım." dedi. Hükümdar Yusuf'la konuşup: "(Ey Yusuf,) sen artık bugünden itibaren yanımızda güvenilir bir makam sahibi oldun." dedi. Yusuf hükümdara: "(Ey hükümdar,) beni ülkenin hazinelerinden sorumlu vezir yap. Çünkü ben onları koruyup gözetirim ve (yönetmeyi) bilirim." dedi.
Ayet: 56-57
Bu böyledir. Biz Yusuf'a o ülkede imkanlar lütfettik. Yusuf orada dilediği yerde bulunabiliyordu. Doğrusu Biz dilediğimiz kimseleri rahmetimize eriştiririz. Şüphesiz ki Biz iyi işler yapanların ödülünü asla eksik etmeyiz / onları fazlasıyla ödüllendiririz. Doğrusu ahiretteki ödül, İslam'a inanan ve Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler için daha iyidir.
Ayet: 58-62
Yusuf'un kardeşleri (kuraklık / kıtlık olduğunda) Mısır'a geldi ve Yusuf'un yanına girip erzak talep ettiler. Yusuf onları hemen tanıdı; ama onlar Yusuf'u tanımadılar. Yusuf onların erzak yüklerini hazırlatıp: "Gördüğünüz gibi ben herkese ölçekle (haksızlık etmeden) erzak veriyorum. Sizin baba bir kardeşinizi de bana getirin ki ona da erzak vereyim. Doğrusu ben size konukseverliğimi gösterdim. Ama (bir dahaki sefere) onu getirmeden gelirseniz benden bir ölçek bile erzak alamazsınız. (Böyle bir durumda) sakın benden bir şey istemek için yanıma yaklaşmayın." dedi. O vakit onlar: "(Tamam,) babasından onu (göndermesini) isteyeceğiz. Doğrusu biz üzerimize düşeni yapacağız." dediler. Yusuf ona hizmet eden adamlara: "Onların bizden erzak almak için getirdikleri takas mallarını onların yüklerinin içine geri koyun. Umulur ki yurtlarına / ailelerine döndüklerinde (bu iyiliğimizi) anlarlar. Umulur ki dönerler." dedi.
Ayet: 63-66
Yusuf'un kardeşleri babalarının yanına döndüğünde: "Sevgili babamız, (Bünyamin) kardeşimizi de bizimle gönder; yoksa bize (bir daha) erzak verilmeyecek. Endişe etme, biz onu koruyup gözeteceğiz." dediler. Babaları (Yakub) onlara: "Daha önce onun (anne ve baba bir) öz kardeşini (Yusuf'u) size emanet ettiğim gibi onu da mı size emanet edeyim(!) Şüphesiz ki Allah en iyi koruyup gözetendir. Şüphesiz ki Allah merhametlilerin en merhametlisidir." dedi. Onlar eşyalarını açtığında (Mısır'a erzak bedeli olarak götürdükleri) takas mallarının kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler ve: "Sevgili babamız, daha ne isteyelim ki! İşte, (erzak bedeli olarak götürdüğümüz) takas malları da bize geri verilmiş. Hem ailemize tekrar erzak getiririz, hem kardeşimizi koruyup gözetiriz, hem de bir deve yükü ölçeğinde daha fazla erzak almış oluruz. Yani (getirdiğimiz bu erzak) bir ölçek azdır." dediler. Babaları onlara: "Hayır, siz (ölümle) kuşatılmadan (yani hepiniz birden ölmediğiniz takdirde) onu bana geri getireceğinize dair Allah'tan bir güvence / yemin vermezseniz, ben onu asla sizinle göndermem." dedi. Sonra onlar güvencelerini / yeminlerini verince, babaları (Yakub): "Allah bu dediklerimizin şahididir." dedi.
Ayet: 67-68
Babaları (Yakub) onlara: "Ey oğullarım, (erzak almak için gittiğiniz o şehre) tek bir kapıdan değil farklı kapılardan girin. (Bu bir tedbirdir;) ama şunu iyi bilin ki, ben Allah'ın size takdir ettiği hiçbir şeyi engelleyemem. Şüphesiz ki (her konuda) son hüküm ancak Allah'a aittir. Doğrusu ben yalnız Ona güvenip dayandım. Artık güvenip dayanmak isteyenler yalnız Allah'a güvenip dayanmalıdır." dedi. Onlar babalarının (Yakub'un) emrettiği yerden (farklı kapılardan) şehre girdiklerinde, bu, Allah'ın onlara takdir ettiği hiçbir şeyi engelleyecek değildi; ama (böylece) Yakub'un isteği (gözlerden korunma tedbiri) yerine gelmiş oldu. Doğrusu Yakub Bizim kendisine öğrettiğimiz nice bilgilere sahipti. Ama (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçekleri anlamak istemez.
Ayet: 69-79
Onlar Yusuf'un yanına geldiğinde, Yusuf öz kardeşini (Bünyamin'i) yanına yaklaştırıp ona: "(Sakın kimseye belli etme; ama) ben senin öz kardeşin (Yusuf'um.) Artık (üvey) kardeşlerimizin yaptığı kötülükler için üzülme." dedi.
Böylece Yusuf onlara (erzak) yüklerini hazırlarken değerli bir su kadehini öz kardeşinin (Bünyamin'in) yükünün içine koydu. Sonra (onlar yola çıkarken) bir görevli seslenip: "Ey kervan, durun! Siz hırsızsınız!" dedi.
Yusuf'un kardeşleri (onları durduran) görevlilere dönüp: "Ne kaybettiniz?" dediler. Görevliler de onlara: "Hükümdarın su kadehini yerinde bulamıyoruz. O su kadehini (bulup) getirene bir deve yükü ödül verilecek." dediler. O vakit onlara seslenip (hırsızlıkla) suçlayan görevli ise: "Doğrusu ben o su kadehinin sizde olduğunu iddia ediyorum." dedi.
Onlar: "Allah'ın adıyla yemin ederiz -ve siz de biliyorsunuz ki- biz bu ülkeye bozgunculuk etmeye gelmedik. Doğrusu biz asla hırsızlık yapmayız." dediler.
Görevliler onlara: "Hırsızın cezasının ne olduğunu biliyor musunuz? Eğer yalan söylediyseniz, (sonunuz kötü olur.) Şunu iyi bilin ki, çalınan mal kimin yükünde bulunursa, o, işlediği suçunun cezasını (köle olarak) öder. Bu böyledir, biz zalimleri cezalandırırız." dediler.
Sonra Yusuf öz kardeşinin (Bünyamin'in) yükünü aramadan önce öteki kardeşlerinin yüklerini aramaya başladı ve sonunda (güya) kayıp olan su kadehini öz kardeşinin (Bünyamin'in) yükünden çıkardı. Bu böyledir. Biz Yusuf için böyle bir plan yaptık. Çünkü hükümdarın dinine / düzenine göre (bir suç olmadan) kardeşini tutup alıkoyması mümkün değildi. Doğrusu ancak Allah'ın dilediği şey olur. (Onun dilemediği şey ise asla olmaz.) Doğrusu Biz dilediğimiz kimseleri üst derecelere yükseltiriz. Ama her bilgi sahibinin üstünde her şeyi en iyi bilen Allah vardır.
Yusuf'un kardeşleri: "Eğer o, (Bünyamin) hırsızlık yapmışsa, (diyecek bir şey yok.) Çünkü daha önce onun öz kardeşi (Yusuf) da hırsızlık yapmıştı." dediler. Yusuf bu iftirayı içine attı ve üzüntüsünü onlara belli etmedi. Yusuf (kendi kendine): "Sizin kötü duruşunuz (tavrınız) hiç değişmemiş. Allah sizin çirkin yakıştırmalarınızı en iyi bilendir." dedi.
Onlar: "Ey vezir, onun çok yaşlı bir babası var. (Babamız onun geri dönmemesine çok üzülür.) Bu yüzden onun yerine bizden birini alıkoy. Çünkü biz seni iyi işler yapan biri olarak görüyoruz." dediklerinde, Yusuf: "Allah bizi yanlış yapmaktan korusun! Doğrusu biz eşyamızı kimde bulduysak sadece onu cezalandırırız; yoksa zalimlerden oluruz." dedi.
Ayet: 80-82
Onlar (Bünyamin'i kurtarmaktan) ümit kesince, kendi aralarında toplanıp fısıldaşarak konuştular. Aralarındaki en büyük kardeş diğer kardeşlerine: "Bildiğiniz gibi babanızın sizden onu geri getireceğinize dair Allah'tan bir güvence / yemin aldı. Üstelik siz geçmişte Yusuf hakkında da aşırıya gittiniz / günahta ısrar ettiniz. Artık ben -babam bana geri dönmem için izin verene kadar ya da Allah benim hakkımda hükmünü verip bana bir yol gösterene kadar- buradan ayrılmayacağım. Şüphesiz ki Allah en iyi hükmü verendir. Ama siz geri dönüp babanıza, 'Sevgili babamız, senin oğlun hırsızlık yaptı Doğrusu biz de sadece bildiğimize şahitlik ettik. Çünkü biz onun namusunun bekçisi değildik. (Eğer bize inanmıyorsan,) gittiğimiz o beldenin halkına da, aralarına katılıp buraya geldiğimiz kervana da sorabilirsin. (İnan ki) biz doğruyu söylüyoruz.' dersiniz." dedi.
Ayet: 83-87
Ama babaları (Yakub) onlara: "(Hayır, size inanmıyorum!) Doğrusu siz kendinizi (kötü) bir şeye yöneltmişsiniz. Artık (bu olay çözülene kadar) bana düşen güzel bir sabır göstermektir. Allah'tan beni tüm oğullarımla bir araya getirmesini diliyorum. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir." dedi. Yakub onlardan yüz çevirip: "Ah Yusuf'um!" dedi. Yakub ("Ah Yusuf'um" diyerek) yutkunup durdu ve üzüntüden gözleri kör oldu. Onlar babalarına: "Allah'ın adıyla yemin ederiz ki, sen hala Yusuf'u anıp duruyorsun. Böyle devam edersen yakında yatalak hasta olursun ya da ölüp gidersin." dediler. Babaları da onlara: "Şunu iyi bilin ki, ben acımı ve üzüntümü sadece Allah'a şikayet ederim. Doğrusu ben Allah'tan (gelen bilgiyle) sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Ey oğullarım, şimdi gidin; hem Yusuf'u hem de kardeşini araştırın. Sakın Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü ancak İslam'ı ısrarla inkar eden kafirler Allah'ın rahmetinden ümidini keser." dedi.
Ayet: 88-90
Onlar tekrar Yusuf'un yanına gidip: "Ey vezir, biz ve ailemiz bir sıkıntıya uğradık. Az bir takas malı getirdik; bize hak ettiğimiz ölçekte erzak ver. (Ey vezir,) bize yardım da yap. Şüphesiz ki Allah yardım yapanları ödüllendirir." dediler. Yusuf onlara: "Geçmişte siz cahillik edip Yusuf'a ve onun öz kardeşine (Bünyamin'e) ne kötülükler ettiğinizi hatırlıyor musunuz?" dedi. Onlar (onun Yusuf olduğuna şaşarak): "Ne? yoksa sen Yusuf musun?" dediler. Yusuf onlara: "Evet, ben Yusuf'um, bu da öz kardeşim (Bünyamin.) Doğrusu Allah bize iyilikler lütfetti. Şunu iyi bilin ki, her kim Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakınırsa ve (İslam için) sabırla dayanışarak hareket ederse (başarıya ulaşır.) Şüphesiz ki Allah iyi işler yapanların ödülünü eksik etmez / onları fazlasıyla ödüllendirir." dedi.
Ayet: 91-93
O vakit Yusuf'un kardeşleri: "Allah'ın adıyla yemin ederiz ki, Allah bizi değil seni tercih etmiştir. (Evet,) biz hatalıydık." dediler. Yusuf kardeşlerine: "Bugün sizi azarlayacak değilim. Allah sizi bağışlayabilir. Şüphesiz ki Allah merhametlilerin en merhametlisidir. (Şimdi) şu gömleğimi babama götürün ve yüzüne sürün ki görmesi geri gelsin. Sonra da tüm ailenizi buraya getirin." dedi.
Ayet: 94-95
Onlar bir kervana katılıp yola çıktığında, (başka bir beldede bulunan) babaları (Yakub): "Eğer beni bunamış saymazsanız, (inanın ki) ben Yusuf'un kokusunu alıyorum." dedi. (Yakub'un bu sözünü duyanlar da) ona: "Allah'ın adıyla yemin ederiz ki, sen hala eski yanlışının içindesin." dediler.
Ayet: 96-98
Bir müjdeci Yusuf'un gömleğiyle gelip onu Yakub'un yüzüne sürdüğünde Yakub'un görmesi geri geldi. Yakub (oğullarına): "(Daha önce) ben size, 'Allah'tan gelen bilgi (vahiy) sayesinde sizin bilmediklerinizi biliyorum.' demiştim." dedi. Onlar da babalarına: "Sevgili babamız, Allah'tan bizi bağışlamasını dile. (Çünkü) biz hatalıydık." dediler. Babaları (Yakub) da: "Rabb'imden sizi bağışlamasını dileyeceğim. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır ve en merhametlidir." dedi.
Ayet: 99-100
Onlar (yani tüm aile) Yusuf'un yanına geldiğinde, Yusuf annesini ve babasını yanına yaklaştırdı ve onlara: "Allah'ın dilemesiyle / lütfuyla güven içinde Mısır'a buyrun." dedi. Sonra Yusuf annesini ve babasını bir taht üzerine oturttu. O vakit onlar Yusuf'a secde ettiler / saygı gösterdiler. Yusuf babasına: "Babacığım, işte bu önceden gördüğüm rüyanın yorumudur. (O rüyadaki on bir yıldız on bir kardeştir, Güneş babadır, Ay da annedir.) Rabb'im o rüyayı gerçekleştirmiştir. Doğrusu Rabb'im bana iyiliklerde bulundu. O, beni hapisten çıkardı. Ayrıca şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, Allah sizi çölden buraya getirdi. Şüphesiz ki Rabb'im dilediğine (büyük) lütuflar sahibidir. Şüphesiz ki Allah her şeyi en iyi bilendir ve en doğru kararı verendir." dedi.
Ayet: 101
Yusuf: "Ey Rabb'im, Sen bana hükümetten bir pay verdin ve bana sözleri / olayları yorumlamayı öğrettin. Sen gökleri ve yeri yoktan var edip yaratansın. Sen benim dünyada ve ahirette gerçek dostumsun. (Ey Rabb'im,) beni Sana gönülden teslim olup İslam'ı kabul eden bir kimse olarak öldür ve beni düzeltici / iyi işler yapan insanların arasına kat." diyerek dua etti.
Ayet: 102
Ey elçi, bunlar (senin bilemeyeceğin) ama sana vahiy etmemizle / bildirmemizle öğrendiğin haberlerdir / bilgilerdir. Çünkü sen (Yusuf'un kardeşleri) topluca karar verip planlarını yaparlarken onların yanında değildin.
Ayet: 103-107
Ey elçi, sen -çok istesen de- (ne yazık ki) insanlardan birçoğu gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmak istemez. Doğrusu sen İslam'a davet görevin için onlardan hiçbir karşılık istemiyorsun. Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran tüm varlıklar için ilahi bir öğüttür. Buna rağmen bazı insanlar göklerde ve yerdeki nice mucizeleri görseler de onlara sırt çevirip geçerler. Onlardan birçoğu ancak ortak koşarak Allah'a inanır. Ama onlar Allah'ın kuşatıcı cezasına uğramayacaklarından veya kıyametin kopmasının bir anda hiç beklemedikleri bir yerden gelmeyeceğinden emin olmamalıdır.
Ayet: 108
Ey elçi, de ki: "(Ey insanlar,) bu (dosdoğru yol / İslam) benim yolumdur. (Böylece) ben ve bana uyanlar (İslam'a inananlar) apaçık bilgilere dayanarak Allah'a davet ederiz. Doğrusu Allah tüm eksikliklerden uzaktır / yücedir. İşte bu yüzden ben Allah'a ortak koşan biri değilim."
Ayet: 109-111
Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, senden önce gönderdiğimiz elçilerin tümü de (senin gibi) yaşadıkları beldelerden seçip kendilerine gerçekleri vahiy ettiğimiz / bildirdiğimiz kimselerdi / adamlardı. (Onlar da melek değil insandı.) Doğrusu putperest / müşrik Araplar yeryüzünde gezip önceki inkarcıların sonunun çok kötü olduğunu gördüler; (ama Allah'ın bir gün onları da cezalandıracağını anlamadılar.) Doğrusu ahiret yurdu (cennet) Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler için daha iyidir. Artık aklınızı kullanmanız gerekir. Herkes şunu iyi bilsin ki, elçilerimize yardımımız, onlar (toplumları tarafından) üzülüp yalanlandıklarını düşündükleri (en zor anlarında) gelmiştir. Böylece Biz dilediklerimizi (yani İslam'a inananları) kurtarmışızdır. Şiddetli cezamız da günahta ısrar eden suçlulardan asla geri çevrilememiştir. Doğrusu Allah'ın elçilerinin hayat hikayelerinde akıl sahiplerine nice ibretler vardır. Bu Kuran, uydurulmuş sözler değil önceki ilahi kitaplara sokulan yanlışları düzeltip doğrulayan ve her şeyi ayrıntısıyla açıklayan ilahi bir kitaptır. Doğrusu bu ilahi kitap / Kuran, İslam'a inanmak isteyenler için bir doğruluk rehberidir ve bir rahmettir.