43- ZUHRUF SURESİNİN KISA TEFSİRİ

ZUHRUF SURESİNİN ANLAMI



"En bağışlayıcı ve en merhametli olan Allah'ın adıyla,"

Ayet: 1-4
HA-MİM ( Dikkat! ) Bu apaçık ilahi kitap / Kuran gerçeklere şahittir. Doğrusu Biz bu ilahi kitabı / Kuran'ı (ilk muhatap olan Araplar anlasınlar diye) Arapça yaptık. Umulur ki aklınızı kullanırsınız. Doğrusu bu ilahi kitap Bizim huzurumuzda büyük / ana bir kitapta (yani Levh-i Mahfuzda) bulunan yüce ve en doğru hükümlerle dolu olan (Kuran'dır.)
Ayet: 5-8
Ey purperest / müşrik Araplar, siz aşırıya giden (günahta ısrar eden) bir toplum olsanız da, Biz sizi bu ilahi öğütten / Kuran'dan uzak tutacak değiliz. Doğrusu Biz önceki inkarcılara da nice peygamberler (ve ilahi kitaplar) gönderdik; ama onlar kendilerine gelen peygamberleri (dinlemek yerine) alaya alıyorlardı. Bu yüzden Biz putperest / müşrik Araplardan daha kuvvetli olan inkarcı toplumları da cezalandırıp yok ettik. Doğrusu çeşitli (ceza) örnekleri önceki inkarcılara gelip geçmiştir.
Ayet: 9-11
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara: "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorarsan, onlar: "En üstün olan ve her şeyi en iyi bilen Allah onları yarattı." diyecektir. Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah yeryüzünü sizin yaşamanıza uygun yaratandır ve orada yollar var edendir. Umulur ki dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yönelirsiniz. Gökten belli bir ölçüye göre yağmur indiren de Allah'tır. Böylece Biz onunla ölü haldeki / kurak beldelere hayat veririz. (Bu böyledir. Ey insanlar, siz ahirette böyle diriltilip topraktan) çıkarılacaksınız.
Ayet: 12-14
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah hem tüm çiftleri yaratandır, hem de bindiğiniz gemileri ve binek hayvanları sizin için var edendir. Çünkü Allah sizin o bineklere binmenizi, onlara binerken Rabb'inizin nimetini (şükürle) anmanızı ve: "Doğrusu bu nimeti hizmetimize sunan Allah tüm eksiklerden uzaktır / yücedir. (Şayet Allah lütfetmeseydi,) biz ona erişemezdik; ama ahirette Rabb'imizin huzuruna dönüp (tüm yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz.)" demenizi ister.
Ayet: 15-19
(Ne yazık ki) putperest / müşrik Araplar Allah'ın kullarından bazılarını Ondan bir parça saydılar. Doğrusu İslam'ı inkar eden insanlar (Allah'a karşı) apaçık bir nankördür. (Ey putperest / müşrik Araplar, şunu iyi bilin ki,) sizin Allah'ın yarattığı varlıklardan kendine kız çocukları edindiğine ve size (kız değil) erkek çocuklarını seçtiğine (inanmanız bir batıl inançtır / hurafedir.) Bu batıl inanca (hurafeye) inanan putperest / müşrik Araplardan birine -Rahman'a yakıştırıp kendine yakıştıramadığı- bir kız çocuğunun (doğduğu) müjdelendiğinde, (öfkeden) yutkunup mosmor olur ve: "(Eyvah!) Şimdi benim süs içinde büyüyecek ve bir kavgada (saklanıp) kendini (gücüyle) apaçık gösteremeyecek bir çocuğum oldu." diye (düşünüp üzülür.) Onlar Rahman'ın (ışıktan yarattığı) kulları olan melekleri dişi varlıklar(!) sayıp (Allah'ın kızları olarak kabul ettiler.) Ama onlar meleklerin yaratılışına şahit olmadılar ki! Doğrusu onların (her) şahitliği yazılacaktır ve ahirette onlar (tüm yaptıklarından) hesaba çekilecektir.
Ayet: 20-25
Putperest / müşrik Araplardan bazıları: "Şayet Rahman dileseydi, biz putlara / sahte ilahlara ibadet etmezdik." dediler. Ama onların bu konuda hiçbir bilgisi / belgesi yoktur. Doğrusu onlar saçmasapan batıl inançlar (hurafeler) uyduruyorlar. Doğrusu Biz Araplara bu ilahi kitaptan / Kuran'dan önce (batıl inançlarına / hurafelerine kanıt) gösterebilecekleri hiçbir ilahi kitap vermedik. Ama onlar: "Doğrusu biz atalarımızı böyle inanan bir toplum olarak bulduk ve (ancak) onları izleyerek doğru yolu buluruz." dediler. Ey elçi, bu böyledir, senden önce uyarıcı gönderdiğimiz tüm beldelerin zenginlikten / refahtan şımaran inkarcıları: "Doğrusu biz atalarımızı böyle inanan bir toplum olarak bulduk ve (ancak) onların izinden gideriz." dediler. Allah'ın elçileri (sadece atalarına uyan o kimselere): "Ama ben size atalarınızın inancından daha doğru olan bir inancı (İslam'ı) getirdim." dediklerinde ise onlar: "(Hayır,) biz sizinle gönderilen dini (İslam'ı) inkar ediyoruz." dediler. Biz de onlara hak ettikleri cezayı verdik. Baksana (geçmişte) gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu yalanlayanların sonu ne kötü oldu.
Ayet: 26-30
Bir vakit İbrahim babasına ve toplumuna: "Şunu iyi bilin ki, ben sizin ibadet ettiğiniz putlardan / sahte ilahlardan uzağım. Doğrusu ben yalnız beni yoktan var edip yaratana (Allah'a) ibadet ederim. Böylece Allah beni dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltecektir. İbrahim bu sözlerini kendisinden sonraki (İslam'a inananlara bir miras olarak) bıraktı. Umulur ki insanlar hatalarından dönerler. Doğrusu Ben putperest / müşrik Arapları ve onların atalarını -kendilerine gerçekleri bildiren bu apaçık elçi gelene kadar- (dünya hayatının) nimetlerinden yararlandırdım. Ama onlar gerçekler kendilerine geldiğinde: "Bu, bir sihirdir / aldatmacadır. (Hayır,) biz bu dini (İslam'ı) inkar ediyoruz." dediler.
Ayet: 31-35
Putperest / müşrik Araplardan bazıları: "(Eğer bu Kuran doğru olsaydı,) onun şu iki beldenin (Mekke'nin veya Taif'in) büyük (zengin) adamlarından birine indirilmesi gerekirdi." dediler. (Hayır!) Rabb'inin rahmetini (elçilik) görevini dağıtmak asla onlara kalmamıştır! Doğrusu bu dünya hayatında onların arasında geçimlerini dağıtan da, bazılarını -bazılarını kendi hizmetinde çalıştırması için- (mal-mülk bakımdan) diğerlerinin üstüne yükselten de Biziz. Ey elçi, herkes şunu iyi bilsin ki, Rabb'inin rahmeti insanların biriktirdiği (tüm) servetlerden daha üstündür. (Doğrusu Bize göre insanların servetlerinin hiçbir önemi yoktur.) Hatta şayet insanlar (birbirlerinden etkilenen) tek bir toplum olmasaydı, Biz Rahman'ın (tek ilah olduğunu) inkar eden kafirlerin evlerinin çatılarını, merdivenlerini, kapılarını ve koltuklarını gümüşten ve altından bile yapardık. Ey elçi, bunların hepsi sadece bu (geçici) dünya hayatından (biraz) yararlanmaktır; ahirette Rabb'inin huzurundaki (sonsuz cennet nimetleri) ise Onun emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler için (daha iyidir.)
Ayet: 36-39
Doğrusu Biz şeytanları Rahman'ın ilahi öğüdünü görmezlikten gelen kimselerle arkadaşlık ettiririz. O şeytanlar onları Allah'ın dosdoğru yolundan / İslam'dan / doğruluktan alıkoyarlar; ama onlar -ahirette huzurumuza gelene kadar- kendilerini doğru yolda sanırlar. Sonuçta onlar (şeytan hakkında): "Keşke seninle aramızda doğu ve batı kadar büyük bir uzaklık olsaydı. Doğrusu sen çok kötü bir arkadaşsın." diyecektir. Biz de onlara: "Bugün (iş işten geçtikten sonra günahlarınızdan pişman olmanızın) size hiçbir yararı yoktur; çünkü siz (dünyadayken İslam'a inanmak yerine) haksızlıkta / zulümde ısrar ettiniz. Sonuçta (kıyamet günü) siz (cehennem) cezasına (şeytanla beraber) ortak olacaksınız." diyeceğiz.
Ayet: 40-42
Ey elçi, sen gerçeklere karşı sağır davranan kimselere işittiremezsin; gerçeklere karşı kör davranan ve apaçık / büyük bir sapkınlığın içinde olan kimseleri de dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneltemezsin. Ey elçi, Biz seni (öldürüp bu dünyadan) alsak da, onlara hak ettikleri cezaları vereceğiz. Ey elçi, Biz (istersek inkarcılara söz verdiğimiz cezalardan bazılarını) sana gösterebiliriz, (istersek de o cezaları göstermeden önce seni vefat ettirebiliriz.) Doğrusu Bizim gücümüz onları cezalandırmaya yeter.
Ayet: 43-44
Öyleyse ey elçi, sana vahiy edilen / bildirilen bu ilahi kitaba / Kuran'a sımsıkı sarıl. Çünkü sen dosdoğru yol / İslam / doğruluk üzeresin. Ey elçi, bu ilahi kitap / Kuran, hem senin için hem de toplumun için ilahi bir öğüttür. Sonuçta hepiniz ahirette (Allah'ın huzuruna döndürülüp) tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.
Ayet: 45-50
Ey elçi, (ehli kitaba) sor bakalım, Biz senden önce gönderdiğimiz elçilere Rahman'dan başka (sahte) ilahlara ibadet etmeyi emrettik mi? (Asla!) Geçmişte Biz Musa'yı bildirdiğimiz gerçeklerle (ve mucizelerimizle) Firavuna ve ileri gelen devlet adamlarına elçimiz olarak gönderdik. Musa onlara: "Şunu iyi bilin ki, ben tüm varlıkların Rabb'i olan Allah'ın elçisiyim." dedi. Ama Musa onlara bildirdiğimiz gerçekleri getirdiğinde, onlar (her defasında) alaya alıp gülüyorlardı. Doğrusu Biz onlara her biri diğerinden daha büyük mucizeler göstermemize rağmen (onlar İslam'ı ısrarla inkar ettiler.) İşte bu yüzden Biz onları cezamıza uğrattık. Umulur ki insanlar hatalarından dönerler. Sonra (onlar Musa'ya gelip): "Ey sihirbaz, sana verdiği söze dayanarak Rabb'ine bizim (kurtuluşumuz) için dua et. (Eğer O, bizi bu sıkıntıdan kurtarırsa,) biz de dosdoğru yola / İslam'a / doğruluğa yöneliriz." dediler. Ama Biz onlardan cezayı kaldırınca, onlar (her defasında) sözlerini bozuyorlardı.
Ayet: 51-56
Bir vakit Firavun, toplumuna seslenip: "Ey toplumum, ben (antik) Mısır İmparatorluğunun ve ayaklarımın altından akan şu ırmakların hükümranlığının sahibiyim. Artık gerçekleri görmeniz gerekir. Tabii ki ben şu alt tabakadan olan ve zorlanarak konuşan adamdan (yani Musa'dan) daha üstünüm. (Şayet Musa Allah'ın elçisi olsaydı,) ona altın bileziklerin verilmesi ya da onun beraberinde meleklerin gelmesi gerekirdi." dedi. Böylece Firavun, toplumunu küçümsedi. Onlar da günahta ısrar eden fasıklar olduklarından ona uydular. Sonuçta Bizi üzdüklarinde, (yani İslam'ı ısrarla inkar ettiklerinde,) Biz onlara hak ettikleri cezayı verdik, hepsini suda boğduk ve onları sonraki inkarcılar için bir örnek yaptık.
Ayet: 57-59
Ey elçi, (bu ilahi kitapta / Kuran'da) Meryem oğlu İsa'dan örnekler verildiğinde, senin toplumun (olan putperest / müşrik Araplar her defasında) alaya alıyorlardı. Onlar: "Doğrusu bizim putlarımız / ilahlarımız ondan (İsa'dan) daha iyidir." dediler. Ama onların bu (saçma) örneği vermesi sadece tartışma çıkarmak içindir. Çünkü onlar çok tartışmacı / kavgacı kimselerdir. Herkes şunu iyi bilsin ki, Meryem oğlu İsa (bir ilah değil) sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek gösterdiğimiz bir kulumuzdur.
Ayet: 60
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, şayet Biz dileseydik, yeryüzünde sizin yerinize (hiç günah işlemeyen) melekleri var edebilirdik. (Ama Biz yeryüzünde günah işleyebilen insanları var etmeyi diledik ve sizden -bir kötülük yaptığınızda- hatadan dönüp / tövbe edip kendinizi düzeltmenizi istedik.)
Ayet: 61-62
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, bu ilahi kitap / Kuran, kıyametin kopacağının kesin olarak bilgisidir. Artık kıyametin kopacağından şüphe etmeyin ve Bana uyun. İşte, dosdoğru yol / İslam budur. Öyleyse şeytan sizi (bu dosdoğru yoldan / İslam'dan) alıkoymasın. Doğrusu şeytan sizin büyük bir düşmanınızdır.
Ayet: 63-67
(Meyem oğlu) İsa, toplumuna apaçık kanıtlar getirip: "Doğrusu ben size (Allah'ın elçisi olarak) en doğru hükümlerle ve (İslam'dan) ayrılığa düştüğünüz konuları açıklamak için geldim. Artık Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranıp yasaklarından sakının ve bana uyun. Şunu iyi bilin ki, Allah -benim de sizin de- hepimizin tek Rabb'idir. Öyleyse yalnız Ona ibadet edin. İşte, dosdoğru yol / İslam budur." dedi. Sonra (yani İsa'nın ardından) bazı gruplar kendi aralarında başka bir yol tutup (İslam'dan) ayrılığa düştüler. Ama o şiddetli gününün / kıyamet gününün cezasına uğradıklarında, haksızlıkta / zulümde ısrar eden zalimlere yazık olacaktır. Doğrusu bazı insanlar kıyametin bir anda ve hiç beklemedikleri bir yerden kopacağını anlamıyorlar. İşte o gün -Allah'ın emirlerine duyarlıca sorumlu davranan ve yasaklarından sakınan kimseler hariç- tüm dostlar birbirlerine düşman olacaktır.
Ayet: 68-73
Ahirette Allah (İslam'a inananlara): "Ey kullarım, bugün size hiçbir korku yoktur ve artık hiç üzülmeyeceksiniz. Ey bildirdiğimiz gerçeklere ve İslam'a inananlar haydi, eşlerinizle beraber sevinç ve mutluluk içinde cennete girin. Cennete giren kimselerin etraflarında altın tabaklarla ve bardaklarla ikramlar dolaştırılıp servis edilecektir. Doğrusu cennette canınızın istediği ve gözlerinizin zevk aldığı her şey vardır ve siz orada sonsuza kadar yaşayacaksınız. İşte, yaptığınız (düzeltici / iyi işlerin) ödülü olarak size (miras) bırakılan cennet böyle bir yerdir. Orada yiyeceğiniz her çeşit meyveden sizin için bolca bulunacaktır." diyecektir.
Ayet: 74-76
Diğer yandan (İslam'ı ısrarla inkar edip) günahta ısrar eden suçlular ise sonsuza kadar cehennem cezasının içinde olacaktır. Onların cezası asla hafifletilmeyecektir ve onlar orada ümitsiz / çaresiz kalacaktır. Doğrusu Biz onlara (hiçbir) haksızlık / zulüm etmedik; ama onlar kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.
Ayet: 77-78
(Cehenneme giren kimseler oradaki bekçiye) seslenip: "Ey Malik, (artık) Rabb'in işimizi bitirse / bizi öldürse ya!" deyince, o: "Hayır, siz (sonsuza kadar burada) kalacaksınız." diyecektir. O vakit Allah onlara: "Doğrusu Biz size (dünyadayken) gerçekleri getirdik; ama (ne yazık ki) birçoğunuz gerçeklerden hoşlanmıyordunuz.
Ayet: 79-80
Doğrusu her şeyin sonunu başkaları değil ancak Biz belirleriz. Putperest / müşrik Araplar Bizim onların gizli konuşmalarını ve fısıltılarını işitmediğimizi sanıyorlar(!) (Doğrusu Biz her şeyi hakkıyla işitiriz.) Ayrıca onların yanlarında bulunan melek elçilerimiz de her şeyi yazarlar.
Ayet: 81-82
Ey elçi, (Allah'a çocuk yakıştıran kimselere) de ki: "(Doğrusu Allah'a çocuk yakıştırmak çok çirkin bir iftiradır.) Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ben de ona ibadet edenlerin öncüsü olurdum; (ama Allah'ın bir çocuk edinmesi asla söz konusu olamaz.) Doğrusu hem göklerin ve yerin Rabb'i hem de (onları kuşatan) Arş'ın Rabb'i (olan Allah) putperestlerin / müşriklerin çirkin yakıştırmalarından uzaktır."
Ayet: 83
Öyleyse ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirleri kendi hallerine bırak da onlar kendilerine söz verilen kıyamet günüyle karşılaşana kadar yanlışa dalıp oynasınlar.
Ayet: 84-85
Ey insanlar, şunu iyi bilin ki, Allah, gökte ve yerde tek ilahtır. Şüphesiz ki Allah en doğru kararı verendir ve her şeyi en iyi bilendir. Doğrusu göklerin, yerin ve arasındakilerin (yani her şeyin) tek hükümranı olan Allah en yücedir. Kıyametin kopma vaktinin bilgisi (sadece) Ondadır. Sonuçta hepiniz ahirette Allah'ın huzuruna döndürülüp (tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.)
Ayet: 86
Doğrusu Allah'tan başkasına (putlara / sahte ilahlara) da dua (ibadet) eden kimseler ahirette hiçbir destek / şefaat göremeyecektir. Ancak dünyadayken gerçekleri / İslam'ı / doğruluğu bilip tanıklık edenler (yani İslam'a inananlar) ahirette Allah'ın yardımını / ödülünü görecektir.
Ayet: 87
Ey elçi, putperest / müşrik Araplara: "İnsanları yaratan kimdir?" diye sorarsan, onlar sana: "Allah" diyecektir. (Baksana,) bazıları gerçeklerden / İslam'dan / doğruluktan ne kolay saptırılıyorlar!
Ayet: 88-89
(Doğrusu Allah) bu elçinin bazıları hakkında: "Ey Rabb'im, (ne yazık ki) bunlar gerçeklere / İslam'a / doğruluğa inanmayan kimselerdir." dediğini (işitmiştir.) Ey elçi, İslam'ı ısrarla inkar eden kafirlere aldırış etme ve onlara, 'Selam / esenlikler üzerinize olsun' deyip (diğer insanları İslam'a davet et.) Sonuçta (ahirette) onlar da gerçekleri anlayacaktır; (ama iş işten geçtikten sonra gerçekleri anlamalarının onlara hiçbir yararı olmayacaktır.)

سورة الزخرف

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

حٰمٓؕ ﴿1﴾ وَالْكِتَابِ الْمُبٖينِۙ ﴿2﴾ اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ ﴿3﴾ وَاِنَّهُ فٖٓي اُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكٖيمٌؕ ﴿4﴾ اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا اَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفٖينَ ﴿5﴾ وَكَمْ اَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْاَوَّلٖينَ ﴿6﴾ وَمَا يَأْتٖيهِمْ مِنْ نَبِيٍّ اِلَّا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُنَ ﴿7﴾ فَاَهْلَكْنَٓا اَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشًا وَمَضٰى مَثَلُ الْاَوَّلٖينَ ﴿8﴾ وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزٖيزُ الْعَلٖيمُۙ ﴿9﴾ اَلَّذٖي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فٖيهَا سُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ ﴿10﴾ وَالَّذٖي نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍۚ فَاَنْشَرْنَا بِهٖ بَلْدَةً مَيْتًاۚ كَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ ﴿11﴾ وَالَّذٖي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْاَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَۙ ﴿12﴾ لِتَسْتَوُا عَلٰى ظُهُورِهٖ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ اِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذٖي سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنٖينَۙ ﴿13﴾ وَاِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ ﴿14﴾ وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهٖ جُزْءًاؕ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُبٖينٌؕ ﴿15﴾ اَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَاَصْفٰيكُمْ بِالْبَنٖينَ ﴿16﴾ وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظٖيمٌ ﴿17﴾ اَوَمَنْ يُنَشَّؤُا فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبٖينٍ ﴿18﴾ وَجَعَلُوا الْمَلٰٓئِكَةَ الَّذٖينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمٰنِ اِنَاثًاؕ اَشَهِدُوا خَلْقَهُمْؕ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْـَٔلُونَ ﴿19﴾ وَقَالُوا لَوْ شَٓاءَ الرَّحْمٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْؕ مَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ اِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَؕ ﴿20﴾ اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِنْ قَبْلِهٖ فَهُمْ بِهٖ مُسْتَمْسِكُونَ ﴿21﴾ بَلْ قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ ﴿22﴾ وَكَذٰلِكَ مَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فٖي قَرْيَةٍ مِنْ نَذٖيرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ ﴿23﴾ قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِاَهْدٰى مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ اٰبَٓاءَكُمْؕ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِهٖ كَافِرُونَ ﴿24﴾ فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبٖينَ ﴿25﴾ وَاِذْ قَالَ اِبْرٰهٖيمُ لِاَبٖيهِ وَقَوْمِهٖٓ اِنَّنٖي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ ﴿26﴾ اِلَّا الَّذٖي فَطَرَنٖي فَاِنَّهُ سَيَهْدٖينِ ﴿27﴾ وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فٖي عَقِبِهٖ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿28﴾ بَلْ مَتَّعْتُ هٰٓؤُلَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُبٖينٌ ﴿29﴾ وَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ وَاِنَّا بِهٖ كَافِرُونَ ﴿30﴾ وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظٖيمٍ ﴿31﴾ اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَؕ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعٖيشَتَهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِيًّاؕ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ ﴿32﴾ وَلَوْلَٓا اَنْ يَكُونَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَۙ ﴿33﴾ وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِؤُنَۙ ﴿34﴾ وَزُخْرُفًاؕ وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاؕ وَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقٖينَ ﴿35﴾ وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرٖينٌ ﴿36﴾ وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبٖيلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ ﴿37﴾ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنٖي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرٖينُ ﴿38﴾ وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿39﴾ اَفَاَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ اَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ فٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ ﴿40﴾ فَاِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَاِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَۙ ﴿41﴾ اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذٖي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ ﴿42﴾ فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذٖٓي اُوحِيَ اِلَيْكَۚ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ ﴿43﴾ وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَۚ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ ﴿44﴾ وَسْـَٔلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَا اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ ﴿45﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَائِهٖ فَقَالَ اِنّٖي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمٖينَ ﴿46﴾ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِاٰيَاتِنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ ﴿47﴾ وَمَا نُرٖيهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاؗ وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿48﴾ وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ ﴿49﴾ فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ ﴿50﴾ وَنَادٰى فِرْعَوْنُ فٖي قَوْمِهٖ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ لٖي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْرٖي مِنْ تَحْتٖيۚ اَفَلَا تُبْصِرُونَؕ ﴿51﴾ اَمْ اَنَا خَيْرٌ مِنْ هٰذَا الَّذٖي هُوَ مَهٖينٌ وَلَا يَكَادُ يُبٖينُ ﴿52﴾ فَلَوْلَٓا اُلْقِيَ عَلَيْهِ اَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ الْمَلٰٓئِكَةُ مُقْتَرِنٖينَ ﴿53﴾ فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَاَطَاعُوهُؕ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقٖينَ ﴿54﴾ فَلَمَّٓا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَعٖينَۙ ﴿55﴾ فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْاٰخِرٖينَ ﴿56﴾ وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا اِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ ﴿57﴾ وَقَالُٓوا ءَاٰلِهَتُنَا خَيْرٌ اَمْ هُوَؕ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ اِلَّا جَدَلًاؕ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ ﴿58﴾ اِنْ هُوَ اِلَّا عَبْدٌ اَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِبَنٖٓي اِسْرَٓاءٖيلَؕ ﴿59﴾ وَلَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلٰٓئِكَةً فِي الْاَرْضِ يَخْلُفُونَ ﴿60﴾ وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِؕ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقٖيمٌ ﴿61﴾ وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبٖينٌ ﴿62﴾ وَلَمَّا جَٓاءَ عٖيسٰى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِاُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذٖي تَخْتَلِفُونَ فٖيهِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِ ﴿63﴾ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ رَبّٖي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُؕ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقٖيمٌ ﴿64﴾ فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذٖينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَلٖيمٍ ﴿65﴾ هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿66﴾ اَلْاَخِلَّٓاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّقٖينَؕ ﴿67﴾ يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَۚ ﴿68﴾ اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمٖينَۚ ﴿69﴾ اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ ﴿70﴾ يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَفٖيهَا مَا تَشْتَهٖيهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ فٖيهَا خَالِدُونَۚ ﴿71﴾ وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتٖٓي اُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿72﴾ لَكُمْ فٖيهَا فَاكِهَةٌ كَثٖيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿73﴾ اِنَّ الْمُجْرِمٖينَ فٖي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ ﴿74﴾ لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فٖيهِ مُبْلِسُونَۚ ﴿75﴾ وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِمٖينَ ﴿76﴾ وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَؕ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ ﴿77﴾ لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ ﴿78﴾ اَمْ اَبْرَمُٓوا اَمْرًا فَاِنَّا مُبْرِمُونَۚ ﴿79﴾ اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْؕ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ ﴿80﴾ قُلْ اِنْ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ وَلَدٌ فَاَنَا اَوَّلُ الْعَابِدٖينَ ﴿81﴾ سُبْحَانَ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿82﴾ فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذٖي يُوعَدُونَ ﴿83﴾ وَهُوَ الَّذٖي فِي السَّمَٓاءِ اِلٰهٌ وَفِي الْاَرْضِ اِلٰهٌؕ وَهُوَ الْحَكٖيمُ الْعَلٖيمُ ﴿84﴾ وَتَبَارَكَ الَّذٖي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۚ وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿85﴾ وَلَا يَمْلِكُ الَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿86﴾ وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَۙ ﴿87﴾ وَقٖيلِهٖ يَا رَبِّ اِنَّ هٰٓؤُلَٓاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَۢ ﴿88﴾ فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌؕ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿89﴾